Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Suriye Kürtleri doğal müttefikimiz'

Suriye'deki göç dalgasına değinen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Suriye Kürtlerinin Türkiye'nin doğal müttefiki olduğunu söyledi. Akdoğan, 'Kimsenin Türkiye'ye ev ödevi verme lüksü de yok' dedi.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-27 11:13:24

'Suriye Kürtleri doğal müttefikimiz'

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Bölgedeki iç çatışmaların, mezhep savaşlarının, etnik ve ideolojik çatışmaların, toplumsal gruplar arasında yaşanan ayrışma ve sosyal travmaların örnek alabileceği tek model Türkiye'dir, Türkiye'nin çözüm süreciyle bölgeye sunduğu reçetedir" dedi.

Akdoğan, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından Mardin'de Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Çözüm Sürecinin İktisadi Boyutuna Katkı: Alternatif Turizm" başlıklı konferansın açılışında yaptığı konuşmada, sadece bölgenin değil, ülkenin de incisi olan Mardin'de bulunduklarını, Mardin'in sayısız medeniyetlere ev sahipliği yaptığını söyledi.

Mardin'in dünya insanlığının ortak mirası olan, taşında, toprağında, caddelerinde ve sokaklarında halen kadim kültürlerin bıraktığı nadide izleri taşıyan bir şehir olduğunu aktaran Akdoğan, "Mardin insanı da aslında Mardin gibidir. O da kadim medeniyetlerin binlerce yıllık süzülmesiyle oluşan saf ve duru ahlakın insanıdır" diye konuştu.

"Bize düşen bu kültürü burada yaşatabilmektir"


Mardin'in farklı din, etnik köken ve kültürden insanların huzur ve kardeşlik içinde yaşadığı bir barış şehri olduğunu, Türkü, Arabı, Kürdü, Müslümanı, Hristiyanı, Süryanisi ve Yezidisi ile farklılıklar arasında hoşgörüyü egemen kılan Mardin'in dünyada eşine ve benzerine az rastlanacak bir huzur beldesi olduğunu vurgulayan Akdoğan, Türkiye'nin tüm renklerinin sevgi ve saygı içinde Mardin'de bir arada yaşadığını dile getirdi.

Akdoğan, TÜSİAD'ı bu toplantıyı Mardin'de düzenledikleri için tebrik ederek, defalarca Mardin'e geldiğini, her seferinde hayran olarak Mardin'den ayrıldığını belirtti.

Bir kez daha Mardin'e gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Akdoğan, şunları kaydetti:

"Medeniyet değerlerimizden devraldığımız güzellikleri her türlü erozyondan kurtarmaya çalışmak, Mardin'in o kadim kültürünü yaşatmaya çalışmak da bizim asli görevimizdir. Mardin insanının hamuru bu şekilde yoğrulmuştur. Mardin'in kadim kültürü bu şekilde bugüne gelmiştir. Konjonktürel hadiseler bir takım olumsuzluklar bunu erozyona tabi tutmak istemiştir ama başaramamıştır. Bize düşen bu kültürü burada yaşatabilmektir."

"TÜSİAD'ın çözüm süreci konusundaki bu katkısını çok önemli buluyorum"

"TÜSİAD çok önemli bir konunun konuşulması ve tartışılması için bizi bir araya getirdi. TÜSİAD yöneticilerinin ülkemizin en önemli en kronik sorunlarından biri için başlatılan çözüm süreci konusundaki bu katkısını çok önemli buluyorum" diyen Akdoğan, Kürt meselesinin aslında sorunların anası diye tanımlanabilecek çok boyutlu bir sorunlar kümesi olduğunu ifade etti.

Akdoğan, "Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden, sosyal barışını zedeleyen, büyük ekonomik zararlar verdiren, en önemlisi de insanların canına mal olan bu sorununun çözüme kavuşturulması hepimiz için bir insanlık borcudur, vicdani, insani ve ahlaki bir görevdir" diye konuştu.

Akdoğan, İstanbul'da masa başında, televizyon ekranlarında beylik laflar etmek yerine bizzat bölgeye gelerek böyle bir toplantı düzenlediği için TÜSİAD'a teşekkür ettiğini söyledi.

Bitlis'teki kazada şehit olan polisler

Akdoğan, dün acı bir haber aldıklarını, Bitlis'te bir polis noktasına roketatarlı saldırı olduğunu, buraya giden ekibin kaza geçirmesi sonucu 3 polis memurunun şehit olduğunu hatırlattı.

