Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Filistinliler’e çok büyük kötülük yaptık'

Türk dış politikasının iflas ettiğini belirten Osman Korutürk’e göre Türkiye istikrar yapıcı konumunu kaybetti. Korutürk, hükümetin BM’de Gazze Ambargosu’nu da içerecek araştırma yapılması için gereksiz yere Palmer Komisyonu’nu kurdurttuğunu ifade etti.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-17 13:46:21

'Filistinliler’e çok büyük kötülük yaptık'

Korutürk, bu hamle yüzünden BM tarihinde ilk defa Gazze’de İsrail’in Filistin’e uyguladığı ambargonun yasal bir hüküm olarak raporlaştığını belirtti. Korutürk, “Filistin’e yardımcı olduğunu iddia eden hükümet, böylelikle Filistinliler’e yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisini yaptı” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili, Emekli Büyükelçi Osman Korutürk, Türk dış politikasına yönelik önemli tespitler yaptı. Korutürk, hükümete, Suriye’de ülkeyi bir maceraya sürüklememesi uyarısında bulundu.

Türkiye adeta ateş çemberinin ortasında, dış politikaya ilişkin sizin değerlendirmeleriniz nedir?


Bugün Türk dış politikası tam anlamıyla iflas etmiş konumda. Türkiye artık bu bölgede, ağırlıklı, güvenilir, kendi halkının refahını sağlamak için istikrar yaratan ama bölge halkının da refahını ve istikrarını düşünen, bölge barışına katkıda bulunması beklenen bir ülke olmaktan çıktı. Türkiye şimdi herkesin gözünde, bu bölgede ne yapacağı belli olmayan, bölgenin yapısını, başka ülkelerin rejimlerini değiştirmeye kalkışmış, üstelik onda da başarısız olmuş, komşularının kuşkulu baktığı bir ülke.

PİYON HALİNE GELİYORLAR

Türk dış politikasında nerede yanlış yapıldı?


Atatürk, “Eğer iç teşkilatın dayanamayacağı genişlikte bir dış politika izlemeye kalkarsanız, o zaman hayali bir politika izlenmiş olur ve somut sonuç elde edemezsiniz” diyor. 100 sene önce söylemiş. Buna, Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğundan bu yana hiç dikkat edilmedi. “Dünya lideriyiz, küresel gücüz, oyun kurucuyuz” filan derken, başkalarının kurduğu oyunların piyonu haline geliyorlar. Eğer bir insan özellikle “dış politikayı batırayım” diye uğraşacak olsa, nasıl batırılır diye akıl yürütülecek olsa dahi, bugünkü bu noktanın hayal edilebilmesi mümkün değil. Yaşadık ve gördük.

Türkiye Ortadoğu’yu okuyamıyor mu?

Türkiye, hem Kafkasya’da hem Karadeniz’de hem Doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da hem Ege Denizi’nde ağırlıklı bir ülke. Aynı zamanda önemli bir Akdeniz ülkesi. Bunların içerisinde Ortadoğu da var. Türkler bu bölgede bir güç olarak ortaya çıkmalarından itibaren etrafında istikrar oluşturmaya gayret etmiş ve yüzleri de hep Batı’ya dönük olmuş. Türkiye daha çok yumuşak güç uyguluyor, özellikle de cumhuriyet döneminde. Bu yumuşak gücü uygulayabilmek için istikrara ihtiyacı var. Biz, etrafımızda istikrarsızlık olduğu zaman kendi istikrarı da bundan etkilenen bir ülkeyiz. Onun için hep istikrar aramış. Hükümet bu noktayı gözardı etti. Türkiye, istikrar yapıcı ve istikrar koruyucu konumunu elinden kaçırdı.

İsrail ile Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunlar Filistin meselesini olumsuz mu etkiliyor?

