Kurtulmuş, Yahudi müzisyen Gilad Atzmon'u kabulünde yaptığı konuşmada, dünya çapında tanınan şair, eleştirmen, yazar ve müzisyen Atzmon'u ağırlamaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Hem müzikleri hem de "Göçebe Kimlik" kitabı üzerinden bütün dünyada entelektüel çevrelerinin Atzmon'u tanıdığını vurgulayan Kurtulmuş, "Özellikle İsrail Devleti'nin Filistinlilere yaptığı baskıları gündeme getiren, siyonizmin uygulamalarının bir insanlık suçu olduğunu her platformda, her vesileyle dile getiren ve hatta 1994 yılında, kendi tabiriyle İsrail vatandaşlığını bırakıp Londra'ya kendisini gönüllü sürgüne yollamış olan birisi. Önümüzdeki günlerde vereceği konser dolayısıyla burada. Biz de kendisini burada ağırlamaktan memnuniyet duyuyoruz" diye konuştu.
-"Kendi vicdani kanaatleri çerçevesinde bir karar verdiler"
Kurtulmuş, daha sonra gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Meclis Soruşturma Komisyonunun dört eski bakanla ilgili verdiği karara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, devam eden hukuki bir süreçle karşı karşıya bulunduklarını söyledi.
"Meclis Araştırma Komisyonunda her milletvekili arkadaşımız, ister iktidar partisine ister muhalefet partilerine mensup olsunlar, nihayetinde partileri adına değil kendi şahısları adına, kendi vicdani kanaatleri çerçevesinde bir karar verdiler" diyen Kurtulmuş, dün itibarıyla komisyonun bu anlamda ilk kararını açıkladığını, ayın 9'unda da gerekçeli kararını duyurarak Meclis Başkanlığına göndereceğini, sonra TBMM'de bu hukuki sürecin geri kalan adımının atılacağını dile getirdi.
Kurtulmuş, TBMM'de grup kararı alınamayacağına işaret ederek, şöyle konuştu:
"Partiler burada kendi grup kararlarını milletvekillerine empoze edemezler. Milletvekilleri kendi özgür iradeleriyle parlamentoda da Genel Kurulda da bir kanaat ortaya koyacaklar ve sonuçta hukuki süreç tamamlanmış olacak. Dolayısıyla devam etmekte olan süreç hakkında maalesef bazılarının en başından yaptığı gibi taraflı davranarak, tarafımızı belli ederek, ihsas-ı reyimizi ortaya koyarak konuşmanın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Çok kısa bir süre içerisinde ümit ederim, bu parlamento süreci de çok uzamadan, burada bir sonuç ortaya çıkmış olur ve sonuçta hep beraber Türkiye olarak TBMM'nin ortaya koyacağı bu karara da saygı duyarız, sonucu saygıyla karşılarız."
-"Beyan etmiş oldukları fikirler tamamen kendilerini bağlar"
Bir gazetecinin "Bir sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan bildiride, Anayasa Mahkemesinin tuzak olduğu yönünde eleştiriler yapıldı. Anayasa Mahkemesi güvenilir bir adres değil mi?" sorusunu yanıtlayan Kurtulmuş, Türkiye'nin demokratik kurallarını açık bir şekilde işlettiğini söyledi.
Kurtulmuş, birçok bölge ülkesiyle, büyük türbülansların içindeki ülkelerle kıyasladığında, Türkiye'nin demokrasisi fevkalade ilerlemiş ve olgunlaşmış bir ülke olduğunu vurgulayarak, "Sandık ortadadır, milli irade ortadadır. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşlarının bu süreçlerde beyan etmiş oldukları fikirler tamamen kendilerini bağlar" dedi.
Kurum ve kuruluşların tamamının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir parçası olduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Nasıl TBMM, Türkiye'de bu anlamda demokrasinin bir parçasıysa yargı sistemi de Anayasa Mahkemesi de bu sistemin bir parçasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi etrafında özellikle son dönemlerde ortaya çıkan bazı eleştiriler oldu. Zaman zaman geçmiş dönemlerde de bu eleştirileri yaşadık" diye konuştu.
