Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Numan Kurtulmuş'tan Merkez Bankası'na sert çıkış

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ekonominin sıcak gündemine ilişkin SABAH'a konuştu.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-12-31 14:15:32

Numan Kurtulmuş'tan Merkez Bankası'na sert çıkış

Büyüme çok düştü. Merkez Bankası faizde bir indirime gitmemekte direniyor. Bu büyüme rakamlarıyla 2023 nasıl tutacak?


Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturabilmesi için yıllık asgari 5,5 - 6 büyüme rakamlarını tutturabilmesi lazım… Bu oranların yakalanabilmesinin yolu da son derece açık… Türkiye üretimini artıracak, istihdamını geliştirecek ve özellikle ihracatınıartıracak. Bu üçünün olabilmesinin temel yollarındanbiri de yatırım kabiliyetlerini artıracak her türlü altyapıyı hazır hale getirmesidir. Şu anda faiz oranlarının oldukça yüksek seyrettiğini hepimiz biliyoruz. Türkiye ekonomisinin % 65'i halaKOBİlerdir. Ekonomik kompozisyon olarak bu Türkiye için aslında çok faydalı bir şeydir. Kobilerin dinamizmi, güçlü bir orta direğin varlığı anlamına gelir. Ama KOBİler bugün maalesef ortalama % 15 civarında bir finansman maliyetiyle karşı karşıyadır. Rusya bugün % 17 üstüne çıkmış faizlerle kriz yaşamaktadır. Bu uzun süre taşınabilir bir yük değildir.

Dolayısıyla Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturabilmesi, kalkınma hedeflerini sağlayabilmesi ve yeterli bir büyüme hızını yakalayabilmesi için uygulaması gereken adımlardan bir tanesi de faiz oranlarını çok düşük seviyeye indirmektir. Bu olmadan 2023 hedefleri üzerinde konuşmak mümkün değil.

Benim de son yıllarda dile getirdiğim bir mesele deşu; Türkiye'nin son 10 yılı; 2002 - 2013 arasındaki süre, dünyanın ve Türkiye'nin ekonomik şartlarının farklı olduğu bir dönemdi. Özellikle de 2008 krizine kadar, para piyasalarında bol miktarda sıcak para vardı ve bu para gidebilecek kapı arıyordu. Türkiye bu süre zarfında yurtdışından ciddi miktarda sıcak parayı çekmiştir ve sağlanan bu finansmanın Türkiye ekonomisinin büyümesinde büyük payı olmuştur. Geçtiğimiz 10 - 12 yılda (ben buna ekonomide değişim süreci diyorum) Türkiye ekonomisinde bir değişim gerçekleşmiş, makro iktisadi dengeler sağlanmıştır. Bu büyük bir başarıdır. Ancak bundan sonra Türkiye'nin faz değiştirme mecburiyeti vardır. Neyi kastediyorum. Türkiye 2002'den 2008'e kadarki düzen varmış gibi devam edemez. Türkiye faz değiştirmeli. Bunun şartı da, bol üretecek, dünyaçapında markaları olacak, dünyadan markalar satın alacak. Yüksek teknolojiye yatırım yapacak. İhracatta yüksek teknoloji ürünleri payını % 20'lere çıkaracak ve "Ekonomide Dönüşüm Programı" adı altında ortaya koymaya çalıştığımız bu adımları hızlı birşekilde atacak.

Bu meyanda Türkiye ekonomisinin bankacılık sistemi içinde ciddi bir tasarruf eksikliği olduğu da malumdur. Kendi kaynaklarımızla kısa vadede bunu aşmamız mümkün görünmüyor. Bu nedenle bankacılık sistemi dışındaki tasarruf ve yatırım imkanlarını da devletin güçlü bir şekilde teşvik etmesi elzemdir. Orta direği de bu sistemin paydaşıyaparak toplumun geniş bir kesimini güçlendirmeliyiz.

