AA muhabirinin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Akçay, yabancı yatırımcıların Türkiye'yi okuma konusunda çok zorlandığını ifade etti.
Türkiye'yi iyi okumak ve doğru deşifre etmek için ciddi vakit harcanması gerektiğini belirten Akçay, çoğu yatırımcının böyle bir durumu ve lüksü olmadığını anlattı.
Akçay, şunları kaydetti:
"Yatırımcılar Wall Street Journal'ı, New York Times'ı, Financial Times'ı ya da Bloomberg'i açıyor ve oradan aldığı haberler üzerinden Türkiye algısı oluşturuyor. Önce o algıyı sileceksiniz ve o algının yerine başka bir şey koyacaksınız. Bu zor bir süreç. Polonya'nın, Brezilya'nın, Endonezya'nın ya da Çek Cumhuriyeti'nin böyle bir problemi yok. Bir tek Türkiye'nin bu kadar akut bir problemi var. Bu algıyı yıkmak için ciddi çaba lazım. Bunu sadece devlet eliyle yapmak mümkün değil. Sivil toplum kuruluşlarına ve özel sektöre büyük görev düşüyor. Özel sektör bunu fiiliyatta yapıyor ama retorikte zorlanıyor. Örneğin benim yakından bildiğim finans sektöründe iyimser bir Türkiye senaryosu var, bütçelenen rakamlar iyiye gidecek bir ülkede anlamı olan rakamlar. Ancak kendi yaptığını yabancı yatırımcıya anlatmakta o kadar mahir değil, çünkü fiiliyatta hayata geçirdiğinin retoriğini üretmekte zorlanıyor. Bu sektöre has bir durum değil, daha sektör-üstü bir uyum problemi. Ama giderek yumuşuyor ve yok oluyor kanısındayım. Türkiye'yi büyük resimden okumak lazım."
"Ülke ekonomik olarak iyiye gidiyor ama siyaseten kötüye gidiyor" lafının çok duyulduğunu söyleyen Akçay, bu tuhaf birlikteliğin olabilmesinin güç olduğunu, ya ikisinin de iyiye ya da ikisinin de kötüye gitmesi gerektiğini belirtti. Ekonominin temel belirleyici olduğuna inandığını aktaran Akçay, yine de siyaseten kötüye gittiğine inanan bir toplumda iktisadın iyiye gitmesinin ya da gideceğine inanılmasının mümkün olmadığını söyledi.
"Türkiye'nin siyaseti ve ekonomisi kötüye gidiyor diyenlerle temelde bir metodolojik sorunum yok çünkü buradan kendi içinde tutarlı bir argüman yaratmaya çalışabilirler. Ben bu kanaatte değilim ama bunu öne sürenlerin ne dediğine bakmanın ve karşı argüman getirmenin bir anlamı elbette var ama ekonomide iyiye gidişin yanına siyaseten kötüye gidiş senaryosunu koyduğunuzda bu imkansız uyum konuşmayı bile anlamsız kılıyor" diyen Akçay, 8 ay evvel önünde 3 seçim olan ve fena halde belirsizlikle dolu bir ülkeden bahsedildiğini ve 2015 yılı genel seçimlerini kafaya takan yabancı yatırımcının olmadığını söyledi.
- "Çözüm süreci Türkiye'nin de Ortadoğu'nun da çehresini değiştirecek"
Çözüm sürecinin Türkiye ekonomisine katkısını değerlendiren Akçay, kendisinin iflah olmaz bir iyimser olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Verilere baktığımız zaman iyimser olmamak için bir neden yok. Hangi vade ile baktığınızla ilgili problem var. 6-7 Ekim olayları ve Cizre'deki son gelişmeler oluyor ama bunlar da tutmuyor. Bu olayların arkasında bir amaç varsa bu hasıl olmuyor ve olmayacak. Hem Türk hem de Kürt tabanında bu meselenin çözümüyle ilgili siyaset üstü bir irade var. Bu yüzden bu zemin çok sağlam. 7-8 yıl sene evvel yabancılara yazdığım bir raporda 'Türkiye'nin normalleşme süreci Kürt meselesinde şunu da beraberinde getiriyor demiş idim: 'Öyle bir zaman gelecek ki çok uzak olmayan yakın bir gelecekte Türk-Kürt bölünmesi diye gördüğümüz durum 'makul Türk-makul Kürt' koalisyonuna karşı 'gayrimakul Türk-gayrimakul Kürt' koalisyonu kapışmasına dönüşecek. Bence bugün bu oluyor. İki siyasi taraf kendi içinde bölünmüş ama makuller gayrimenkullere karşı bir araya geliyor. Veriler ağırlığın makuller tarafına doğru döneceğini gösteriyor uzun bir zamandır ve ben bu meselenin artık illa ki çözüleceğini düşünüyorum. Türkiye'nin de Ortadoğu'nun da çehresi değişecek."