Seçim barajı konusunu örnek gösteren Kurtulmuş, "Mesela seçim barajını kaldırmak Anayasa Mahkemesinin işi değildir. Eğer Anayasa Mahkemesi üzerinden siyasetin yapması gereken işlere müdahale edilirse, bu anlamda bunun doğru olmadığı kanaatindeyiz" ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, aynı şekilde ortada bir Meclis Araştırma Komisyonu bulunduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Meclis Genel Kurulu'nda konuşulacak, tartışılacak bir konu var. Dolayısıyla Yüce Divana gönderebilirlerdi. Diyelim ki dün karar Yüce Divana gönderme şeklinde çıkmış olsaydı biz bu karara da itiraz etmeyecektik. Karar böyle çıktı. Ama sonuç itibarıyla Mecliste devam eden bir süreç var. Şunu söylemek de son derece yanlıştır, 'Mecliste herhangi bir şekilde bu hukuki süreçte bir karar alınırsa bu yanlış, Anayasa Mahkemesinde alınırsa doğrudur' demek, bu da fevkalade yanlıştır. Tersini söylemek de yanlıştır, yani 'Anayasa Mahkemesinde alınırsa yanlış, Mecliste alınırsa doğrudur.' Devam eden bir hukuki süreç var. Türkiye hukukun belirlediği prensipleri, süreçleri gayet iyi işletmesini başaran bir ülke."
Zaman zaman hukuki konularda siyasi tartışmalar olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Siyaset olarak üzerimize düşen sorumluluğun şu olduğu kanaatindeyim: Hiçbir hukuki süreçle ilgili, evet, siyasetin bir kanaati olabilir ama bu süreçleri baskı altına alacak, bu süreçleri yönlendirmeye çalışacak sözlerin söylenmemesi gerekir. 'Meclisin vereceği karar yanlıştır, Anayasa Mahkemesinin vereceği karar doğrudur' diyerek, kategorik olarak baştan böyle bir prensiple işe bakılmasının doğru olmadığı kanaatindeyim" değerlendirmesinde bulundu.
"Yüce Divan tuzaktır yorumlarına ne diyorsunuz" sorusu üzerine de Kurtulmuş, Türkiye'nin kısa bir süre önce yolsuzluk iddiaları, kocakulak operasyonları üzerinden, Gezi, 17 ve 25 Aralık, hatta sokak olayları vasıtasıyla bir türbülansın içine sokulmaya çalışıldığını kaydetti.
Kurtulmuş, Türkiye'nin büyük bir badire atlattığının altını çizerek, şu ifadeleri kullandı:
"İkisini birbirinden ayırmak lazım, bir tarafta yolsuzluk iddialarıyla devam eden bir süreç var ama diğer tarafta da Türkiye'nin çok yakın bir geçmişinde gerçekten, hatta 28 Şubat'tan bile son derece iyi planlanmış karanlık bir takım kumpaslar vardı. O kumpaslar başarılı olsaydı bugün Türkiye başka bir noktada olacaktı. İkisini birbiriyle karıştırmamak lazım. Sakin bir şekilde Türkiye bunu da aşacaktır. Bu süreçlerde parlamentonun vereceği karara hepimiz saygı duyacağız. Türkiye bu anlamda gerçekten yolsuzluklarla mücadele iradesini de hep beraber ortaya koyarak yoluna devam edecek."
-"Tapeleri imha kararı"
Kurtulmuş, "tapelerin imhası" ile ilgili soruyu yanıtlarken de hem karar alınma şekli hem de karar alınma süreçlerindeki hukuki eksiklikler, hatalar dolayısıyla bunların büyük çoğunluğunun yasa dışı dinlemeler olduğunu belirterek, "Zannediyorum Sayın Komisyon Başkanı bunu kast ediyor. Zaten İstanbul'da savcılığın vermiş olduğu kararın dayanağı da burasıdır" dedi.
