Davutoğlu, Gölbaşı'ndaki Vilayetler Evi'nde düzenlenen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısının açılışında konuştu.
Başbakan Davutoğlu, geçmiş medeniyetlerin kurulması, gelişmesi süreçlerinde insanoğlunun bilgi sahibi olabilme, muhakeme geliştirebilme, bilgiden bilim ve teknoloji üretme kapasitesinin, medeniyetleri oluşturan ana faktörlerden biri olduğuna vurgu yaptı.
Medeniyet kavramının kendisinin dahi varlık, bilgi ve değer paradigması etrafında şekillendiğine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Her bir değişim, yeni varlık felsefesi, yeni bir bilgi felsefesi, yeni değerler sistemiyle insanlık tarihinde yeni bir aşamaya geçişi temsil eder. Bu açıdan baktığımızda, bugün karşı karşıya olduğumuz temel meselelerden birisi, var olan bilgi anlayışını bilime dönüştürebilme kabiliyeti ile ülkemizin diğer ülkelerle olan rekabet gücünü artırabilmesidir."
-"Devletlerin yükselişinde bilginin kullanımı..."
İnsanoğlunun, geçmişte üç önemli paradigmatik değişimden geçtiğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu süreçlerde, bilgi üretim kapasitesine sahip ve öncülük yapan topluluklar, halklar, milletler, ülkeler bir sonraki dönemde yönlendirici öncü nitelik kazandılar. Bu gelişmeleri takip edemeyenler ise çağın gerisinde kaldılar, diğerlerinin ürettiği bilgiye, diğerlerinin ürettiği teknolojiye ram olmak, onun mahkumu olmak, onun aktarıcısı olmak realitesiyle karşı karşıya kaldılar. Bizim tarihimizde, devletlerin yükselişine baktığınızda ve aslında Osmanlı Devleti'nin, son kadim örnek olarak değişimine baktığımızda bir obadan bir devlete, oradan da bir dünya düzenini temsil edecek yeni siyasal zemine yönelişte İstanbul'un fethiyle birlikte yaşanan sürece çok dikkatli bir şekilde eğilmek gerekir.
O fetihle sadece yeni bir şehir, bir şehir askeri bir zaferle bir ülkenin baş şehri haline dönüşmedi aynı zamanda fetihten hemen sonra kadim bütün bilgi birikimi İstanbul'a doğru aktı. İstanbul sadece siyasi bir merkez olmadı, kadim bilgi birikiminin aktığı bir büyük bilim merkezi haline dönüştü. Top teknolojisinin, fetih esnasında kullanımından, Ali Kuşcu'nun Semerkand'dan İstanbul'a getirilmesine ve daha sonraki dönemlerde o günkü bilimin günlük hayatta teknolojik anlamda kullanılmasına yapılan öncülüklere baktığınızda aslında devletlerin yükselişinde bilginin kullanımın nasıl etkin rol oynadığını görüyoruz."
-"Teknoloji uyarlamaya, takip etmeye ayarlı bir tecrübe yaşadık"
"Bizim tarihimizde, devletlerimizin yükselişi o bilgi paradigmasını ahlak ile bütünleştiği yerlerde siyasal bir düzen kurabilmesiyle söz konusu oldu" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O anlamda kadimin son merkeziyiz. Anadolu toprakları da Harran Üniversitesinden, Harran'ın geçmiş o bilgi merkezi olma niteliğinden bugüne kadar bu kadim kültürünün harmanlandığı, geliştiği bir merkez niteliğini hep korudu. Daha sonraki dönemde ikinci önemli aşamada kadim bilim anlayışından, sanayi devrimi ile gelişen bilgi paradigmasına geçişte, maalesef aynı süratle o teknolojik gelişmeleri takip etme imkanı bulamadığımız için ve sanayi devriminin sonuçlarını sebeplerinden daha doğrudan alma yönünde bir tecrübe kazandığımız için önce sonuçları ve tüketim sonuçlarını sanayii devrimini ülkemize aldık, daha sonra teknolojisini ülkemize almaya gayret sarf ettik ve aramızdaki fark, sanayi devrimiyle gelen bilimsel paradigmayı kullanan ülkelere göre, o devrimin öngördüğü teknolojik dönüşümü yaşayan ülkelere göre gücümüz de göreceli olarak azaldı ve uluslararası rekabette bu anlamda son 200 yıl öncülük yapmaktan daha çok teknoloji uyarlamaya, takip etmeye ayarlı bir tecrübe yaşadık."
Başbakan Davutoğlu, 1990'lı yıllardan sonra, iletişim teknolojinin devreye girmesiyle bu sefer yine bilgi ve bilgiye dayalı teknolojinin uyarlanması anlamında daha çabuk intibak eden bir süreç yaşandığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Ancak hala iletişim teknolojisi bağlamında da teknoloji üretmekten daha çok teknolojiyi çabuk kullanan, çabuk intibak eden ama nihayetinde kullanan ve tüketen bir toplum niteliğini tümüyle dönüştüremedik. Şimdi yeni teknolojilerinin önümüzü açtığı dönemde, aslında bilgi ve teknoloji alanında öncülük yapma şansısının tekrar tarihi fırsat olarak önümüze geldiği süreçten geçiyoruz. Kompozit teknolojilerle ilgili bir ARGE açılış töreninde vurguladığım gibi, yeni teknolojilerin, nanoteknoloji, kompozit teknoloji, diğer yeni teknolojileri biz sanayi devriminden ya da iletişim devriminden daha süratle intibak ettirmek, bu teknolojik değişimleri bizzat gözlemlemek, yeni nesillere bu teknolojik değişimin sonuçlarıyla değil sebepleriyle ilişkilendirerek yeni teknolojileri üretebilecek kapasiteye yöneltmek sorumluluğumuz var. Bu anlamda Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun asli görevi, sadece üretilen bir teknolojiyi ülkemize nasıl taşıyacağı sorusu değil ülkemizde yeni bir bilimsel zihniyetin gelişmesiyle teknoloji üretimin sağlayabilecek bir alt yapıyı nasıl geliştirileceği sorusuyla ilgilidir."