Bizim gibi bölgenin Arap olmayan önemli ülkesi İran, Ortadoğu anlaşmazlığının tüm taraflarıyla ilişkisi olmadığından dolayı Ortadoğu Barış Süreci’ne katkıda bulunma imkânına sahip değil. Biz ciddi katkıda bulunabiliyorduk. Şimdi İsrail ile ilişki kesildiği zaman, o imkân ortadan kalkıyor.

MAVİ MARMARA ÇOK YANLIŞTI

İsrail ile Türkiye ilişkileri bu noktaya geldiğinde, Türkiye Orta Doğu Barış Süreci’ne dâhil olabilme imkânını elinden kaçırıyor. Bu hükümet, Filistin’i çok kolladığı iddiasında ama Mavi Marmara çok yanlış bir olaydı, 9 insanımız öldü. Arkasından, hükümet BM’de Gazze Ambargosu’nu da içerecek araştırma yapılması için gereksiz yere Palmer Komisyonu’nu kurdurttu. Komisyonda acemice, iki tarafın anlaşamadığı noktalarda komisyon başkanına yetki tanıyan bir görev talimatına onay verdi.

Komisyon başkanına verdikleri bu yetkinin sonucunda, komisyonun çıkardığı rapora BM tarihinde ilk defa Gazze’de İsrail’in Filistin’e uyguladığı ambargonun uluslararası yasalara uygun olduğu, yasal olduğu şeklinde bir hüküm girdi. Filistin’e yardımcı olduğunu iddia eden hükümet, böylelikle Filistinliler’e yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisini yaptı. Filistin’e uygulanan İsrail ambargosuna BM çerçevesinde yasal statü kazandırdı. Böyle bir dış politika olabilir mi?

TÜRKİYE'DE ARİSTOGRASİ HİÇ OLMADI

AK Parti, “Beyaz Türkler’i” ikna edemediği için mi dış politikada bu eleştirilerin hedefi oluyor?


Beyaz Türk - siyah Türk gibi bir ayırım Türkiye’de hiç olmamıştır. Türkiye sosyal hareketliliği çok yüksek bir ülke. Türkiye’de bir insanın mensup olduğu aile, geçmişi, sosyal statü bir şey ifade etmez, kendi becerisi, kendi kabiliyeti, kendi gücü insanları bir yere getirmiş. Türkiye’nin gelmiş büyük siyaset ve devlet adamları, askerleri, profesörleri, bilim adamları, hepsi kendi güçleriyle geldikleri yerlere gelmiş insanlar. Türkiye’de aristokrasi hiç olmamış, Osmanlı zamanında dahi olmamış, bu Türkiye’nin büyüklüğü. Böyleyken beyaz Türk- siyah Türk ayırımı, AKP yönetimi tarafından ortaya atılmış, var olmayan ayırımcı bir kavram. Zaten, bu hükümet 12 yıllık iktidarında ülkeyi birden fazla noktada ayrıştırdı. Cumhurbaşkanı, Başvekil, “Beyaz Türk” diye eleştirdikleri hayat tarzının birkaç basamak üstünde kendileri yaşıyor.

'ARAP AİLESİ' VE 'ARAP TOPRAĞI'

Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiası yersiz bir iddia mı?


Türkiye’nin bölgede geçmişten gelen deneyimleri var. O deneyimler her zaman Türk dış politikasına ışık tutmuş. Bunlardan birisi de Arap ülkelerinin iki hassasiyetinin farkında olmak. Araplar’da bir “Arap ailesi” diye kavram var, Arap topluluğunun içerisinde Arap olmayan birisini söz sahibi kabul etmiyorlar. Arap işlerine ancak Arap olanlar karışabilir.

Onun için Türkiye, Arap işlerinde, özellikle de Araplar arası ihtilaflarda taraf olmamaya özen gösterir. Araplar’ın kendi aralarındaki ihtilaflarda ancak kendinden yardım istendiği ölçüde, ara bulmaya çalışırdı. Tavsiyelerde, telkinlerde bulunurdu ama aralarındaki anlaşmazlıklarda hiçbirisinin tarafını tutmadığı için hepsinin güvenine mazhardı. Yine Araplar’da “Arap toprağı” diye bir kavram vardır, “Kutsal Arap toprakları” diye geçer, bu topraklara Arap olmayan bir ülkenin el uzatmasını, göz koymasını katiyen kabul etmezler.