Türkiye'de bir çok insanın yasa dışı dinlendiğini ifade eden Kurtulmuş, "Türkiye maalesef bir Makarti dönemini örtülü bir şekilde yaşamış, esas vahim olan nokta burasıdır. Eğer birisini dinleyecekseniz, yasal olarak alırsınız kararınızı, dinlersiniz, bir suç varsa bunu da ortaya koyarsınız. Ama önce insanları yasa dışı dinleyip onun üzerinden bir takım suçlar oluşturmaya kalkmak, Türkiye bunları yaşadı. Şimdi tabii ki Türkiye bunların hepsini hukuk devleti prensibi çerçevesinde yeniden gözden geçirecek ve Türkiye bunları gerçekten temizleyecek, başka çaresi yok" diye konuştu.
-"İslamofobiyi siyaset aracı, kaldıracı olarak kullanıyor"
"Son dönemlerde yurt dışında cami ve ibadethanelere yapılan saldırılara" ilişkin olarak da Kurtulmuş, "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" sözünü hatırlattı.
Kurtulmuş, bu anlamda PEGIDA ve benzer faşist, aşırı sağcı örgütlerin bu noktaya geleceğinin belli olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Uzun süredir Avrupa'da yükselen bir aşırı sağ politikanın olduğunu ve bu aşırı sağ politakanın göbeğinde de göçmenlere karşı, özellikle de Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere karşı bir tavrın olduğu aşikar. Ayrıca bu ırkçı, politik tavırların dışında yine Avrupa'da ve Batı'da bir karanlık oda, uzunca bir süredir, belki 11 Eylül olaylarından bu yana İslamofobiyi ciddi bir siyaset aracı, kaldıracı olarak kullanıyor. Bu son derece tehlikeli bir oyun. Biz yıllardır İslamofobi üzerinden siyaset yapanları hep uyardık, 'Aman yapmayın, bu sadece Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere karşı bir durum değildir, bu aynı zamanda Avrupa'nın ve Batının da kendi içinde sıkıntılar doğuracak bir sorundur.' Maalesef İslam karşıtlığını artıranlar, aşırı sağ siyasetin artmasıyla birlikte bugün Avrupa'nın bu noktaya gelmesine katkıda bulundular."
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, aşırı sağcı ve göçmen karşıtı fikirlerin bu kadar agresif hale gelmesinin Avrupa'nın geleceği için birinci derecede tehdit olduğunu vurgulayarak, Türkiye olarak Avrupa'daki Türk toplumuna teenniyi, birlikte barış içinde yaşamanın her türlü imkanını ortaya koymalarını tavsiye ettiklerini bildirdi.
Türk toplumunun, Avrupa'nın en uyumlu göçmen kitlesini oluşturduğunu belirten Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Hep beraber hem Avrupa'daki Türkler hem Avrupa'daki Müslümanlar hem Avrupa'daki yabancılar hem de Avrupa'nın siyaset yapıcılarının, merkez siyasetini yönlendirenlerin, bu faşist, insanlık karşıtı, antihümanist ve Avrupa'nın geleceğinin temellerine dinamit koyan bu son derece sert siyasal akımı yumuşatması ve bunun da Avrupa toplumlarında etkisiz hale getirilmesini sağlaması gerekiyor. Bu anlamda demokrat olan, gerçekten çoğulculuktan yana olan, göçmenlerin hak ve hukukundan yana olan herkesin bir araya gelmesini ve sesini yükseltmesini temenni ediyoruz. Bu tehdidin Avrupalı politikacılar tarafından da görülmeye başlandığını ve gerekli tedbirlerin alınacağını ümit ediyorum" diye konuştu.
-"Davos'a da gider Türkiye, başka yerlere de gider"
Kurtulmuş, "Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Davos'a gitmesi" sorusunu yanıtlarken de Türkiye'nin dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğunu söyledi.
Gelecek 10 yıl içinde hem ekonomik hem siyasi anlamda en yüksek gelişme potansiyeline sahip birkaç ülkeden birisi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Dolayısıyla Türkiye her platformda olur, hem platformda kendi tezlerini dile getirir ama hiçbir platformda böyle boynu bükük vaziyette, kendisine dayatılanları kabul eden bir ülke olmaz. Dolayısıyla Davos'a da gider Türkiye, başka yerlere de gider. Bu anlamda son derece normal bir karar olduğunu görmek lazım" değerlendirmesinde bulundu.