Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Fransa saldırılarının Avrupa ve Müslümanlara öğrettikleri

Fransa saldırılarını oluşan tepki üzerinden yeniden okumak gerekiyor. Saldırı sonrası ortaya çıkan görüntülere, dünya liderlerinin Fransa'ya akmasına bakınca diyorum ki, yanı başınızda bunca insan ölürken kendi insanınız için gösterdiğiniz tepkiyi onlar için göstermediğiniz için bu nefret size katlanacak gelecek. Mağripli gençler daha da öfkelenecek...

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-12 12:34:44

Fransa saldırılarının Avrupa ve Müslümanlara öğrettikleri

TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK

1-Kuşkusuz Batı’da İslamofobi yeni bir olgu değil. Batılıların İslam ve Müslümanlara yönelik önyargılarının kaynağı, İslam’ın yayılış tarihi ve yeni bir medeniyet kurarak Batı hegemonyasına meydan okumasında aranmalıdır. Haçlı seferleri ile daha da derinlik kazanan İslam aleyhtarlığı Müslümanların İspanya, İstanbul ve Balkanlar üzerinden Avrupa’nın merkezine doğru taşınması ile zirveye ulaşmıştır. Müslümanları terörist gösteren İslamofobi, Kültürel Terörizmdir ‘Kültürel terörizim'le mücadele etmeliyiz.'' Bu bir nefret suçudur ve yasaklanmalıdır

2-İngiltere’deki Runnymede Trust tarafından desteklenen ve çeşitli dinlere mensup üyelerden oluşan bir komisyonun 1996 yılında yayımladığı Islamophobia başlıklı rapor, İslamofobinin 11 Eylül’ün ürünü olmadığını daha önce de var olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Rapor, İslamofobinin Batı ülkelerinde yüzyıllardır bulunduğunu ancak son 20 yılda daha da belirginleştiğini, daha uç ve tehlikeli boyutlara ulaştığını vurguluyorKomisyon, İslamofobiyi kısaca; “İslam’a karşı temelsiz bir düşmanlık” olarak tarif etmekte ve bu düşmanlığın Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve toplumsal dışlanma gibi pratik sonuçları da beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır. Hatta raporda İslamofobinin bir anti-semitizm olduğu ve Ortadoğu, Arap ve Güney Asyalı halkları hedef aldığı söylenmektedir.

3-İslamofobi kavramının daha genel anlamda ‘yabancı düşmanlığını ifade eden ‘Xenophobia’ kavramının uzantısında geliştirilmiş olduğu açıktır. Buna göre eğer yabancı düşmanlığı ya da korkusu, Müslüman kökenli insanlara ve gruplara yönelik ise bu olgu pekâlâ İslamofobi olarak ifade edilebilir. İslamofobi, İslam’a olan bir korku değil, bilakis İslam düşmanlığıdır. Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı yüzyıllar öncesine dayandırılmaktadır. İslamiyet’in doğuşundan bu yana süregelen fetih hareketleri neticesinde İslam’a olan sevgi arttığı gibi nefret duyan insanlarında olduğu görülmektedir. Nitekim Haçlı Seferleri’nin oluşmasında ki en önemli etkenlerden birisinin bu olduğu aşikârdır.

4-İkiz Kuleler Saldırısının sorumluluğunu el-Kaide üstlendikten sonra, kendini İslâmî bir örgüt olarak tanımlaması nedeniyle Batı’da İslâm’a karşı müthiş bir nefret uyandı. İslamofobi denilerek gelen bu nefret, sarıklı olduğu için zavallı bir Sih benzincinin öldürülmesinden, Arapça konuşan insanların yolcu uçaklarından yaka paça indirilmesinden tutun da, gazetelerde Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin yayınlanmasına, televizyon dizilerindeki kötü adamların Müslüman kimliği taşımasına kadar toplumsal hayatın her yanını etkisi altına aldı