-"Yeni bir hamle dönemini başlatmak durumundayız"
Son 12 yılda gerçekleştirdikleri ekonomik hamlelerin son derecede bir başarı hikayesi itibarıyla gıpta ile takip edildiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Şimdi insan kaynağımızın, bilim ve teknolojiyle buluştuğu ve bir anlamda hem niceliksel hem de niteliksel bir dönüşümü beraberinde getiren yeni bir hamle dönemini başlatmak durumundayız. Bu da tek tek insan kaynağımızın eğitim düzeyini yükseltmek, yeni ve ufuk açıcı bir zihniyet inşa etmek, öğrencilerimizi geleceğe hazırlarken sadece meslek sahibi olmak değil aynı zamanda bilgi paradigmasının bütünün dönüştürebilecek şekilde güçlü alt yapıya sahip olmak idealiyle yetiştirmek durumundayız. Nihai ölçüde ülkelerin, devletlerin en büyük kaynağı, insan kaynağıdır.
Bütün diğer kaynaklar tüketilebilir. Bugün doğalgaz ve diğer yeraltı kaynaklarının her birinin rezerv ömrü var. Takriben şu kadar yılda bitebileceği varsayılıyor. Tarihte hiç tüketilmeyen, bazen israf edilen, bazen maalesef savaşlarda büyük kayıplar yaşanan ama hiç tüketilmeyen tek kaynak insan kaynağıdır. Çünkü tarih ile insan arasında doğrudan ilişki var. İnsanın olmadığı yerde zaman ve tarih anlamını kaybeder."
"O zaman bizim gerek coğrafyamızı etkin kullanarak ama en önemlisi de bu coğrafyada kendi bilimsel birikimiyle bağımsız ve onurlu gelecek inşa edebilecek insan unsuru yetiştirme sorumluluğumuz var" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bu anlamda son dönemde, 12 yıl içinde kat ettiğimiz çok ciddi mesafeler oldu. Gerek üniversitelerimizin sayısındaki artış gerek üniversitelerimizin çalışmalarında özellikle bilimsel yayınlarda, üç katından daha fazla sağlanan artış ve üniversite alt yapımızın gelişmesi güzel işaretlerdir. Her ilde kurduğumuz üniversitelere gittiğimde o üniversitelerde kampüs şartlarıyla gerçekten iftihar ediyorum. Ama en önemli o kampüs şartlarının ötesinde, fiziki mekanın da ötesinde insan kaynağını en iyi şekilde değerlendirmek ve çalışmalarda özellikle yeni akademisyenlerin yetişmesi konusuna öncelik vermek."
-"Yeni akademik anlayışının da yeşermesi lazım"
Toplantının en önemli gündem maddelerinden birisinin, doktora derecesine sahip insan kaynağının nicelik ve niteliğinin artırılması olduğuna işaret eden Davuğtolu, şöyle dedi:
"Çünkü hala genel ortalama itibarıyla nüfusumuz, sık sık Bakanlar Kurulu'nda gündeme geldiği gibi, orta iki ya da orta üçten, liseden terk bir ortalamaya sahip nüfus. Süratle bunu, ortalama üniversite düzeyine çıkarmak durumundayız. Üniversite mezunu olan kitlelere sahip olduğumuzda eğitim vasatı itibarıyla bunları bir anlamda bilimsel düşünceye sevk edecek, yeni bir akademik süreçlerin yeni akademik anlayışının da yeşermesi lazım. Onun için Başbakanlık görevini aldıktan sonra attığımız ilk adımlardan birisi, akademisyenlerimizin, genç akademisyenlerimizin özlük haklarında yaptığımız düzenlemeyle bilimsel alana en iyi zihinlerin çekilmesini sağlayacak bir alt yapı hazırlamaktı. Bundan sonra akademik hayata verdiğimiz desteği sürdürmeye kararlıyız. Ancak akademia, eğitim faaliyetleri bir boşlukta cereyan etmiyor. Bir ekosistem içinde şekilleniyor. Kamu sektörü, özel sektör, üniversiteler, sanayi hep beraber aslında bir çevre oluşturuyor ve bilim ve teknoloji bu çevrede üretiliyor ve tüketiliyor."
Davutoğlu, yine en fazla ağırlık verdikleri hususlardan birisinin ARGE çalışmaları üzerinde, sanayi ve üniversite işbirliğini teşvik etmek olduğuna dikkati çekti. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK'ın katkılarıyla kamu, özel sektör ve üniversite arasındaki etkileşimi artırmaya çalıştıklarını dile getiren Davutoğlu, "Yine kompozit teknoloji mükemmeliyet merkezi açılışında da vurguladık, teknoparklar üniversiteler ve sanayilerin buluştuğu alanlar haline dönüşecek" diye konuştu.
(Sürecek)