'İslam ile terör özdeşleştirilemez'
Yaşanan terör olaylarını İslam'a yıkarak, İslam'la şiddeti, terörü özdeşleştirmenin yanlış olduğunu söyledi.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-11-13 15:18:59
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Dünyanın bir yerinde İslam adına meydana gelen şiddetin, İslam'ın ürettiği bir şeymiş gibi takdim edilmesi çok yanlış. IŞİD denilen örgütün, Müslümanların güvenliğini ortadan kaldırmak için bir gerekçe kılınamayacağını, çeşitli coğrafyalardaki kazanımlarını kaybetmesine sebep olmaması gerektiğini söyledi.
"Terörün islamafobia'ya gerekçe gösterilmesi İslam dinine yapılabilecek en büyük haksızlık" diyen Görmez, "Bugünlerde hep birlikte büyük bir üzüntü ile izliyoruz. Aslında Filistinlileri topraklarından kovarak onların toprakları üzerinde İsrail adında bir devlet kuran Tevrat yorumu IŞİD'in Şam ve Irak topraklarında devlet kurmak için bir takım dini metinlere sığınması arasında çok fark yoktur. Dolayısıyla bunları sadece İslam'a yıkarak İslam'la şiddeti, terörü özdeşleştirmek doğru değil. dedi.
Mehmet Görmez NTV'de Ahmet Arpad'ın sorularını yanıtladı...
IŞİD terörünün tırmandığı dönemde İslam alemine bir çağrınız vardı hatta İslam alemi en zor dönemini yaşıyor dediniz. Nereden nereye gelinde ilk çağrıyı yaptığınız günden bugüne çalışmalar?
Ramazan öncesinde bu açıklamalarımızı yaptıktan sonra bütün İslam dünyasının bilhassa Şii ve Sünnilerin birlikte yaşadıkları Müslüman ülkelerden İslam bilginlerini önemli dini kurumların başındaki insanları o zaman Türkiye'ye davet ettik. Türkiye'de aslında kaybetmek üzere olduğumuz ortak bir dili yeniden yakalama imkanına sahip olduk. Bu platformu barış, itidal ve sağduyu inisiyatifini kalıcı kılmaya karar verdik. Bir sekretarya oluşturuldu, seçimle bir temas kurulu belirlendi. Çeşitli ülkelerin öncelikli hedefimiz bu İslam dünyasında ortaya çıkan mezhep itilafına veya mezhep itilafı görüntüsü altındaki güç kavgalarına en azından alimlerin katılımını önlemek, öncelikle bunlar arasında bir birlik oluşturmak bizim hedefimiz. Önümüzdeki hafta hemen o temas grubu Türkiye'ye geliyor. Sayın cumhurbaşkanı ve sayın başbakanla görüşecekler. Ama yol haritamız acı hadiselerin yaşandığı önce Irak toprakları. Sonra İran Lübnan gibi farklı bölgelere temasta bulunarak alimlerin barış, itidal ve sağduyu çağrısını ilgililere iletmek olacaktır görevimiz.
İslam ve terör, İslam ve şiddet özellikle batıdan bakıldığında çok yan yana görüntü veriyormuş gibi bir durum söz konusu. Bunun önüne nasıl geçilir nasıl geçilmeli?