5-Fransa’nın Akdeniz’deki karşı kıyıları olan Mağrip bölgesi başta olmak üzere Kuzey ve Orta Afrika’da pek çok bölgeyi hâkimiyeti altında tutan Paris, bu bağlamda Tunus, Cezayir, Fas, Senegal, Nijer, Çad ve Fildişi Sahilleri gibi nüfusunun tamamı ya da önemli bir kısmı Müslüman olan ülkeleri uzun bir süre yönetmiştir.Gerek o ülkelerde yaşanılan travma ve gerekse de Fransa’nın göçmen politikası üzerindeki tavrının Fransa’ya yansıması kin ve nefretten başka bir şey getirmemiştir. Bugün Fransa üzerinde durulmasının sebebi ise kimilerince“entegrasyon” kimilerince de “asimilasyon” olarak adlandırılan kimlik politikaları neticesinde çok farklı din ve etnik gruptan insanların “Fransız ulusu”kimliği altında yaşamasına rağmen Fransa’nın uyguladığı politikalar ayrımcıdır.Örneğin “Fransa’da Ermeni Soykırımı Yoktur” söylemi cezalandırılırken, kutsallara hakaret etme özgürlük biçiminde ele alınmaktadır

6-Paris’te 2005 Ekim ayında Kuzey Afrikalı iki gencin polisten kaçarken saklandıkları trafo merkezinde elektrik çarpması sonucu ölmesi, düşük eğitim ve gelire sahip olup şehrin kenar mahallelerinde yaşayan ve dışlanmışlık psikolojisinin hakim olduğu Kuzey Afrikalı gençleri patlama noktasına getirmiş ve ülke genelinde on bin aracın yakıldığı, üç bin kişinin göz altına alındığı üç hafta süren bir sürece yol açmıştır. Buradan en yazık ki Fransa doğru dersleri çıkaramamıştır

7-Araştırma kuruluşu IFOP’un hazırladığı ve sağcı çizgisiyle bilinen Le Figaro gazetesinin Ekim 2012’de yayınladığı “İslam’ın İmajı” adlı raporda Müslümanların topluma entegrasyonu ile alakalı sorulara verilen cevaplar Fransız toplumunun bir kesiminin Müslümanlar ile alakalı fikirlerini yansıtmasının yanı sıra sağ çizgideki Le Figaro’nun da bakış açısını yansıtmaktaydı. Bu kamuoyu araştırmasına göre Fransızların %43’ü Müslümanları ulusal kimliklerine bir tehdit olarak görürken sadece %17’lik bir kısım Müslümanların da ulusal kimliği zenginleştiren unsurlar olduğunu düşünmektedir. “Müslümanlar Fransız toplumuna uyum sağlayabildiler mi?” sorusuna ise verilen “hayır” cevabının oranı %67 seviyesindedir. Ankete katılanların %60’ı İslam’ın Fransa’da “fazla” etkin ve “görünür” olduğunu düşünürken peçe ve başörtüsüne karşı olanların oranları da %60 seviyesinin üstüne çıkmıştır. Okullarda peçe ve başörtüsüne karşı olanların oranı %89 iken sokakta giyilmesine karşı olanların oranı %63’tür. Bilhassa sokaklarda yani gündelik yaşamda peçe ve başörtüsünün kullanımının Fransız toplumundaki negatif algısını yükselmekte olan İslam karşıtı dalganın kamuoyu üzerindeki yansıması olarak yorumlayabiliriz