Faz değiştirirken önemli bir diğer nokta da ekonomimizin Londra'nın, Washington'un ya da başka yerlerin aldığı kararlarla istikametinin belirlenemeyeceği gerçeğidir. Hatta dahasınısöyleyeyim Türkiye sadece Ankara'dan planlanan ekonomik hedeflerle de ayakta duramaz. Bunun için tüm ülkenin harekete geçirilmesi, ekonominin tüm paydaşlarının bir araya getirilerek ortak hedefe yönlendirilmesi lazım. Bununla ilgili olarak geçen sene AK Parti Ekonomi Başkanıyken, 80 ilimizde"Kent Ekonomileri Forumu" yaptık ve fevkalade başarılı bir proje oldu. Kitap haline getirdik ve elimizde şimdi bir yol haritası var. Biz Antep'in, Edirne'nin, Trabzon'un ekonomisini nasıl yerel aktörlerle harekete geçireceğiz, bu kentlerin önemliavantajları, dezavantajları nelerdir tek tek belirledik. Biz Ankara'da oturarak değil, o illerin ticaret ve sanayi odalarını, işadamlarını, derneklerini, bilim insanlarını, esnafını, KOBİ'sini bir araya getirerek belirledik.

Bu dönemde yeni atılımlara ihtiyacımız var. Yeni adımlar atılıyor ancak hızlandırırken dikkat edilmesi gereken tek şey düşük faiz oranlarıyla yatırım ortamının ve orta direğin tüketim imkanlarının desteklenmesi… Bu yapılamadığı takdirde dediğiniz tehlike mevcuttur. Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturması çok zor olabilir.

Faiz politikasında alınan kararlar siyasi fatura çıkarıyor. Siz bir ara Merkez Bankası kanununun değiştirilmesinden bahsediyordunuz. Bu yönde ne zaman bir adım atılacak?

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası birbirinden alakasız iki unsur olamaz. Türkiye'de milletten aldığı yetkiyle ekonomi politikalarının rotasını çizen 62. Hükümettir. Tabii ki bir ülkenin diğer politikaları gibi ekonomi politikasıyla ilgili sorumluluk da hükümetin sırtındadır ve hükümetin ekonomi politikasıyla ilgili adımları atarken ilgili kurumları vardır. Bunların bir kısmı doğrudan doğruya hükümete bağlıdır, bir kısmıda Merkez Bankası gibi bağımsız bir kuruluştur. Biz Merkez Bankası'nın araçsal bağımsızlığını hiçbir zaman tartışmadık. Yani herhangi bir para politikasıizlerken, faizle ilgili kararlar alırken tabi ki her gün"şöyle mi yapayım?" diye hükümete soracak değildir. Ama Merkez Bankası kendi hükümetinin politikalarından bağımsız, başka bir ülkenin merkez bankası da değildir. Dolayısıyla merkez bankalarıhükümetin genel makro ekonomik politikalarıyla ilgili uyumlu ve o çerçevede hareket etmek mecburiyetindedir. Biz başından itibaren siyasi olarak bunu dile getirmeye çalışıyoruz.

Kanunen Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi var ve fiyat istikrarından sorumludur. Ama bir ülkedeki ekonomi politikası sadece fiyat istikrarından ibaret değildir. Enflasyon, istihdam, üretim ve faiz. Bunların arasında maksimum dengenin bulunmasıgerekir. Başarılı ekonomi bu demektir. Sadece enflasyonu düşüreceğim diye bir politika olmaz. Öyle olsaydı mezarlıklarda enflasyon sıfır. Merkez Bankası'nın hükümet politikalarıyla daha uyumlu olması gerekir. Bu bağlamda Merkez Bankasıkanunundaki hedefler kısmının (aynı ABD'de olduğugibi); "fiyat istikrarı ve büyümenin eşdeğer olarak hedeflenmesi ve yanısıra istihdamın da gözetilmesi" şeklinde revize edilmesi gereklidir, bunu en kısa zamanda gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Doğru olan da budur.

5 yıldır kişi başı gelir 10 bin dolara takıldı. Türkiye sınıf atlamak için ne yapacak?