KÖTÜ, DELİ, TEHLİKELİ

Bölgede başka memleketlere yönelik harekâta, operasyon yapmaya kalktığınız, başka memleketlerin sınırını kurcalamaya başladığınız zaman, Arap topraklarına göz koymuş oluyorsunuz. Bunu Arapların kabul etmesi mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti bu tecrübeye sahip, bunu biliyor ama hükümet bunu görmezden geldi. Suriye’deki hadiselerin içine doğrudan taraf oldu.

Lord Byron’un büyük babasının büyük babası, altıncı Byron Kontu varmış, o şövalye zamanları. Bu şövalyenin tutum ve davranışları ona “kötü, deli ve tanınması tehlikeli” diye bir şöhret kazandırmış. Hükümetin dış politikası da Türkiye için Ortadoğu’da neredeyse böyle bir algı yarattı. Tanıştığınız, dostluğu ilerlettiğiniz zaman başınıza ne geleceği belli olmuyor.

TEMASI KESERSENİZ FARKINIZ KALMAZ

Türkiye’nin yüz yıldır Ortadoğu ile ilgilenmediği iddialarına katılıyor musunuz?

Hükümetin tezi bu ve kesinlikle doğru değil. Ortadoğu, her zaman Türkiye’nin dış politikasında yön veren ana eksenlerden biri olmuştur. Türkiye’nin Ortadoğu’ya sırtını döndüğü doğru değil. İkili ilişkileri, Sadabat Paktı, Bağdat Paktı, RCD gibi çok sayıda işbirliği örnekleri sayılabilir. İsrail ile ilişki kuran ilk Müslüman ülke Türkiye oldu, Türkiye bu konumu sayesinde Filistin’i çok badireden korumuştur. Ortadoğu Barış Süreci’nin ilerlemesinde İsrail ile olan temasları Filistin lehine her zaman sonuç vermiştir ama İsrail ile temasını kestiğiniz zaman bu bölgedeki diğer ülkelerden bir farkı kalmıyor.

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN TÜRKİYE DIŞINDA KURULABİLİR

Son Kobani olayları ile, Türkiye’ye karşı Kürt kartı mı oynandı?


Türkiye’de Kürt sorunu var, bu sorunun çözüm gerektirdiği kuşkusuz. Yalnız Kürt sorununun, ne anlam taşıdığı, nereye gittiği belli olmayan “açılım” veya “süreç” denilen yoldan çözülmesi mümkün gözükmüyor. Bunun TBMM’de oluşturulması ve şekillendirilmesi lazım. Süreç diye başlatılan açılım, hem Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşlarını hem de Kürt kökenli olmayan vatandaşlarını iki ayrı yönden kandırma noktasına geldi. O kandırmanın oluşturduğu hayal kırıklığı insanları birbirine düşürecek. Hükümetin bunu süratle Meclis’e taşıması lazım.

Türkiye’deki sosyal hareketlilik, toplum yapımız, Türkiye’nin bugünkü tüm olumsuzluklara rağmen sahip olduğu demokratik gelenek, laik yapı, çağdaş yönelim Türkiye’de ayrılıkçı bir akımın güç kazanmasını ve Türkiye’den ayrılma talebini engeller diye düşünüyorum.

Türkiye’deki Kürtler’in ayrılıp Irak’taki Kürtler’le birleşmek isteyeceklerini ben düşünmüyorum.

Bağımsız bir Kürdistan kurulması ihtimali görüyor musunuz?