8-Fransa İslamofobi İle Mücadele Derneği (CCIF), İslamiyet karşıtı saldırıların geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 50 arttığını bildirdi. CCIF'in Paris'teki merkezinde düzenlenen basın toplantısında medyayla paylaşılan İslamafobi 2014 raporunda, Fransa'da yaşayan Müslümanlara yönelik saldırıların her geçen gün arttığı ve en çok genç, başörtülü kadınların hedef haline geldiği belirtildi.
CCIF'e telefon ya da elektronik posta ile yapılan başvuruların değerlendirildiği araştırmaya göre, 2013'de 691 saldırı kaydedildi. Bu rakamın bir önceki yıla oranla yüzde 47,3 arttığına dikkat çekilen raporda, 691 olaydan 640'nın bireyler, 51'nin de kurumlar tarafından yapıldığı vurgulandı. Raporda, bireyler tarafından yapılan eylemlerin 418'inde doğrudan hakaret, 43'ünde sözlü saldırı, 27'sinde fiziki saldırı, 88 vakada ise eleştiri ve tahrik olduğu bildirildi. İslamafobik saldırıların genelde kamuya açık alanlarda ya da eğitim kurumlarında yaşandığını ortaya koyan raporda, bireyler tarafından yapılan 640 saldırının 180'nin eğitim kurumlarında, 72'sinin özel şirketlerde ve 64'nün de kamu hizmeti sırasında yaşandığı ifade edildi.

CCIF tarafından, 2013 Nisan-2014 Nisan'da İslamobofik saldırıların nedenleri ve hedef kitlesiyle ilgili yapılan başka bir anket ise ilk hedefin genç başörtülü kadınlar olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya katılanların yüzde 68'i hayatları boyunca en az bir kez İslamafobik saldırıların kurbanı olduğunu söylerken, kurbanların yüzde 72'sinin de başörtülü genç kadınlar olduğunu ortaya çıktı. Fiziksel saldırıya uğrayanların yüzde 97'sinin kadın olduğuna dikkat çekildi. Ankette, saldırıların en çok kamusal alanlarda, başkalarını gözü önünde yapıldığına işaret edildi. İslamofobik eylemlerin yüzde 26'sı kamusal alanlarda, yüzde 30 topluma taşıma araçları ve kamu hizmetlerinde, yüzde 13'ü eğitim kurumlarında, yüzde 12'si mağazalarda, yüzde 8'si ise kişinin yakın çevresinde yaşanıyor.

"İslamofobik saldırıların nedeni nedir" sorusuna verilen cevaplara bakıldığında, medyanın payının büyük olduğu gözler önüne seriliyor. Ankete katılanların yüzde 78'i, saldırıların nedenini medyanın taraflı olmasına bağlıyor. Katılımcılara göre medyada İslam karşıtı söylemler giderek artarken, aynı oranda da normalleştirilmeye çalışılıyor. Ülke siyasetinin de İslam karşıtlığında rol oynadığını düşünen katılımcıların yüzde 50'si, politik söylemlerin İslamofobik eylemleri arttırdığı görüşünü paylaşıyor. Yüzde 41 ise bazı Müslümanların davranışlarının İslam karşıtlığına neden olduğunu savunurken, yüzde 35'i de saldırıların, Fransa'daki laiklik algısından kaynaklandığını düşünüyor.

Ankette öne çıkan başka bir başlık ise saldırıya uğrayanların sessiz kalması. Ankete göre, İslamofobik saldırı kurbanlarının sadece yüzde 22'si durum hakkında şikayette bulunurken, yüzde 78'i ise susmayı tercih ediyor. Ankette, sahip oldukları hakları ve nereye şikayette bulunacakları bilmeyen kurbanların genelde susmayı tercih ettiğini belirtildi.


