Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Tatar asıllı Başbakan Yardımcısı Baalbek’in makam odasında asılı Putin fotoğrafı, bölgede yaşanılan hızlı değişimin sembolü olarak dikkat çekiyordu.
Moskova havalimanında Kırım’ın başkenti Simferepol (Akmescit) uçağına ilerlerken biniş kapısının, “iç hatlar” bölümünde olması dikkat çekici... Oysa, daha bu yılın 18 Mart gününe kadar, aynı uçak, bir Moskovalı için “dış hat” uçuşuydu ve Kırım’a (daha doğrusu Ukrayna’ya) pasaportunu göstererek giriyordu. Artık, o topraklar, fiilen Rusya’ya ait!.. Dünyanın bu fiili durumu tanımaması, hatta, bedelini ekonomik ambargoyla ödetmeye çalışması, atılmış bu adımı geri aldırır mı, hayır!..
2.5 milyon nüfuslu Kırım’ın yüzde 62’sini Ruslar, yüzde 23’ünü Rusya’dan pek rahatsız olmayan Ukraynalılar, geri kalan yüzde 15’ini de Tatar kardeşlerimiz oluşturuyor. Akmescit beni, sakin, sanki dünyanın üzerinde kopardığı fırtınalara nispet, huzurlu bir liman gibi karşılıyor. Tatar dostum Alim’e soruyorum, “ne değişti?”, yanıtı ilginç: Pasaport, plakalar, bayrak, kanunlar... Ama aslında değişen bir şey yok, Ukrayna’nın 20 yıl boyunca tek çivi çakmadığı Kırım zaten Rusya’nın parçası gibiydi, her şey olacağına vardı...
Putin’in mevcut Rus kanunları çerçevesinde Ramazan ve Kurban bayramlarını Kırım’ın resmi tatili ilan etmesi, Stalin döneminde ağır kıyımla karşılaşmış Tatarlar’ın anavatanlarına tekrar tutunmaları için 10 milyar Ruble (yaklaşık 250 milyon Dolar) fon ilan etmesi, genç Tatar siyasetçi Ruslan Bal’bek’in Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcılığı’na getirilmesi, bölgede camilerin yapımının bütün hızıyla sürmesi ve Ukrayna’nın 18 yıldır vermemekte direndiği tapuların Rusya tarafından verileceğinin anlaşılması bölgeyi rahatlatmış...
Bir Tatar aksakalın şu sözlerini özellikle not almışım: Kavga, Ukrayna ile Rusya arasında, biz ise, 70 yıllık sürgünden sonra anavatanımızda yeniden kök salmanın telaşındayız, kimsenin arasına girmeye niyetimiz yok, Kiev’den Mustafa Kırımoğlu’nun yaptığı “Tatarlar Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanındayız” açıklamaları bizi burada zora sokar, ikisi kavga etsin, bize ne, biz buraya bir fidan diktik, o fidanın büyümesine ağaç olmasına çalışacağız...
Akmescit havalimanından beni alan Şevket’e soruyorum, “kaç çocuğun var?”, “altı” diye yanıtlıyor, Alim lafa giriyor, “Bizde en az dört çocuk var, çok kıyıma uğradık, kimseyle çatışmadan, yeni kıyımlara uğramadan serpilmemiz gerekiyor...”
Kırım’daki Tatar, duygularıyla, onun-bunun dolduruşu ile değil, aklının çizdiği rotada ilerlemekte kararlı görünüyor...
Tarihi gerçekler önemli
Tatarlar, dedelerinin bu topraklardan 18 Mayıs 1944 günü Sovyet diktatör Stalin tarafından “Nazi işbirlikçisi oldukları” gerekçesiyle, ama asıl olarak, Yahudiler’e Sovyetler Birliği içinde özerk cumhuriyet kurma amacıyla sürüldüklerini belirtiyorlar. Aslında iddia önemli. Arşivler, Stalin’in, Yahudi AnifaşistKomitesi’nden 1941-44 yılları arasındaki ABD’nin San Francisco bölgesi KGB sorumlusu Grigori Kheifetz üzerinden aldığı ve 1993 yılında varlığı resmen kabul edilen mektupta önerilen “Kırım’ın Yahudiler için vatan yapılması” fikrini benimsediğini gösteriyor. 1944 yılı ile 1945 yılının ilk altı ayında, bu plan sayesinde Batı’nın ekonomik yatırımlarını çekmeyi planlayan Stalin’in ilk aşamada Yahudi sermayesinden 10 milyar Dolar da talep ettiği biliniyor. Zaten, Kırım tam o sırada boşaltıldı ve Tatarlar sürgüne gönderildi. 1945 sonrasında Yahudiler’in Filistin’de devlet edinme kararlılığı, bu planın içinde yer alan Sovyet Yahudi liderlerinin KGB şefi Beria tarafından öldürülmesine ve Kırım sürgününün perde arkasının Sovyetler yıkılına kadar sır perdesine bürünmesine neden oldu...
yazının devamı için tıklayınız