Katolikler ile Ortodokslar Birleşebilir mi?
Birleşme konusu ‘teolojik’ olmaktan çok ‘idari’ bir meseledir. Geçmişte bu amaçla başlatılan birçok teşebbüs ve tecrübeler dikkate alındığında, böyle bir ‘birleşme’nin vukûu mümkün gözükmemektedir.”
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-11-29 13:22:13
Vatikan yetkilileri, Papa Franciscus’un Türkiye ziyaretinin önemli gerekçelerinden birinin Ortodoks Kilisesi ile olan ayrılığın ortadan kaldırılması yönündeki çalışmalara yeni bir ivme kazandırmak olduğunu açıkladı. Katolik Kilisesi ile Ortodoks Kilisesi arasındaki ayrılık her ne kadar resmi olarak İstanbul’da 1054’teki karşılıklı aforozlaşma ile başlamış olsa da, söz konusu ayrılığın temelleri 9. yüzyıla kadar gitmektedir. Latin kültürünü temsil eden Katolik Kilisesi ile Yunan veya Grek kültürünü temsil eden Ortodoks Kilisesi arasındaki ayrılık, dini olmaktan çok ‘kültürel’ bir zemine dayanmaktadır. Bu nedenle, teolojik bir ayrılık olarak takdim edilen anlaşmazlık, asıl itibarıyla iki farklı kültürün birbirine karşı egemenlik kurma anlaşmazlığına dayanmaktadır.
Her ne kadar Katolik Kilisesi, Ortodoks Kilisesi ile ayrılığın giderilmesi yönünde yapıcı bir tavır sergilemeye çalıştığını belirtse de, bir önceki papa XVI. Benedikt, Roma Katolik Kilisesi’nin ‘Latin Patriği’ ûnvanını kaldırarak bütün Hıristiyanların papası olduğunu ilan etmişti. Bu durum, Ortodoks kiliseleri arasında önemli tepkilere neden olmuşsa da, Katolik Kilisesi bu üstünlük iddiasından hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Nitekim, günümüzde yapılan görüşmelerde en çok tartışılan ve önemli bir engel olarak görülen konulardan biri de, sözde ‘birleşme’ gerçekleşecek olursa Ortodoks Patriği’nin konumunun ne olacağı meselesidir. Aynı şekilde, böyle bir durumda Papa’nın konumunun ne olacağı da tartışılmakta? Yani, Katolik Kilisesi’nin ruhani reisi olan Papa, Ortodoks Patriği ile aynı seviyede olmayı kabul edecek mi? İşte, asıl itibarıyla bu ‘statü’ konuları birleşmenin önündeki gerçek engeller olarak görülmektedir. Yoksa, 9. yüzyıldan itibaren Katolik Kilisesi tarafından Hıristiyan kredosuna dahil edilen ve özellikle öne çıkarılan ‘Kutsal Ruh’un Tanrı ile birlikte Oğul’dan da çıktığı’ (filioque) teolojik cümlenin düzeltilmesi konusunda her iki kilisenin ilahiyatçıları arasında herhangi bir ayrılık söz konusu değildir. Bu sebeple, birleşme konusu ‘teolojik’ olmaktan çok ‘idari’ bir meseledir.
Sonuç itibarıyla, geçmişte bu amaçla başlatılan birçok teşebbüs ve tecrübeler dikkate alındığında, böyle bir ‘birleşme’nin vukûu mümkün gözükmemektedir. Doğrusu, bu tür girişimlerin ‘sonuç’ vermesinden çok, ‘sürecin kendisi’nin önemli olduğu fikri her iki tarafın da kabul ettiği bir gerçektir. Bu ‘birleşme’ retoriği, hem iki kilise arasındaki ilişkinin ‘farklılıklarını koruyarak’ devamını sağlamakta hem de kilisenin mensupları arasında karşılıklı ‘iyimser bir havanın’ oluşmasına ve devamına katkıda bulunmaktadır; bu da maksadın hasıl olduğuna işarettir.
Moskova Patrikliği ile ilişkiler ve Ukraynalı Ortodoksların durumu
‘Kiliselerin birleşmesi’ retoriğini bir tarafa bırakacak olursak; ‘Böyle bir zamanda Katolik Kilisesi’nin ruhani liderinin Ortodoks Kilisesi Patriği’ni ziyaretinin anlamı ne olabilir?’ sorusu, asıl üzerinde düşünülmesi gereken sorudur. Doğu Hıristiyanlığı olarak bilinen Ortodoks kiliselerinin en önemli patrikleri Kıptî Kilisesi Patriği veya Papa’sı, Fener’de ikamet eden Rum Ortodoks Kilisesi Patriği ve Moskova’da ikamet eden Moskova Patriği’dir. Bunlardan Mısır Kıptî Kilisesi Patriği, Afrika’daki ortodoks kiliselerinin en eskisidir ve Afrika’daki Hıristiyan geleneğin temsilcisidir. Bununla beraber, Katolik Kilisesi’nin Ruhani reisi olan Papa’nın ajandasında, Kıptî Kilisesi ile ‘birleşme’ diye bir madde yer almamaktadır. Her iki kilise arasındaki ilişkiler gayet olumlu bir seyir izlemektedir. Kıpti Patriğin özellikle demokratik olarak seçilmiş cumhurbaşkanının devrilmesiyle sonuçlanan Mısır’daki darbeyi Batılı devletlerle birlikte açıkça desteklemesi bu ilişkilerde herhangi bir olumsuzluğa sebep olmamıştır.