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'ün kendisinden önce yaptığı konuşmaya atıfta bulunan Akdoğan, şöyle dedi:

"Biraz önce Ahmet ağabey ruh halinden bahsetti. Benim ruh halim de daha şehitlerimizin naaşları toprağa verilmeden bu konuları çok da konuşmak istemiyorum açıkçası. Ama elbette hayat devam ediyor. Ama bunlar yaşanmasın diye bu konuları da cesaretle konuşmak durumundayız."

Akdoğan, Ortadoğu ve güney sınırların her geçen gün şiddeti artan bir yangın yeri gibi olduğunu vurgulayarak, Suriye'nin alev alev yandığını, her gün yüzlerce masum sivilin Esed zulmünden veya eli kanlı terör örgütlerin katliamlarından can verdiğini, kurtulanların çareyi Türkiye'ye sığınmakta bulduğunu belirtti.

"Türkiye çözüm süreciyle bölgeye önemli bir mesaj veriyor"

Irak'ın da onlarca yıldır kan gölü olduğuna işaret eden Akdoğan, 25 yıldır Irak halkının yüzünün gülmediğini, her geçen gün yeni acıların eklendiğini aktardı.

"Son olarak yeni üreyen, türeyen terör örgütlerinin saldırıları ile dünya tarihinde eşine az rastlanır trajedilere şahitlik ediyoruz" ifadesini kullanan Akdoğan, diğer Ortadoğu ülkelerinin de aslında adeta diken üzerinde durduğunu anlattı.

Akdoğan, "İstikrarsızlık adası haline gelen bölgemizde Türkiye bir istikrar abidesi olarak yükseliyor, mazlumların sığınağı oluyor ve çözüm süreciyle bölgeye önemli bir siyasi mesaj veriyor" şeklinde konuştu.

Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bölgedeki iç çatışmaların, mezhep savaşlarının, etnik ve ideolojik çatışmaların, toplumsal gruplar arasında yaşanan ayrışma ve sosyal travmalara karşı örnek alabileceği tek model Türkiye'dir, Türkiye'nin çözüm süreciyle bölgeye sunduğu reçetedir. Bu yüzden sayın başbakanımız, 'Bölgenin tek bir başarı hikayesi var, o da çözüm sürecidir' demiştir."

"Türkiye mazlumların adeta sığınağı oldu"

Suriye'deki katliamlardan dolayı 6 milyon insanın göç etmek zorunda kaldığını, 1,5 milyon insanın Türkiye'ye sığındığını, katliamdan, açlıktan, zulümden kaçan insanların Türkiye'ye yöneldiğine dikkati çeken Akdoğan, "Türkiye mazlumların adeta sığınağı oldu" dedi.

Akdoğan, son günlerde yaşanan çatışmalardan dolayı yeni bir göç dalgasının yaşandığını, on binlerce insanın bu kapsamda Türkiye'ye geldiğini dile getirerek, şunları söyledi:

"Sadece bir iki günde 150 bin insanı kabul edebilmek, ağırlayabilmek büyük bir başarı. Bu büyük bir devlet ve büyük bir millet olmanın göstergesi. Kapılarını, gönlünü, kucağını açan, o insanlarla her şeyini paylaşan başka bir ülke yok. Büyük devletler sadece bakıyor, konuşuyor. Türkiye'ye ev ödevi veriyor. Peki siz ne yaptığınız? Türkiye 1.5 milyon insanı burada ağırlıyor. Siz taşın altına elinizi koydunuz mu?

"Teşekkür etmesini de bilelim"

Akdoğan, şunları dile getirdi:

"Kardeşim Türkiye yıllardır, 'Ortak mücadele' diyor, terör örgütleri ile hepsi ile siz ne yaptınız? Türkiye'yi hep yalnız bıraktınız 1,5 milyon insanın yükünü Türkiye çekiyor, siz sadece konuşuyorsunuz. Bu yüzden kimsenin Türkiye'ye ev ödevi verme gibi bir lüksü yok. Biraz da teşekkür etmek lazım. 150 bin insana kapısını, gönlünü açan Türkiye'ye birisi de çıkıp Allah rızası için teşekkür etmez m? Eleştirelim, sorgulayalım, 'yetersiz oldu', 'şu da yapılsın' diyelim ama teşekkür etmesini de bilelim."

