AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Akçay, Türkiye'nin büyümenin kompozisyonunu iç talepten dış talebe kaydırma isteğini gerçekleştirdiğini ancak, Türkiye'de net ihracatın büyümeye kalıcı olarak pozitif katkı yapmasını beklemenin çok gerçekçi olmadığını söyledi.
Türkiye'de net ihracatın büyümeden "çalmasının" minimum düzeyde tutulması gerektiğini, Türkiye'nin her zaman iç talepte ciddi şekilde büyümek durumunda olduğunu belirten Akçay, büyüme tarafında özel sektör yatırım harcamalarının katkısının ciddi şekilde artmasının elzem olduğunu, özel kesim tüketim harcamalarının da makul düzeylerde gitmesi gerektiğini dile getirdi.
Türkiye'nin talep tarafında içten dışa kaymayı gerçekleştirmesi gerektiğine dikkati çeken Akçay, şöyle devam etti:
"Bu da oluyor gibi görünüyor. Lakin iç talep büyümesi hala yeterli değil ama bunun bu yıla dair çok özel bir durum olduğu kanaatindeyim. Türkiye özelinde bakıldığında, 2013 çok enteresan bir yıldı. Çünkü gelişmekte olan piyasalar iki Fed şoku yaşarken Türkiye bu şokların yanlarına ilişmiş iki nevi şahsına münhasır siyasi şok daha yaşadı. Mayıs 2013 sonunda Fed'in parasal genişlemeyi sonlandıracağı açıklaması ve Gezi ikilisi, yıl sonunda Aralık'ta devreye giren Fed'in varlık alım azaltımına başlaması ve 17-25 Aralık soruşturma şoku ikilisi. Yani tüm gelişmekte olan ülkeler iki Fed şoku yaşarken, Türkiye iki çift şok yaşamak durumunda kaldı."
Bu katmerli şok ve seçimlerin yarattığı tedirginliğin etkisinin iç talep açısından 2014'ün 3 çeyreğinde görüldüğünü ifade eden Akçay, piyasa hissiyatı açısından en çok etkilenen kalemlerin özel tüketim, özel yatırım ve stok değişimi olduğunu dile getirdi.
Cevdet Akçay, Türkiye'nin kamu harcamalarından büyümeye katkı yapabilecek hale geldiğini belirterek, doğru kamu mallarına yapılacak yatırım harcamalarının (altyapı, eğitim ve sağlık başta olmak üzere) büyümeye sadece direkt katkı yapmayıp özel sektörün verimliliğini de artırarak büyümeye orta-uzun vadede artı bir dolaylı katkı sağlayacağını vurguladı.
Finans krizi sırasında sistemi ayakta tutabilmek için ciddi bir kamu borç yükü altına girmek zorunda kalan birçok Batı ekonomisinin mali politikalar tarafında fazla bir marjı olmadığını anlatan Akçay, Türkiye'deki durumun bunun tam tersi olduğunu ve 13 sene önce dünyanın en riskli borç dinamiklerinden birine sahip olan Türkiye'nin bugün "mali lüks" olarak adlandırılabilecek bir fırsatı bedelini de ödeyerek kazandığını söyledi.
- "Bugünün büyümesini maksimize etmek, ilerde sağlıklı büyümeden feragat etmektir"
Hem dış talebin büyümede payının artırılmaya çalışıldığını hem de kamu harcamaları yoluyla Türkiye'ye her yıl 1-1,5 puanlık büyümeyi hiç bir borç maliyeti getirmeden yapabilecek durumda olunduğuna işaret Akçay, şunları kaydetti:
"Bunu makrocular nedense kayda geçmiyor. Bu mali lüksün matematiksel ifadesi olan denklem 2001 ve 2002 yıllarında Turkiye'nin, default etmekten başka çaresi olmadığını anlatanların kullandığı denklemin aynısıdır. O zaman çok gözdeydi, bugün ise pek itibar edilmiyor aynı denkleme... Türkiye şu yola girmek durumunda; kamu tarafından 1-1,5 puanlık büyüme sağlayacaksınız, net ihracatın büyümeye katkısı pozitiften sıfıra meyledecek ya da düşük negatif düzeylerde olacak, özel kesim yatırım ve tüketim kanadından da 3-4,5 puanlık bir katkı göreceğiz ve Türkiye 4,5-5 büyüyecek. Türkiye'nin en iyi büyüme modeli bence bu. Buraya gidişte mesafe aldık. Türkiye'deki iç talebin daralmış olması yapısal değil konjonktüreldir. Bunu faize bağlamak da yapısal faktörlere bağlamak da yanlıştır. Türkiye'nin önünün açık olduğunu gördüğü takdirde ben yatırımcıların daha rahat hareket edeceğini düşünüyorum."