Ancak, Katolik Kilisesi’nin Moskova Patrikliği ile ilişkileri her zaman oldukça gergin bir seyir izlemiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu devletinin Rus kültürüne dönüş yapma politikası, Moskova Kilisesi’ni bir anda devletin en önemli unsurlarından biri hâline getirmiştir. İstanbul’un fethedilmesiyle birlikte Ortodoks Kilisesi Patrikliği’nin manevi mirasının önce Kiev’e oradan da Moskova’ya geçtiğini iddia eden Moskova Patrikliği, ‘Moskova ve Bütün Rusya’nın Patriği’ ûnvanını kullanmaktadır. Her fırsatta kendisini Ortodoks Hıristiyanların lideri olarak takdim eden Moskova Patrikliği, bu özelliğini Slav Ortodokslar söz konusu olduğunda daha belirgin ve tartışmasız bir tutum alarak ifade etmektedir. Bu durum, özellikle Ukrayna’daki olaylar gündeme geldiğinde Moskova Kilisesi’nin Rus politikalarını açıkça destekleyici tavrıyla kendini göstermiştir. Ukrayna’daki Ortodoksların hangi kiliseye bağlı olacakları Moskova Patrikliği ile Fener Rum Ortodoks Kilisesi Patrikliği arasında zaten bir tartışma konusu idi. Ukrayna’da patlak veren iç savaş ile birlikte, bu tartışma her iki taraf için stratejik bir önem arz etmeye başladı.
“Türkiye, hem komşusu Rusya ile olan ilişkilerin bozulmamasına hem de Batılı müttefikleri ile olan angajmanlarına halel gelmemesi için, Patriğin ‘Ökümenik’ ûnvanını kullanıp kullanmamasını ‘Ortodokslar arası teolojik bir mesele’ olarak değerlendirmeyi daha uygun görmektedir.”
Katolik Ukraynalılar, Ortodoks Kiev Patrikliği’nin önemli bir kısmı ve Protestanlar Avrupa Birliği ile entegre olma taraftarı iken, Moskova Patrikliği’ne bağlı olup onun görüşlerini destekleyen Ortodokslar ise Rusya ile birleşme taraftarıdır. İkisi arasında kalan Bizans geleneğini temsil eden ve Rum Ortodoks Kilisesi’ne manevi bağlılığını devam ettiren Ortodoksların tutacağı taraf, savaşın gidişatı bakımından stratejik önem arz etmektedir. Ukrayna’daki iç savaşın Katolik Kilisesi ile Moskova ve bütün Rusya’nın Patrikliği arasında pazarlık konusu olduğu, Moskova Patriği olan Kiril’in temsilcisi olarak 17 Ekim 2014’te Vatikan’a gönderilen Metropolit Hilarion’un Papa ile görüşmeleri ile su yüzüne çıkmıştır. Bu görüşmelerde Papalık, Ukrayna’da ‘barışın tesisi için dua ettikleri’ açıklamasını yapmakla yetinmiştir.
Rusya Federasyonu devletinin stratejik politikalarının koşulsuz destekçisi olan Moskova Patrikliği’nin bütün Ortodoksların lideri olduğu iddiasının karşısındaki en önemli engel, Fener’de ikamet eden Rum Ortodoks Kilisesi Patrikliği’dir. Zira, söz konusu Patriklik, Ortodoksların lideri olmaya devam ettiği inancını ‘Ökümenik’ ûnvanını her fırsatta kullanmakla ifade etmektedir. Özü itibarıyla ‘Ortodokslar arası bir mesele’ olan bu tartışmalar, uluslararası iki farklı gücün mücadele ettiği bir ortamda, bir anda stratejik bir boyuta taşınmaktadır. Meselenin bu boyutunu dikkate alan Türkiye, hem komşusu Rusya ile olan ilişkilerin bozulmamasına hem de Batılı müttefikleri ile olan angajmanlarına halel gelmemesi için, Patriğin ‘Ökümenik’ ûnvanını kullanıp kullanmamasını ‘Ortodokslar arası teolojik bir mesele’ olarak değerlendirmeyi daha uygun görmektedir. İronik bir şekilde, Batılıların Türkiye’nin resmen Patriğin ‘Ökümenik’ sıfatını ‘tanıması’nı ısrarla talep etmeleri, Türkiye üzerinde bu tavrın devamını sağlayan bir etki yapmaktan öteye gitmemektedir.
Ortadoğu’da Suriye ve İsrail yöneticileri tarafından her gün işlenen yüzlerce cinayet karşısında Birleşmiş Milletler’e hitaben sadece ‘Bu cinayetleri işleyenleri durdurun’ demekle yetinen Papa Franciscus’un bu çağrısının inandırıcı olmaktan çok uzak olduğu, bugünlerde İtalya’daki Vatikanistler tarafından Papa’nın bir haham arkadaşına ‘çatışmaları okşama’ yöntemini benimsediği sözleri ile dile getirilmekteler. Bu çerçevede, Papa’nın dünya kamuoyunda inandırıcılığını artırmak için söz konusu çatışmaların durdurulmasında daha aktif ve yapıcı bir tavır alması beklenmektedir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara