Dolar

34,8761

Euro

36,7523

Altın

3.038,06

Bist

10.140,82

Erdoğan, Başbuğ’a neden inanmamıştı?

Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın kitabında işaret ettiği, Genelkurmay’daki 14 Ocak 2004 tarihli brifingte Başbakan’ın yüzüne karşı TSK iç tüzüğünün 35. maddesini hatırlatan kişi İlker Başbuğ’du...

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-12-30 15:48:22

Erdoğan, Başbuğ’a neden inanmamıştı?

2003-2004 döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın Zorlu Yılların Sessiz Tanığı kitabında, günümüzün en hararetli sorularından biri olan “Erdoğan, Cemaat konusunda kendisini uyaran askerleri neden dinlemedi?” sorusuna cevap niteliğinde bölümler de var.

Bu nitelikteki soruların en tazesi, Ahmet Hakan’ın CNNTürk’teki Tarafsız Bölge programında (29 Aralık) eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tarafından dile getirildi. Başbuğ, görevdeyken Başbakan’ı defalarca uyardığını, hatta bazı polislerin isimlerini de kendisine verdiğini, fakat Erdoğan’ın bu uyarılarla ilgili olarak harekete geçmediğini söyledi.

Başbuğ, Ahmet Hakan’ın, kendilerine yönelik ithamlar konusunda sessiz kalıp uyarıları dinlemeyen Erdoğan’ı ve hükümeti de sorumlu tutup tutmadığı sorusuna cevap verirken suçlayıcı bir tutum takınmadı. Tam tersine, Cemaat tarafının iktidarın nasıl tehdit ve tehlike altında bulunduğu hususunu sürekli işlediği düşünüldüğünde, Erdoğan’ın ikna olmamasını anlaşılabilir bulduğunu imâ eden cümleler kurdu. Hatta bu izahını güçlendirebilmek için Erdoğan’a sadece 2006 yılı içinde 136 suikast ihbarının yapıldığını hatırlattı.

Başbakan neden itibar etmedi?

Peki Başbakan Erdoğan neden belli bir âna kadar İlker Başbuğ’un uyarılarını dinlemedi de, polislerin ve istihbaratçıların değerlendirmelerine itibar etti?

Bunda hiç kuşkusuz, AK Parti iktidara gelir gelmez başlayan ve bir halkasını İlker Başbuğ’un oluşturduğu askeri müdahale sürecinin Erdoğan’ın zihnindeki izlerinin de payı vardı.

Başbuğ, Tarafsız Bölge’de Genelkurmay Başkanlığı dönemindeki iddiaları cevapladı ve bu dönemde siyasi iktidara karşı değil müdahale, vesayet çabası içinde dahi olmadığını söyledi.

Bu yazının konusu olmadığı için Genelkurmay Başkanlığı dönemini şimdilik bir kenara bırakalım... Fakat Erdoğan’ın onun sözlerine itibar etmemesinin 2003-2004 dönemine giden izleri de var. Bu yazıda, Aytaç Yalman’ın kitabında yer verdiği 14 Ocak 2004 tarihli toplantıya atıfla, bu izlerin hiç kuşkusuz en derinine yakından bakacağız.

3 Aralık 2003 toplantısının devamı

14 Ocak 2004 toplantısı, Darbe Günlükleri’nin en önemli parçasını oluşturan 3 Aralık 2003 toplantısının bir devamı niteliğindeydi. Bizzat Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün teyit ettiği gibi TSK’daki bütün orgenerallerin katıldığı toplantıda hükümete karşı izlenecek hal tarzı ele alınmış, Özkök “teklifleri toplamış”tı. Bugün artık biliniyor: Özkök’ün oyu da “teklif”lerin yönünde olsaydı AK Parti iktidarı 2004’ü göremeyebilirdi.

İşte o toplantıdan memnuniyetsiz bir biçimde ayrılan generaller, işin havası kaçmadan hükümeti sıkıştırmaya karar veriyorlar ve bu amaçla Başbakan ile Milli Savunma Bakanı’nı Genelkurmay’a davet ediyorlar.

Yalman, kitabında o günleri şöyle anlatıyor:

“Daha sonra hatırladığım kadarıyla burada (3 Aralık 2003 toplantısında –A. G.) ifade edilen hususların yetkili makamlara aktarılmasının uygun olacağını belirterek görüşümü ifade ettim.

“Nitekim söz konusu toplantıdan sonra Genelkurmay Karargâhında konuyla ilgili bir hazırlık yapıldı. Yanılmıyorsam 19 Ocak tarihinde (Doğrusu 14 Ocak –A. G.) Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Kuvvet Komutanlarının katıldığı bu toplantıda 3 Aralık 2003 günü ifade edilen hususlar istikametinde bir brifing verildi. Bu brifing Genelkurmay Başkanı adına Genelkurmay 2. Başkanı (İlker Başbuğ –A. G.) tarafından verildi.”