Cevdet Akçay, 2014 yılı büyümesinin yüzde 3,3'ün biraz altında, yüzde 3 civarında olabileceğini kaydetti.
Bugünün büyümesini maksimize etmeyi çalışmanın, ilerde sağlıklı büyümeden feragat etmek anlamına geldiğini belirten Akçay, "Kompozisyonu düzelterek giderseniz, ilerde daha yüksek büyüme oranlarını belki yüze 6'ları daha sürdürülebilir kılma şansınız var" dedi.
Orta vadeli programların (OVP) bu konuda siyasi iradenin en kayda geçmiş temennisi olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Akçay, OVP'lerin büyümeyi maksimize etmeye değil, ibreyi doğru yola iletmeye çalıştığının göstergesi olduğunu vurguladı.
Bunun çok doğru bir hareket olduğunun altını çizen Akçay, "Siyasi iktidarların ömrü bir dahaki seçimle sınırlıdır derler. Onun için alacakları kararlarda popülist olmaları normaldir derler ama biz Türkiye'de iktidarın bunu yapmadığını, büyümeyi belki kendisinin iktidarda olmayacağı bir zamanda daha sürdürülebilir ve yüksek kılmak için bugün bundan feragat ettiğini görüyoruz. Bence bu çok önemli, bunun reklamının yapılması lazım ama kendileri de bunu dillendirmiyor. 'Büyümeyi maksimize etmekten ziyade, kısa dönemde kompozisyonu değiştirip, orta ve uzun vadede yüksek kılınır halde getirmek istiyoruz' bence süper bir slogan olurdu" diye konuştu.
Bunun vurgusunu sorumlu bakanların yer yer yaptığını ifade eden Akçay, yine de bu hedef ve algıyı daha geniş bir sahiplenmenin iktidar açısından daha kuvvetli bir reklam aracı olacağını kaydetti.
- "Petrol 30 dolarlara inerse bayram ederiz"
Cevdet Akçay, petrol fiyatlarındaki düşüşe ilişkinse, Türkiye'nin ağır enerji ithalatçısı bir ülke olması sebebiyle, enerji ihraç eden ülkelerin haritadan silinmemesi şartıyla en düşük fiyat neyse o fiyatın istendiğini ifade etti.
Petrolün varil fiyatında 10 dolarlık bir düşüşün, büyüme tarafında yüzde 0,2-0,4 arasında katkı yaptığını, enflasyonu ise yüzde 0,3-0,5 aşağı çektiğini belirten Akçay, fiyatın 25-30 dolar düşmesi halinde çok büyük bir büyüme katkısı olacağını kaydetti.
"Ülkeler enerji ithalatçısı ve enerji ihracatçısı diye ikiye ayrılıyor. Nasıl ki 120 dolarlarda ihracatçı ülkeler sevindi, 30 dolarlarda da ben bayram ederim. Türkiye için petrol fiyatı ne kadar düşük ise o kadar iyi" diyen Akçay, düşük petrol fiyatını ticari partnerlerin gelirlerini etkileme ve ticarette daralma yaratma gibi negatif etkilerinin tali kalacağını söyledi.
Fed'in faiz artırım kararına ilişkin Akçay, genelde piyasa ile herhangi bir merkez bankasının durumu okuyuşunun aynı olabileceğini ancak böyle bir durumda merkez bankalarının her zaman riskleri vurgulamayı seçeceğini belirtti.
Merkez bankalarının doğası itibarıyla daha muhafazakar olduğunu ve piyasa kadar iyimser olamayacağını aktaran Akçay, şunları kaydetti:
"Fed, '2015'te daha düşük enflasyon bekliyorum' diyor. Bu, faiz artırımı konusunda aralık ayında yaptığı revizyonda eylüle göre biraz daha 'güvercin' olmasını getirir ve bence öyle de oldu. Şimdi insanlar ABD'de büyümeyi kafaya taktı, büyüme iyi ama enflasyon düşük...Eğer enflasyonsuz büyüme yaratabiliyorsanız, faiz tarafında enflasyonlu büyüme yaratma durumuna kıyasla daha güvercin olursunuz. Niye piyasalar bu revizyonu böyle okumadı çok anlamadım. Faiz artırımı elbette gelecek ama patikasına dair daha mutedil bir dil gerektiriyor. Fed Başkanı Janet Yellen 'Faizde yüzde 2,75 düzeyine geleceğiz ama gelişimiz daha yumuşak olacak' dedi. 'Gelemeyebiliriz' deseydi, piyasada balon yaratma ihtimali artardı. Onu da yapamaz. Hem büyümeyi sürdürülebilir kılmaya çalışması lazım hem de bunu varlık fiyatlarında balon yaratmadan yapmak istiyor, son derece hassas bir denge. Onun gerektirdiği dili de kullanıyor ama o dilin yorumlanmasıyla ilgili benim problemlerim var."