Cevdet Akçay, Irak'ın Türkiye'nin doğal ticaret partneri olduğunu ve özelde de Kuzey Irak'ın dünyaya açılan penceresinin Türkiye olduğunu belirterek, Türkiye'nin bunu bir hükümranlık ilişkisine döndürmek için ne niyeti ne de bu yolda bir gayreti olduğunu söyledi.
Akçay, "Hem Kuzey Irak yönetimine hem de Irak merkezi yönetimine ekonomik ve siyasi partner olarak bakmak dışında bir niyetini şimdiye kadar hiç okumadım. Gelecek dönemde Kuzey Irak-Türkiye ve muhtemelen bir miktar gecikme ile Suriye sınırı da Belçika-Lüksemburg-Hollanda sınırı gibi olacak. Malların, servislerin ve insanların geçişi minimum kısıtlamayla gerçekleşecek ve burası ticareti son derece gelişmiş bir zone olacak" dedi.
Türkiye'nin özellikle Kuzey Irak'la ticari ilişkilerinin son derece geliştiğini, Suriye ile de bunun yapılmak istediğini ancak yaşanan olaylar nedeniyle gerçekleştirilemediğini kaydeden Akçay, "Türkiye, bölgede pazar yaratmaya çalışıyor. Bence Hükümet şunu anladı. Ortak ekonomik pazarlar siyasi beraberliği de otomatikman getiriyor. Bunun başladığının ciddi emareleri var. Irak merkezi yönetiminin milli petrol şirket SOMO, Kuzey Irak petrolünü resmen Türkiye üzerinden ihraç ediyor. Bu durum 2 ay evveline göre devrimsel nitelikte bir dönüşüm. Daha önce tankerler petrolü aldı açıkta bekletiliyor gibi haberler manşetlerde iken SOMO haberini manşetlerde göremedik. Esas manşetlik haber bu. Maliki sorunu çözüldü. Irak merkezi yönetimi ile işler düzeliyor ve gelişiyor" değerlendirmesini yaptı.
Jeopolitik risklerin bir günde ortaya çıkmadığını, bir günde de yok olmayacağını ve bu risklerin her zaman varolacağını, önemli olanın Türkiye açısından bu risklerin artıp artmadığı olduğuna işaret eden Akçay, verilere bakıldığında durumun daha net anlaşılacağını belirtti.
Akçay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kobani manşetlerden inmiyordu. Şimdi ise bir tane Kobani manşeti göremiyoruz. Ne oldu? Türkiye 'sadece Peşmergeler Kobani'ye girebilir' dedi. Peşmergeler girdi, Türkiye'nin kontrolünde olan bir gelişme yaşandı ve Kobani manşetlerden indi. SOMO Türkiye üzerinden ihracat yapıyor. Bunlar görmek isteyene son derece açıklayıcı gücü olan bir veri setidir. Göstergeler jeopolitik risklerin azaldığını gösteriyor. O yüzde enseyi karartmayalım. Türkiye'nin dış politikadaki dik duruşu primlerini yavaş yavaş yapmaya başladı.
Türkiye'nin potansiyel büyüme hızı aşağıya gelmiş diyenler var. Üfürmek serbest. Bununla ilgili bir tane kayda değer analiz ya da hesap görmedim. Bunun hesap edilmesinin denendiği analitik bir çalışma yani üretim fonksiyonu tahmini de görmedim. Pek mümkün de değil çünkü böyle bir çalışma için gerekli olan Türkiye'nin sermaye stoku datası mevcut değil. Çok az kurumda bu verinin türetilmiş hali var ama üfürenler onlar değil. Bir tane denkleme bile başvurmadan Türkiye'nin büyüme potansiyeli aşağıya geliyor diyenleri dikkate almıyorum. Türkiye reel faizlerini yüzde 11'lerden yüzde 1,5-2'lere indiriyorsa, yatırım ortamını değiştiriyorsa, kalitatif değişkenler iyileşme gösteriyorsa Türkiye'nin büyüme potansiyeli nasıl aşağıya gelir anlayamıyorum."
- "Rusya ile Türkiye'nin örtüşmeyen politikaları var. Bu güçlü devlet olma sendromu"
ABD ve AB'nin Rusya'ya yaptırımlarının Türkiye ekonomisine etkisini değerlendiren Akçay, Rusya'nın resesyona girme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. Rusya'nın petrol gelirlerinin azalmasıyla Türk mal ve hizmetlerine olan talepte bir daralmaya sebep olacağı belirten Akçay, "Büyük resimde petrol fiyatlarının aşağıya gelmesiyle elde edilecek kazanç bunlardan çok daha fazla olacak" dedi.