Yalman, konuşmayı tam olarak hatırlamadığını belirttikten sonra kitabında şu notu düşüyor:

“(...) Ancak konu bütünlüğünü sağlamak amacıyla ‘İmaj ve Hakikat’ kitabının 221-226 sahifelerinde böyle bir konuşmaya yer verilmiştir.”

‘TRT bildirisi’ hazırlığı gerektirecek kadar önemli

İmaj ve Hakikat, Darbe Günlükleri’nin Nokta dergisinde (Nisan, 2007) yayımlanan versiyonunda yer almayan notların da yer aldığı, benim tarafımdan 2012’de yayımlanan bir kitap...

Yalman’ın kitabında işaret ettiği 14 Ocak 2003 toplantısı, 2007’deki dar zamana sıkışmış dergi haberinde yer almamış, fakat 2012’deki kitapta yer alabilmişti.

Komutanların, giderken aralarında “TRT bildirisi hazırlığı gerektirecek kadar önemli” diye niteledikleri toplantı, Günlükler’de sadece şu notla anılıyor:

“Genelkurmay Başkanılığı'na gittik. Biraz sonra Milli Savunma Bakanı geldi. Toplantıyı oturma odasından brifing odasına almışlar. Anlaşılmaz şeyler oluyor. O kadar ısrarcı olan 2. Bşk. toplantı yerini ne olduğunu anlamadığımız bir nedenden dolayı değiştirebiliyor. Dikkat ettim, İlker aşırı derecede heyecanlıydı. Kendi kendine konuşuyordu. 10:00'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geldi, önce oturma odasına geçtik. Toplantı 2. Bşk. İlker Başbuğ’un yaptığı yazılı konuşma ile başladı.” (Notlar, bu noktada, daha sonra bir örneğine Şener Eruygur’un dokümanları arasında ulaşılan EK-F'ye referansla bitiyor. Günlükler'in içindeki başka bir dosyada yer alan EK-F’de İlker Başbuğ’un yaptığı konuşmanın tamamı yer alıyor.)
Toplantıda askerler, İlker Başbuğ’un ağzından, “değiştim diyorsunuz ama bunu bize ispat etmelisiniz” havasında Başbakan’ı açıkça “sigaya” çekiyorlar. Ayrıca kendisine TSK İç Hizmet Kanunu’nun meşhur 35. maddesi dahi hatırlatılıyor.
Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ’un elindeki yazılı metinden okuduğu “muhtıra gibi”nin bazı bölümleri şöyleydi:

‘TSK olarak sessiz kalmamız mümkün değildir’

“23 Ağustos 2001 tarihinde, Kalyon Oteli’nde AKP Genel Başkanı olarak yaptığınız konuşmada, ‘Tecrübelerinden ders çıkarma erdemine sahip insanlar gibi ben de değişmeyi bir erdem sayıyorum’ demiştiniz. Ayrıca, ‘Laikliği demokrasinin gereği olarak görüyoruz...’ söyleminiz ile değiştiğiniz mesajını verdiniz.

“Siz ve partinizin birçok üyesi Milli Görüş ile siyasete başladınız. Nedir bu Milli Görüş? Necmettin Erbakan, 13 Mayıs 1990’da Sivas’ta yaptığı konuşmada, ‘Biz Müslümanız, Kur’anı hakim kılmak isteyene gideceğiz’ ifadesini kullanmıştır. 14 Temmuz 1996 tarihli Milliyet Gazetesindeki söyleşinizde, ‘Refah Partisi’nin referansı İslam’dır. Bize göre demokrasi amaç değil ancak bir araçtır’ diyorsunuz.

Toplumun zihninde, 23 Ağustos 2001’de ifade ettiğiniz değişimin ne derece gerçeği yansıttığını değerlendirmek istiyoruz.
“TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi ‘Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır’ hükmünü amirdir.

“T. C. Anayasası’nın 2. maddesi Cumhuriyet’in niteliklerini; ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ şeklinde belirlemiştir.

“(...) TSK olarak Cumhuriyet’in temel niteliklerini hedef alan uygulamalara karşı sessiz kalmak mümkün değildir.”
Aytaç Yalman’ın, o toplantıda İlker Başbuğ’un dillendirdiği asker görüşünü öğrenmeleri için okurlarını hiçbir itirazî şerh düşmeden İmaj ve Hakikat’teki ilgili bölüme göndermesi, o konuşmanın sahihliğini bir kez daha teyit ediyor.

Yalman’ın kitabı da gösteriyor ki, İlker Başbuğ’un Başbakan nezdinde inandırıcı olamamasının nedenlerinden bir bölümünü de 2003-2004’te aramak gerekiyor.

Alper Görmüş / AL JAZEERA

Haber Ara