Doğrusu bu İslam dininin iki taraftan haksız bir saldırıya uğradığını gösteriyor. Hem içerden hem dışarıdan. İslam coğrafyasında meydana gelen hadiselerin hiç birisi sadece din eksenli değildir. Afganistan tarih boyunca orta yol İslamının barışın egemen olduğu bir toprak olmuştur. Ama ne zaman Afganistan'da din ve şiddet yan yana geldi? Sovyetler Birliği'nin işgali ve sonra iki süper gücün kendi güçlerini mazlum bir millet üzerinde ve onların coğrafyasında birbirilerine göstermeye başladıktan sonra kültürel ve inanç fay hatlarıyla oynandı ve farklı yapılar ortaya çıktı. Aynı şekilde Bağdat, Şam buralar tarih boyunca orta yol dediğimiz o düşüncelerin merkezi olmuştur. Dolayısıyla işgaller, sömürgeler, dikta rejimleri ve bunların gölgesinde yetişen nesiller dolayısıyla tamamının dinden kaynaklandığını söylemek sosyal bilimlerin bütün verilerini yok saymak olur. Bütün bunlar bilindiği halde bir taraftan da bunların dinden kaynaklanıyor gibi kendi toplumlarına takdim edilmesi ve başka dünyalarda bir islamafobia'ya gerekçe olarak gösterilmesi İslam dinine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bugünlerde hep birlikte büyük bir üzüntü ile izliyoruz. Aslında Filistinlileri topraklarından kovarak onların toprakları üzerinde İsrail adında bir devlet kuran Tevrat yorumu IŞİD'in Şam ve Irak topraklarında devlet kurmak için bir takım dini metinlere sığınması arasında çok fark yoktur. Dolayısıyla bunları sadece İslam'a yıkarak İslam'la şiddeti, terörü özdeşleştirmek doğru değildir. Ancak biz Müslümanlarında bunların sebeplerini hep dışarıda arayıp kendimizden kaynaklanan hiçbir şey olmadığını söylememizde doğru değil. Bugünkü konuşmamda da söyledim bazı Müslümanlar içerden bazıları dışarıdan sanki İslam dininde en mukaddes en yüce değer ölmek ve öldürmekmiş gibi takdim ediliyor. Halbuki İslam dininin ve bütün ilahi dinlerin insanlara kazandırmak istediği en yüce değer yaşamak ve yaşatmaktır. Cihat ve şahadet kavramları gibi pek çok kavram maalesef saptırılıyor. Şahadet ve cihat adilce yaşamak ve yaşatmakla ilgilidir. En önemlisi benim bilhassa batılı dostlarımızla üzerinde en çok durduğumuz husus IŞİD denilen bir örgütün Suriye'de bir cinayeti yüzyıllık Avusturya'da İslam'la ilgili bütün kazanımları ortadan kaldırmayı meşru kılmaz. Veya Irak'ta meydana gelen bir terör hadisesi Almanya'da yaşayan Müslümanların güvenliğini ortadan kaldırmak için bir gerekçe kılınamaz. Onların ötekileştirilmesine gerekçe gösteremez. Ama bir tarafta şiddet ve terör ortaya çıkıyor öbür tarafta Latin Amerikalı Müslümanların 50 yıldır elde ettikleri kazanımlar konusu üzerinde bütün çağdaş hukukçuların siyasetçilerin ciddiyetle durması lazım.
Önümüzdeki günlerde Kasım ayı sonunda Katolik dünyasının Ruhani lideri Papa Franciscus Türkiye'yi geliyor. Siz de kendisi ile görüşeceksiniz mutlaka bu konuları da konuşacaksınızdır.
Doğrusu bir defa az önce söylediğim husus birlikte yapacağımız görüşmenin en önemli noktası olacaktır. Dünyanın bir yerinde İslam adına meydana gelen bir şiddeti bir terörü başka dünyalarda başka Müslümanların topyekun sanki bu şiddet İslam'ın ürettiği bir şiddetmiş gibi takdim edilmesi. İslamiyetin Avrupa'da ve dünyadaki varlığının bir güvenlik sorununa dönüştürülmesi önümüzdeki yıllarda üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri olacaktır. Ben siyaset ehlinin bunun altından kalkacağına ihtimal vermiyorum. Onun için ciddi din kurumlarının bu konuda üzerinde çokça durması gerekiyor. Ayrıca dünyadaki Müslüman azınlar değil sadece bütün azınlıklar tarih boyunca bizimle barış içinde yaşayan Rumların, Ermenilerin, Ortadoksların, Katoliklerin, Yahudilerin bütün azınlıkların. Dolayısıyla bugün siyasetin kullandığı din farklı dinleri farklı kültürleri birlikte yaşatmaya yetmiyor. Üzülerek belirteyim dinlerin ve din kurumlarının sahip olduğu dilde henüz Allah'ın yeryüzünde murad ettiği, birlikte imar etme düşüncesini gerçekleştirecek şekilde barış ve huzur içinde gelecek nesillere bir dünya imar etme konusunda bir dil değil maalesef. Belki nasıl bir yeni dil kurmamız gerektiği üzerinde ciddi bütün din kurumları ile konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunu bizzat kilisenin ürünü olarak ortaya çıkan 'dinler arası diyalog' kavramı çerçevesinde değil birlikte yaşama ahlakı, birlikte yaşama hukuku ve kültürü çerçevesinde yeniden ele almak gerektiğini ifade etmek isterim.
SON VİDEO HABER
Haber Ara