Sadece eleştirerek siyaset yapılmayacağını, marifetin biraz da iltifata tabi olduğunu belirten Akdoğan, "Kucağınızı açacak, hizmet götüreceksiniz birileri eleştirecek böyle bir siyaset anlayışı olmaz" ifadelerini kullandı.

Akdoğan, sağlanan yardım için teşekkür etmek gerektiğini ancak devlete, hükümete değil, Türkiye'deki halka, millete teşekkür edilmesinin önemine işaret etti.

"Darda kalana kucak açmak için birinin yalvarması gerekmiyor"

Türkiye'nin dinine, etnik kökenine, mezhebine bakmadan insanları kabul ettiğini, temel felsefelerinin, "önce insan" dediğini vurgulayan Akdoğan, insana sahip çıkmanın bir insaniyet yükümlülüğü olduğunu kaydetti.

Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Siz bir insana sahip çıkmadığınızda kendi insanlığınızı kaybedersiniz. Güneş her sabah doğuyor. Bizi ısıtıp, aydınlatması için ona yalvarmamız gerekmiyor. Bu güneşin tabii görevi. Yardım etmek, darda kalana kucak açmak için de birinin bize yalvarması gerekmiyor. İnsansan o yardımı yapacaksın. İnsan olduğumuz için bu yardımı yapıyoruz. Daha başka ne yapılabilir konusunun da istişarelerini yürütüyoruz ama bunu görmezden gelmek büyük bir nankörlük olur."

"Mazluma hiç bugüne kadar kimliğini, etnik kökenini, mezhebini sormadık. Zalime de sormadık. Zalime de sırf zalim olduğu için karşı çıktık. Müslüman görünümde olsa da, aynı mezhepten aynı etkink kökenden olsak da karşı çıktık" diyen Akdoğan, mazluma da zalime de kimliğini sormadan ahlaki bir tavır ve duruş sergilemek gerektiğini belirtti.

"Suriyeli Kürtler Türkiye'nin tarihi dostu ve doğal müttefikidir"

"Suriyeli Kürtler tarihsel olarak Esed rejiminin değil, Türkiye'nin tarihi dostu ve doğal müttefikidir" ifadesini kullanan Akdoğan, şöyle konuştu:

"Kim kiminle işbirliği yaparsa yapsın, akrabalık, komşuluk ilişkisi sebebiyle oradaki Kürtler başka bir rejimin ve ülkenin olmaktan ziyade Türkiye'nin tarihi dostu ve doğal müttefikidir. Bu süreçlerde sırtınızı kime dayadığınız da önemli. Zorda kaldığınızda o sırtınızı dayadığınız insanlar size yardıma gelmiyor. O tarihi dostlarınız ve doğal müttefiklerinizden yardım istiyorsunuz. O zaman bugün geçmişe bir sünger çekerek, durum ve pozisyonları yeniden belirlemek gerekiyor. Ondan sonra insanları suçlayacaksınız."

"İnsani yardım konusunda Türkiye üçüncü sırada"

Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi düşündüğünü hatırlatan Akdoğan, "İnsani yardım konusunda Türkiye şu anda dünyada üçüncü sırada" diye konuştu.

Türkiye'nin o kadar zengin bir ülke de olmadığına dikkati çeken Akdoğan, ahlaki duruş sebebiyle bu yardımların yapıldığını aktardı.

Akdoğan, bu yardımların yapılması dolayısıyla Türkiye'nin bölgede öne çıkan bir aktör olduğunu, zorda kalan kim olursa Türkiye'ye baktığını, Türkiye'den medet umduğunu dile getirdi.

Akdoğan, etrafındaki ateş çemberine rağmen Türkiye'nin güçlü olması, dosta düşmana bir şekilde mesaj vermesinin, öngörülü güçlü bir siyasi yapıya sahip olmasının büyük bir şans olduğunu ifade ederek, "Türkiye bir taraftan bu kirli savaşın mağdurlarına hamilik ediyor diğer yandan kendi içimizde yaşadığımız kronik sorunları çözmek için çok ciddi adımlar atıyoruz" şeklinde konuştu.