Orta gelir tuzağı dediğimiz şey işte bu. Yıllardır söylüyoruz. Türkiye henüz bu tuzağa düşmüş değil. Ama düşmemenin yolu da üretimden geçiyor. Sadece makro dengeleri güçlü bir ülke yetmez. Sorarlar; "neüretiyorsun, neyi ihraç ediyorsun, dünya pazarında hangi markalarınız var?"

Türkiye buraya yönelmek mecburiyetinde. İnşallah hedefimiz budur. Bu noktaya gelmek çok zordu. 3 bin dolar seviyesinden 10 binlere çıkmak çok zordu. Ama artık istesek de bu seviyede kalamayız. Türkiye ileriye gitmek mecburiyetinde. Dünya ekonomisininçok zor olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Ama Türkiye zaman zaman yeni fırsatlarla da karşı karşıya kalıyor. Mesela petrol fiyatlarının düşmesi bizim içinçok önemli bir avantajdır. Sadece petrol fiyatlarıböyle devam ederse, yıllık cari açığımızın en önemli sebeplerinden biri olan, 55 milyar dolarlık petrol maliyetimizin yaklaşık yarısı belki de daha fazlasınıgeri almış olacağız. Eğer buradan tasarruf edeceğimizmeblağ doğru planlamalar içerisinde üretime yönlendirilebilirse, Türkiye o zaman sınıf atlayacak. Ekonomik gücü bugün dünyada bizden çok fazla olanülkeler var. Bu ekonomilere zengin ekonomiler diyebiliriz ama gelişmiş ekonomiler diyebilir miyiz? Bunlar dünya piyasalarında reel ekonomik güçleri olmayan ülkeler. Bu ülkelerin zenginlikleri, petrole dayalı bir zenginlik olarak, gelir ve öylece de gider. Bir ülkenin esas gücü, (evet milli gelirinin yüksekliğiönemli ama) ne ürettiğinizle, dünya ekonomisinde rekabet bakımından hangi noktada olduğunuzla bağlantılıdır. Bunlar önemli… Türkiye'ye dışarıdan gelen yabancı sermayeye eyvallah. Ama bu sermayenin spekülatif olarak gelmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Sadece bir süre finansman ihtiyacınızı karşılar o kadar. Getirdiğinden daha fazlagötürür, ekonomik dengeleri altüst eder. Türkiye'ye gelecek olan yabancı sermayenin 2023'e kadarönemli bir kısmının (şu anda % 20 - % 80 dengesi var), % 50 - % 50'ye gelmesi zorunludur. Yani; gelen yabancı sermayenin en az yarısının Türkiye'de reel sektör yatırımına dönüşmesi lazımdır. Bu nedenle yatırım yapacak herkese kapımız açık, başımızınüstünde yerleri var.

Rusya'da kriz oldu. Ülkenin zenginleri adeta elini taşın altına koyup seferber oldu. Ellerindeki dolarları satıyorlar. Bizim zenginlerimiz bundan bir ders çıkarmalı mı?

Şimdi tabi ben Rusya'daki bu gelişmenin de geçici olduğu kanaatindeyim. Ekonomik gerekçelerle değil siyasi nedenlerle Rusya'nın üzerine yüklenmiş bir yük olduğunu düşünüyorum. Bu da bir süre sonra değişecek zaten. Hem Rusya'nın içerisinde hem de uluslararası finans piyasalarında, birçok yerde sıcak para ortaya çıkacak. Burada ben kalıcı kriz olduğunu düşünmüyorum. Eğer Rusya'daki oligarklarekonomiye katkıda bulunmuşlarsa bu da Rusya açısından çok olumlu bir şeydir.
Bir ülkenin reel ekonomisinin gücü insanlarının kendilerini ülkelerine ne kadar bağlı hissettikleriyle ilgilidir. Bizim milletimiz geçmişte bunu göstermişbir millettir. Ülkesinin tarumar olmasını bırakın, silahı, hatta kazması küreği bile kalmayan bir milletken, elinde avucunda ne varsa hepsini satmış, altınını, pırlantasını satmış ve İstiklal Harbi'ne destek olmuş bir milletin kurduğu devlette yaşıyoruz. Bu millet her türlü zorluğa göğüs germiş bir millettir.İnşallah öyle kötü zamanlara bir daha düşmeyiz. Aynı şekilde başka yerde yaşanan zorluklarla için demilletimizin cebindeki son kuruşu, sırtındaki hırkasını verdiğini biliyoruz. Ümit ederiz ki milletimiz öyle bir fedakarlık yapmak zorunda kalmaz. Ama öyle bir durumda da bizim milletimizdefaatle bu tür zorlukları dayanışmayla aşmış bir millettir.