Bağımsız Kürdistan belki Türkiye dışında olabilir, bu Türkiye’nin bölünmesini gerektirmez. Bağımsız Kürdistan belki bir noktada oluşur, bu oluştuğu zaman da bu bölgede asıl sıkıntıyı, asıl mukavemeti Türkiye’den değil daha çok Arap ülkelerinden görür. Bu çok büyük bir sıkıntı konusu olur, çünkü Arap torakları kavramı burada devreye girer.

ERDOĞAN’IN ELİNİ YIKADIĞI SUYU BİLE TAHLİL EDEBİLİRLER

Türkiye ABD ilişkilerinde bir sorun görüyor musunuz?


Türk-Amerikan ilişkileri, Türkiye’nin bu bölgedeki konumu, Türkiye’nin çok kolay gözden çıkartılabilmesine imkân verecek bir konum değil ama Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinden bağımsız olarak uluslararası meşruiyet içinde hareket etmesi lazım. Bu konuda bugün uluslararası alanda çok ciddi kuşkular var. Ekonomisinin durumu meydanda, refah dağılımı, işsizlik rakamları ortada. Bütün bunlara karşılık, büyük masraflarla kaçak bir yapı yapıp, ABD’den özenilmiş, “ak saray” gibi isimler veriliyor. Ağaçlar kesilip Çavuşesku’nun sarayı gibi sakil ve alamet binalar dikiliyor. Çavuşesku’nun buna çok benzeyen bir sarayı vardı. Saddam’ın da böyle 3-4 tane vardı. Bunlara insanlar çok şaşırıyor.

Başka nelere şaşılıyor?

Mesela uçak. Fransız şirketi Airbus’tan uçak satın alınıyor, donanımı için ABD’ye gönderiliyor, Teksas’ta büyük paralar karşılığı donatılıyor. İsrafın dışında işin bir de güvenlik yönü var. Gönderdiğiniz yerde, o uçağın içine, Erdoğan elini yıkarken atık suyu tahlil edecek birtakım donanım bile konulmuş olabilir. Bunların nasıl yapıldığına herkes çok şaşırıyor. Türkiye’nin eskiden başarılarına şaşılırken, şimdi böyle ölçüsüz, hesapsız davranışlarına şaşılır hale geldi.

ESED'İN YERİNE İHVAN'IN GELECEĞİNİ SANDILAR

Rejim farklılıkları sebebiyle Türkiye, bu bölgede gereken ittifak düzenlemelerini kuramadı.

Türkiye’nin bu hükümetten önce de Suriye ile problemleri vardı, Esad’ın gitmesini istemekte haklı değil mi?

Tabii çok ciddi problemleri oldu. Esad rejimi, bir Baas rejimi. Oradaki rejim açısından öncelik insanların, inançları, mezhepleri değil Baasçı olup olmadıkları, rejime yakın olup olmadıkları. Zaten bu rejim farklılıkları sebebiyle Türkiye, bu bölgede gereken ittifak düzenlemelerini kuramadı. AB’ye benzeyen geniş bir ekonomik işbirliği alanı kurup da bölge halklarının bundan yararlanmasını sağlayabilmek için rejimlerin birbiriyle uyuşabilmesi lazım. Rejimler birbiriyle uyuşmadığı için Türkiye böyle bir bölgesel işbirliğine önayak olamadı.

Beşşar Esad’ın babasının zamanından beri Suriye rejimi ile PKK’ya verdiği destek, su, Fırat-Dicle, Hatay konusu gibi konularda Türkiye’nin sorunları vardı. Esad’ın mensup olduğu Baas rejiminin ne olduğunu Türkiye biliyordu. Suriye değişmiş değil fakat bu gerçeğe rağmen ona “kardeşim Esad” diyen AKP Hükümeti’nin tutumu değişti. Çünkü Tunus, Mısır, Libya’da olup bitenlerden sonra Suriye’de de bir Müslüman Kardeşler (İhvan) rejiminin kurulabileceğini sandılar.

BÖLGE YANLIŞ OKUNDU

ABD etkisi yok mu bütün bunlarda?