9-İslamofobinin batı ülkelerinde sayıları giderek artan bir Müslüman göçmen nüfusu olmasıyla da ilintilidir. Bu göçmenlerin kendi geleneklerini, kendi inançlarını, kendi yaşam tarzlarını beraberlerinde getirmeleri, daha önce Çinlilerin, Yahudilerin, ve çeşitli başka göçmen gruplarının gelmesiyle ortaya çıkan yabancı düşmanlığının bir benzerinin belirmesine yol açmıştır. Merkezi Washington’da bulunan PEW Araştırma Merkezi’nin dini temel alarak dünyadaki nüfus artışını analiz ettiği “Küresel Müslüman Nüfusun Geleceği: 2030 Öngörüsü” raporunda “20 yıl sonra her dört kişiden biri Müslüman olacak” denilerek Hıristiyan dünyası uyarılmaktadır. Rapora göre; Avrupa’da 2010 yılında 44 milyon olan Müslüman nüfusun 2030 yılında 58 milyona çıkması beklenmektedir. Müslümanlar 2010 yılında Avrupa nüfusunun yüzde 6’sını oluştururken, 2030 yılında bu oranın yüzde 8’e ulaşması tahmin edilmektedir. Müslümanlardaki nüfus artışının daha yüksek olduğu vurgulanan raporda, gelecekte Müslümanların Avrupa’daki toplam nüfusun yüzde 10’unu oluşturabileceği kaydedilmektedir. Belçika’da Müslüman nüfusun artışı yüzde 6’dan yüzde 10,2’ye çıkarken, Fransa’da yüzde 7,5’tan yüzde 10,3’e çıkmaktadır. Almanya’ya bakacak olursak, ülkede yaklaşık 4 milyon 100 bin Müslüman yaşamaktadır. 2030 yılında Almanya’daki Müslüman sayısının 5 milyon 500 bine yükseleceği öngörülmektedir…Buda batılı devletler için ciddi bir travmayı beraberinde getirmektedir

10-Çok kültürlü olmak cihadı engelleyen bir kavram değil. Müslümanlar daha doğrusu göçmenler daha fazlası çalışmaya geliyor.Bu insanlar Avrupa tarafından dışlandığını düşünüyorlar.Geçmişte bu ülkeler tarafından işgal edilmişler.İntikam alma eğiliminde olan insanların sayısı hiç de az değildir.

11-Batı bugün kendi değerleri ile yetişen kendi ülkelerinde doğan gençlerin Suriye’ye gitmesi üzerinden bir algı operasyonu yaparken aslında bu işin içerisinde kendi istihbarat örgütlerinin de olduğunu saklamakta ancak araştırıldığında durumun hiç de böyle olmadığı ortaya çıkmaktadır. Örneğin Salim Benghalem’in hayatı Fransa gazetelerinde şöyle verilmektedir: “ABD için dünyada en tehlikeli en çok aranan 10 cihadçı teröristten biri.. 34 yaşında. Suriye'deki ışid'in en mühim isimlerinden biri diye geçiyor.Paris'in güneyindeki bir banliyöde ikamet eden 7 çocuklu bir ailenin 4'üncü çocuğu. 17 yaşında eğitimini bıraktı. süpermarkette kasiyer oldu, elektrikçilik yaptı, kantinde çaalıştı. kısa süre sonra uyuşturucu ticaretine yöneldi. 2001'de Fransız polisinden kaçmak için cezayir'e gitti. Uyuşturucudan, cinayetten hem de cinayette teşebbüsten aranıyordu. Çetelerarası hesaplaşmalarda rol almıştı. Tekrar Fransa'ya döndü, ve cezaevine girdi. Mahkemesi devam ederken 5 yıl cezaevinde kaldı, 2007'de 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Le Monde gazetesi'ne göre, radikalleşmesi cezaaevinde oldu. Orada 2003-2005'te Irak'a Fransız banliyölerinden El kaide için savaşçı bulan Mumammed El ayouni'yle tanıştı. 2008'de denetimli serbestlikten istifade etti, dişarı çıktı. Çete davalarının avukatlığıyla ünlü Aladdin Çakıcı'nın da iade davasında avukatı olan Leon Lef-Forster, müvekkili Salim Banghalem için şunu söylüyor: ''Ben bu adamın ne bir dine mensubiyetine ne bir dinden nefretine tanık oldum''. Fransız gizli servisinin 2010'dan beri izlediği biri. 2012'de Suriye’ye gitti.