"Türkiye'yi istikrar abidesi olarak bölgede tutmak zorundayız"

Suriye politikası sebebiyle hükümeti eleştirenlere değinen Akdoğan, şunları kaydetti:

"Bizi eleştirenler bugün hiç utanıp, sıkılmadan, 'Siz doğru söylemişsiniz' de demeden derinleşen sorunun içinde yine bize bakıyor, 'Niye şunu da yapmıyorsunuz?' diyorlar. Yıllardır, 'Esed rejimine karşı bir tavır takınılmaz, insani bir duyarlılık sergilenmezse orası bir bataklığa dönüşüyor' diyoruz. 'Irak'ta Maliki yönetimi ülkeyi bölünmeye götürüyor' dedik. Gelinen noktada ne oldu? 'Bu adamla olmuyor' dediler ve değiştirdiler. 'Esed giderse ne olacak, alternatif var mı?' sorusu pasiflik üretti. Mesele daha da derinleşti."

Akdoğan, "Tüm bunlara rağmen Türkiye'yi güçlü bir şekilde, istikrar abidesi olarak bölgede tutmak zorundayız. Bunun kilit noktası da başlatılan çözüm sürecinin başarıyla ulaşması, nihayete ermesidir" ifadelerini kullandı.

"Bu sadece geri kalmışlık değil, sistematik geri bırakılmışlık sorunudur"

Akdoğan, 30 yılı aşkın süredir akan kardeş kanının insanlara tarifsiz acılar yaşattığını, gencecik fidanların hayatlarının baharında toprağa düştüğünü, annelerin, eşlerin yüreklerinde korku ve gözlerindeki yaşın eksik olmadığını dile getirdi.

İktidara geldikleri andan itibaren bu konuda ne yapılması gerekiyorsa yapmaya çalıştıklarını, demokratik açılımla, daha sonra atılan adımlarla, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile ve son olarak çözüm süreciyle büyük riskleri göze aldıklarını ifade eden Akdoğan, red ve inkar politikasını değiştirerek işe başladıklarını bu kapsamda paradigmayı değiştirdiklerini kaydetti.

İhmal ve geri kalmışlığın meselenin sadece bir ayağı olduğunu vurgulayan Akdoğan, sorunun geçmişte hep bununla tanımlandığını, ekonomik bir problem gibi yansıtıldığını aktardı.

"Bu sadece geri kalmışlık değil, sistematik geri bırakılmışlık sorunudur" diyen Akdoğan, "Buna karşı hükümet sosyo -ekonomik politikalarla, yatırımlarla, meselenin üzerine gitti. Meselenin ikinci ayağı ayrımcılıktır. Sorunun siyasi boyutunu bu oluşturuyordu" diye konuştu.

Kimlik bazlı bir takım sorunlar, talepler ve sıkıntılar konusunda siyasi paradigmayı hükümetin değiştirmesinin önemine işaret eden Akdoğan, şunları kaydetti:

"Yüzyıllarca birlikte yaşadık, aynı değerler için omuz omuza mücadele ettik. Kurtuluş Savaşı'nda birlikte mücadele ettik. Şehitliği gezmeyenler, kucak kucağa yatan farklı etnik kökenden insanların birlik ruhunu anlamayanlar, çözüm sürecinin mantığını da anlayamazlar. Biz statükoya teslim olamayız. 'Böyle gelmiş, böyle gitsin' diyemeyiz."

"Çözümsüzlük çözümdür' diyemeyiz

Akdoğan, "'Çözümsüzlük çözümdür' diyemeyiz, demedik. Ne Kıbrıs meselesinde ne Avrupa Birliği meselesinde ne Ermeni meselesinde ne azınlıklar meselesinde ne de Kürt meselesinde dedik. Çözümsüzlük çözümdür diyen statükoya teslim olan anlayıştan olmadık" diye konuştu.

"Bu yüzden 'sorunları idare edelim' demek 'bunun maliyetine katlanalım' demek, 'her yıl şu kadar şehidi göze alıyorum' demektir" diyen Akdoğan, şunları söyledi:

"Bu bir kandırmacadır, biz bu tuzağa düşmedik. 'Türkiye yönetilemez sadece idare edilir' diyen siyasetçiler vardı biz böyle olmadık tüm bu konularda paradigmayı değiştirdik yönetilir bir ülke haline getirdik, yönetilir bir iktidar haline getirdik. Bunlar kolay işler değil. 'Çözümsüzlük çözümdür' anlayışı insani de değildir, gerçekçi de değildir, sürdürülebilir olmaktan da çok önce çıkmıştır. Bu yüzden elbette daha ileri adımlar atmak gerekiyordu, bunları da attık."