Bankaların sanayiye kredi vermesini teşvik etmek için ne yapacaksınız?

Şu anda sanayicilerin finansman noktasında sıkıntıyaşadığı görülmüyor. Bankalar oldukça "cömert"davranıyor. Ama esas kısıtlı imkanlarla çarkınıdöndürmeye çalışan ve Türkiye ekonomisinin büyükçoğunluğunu oluşturan KOBİlerin desteklenmesi konusunda da bankaların benzer "cömertliği"göstermesi gerekir. Ayrıca devlet bankaları üzerinden orta direğin güçlendirilmesi için verilen krediler de var. Bunlar daha da artırılabilir. Örneğin Güney Kore'de bankaların kullandırdıkları toplam kredilerin % 20'sinin KOBİlere kullandırılması zorunluluğu var. Bu tür bir çalışma gündeme getirilebilir.

Dolayısıyla evet ekonomi gayet iyi gidiyor. Ama bir atasözümüz var; "Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz." Ekonomimizi dışarıdan gelecek paralara endeksleyemeyiz. Ne yapıp edip yeni finansman modelleri bulmalıyız.

"Siyasi partiler yasası değişsin"


Numan Kurtulmuş, barajların kaldırılmasına sonuna kadar taraftar olduğunu ancak, bunu Anayasa Mahkemesinin değil siyasi iradenin işi olarak gördüğünü vurguladı. Siyasette, "seçim sistemini değiştirmek gibi son derece normal bir konuda dahi mutabakat sağlanamıyor" diyen Kurtulmuş, "Varsayalım ki Anayasa Mahkemesi böyle bir karar alsa bile o zaman da hodri meydan. Nihayetinde buülkede kararları millet verir. Dolayısıyla böyle birşeyin olması, seçimde AK Parti'nin çok daha işine yarar. Hiçbir tereddüt içinde değiliz" diye konuştu. Kurtulmuş, 2015 seçimlerinde ittifak iddialarına yönelik, "Evet, ittifaklar olsun ama ittifakları siyaset dışı yollarla siyasete müdahale etmenin bir aracıolarak görmeyin. Gelin, Siyasi Partiler Yasası'nda değişiklik yapalım" dedi. Siyasi partilerin, seçimöncesi ittifak olarak değil de program ittifakı olarakbir araya gelmesi gerektiğini bildiren Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şunları ifade etti: "A partisi, Z partisi görüşleri itibarıyla birbiriyle taban tabana zıt olabilir ama kalksın desin ki 'Ey ahali biz bu seçime beraber giriyoruz. Eğer bize oy verir, iktidara getirirseniz, milli eğitim politikamız budur, sağlık politikamız, dış politikamız budur. Buna program ittifakı derler. Program ittifakı içerisinde seçim ittifakı tartışılabilir. Ama Allah aşkına bahsi geçen, ittifak yapacağı konuşulan partilerin hangi konuda, hangi projede, hangi programda bir cümlelik bir ittifakı söz konusudur? Dolayısıyla AK Parti ya da bir başka parti karşıtlığı üzerinden kurulacak ittifakın Türkiye siyasetine hiçbir faydası olmaz."
SON VİDEO HABER

Münbiçli Arap esnaf, PKK/YPG'yi anlattı

Haber Ara