12. Bir diğer insan olan Mehdi Nemmouche’nin hayatı da Suriye olayları ilgili olarak şöyle verilmektedir: “1985 doğumlu, Belçika'da yahudi müzesine saldırı ve cinayetten sanık, suriye zindancısı diye de bilinen Cezayir asıllı bir Fransız. Annesi diğer 2 kardeşi gibi onu da hepsi ayrı ve kimliği belirsiz babalardan doğurup, hastaneye bırakmıştı. 3 aylıkken mühendis bir karı kocaya evlatlık olarak verildi. 14 yaşına kadar noel paskalya kutlayan bir Fransız gibi yetişti. Daha sonra biyolojik annesini gördü ara ara. Kadın arada görünüyor sonra yok oluyor bir sonraki seferde herhangi bir açıklamada bulunmuyordu.liseyi bitirmek üzereyken üzereyken eğitimini bıraktı. ancak daha okuldayken, plastik tabancayla araba çalmaya teşebbüs ilk suçu..hırsızlıkla devam. bu arada okulda hocalarından birini silahla tehdit. 2004'de çocuk mahkemesinde 3 ay hapis. sonra kariyeri suçları ve cezaları artarak devam ediyor. 2007'den 2012'ye kadar cezaevinde. Paris savcılığının tesbitine göre, 2011'de cezaevinde radikalleşiyor. Cezaevinde aşırı dinci tutumu ve provakatif davranışlarıyla dikkat çekmeye başlıyor. Cezaevinde disiplin cezaları alıyor. 2012'de cezaevinden çıkıyor, Belçika İngiltere üzerinden Türkiye'ye gidiyor. Suriye’ye geçiyor. Fransız gazeteci rehinelerin zindancısı diye tanınıyor. Bu arada Malezya'ya Singapur'a ve Bangkkok'a gidiyor. 2014'de Frankfurt'tan Avrupa’ya giriyor. 30 mayıs'ta Marsilya’dan Brüksel’e istikametine giden otoyoldaki kontrolde silah bulundurmaktan gözaltına alınıyor.

13- Irak 2014'te günde ortalama 24.1 saldırıda Selahaddin 5725 Bağdat 5160,Anbar 4881,Diyala 2130,Babil 1507,Kerkük 874,Kerbala’da 200 sivil ölürken, Suriye’de öldürülen insan sayısı yüz binleri devirmişken, Orta Afrika’da palalarla Müslümanlar Fransız askerlerinin yanında katledilirken,Fransa’da 12 insanın öldürülmesi sonrası gösterilen tepki bilakis batıyı her şeyin sebebi gören damarın daha da kabarmasına yol açmış ve ölümler arasındaki bu ayrım nefreti daha da körüklemiştir. Avrupa’nın göbeğinde camiler yakılırken yürümeyen insanların söz konusu vatandaşlar kendi dindaşları olunca bu kadar yüksek tepki vermesi hakaniyetli bulunmamış ve saldırganlara olan sempatiyi daha da artırmıştır.

14-Norveç'de bir kaç sene evvel 77 kişinin öldüğü Brevikin saldırısının sonrasında hiç kimse Hristiyanlık ve terör bağlamında bir değerlendirme yapmazken, gerçek Hristiyanlık bu demezken bu saldırılar sonrası İslam dini üzerinden yapılan tartışmalar doğru değildir çünkü suçun şahsiliği ilkesi vardır. Bu bakımdan eğer İslam ülkelerinden bu kadar saldırgan insanın neden çıktığı merak ediliyorsa yapılması gereken İslam ülkelerinin işgallerine bakmaktan geçiyor. İslam ülkeleri işgal edilmemiş olsaydı acaba El Kaide, Işid vb örgütler çıkarmıydı bunu da batının kendisine sorması gerekiyor



Haber Ara