ABD, hükümete bazı telkinlerde bulunulmuş olabilir. “Büyük Ortadoğu” diye bir planı vardı. ABD’nin bölgede İran’ı dengelemek için Sünni yapılanmaya ağırlık vermek gibi bir eğilimi vardı. Hükümet de Müslüman Kardeşler ile olan yakınlığı sebebiyle onların iktidarda olması halinde, oluşacak bir Sünni kuşakta Türkiye’nin lider olabileceğini düşündü. Bu bölgeyi yanlış okumanın sonucu oluşmuş bir beklenti.

Suriye’ye kara harekâtını olası görüyor musunuz?

Türkiye böyle bir şeye kesinlikle kalkışmamalı. Başvekil, “Suriye’ye karşı bir kara harekâtı olursa katılabiliriz” bile diyebildi. O bunu derken, ABD’liler Halep civarındaki IŞİD mevzilerini havadan bombalamaya başladılar. Bu üzerinde durulması gereken bir nokta. Eğer, ABD Hava Kuvvetleri, Halep civarında bir hava harekâtı yapıyorsa, bunun Suriye’nin bilgisi dışında, Suriye ile anlaşmadan yapılması mümkün değil.

Çünkü Suriye’nin hava savunma sistemi bu bölgedeki en güçlü hava savunma sistemlerinden bir tanesi. Hükümet Suriye’ye kara harekâtı isterken, artık ABD Türkiye’ye bilgi vermeye dahi gerek görmeden Suriye ile anlaşıp, Suriye toprakları üzerinde, Suriye hava sahasında hava harekâtı yapıyor. ABD’lilerin artık bizi dışlayarak Suriye ile temas içinde olduklarını gösteriyor bütün bunlar.

DİPLOMATİK YOLLAR

Suriye üzerinden ABD ile İran arasında görüşmelerin başladığı da yansıdı.

Normal olarak bütün bu temas ve danışmalar Kuzey Atlantik İttifakı’nın üyesi olan Türkiye ile yapılırdı. Bu bölgede bu görüşmelerin muhatabı bizdik ama artık Türkiye bütün bu denklemlerden dışlanıyor ve yavaş yavaş bu bölgenin istikrarı için İran daha güvenilir hale geliyor.

Son açıklamalarına Başbakan, ABD’nin Türkiye’nin tezine yaklaştığını hatta Obama’nın Esad’ın gitmesini istediğini ifade ediyor.

Hükümet hala konuyu Suriye’deki rejimin değişmesi, Suriye hükümetinin gitmesi yönünde ele alıyor. “Elimizi taşın altına koyarız” gibi sözlerle Türkiye’yi bölgede bir maceraya sürükleyeceğinin işaretini veriyor. Türkiye bu bölgede geleneksel istikrar yapıcı rolünü bir an önce takınmalı.
Suriye dâhil bütün bu sorunlar yumağının, askeri harekâtlarla değil, diplomatik yollardan çözümüne ve asıl kararın ilgili ülkelerin halklarınca alınmasına çalışmalı.

Esed’in gitmesi ihtimali yok mu?

Esad’ın gidip gitmemesi Türkiye açısından önemli değil, buna Suriye halkı karar verir ama Suriye’de istikrarın devamı önemli.

ERMENİ MESELESİNİ KULLANIYORLAR

2015 geliyor, yüzüncü yıl dolayısıyla Ermeni meselesi ile ilgili Türkiye’yi ne bekliyor?


Ermeni meselesini, yabancı ülkelerde politikacılar bir iç politika aracı olarak kullanıyor. İç politika aracı olarak Ermeniler’in acılarından yararlanıyorlar. Ermeniler’in görmesi lazım ki, bu kendilerinin çok önem verdikleri konuları halletmek istiyorlarsa Türkler ile masaya oturup,
anlaşmaları lazım.

Seda ŞİMŞEK- BUGÜN GAZETESİ

Haber Ara