Türkiye ile Rusya arasında 100 milyar dolarlık ticaret yapma anlaşması, nükleer reaktör yapımı gibi girift bir yapı görüldüğünü aktaran Akçay, şöyle konuştu:
"Türkiye ile Rusya arasındaki ilişki bozulmayacak. Bazı konularda (Suriye, Kırım gibi) Rusya ile Türkiye'nin örtüşmeyen politikaları var. Belli noktalarda ayrışma olabilir. Bu güçlü devlet olma sendromu. Diğer ülkelerde ilişkileriniz belli alanlarda çetrefilli olabilir, belli alanlarda ipek gibi olur. Edilgen devlet konumunda olduğunuz zaman bir başka ülke ile ilişkileriniz siyah beyazdır. Ya her konuda iyisiniz ya da her konuda kötüsünüzdür. Belli bir yere göre kendinizi konumlandırırsınız. Türkiye artık edilgen konumundan çıkma opsiyonunu kullandığı için bu tür siyah beyaz olmayan ortaklıklara girmek durumundadır ama artık esamesi okunan bir devlet olduğu için bunu yapabilmek hatta yapmak durumunda olduğunu anlamak lazım. Bunun yaratacağı sıkıntılar da elbette olacaktır ama maliyetsiz kazanç kavramı sadece iş dünyası ve ekonomi için geçerli değil, siyasette de durum aynı. Ama güçlenme denen olgu bir devleti bu yola mecburen ittirir, gri alanlar artık kaçınılmaz olur. 2015 yılında ekonomik açıdan Rusya zor durumda olacak. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Putin'e olan halk desteğinin azalacağını düşmüyorum ve hatta destek artabilir. Batı'nın Rusya ile olan problemini Batı Putin'e karşı kullanmaya kalkarsa geri tepme ihtimalini bayağı fazla görüyorum."
- "TCMB literatüre katkı yaptı"
Ekonomi yönetimindeki bir değişikliğin piyasaya muhtemel yansımasının olup olmayacağı hakkındaki görüşlerini paylaşan Akçay, bu konunun çokça konuşulduğunu ve yatırımcılara bunun hiç ilgilenilmemesi gereken bir konu olduğunu anlattığını söyledi.
Akçay, şunları söyledi:
"İçerde kim gidecek kim gelecek konuşuluyor bir süredir. Başta bu Ali Babacan'a yapılan bir haksızlık. Babacan, nihayetinde bir liderin altında çalışan bir insan. Lidere aslında bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek şunu söylüyorsunuz: 'Eğer sen bu adamı alırsan burası bundan sonra yangın yeri'. Bu o lidere o kadar kötü bir kart açma ki, birazcık inat bir lider olsa şunu der: 'Onu görevden alacağım, yerine başkasını koyacağım ve hiçbir şey olmayacak göreceksiniz'. Bu tabii ki yapılmadı çünkü söz konusu kararları alma durumunda olan mercilerin terbiyesi de buna müsait değildi. Piyasa bunun söz konusu terbiyeye müsait olmadığını uzun süre anlayamadı... Ali Bey bir demecinde 'Bizde görevi bırakma yoktur, görevden alınma vardır, kamuya hizmetin ayrı bir hazzı ve değeri vardır' dedi. Babacan, aslında birileri beni görevden almadığı sürece ben buradayım diyor. Prosedürel olarak baktığınızda da Bakan olmak için milletvekili olmaya gerek yok. Babacan üç dönem kuralına takılır, dışarıdan bakan olarak atanır. Bu konular neden ortaya çıkıyor hiç anlamıyorum."
Türkiye'nin çok istisnai bir Merkez Bankası performansı olduğunu vurgulayan Akçay, 2008 yılından ama özellikle 2010 sonundaki 'ortodoksi dışı/alışılmamış paket' sendromunun atlatılmasından itibaren insanların gecikmeyle de olsa TCMB ve Başkan Erdem Başçı'ya hakkını verdiğini ve vereceğini düşündüğünü söyledi.
Akçay, sözlerini şöyle tamamladı:
"Çok önemli işler yapıyorlar. Zihinsel/entelektüel bağlamda ama aynı zamanda pratikte de çok efor sarfediyorlar. Merkez bankacılığı literatürüne katkı yaptılar ve yapmaya da devam edecekler. Batı'nın üstünlüğünün sorgusuz sualsiz kabul edildiği finans dünyasında bu insanların katkısı gecikmeyle de olsa kayda geçti. Bu kurumsal başarıya bir Türk markası başarı hikayesi diye bakmak lazım. Bunun Batı dünyası tarafından geç kabulünün mazeretleri bulunabilir ama bu ülkenin yerel insanlarının bu başarıyı görmezden gelmelerinin bir açıklamasını bulmak çok zor. Bunu art niyetle kabullenmeyenler var, onlara yapacak bir şey yok ama kul hakkı yemekten imtina etmesi gerekenlerin biraz daha ehliyet sahibi insanların vasıtasıyla becerilenleri değerlendirmesinde fayda var. Eğer bir yargıya varmak durumunda isek ya işin ehli olduğumuzdan emin olmamız ya da ehil olduğundan emin olduğumuz insanlardan rehberlik aldığımızdan emin olmamız lazım."
(Son)