Fed'in dolayısıyla hassas dengeyi sağlamaya çalıştığının altını çizen Akçay, Fed'in faiz artırımı başlamaya yakınken, bir volatilite raundu yaşanacağı öngörüsünde bulundu.
Türkiye'de gösterge kağıdın faizinin yukarı çıkmasının iyi olduğunu belirten Akçay, "Aşağı gidecek yeri kalmamıştı. Bu enflasyon oranlarında faiz doğru bir yerde duruyor. Faiz aşağı geldiğinde buralarda tutabilirsek, petrol fiyatlarında yukarı sıçrama olmazsa, TL'de değer kaybı baskısı/beklentisi olmazsa, yeni vergiler devreye girmezse, Fed'in faiz artırım süreci başladığında Türkiye'de bazılarının beklediği ve reklamını yaptığı şokun yaşanması için bir sebep yok. İşin bu tarafı felaket tellallarına dair bir değerlendirme ama 'petrol fiyatları düşerken sen neden faizleri düşürmüyorsun?' demek de abes. Merkez bankaları yatırım bankası değildir, petrol fiyatının nerelerde istikrar kazanacağına dair sağlam bir veri henüz yok. Hiç bir merkez bankası piyasadan daha saldırgan olmamalıdır" diye konuştu.
- "TCMB'nin hak ettiği itibar
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son dönemdeki politikaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Akçay, TCMB'nin hak ettiği itibara birkaç istisnai dönem dışında hiç sahip olamadığının, bunun da çok yönlü ve çok girift bir algı probleminden kaynaklandığını belirterek, Merkez Bankası üzerinde faiz indirim baskısı yapan bazı siyasilerin, aslında TCMB'nin merkez bankacılık literatürüne ne kadar özgün bir katkı yaptığını görmemesinin acı olduğunu söyledi.
TCMB'nin muhtemelen ikinci 'kitaplara geçme' durumunun söz konusu olduğunu dile getiren Akçay, şöyle devam etti:
"IMF Araştırma Başekonomisti Olivier Blanchard tarafından 'Eski açmaz denen şeyi yumuşatan çözüm' olarak TCMB'nin paketi literatüre zaten geçmişti. İkinci olarak ise TCMB, bunu gerektiği kadar reklam etmiyor. TCMB bir ekonomideki aşırı talep durumuna bakar. Aşırı talebin eksi ya da artı durumuna göre politika aracınızı kullanırsınız. Eğer aşırı talep varsa politika faizini yukarı çekersiniz, bütün faizler yukarı gelir ekonomi soğumaya başlar. Ekonomi eğer çok soğuduysa, o zaman politika faizini aşağı çekersiniz bütün faizler aşağı iner. Ekonomi canlanır. Bu kitaptaki ideal durum ama akılda tutmak lazım ki başta enflasyon olmak üzere başka değişkenler de var ve dünya her zaman kitaba uygun çalışmıyor. Yanlış saiklerle ya da yanlış zamanda yapılan faiz hareketlerine piyasanın ters reaksiyon vermesi ender rastlanan bir durum değildir.
Burada TCMB'nin yeni katkısı şu: TCMB, mevzuya aşırı talep diye bakmıyor. Talep ayrı arz ayrı diye bakıyor. Ben bunlar için tek enstrüman kullanmayacağım, talep tarafı için makro ihtiyati tedbirleri kullanacağım, faize dokunmayacağım diyor. Arz tarafında faiz yükü oluşturmamak için bunu yapıyorum diyor. Yani TCMB, faiz indirsin diye ısrar eden siyasilerin aslında TCMB'nin yaptığından fena halde hoşnut olması lazım. Şöyle düşünmekte fayda var. TCMB, Türkiye için sürdürülebilir reel faiz oranları olarak 1,5-2 bandını görüyor ve buradan da fazla sapmak istemiyor. Buralarda bir kararlılık sağlamaya çalışıyor. Farzedin ekonomi çok ciddi bir canlanma sürecine girdi ve fena halde ısınmaya başladı. TCMB faiz artırmaktan ziyade makroihtiyati tedbirlere gidecektir, faiz nihai müdahale aracı olarak kalacaktır. Ama yazılı olan kitap artır faizi diyor. Yaptığı aslında çok basit bir şey; aşırı talebe tek değişken değil talep ve arz ikilisi ve iki değişken olarak bakmak, bunlara ayrı müdahale saikleri saptamak. Çok basit ama daha önce kimsenin aklına gelmemiş. Ben de kaçırmışım ama 60 yıl daha çalışsam aklıma gelmezdi. Ama bu insanların gelmiş. Bunu takdir edelim, destek verelim. İşlerini zorlaştırmayalım ama belki de en önemlisi kul hakkı yemeyelim."
(Sürecek)