Birçok yasağı kaldırdıklarını, gerilim hatlarını temizlediklerini kaydeden Akdoğan, şöyle dedi:

"Biz 'barış' dedikçe birileri 'savaş' dedi, biz 'silahlar sussun' dedikçe birilerinin parmağı tetiğe gitti. Biz ne zaman ileri bir adım atsak, ertesi gün bir takım provokasyonlar yaşandı. Süreci sabote etmek için neler yapıldı, neler yapıldı. Bütün bunlar için bu mayınları temizlemek gerekiyordu, sivil siyaseti güçlendirmek gerekiyordu, demokrasiyi kökleştirmek gerekiyordu. Bütün bu adımları atarak bir noktaya geldik, geldiğimiz nokta çok değerli bir noktadır. Ben 30 yıldır bu meselelerle uğraşıyorum. İnsanların bırakın Kürt sorunu demeyi, Kürt demekten korktuğu, çekindikleri zamanlarda bunun maliyetini, bedelini ödeye ödeye bu noktaya geldik ve bu perspektifte baktığımda sürecin en iyi noktasında olduğumuzu düşünüyorum. Bir takım meseleler var, aşılması gereken birçok tali konu var ama geldiğimiz noktanın kıymetini çok iyi bilmek durumundayız."

"En son çıkardığımız 'Çerçeve Yasa' tarihi bir adımdır" vurgusu yapan Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sayın cumhurbaşkanımızın pozisyonu, sayın başbakanımızın pozisyonu, bütün bunların ortaya koyduğu vizyon belgelerinde çözüm sürecinin çok güçlü bir şekilde vurgulanması önemlidir. Bütün devlet aygıtının, kurumların bu sürecin arkasında durması açısından sayın cumhurbaşkanımızın sergilediği dirayetli duruş çok önemlidir. Sayın başbakanımızın en önem verdiği konularının başında olması, hükümet güven oyu aldığı ilk toplantı çözüm süreci toplantısı oldu ve bir kurul oluşturmak oldu. Herhangi bir bakan değil, direk kendisi bu meselenin başına geçti. Bunları görmezlikten gelmemek durumundayız."

Sorunların konuşularak, diyalogla çözülmesi gerektiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Akan kanın durması, silahların susması ülkemiz ve milletimiz için gerçekten tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu filmi artık kimse geriye sardıramaz. Korku pompalamanın kimseye faydası yok. 'Öldük, bittik, kıyamet koptu, bu iş burada kopar' ne olacak peki koparsa, yani birbirimizi tehdit ederek, korkutarak mı bir yere varacağız. Bunları geçmişte bıraktık zaten. Artık bunların üzerine bir şeyler bina etmek zorundayız. Bunlar geçmişte çok yaşandı, çok konuşuldu" diye konuştu.

Bu tür olayların geçmişte çok yaşandığını, artık ileriye bakmak gerektiğini sözlerine ekleyen Akdoğan, şunları ifade etti:

"Sorunlar hep çıkacak. Bunları oturup konuşacağız. Gerilim üreterek değil, taş atarak değil, diyalogla bunları halletmek zorundayız. Her konuda karşı tarafı tehdit et, 'Aman şöyle olur vs' bunları bırakacağız artık. Büyük devlet kendi içinde bu sorunları oturarak, konuşarak çözerler, çözüm sürecinin ruhu zaten bu diyalog, görüşme. Bunlar konuşulur ve halledilebilir meselelerdir ama bunun yolu da birbirimizi tehdit etmek, korkutmak vs değildir, bunlara da hiç kimse papuç bırakmaz."

"Çözüm süreci birilerine alan açma projesi değil"

Turizm açısından huzur, güvenlik ve dolaşım özgürlüğünün çok önemli olduğunu anlatan Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bugün turizmi konuşacağız ama çok sıcak konular olduğu için çok konuşmaya da haletiruhiyemiz uygun değil ama normalleşme önemlidir. Bölgenin kalkınması açısından, her açıdan bölgenin ikliminin değişmesi, normalleşmenin yaşanması önemlidir ama orada huzur, güvenlik, dolaşım özgürlüğü yoksa yol kesiliyorsa, yatırım yapacak adamın iş makinesi kaçırılıyorsa, yakılıyorsa o zaman bir sıkıntı var demektir. Bunlara niye kimse atıf yapmıyor. İşte TÜSİAD geldi, yatırımcılar gelecek. Yatırımcı gelir mi, birileri yol kesiyorsa, makinelerini kaçırıyorsa, haraca bağlıyorsa adam niye gelsin buraya. Yani bunları kimse konuşmayacak sadece eleştireceksin ve 'ver' diyeceksin. Bunların hepsi sorun, bu sorunları artık geride bırakmak zorundayız. Bir eylemsizlik kararı varsa bütün bunlar terörün alt başlıklarıdır, asayiş ve şiddet olayları, bunların hepsinden kurtulmamız gerekiyor. Yoksa kendi kendimizi kandırmış oluruz. Devlet bir zamanlar baskı yapıyordu, devlet çekildi, örgüt baskı yapacak. Yok böyle bir dünya. Çözüm süreci birilerine alan açma projesi değil bu. Bu toplumun özgürce, kardeşçe bir arada yaşama projesi, birilerinin tasavvutuna, başka birilerinin tasavvutuna bu milleti boyun eğdirme projesi değildir."

"Artık hizmet siyaseti yapacağız, laf üretmeyeceğiz"

GAP kapsamında 2013 sonuna kadar 55 milyar liralık harcama yapıldığını dile getiren Akdoğan, "Yani hiçbir şey yapılmamış deniliyor ya 55 katrilyon. Bu ciddi bir pozitif ayrımcılıktır bu bölgeye. Bu yüzden olmadı, bitmedi, işte yapılan havaalanlarını görüyorsunuz, terminal binaları, hastaneler, duble yollar. GAP bölgesinde 98 kilometre otoyol vardı, dönemimizde 291 kilometre oldu. 294 kilometre bölünmüş yol vardı, bin 775 kilometre oldu. Bu yollardan geçerken görmüyor musunuz. Peki çıkıp da bir teşekkür etmek gerekmiyor mu. Bu kadar havaalanı, yol yapılıyor, hizmet götürülüyor. Artık hizmet siyaseti yapacağız, laf üretmeyeceğiz" şeklinde konuştu.

"Turizmin gelişmesi için bütün bu alanlarda bir gelişme olması gerekiyor" diyen Akdoğan, şöyle dedi:

"Gerçekten bölgede çok önemli tarihi bir doku var. İşte peygamberler şehri Urfa var, medeniyetlerin buluştuğu Hatay var, Mardin var, medreseler şehri Siirt var, zamana meydan okuyan surlarıyla Diyarbakır var. Gerçekten bir turizm cenneti ve çok değerli yaşanmış hikayeler var. Urfa Göbeklitepe'de olduğu gibi toprağa her kazma vurulduğunda günümüz bilim insanları dahi hayrete düşüren büyük bir medeniyet varlığı ortaya çıkıyor. Yani biz toprağa kazmayı vurduğumuzda petrol fışkırmıyor ama bir medeniyet, bir tarih, bir kültür fışkırıyor. Bunu çok iyi değerlendirmek durumundayız. Türkiye gerçekten turizmde son dönemde büyük bir patlama yaptı. 8,5 milyar dolardan 32 milyar dolara, 13 milyon turistten 40 milyona yaklaşık turist sayısına ulaştık. Bunların da çok önemli olduğunu düşünüyorum."

"Çözüm süreci yeni Türkiye'nin inşasında en önemli projedir"

Türkiye'nin büyük hedeflere doğru yolculuğunda bu süreci nihayete erdirerek, tarihi bir başarıya imza atacağını kaydeden Akdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

"2023 hedeflerine ulaşmamız için de bu şarttır. Birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek ve iç barışımızı korumak için de bu şarttır. Daha büyük hedeflere ulaşabilmek, Türkiye'nin bölgesel, büyük ve güçlü bir aktör olabilmesi için de bu şarttır. Bu konuda biz iyi niyetle elimizden geleni yapıyoruz. Sorunlar olabilir, başka başka yarın önümüze sorunlar çıkabilir. Bölge tam bir kaynar kazan. Başka meseleler de çıkabilir ama bunları bağırarak, çağırarak, tehdit ederek değil, oturarak konuşarak halletmek durumundayız. TÜSİAD'ı bu önemli çalışmayı burada yaptığı için bir kez daha kutluyorum. Bütün katılımcılara teşekkür ediyorum."e="_moz">
SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara