Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Amerika müdahalesi nasıl okunmalı?

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-25 16:25:02

Amerika müdahalesi nasıl okunmalı?


Irak’ta başlayan ABD öncülüğündeki müdahalenin Suriye ayağıyla ilgili arayış ve hazırlıkların sürdüğü bir ortamda yayına girdi Islah-Haber’in soruşturması. Aradan geçen birkaç günlük zaman zarfında beklenen oldu; ve ihtimal düzeyinde olan müdahalenin Suriye ayağı artık bir vakıaya dönüşmüş vaziyette.

Görece IŞİD’i hedef alan müdahalenin beklendiği gibi örgütün yanı sıra Esed rejimine karşı savaşan direniş gruplarını kapsaması da şaşırtıcı olmadı. ABD öncülüğünde başlatılan saldırılarda şimdiye kadar katledilen onlarca sivilin varlığı basına yansıdı. Saldırıların salt IŞİD’i hedef gözetmeksizin Nusra Cephesi, Ahraru’ş-Şam vb. muhalif direniş örgütlerini kapsaması da cabası…

Güya IŞİD’e karşı başlatışmış görünen emperyalist müdahalenin IŞİD’i bitirip bitirmeyeceği bir yana; zaten Esed-İran-Rusya katliam koalisyonunun pençesinde can çekişen Suriye halkına ve direnişine bu müdahalenin neyi kazandıracağı sorusu daha ilk günlerde netlik kazanmış görünüyor. Emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin derdinin IŞİD’in tasfiyesi, Esed diktatörlüğünün giderilmesi ve Suriye halkının kendi özgür geleceğini belirlemesine kapı aralamak olmadığı çok açık. Dolayısıyla müdahaleye olumluluk atfedip medet umanların beklentileri daha şimdiden boşa çıktığı gibi, anti-emperyalizm ve direniş ekseni jargonu Irak ve Suriye’de çoktandır çöken kesimlerin ikiyüzlülüğü de bir kez daha ifşa olmuş vaziyette.

IŞİD ve Müdahale soruşturmasının bu ikinci bölümünde iki sorudan kalkılarak ağırlıklı olarak müdahalenin açık ve muhtemel amaçları, dün emperyalist müdahaleye hayır diyenlerin bugünkü kepazeliği ve müdahalenin Suriye direnişinin günü ve geleceği üzerindeki etkileri masaya yatırılıyor.

Soruşturmaya yine Abdurrahman Dilipak, Abdulhakim Beyazyüz, Davut Güler, Hamza Türkmen, Hüsnü Yazgan ve Hasip Yokuş abilerimiz, kardeşlerimiz cevaplarıyla katkıda bulunuyor. Ramazan Kayan hocamız ise mazeret bildirdi. Şayet ilerleyen süreçlerde cevapları elimize ulaşırsa bunları da son aşamada hazırlamayı planladığımız PDF dosyasına inşallah eklemeyi düşünüyoruz.


BÖLÜM SORULARI:

- ABD öncülüğünde IŞİD’e karşı başlayan bu müdahalenin kapsamının genişlemesi bekleniyor. Dış müdahale ne anlama geliyor? Bu müdahalenin ne türden etkileri ve sonuçları olabilir?

- Uluslararası müdahaleye karşı çıkan yaklaşım sahipleri, -özellikle de Suriye bağlamında- nasıl bir alternatif öneriyor? Mesela İran'ın Irak ve Suriye'de muhaliflerin aleyhine fiili müdahalesi var. Amerikan müdahalesine karşı çıkarken İran-Rusya müdahalesine karşı sessiz kalan yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?


CEVAPLAR:

Abdurrahman Dilipak

Bana kalırsa bu iş kontrolü bunalım süreci ile ilgili. Tavşana kaç, tazıya tut diyorlar. Birileri bölge halklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor. Kanlı ve kirli bir oyun söz konusu. IŞİD’in ortaya çıkma sürecinde sesleri çıkmadı. Sonra nedense örgüt Esed’e karşı değil, İsrail’e karşı değil Irak’a karşı kullanıldı. Şii – Sünni, Sufi-Selefi, Kürt-Arap çatışması gibi çok yönlü iç hesaplaşmalar tetiklenmeye çalışıldı sanki. Bayrak rengi-şekli, Hilafet adının kullanması, beraberinde İmamet-Hilafet, Mehdi-Mesih tartışmasına da göndermeler yapıyor gibi. Bölgeye müdahale yeni değil. İngiltere Irak’ın garantörü, Fransa da Suriye’nin… Belfaur Deklarasyonu, Sycos-Picot Anlaşması, Bağdat Paktı, CENTO, RCD anlaşmaları; Tahran, Yalta, Postdam, Kahire, Ankara, Paris,Londra zirvelerinde alınan kararlar var. Ortada bir de Musul petrolleri var. Birileri krizi örgütleyip bölgeye dönmek için gerekçe oluşturuyor. Mezopotamya Balkanlaştırılmaya çalışılıyor. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar. Yeni bir Bosna modeli gündemde sanki. Bu gelişmeler bölgedeki Kürt federasyonu, Kürt örgütleri açısından da üzerinde düşünmeleri gereken yeni bir duruma işaret etmektedir.

Burada herkes var. Çin de var, Rusya da; zaten başbelası bir de İsrail var. Ve içeriden ağaç kurtları var. Suudi Arabistan ve Mısır faktörü, bunlarla birlikte hareket eden lobiyi de görmek gerek. Birçok ülke çifte standartlı bir şekilde davranıyor. Bunu görmemiz gerek. Irak ve Suriye halkını düşünen yok, kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Esed daha kanlı cinayetler işledi. Daha çok insan öldürdü, neden bu duyarlılık yok? Neden Sisi’ye karşı aynı tepki verilmiyor? Sisi’ye “darbeci” bile diyemiyorlar. Cinayetleri ortada değil mi?


Abdulhakim Beyazyüz

Bilindiği gibi başta ABD, AB, Avustralya gibi küresel istikbar güçleri çok yakındaki Filistin/Gazze katliamını durdurmak bir yana, katliamı gerçekleştiren işgalci İsrail’in yanında yer almış ve azalan bombalarının yerine konulması için acil maddi yardım bulunmuş, katliamı işgalci İsrail’in kendini savunma hakkı olarak nitelendirmişlerdi. Bunu söylerken Gazzelilerin yıllarca açık bir hapishanede ve çimentonun dahi yasak kapsamında olduğu korkunç bir ambargonun altında yaşayan bir halk olmalarından da utanmamışlardı. Aynı şekilde yine bugün IŞİD’i dünya için büyük bir tehlike ilan edenler, (Geçmişte Saddam’ın “KIYAMET TOP’unun” ve “Nükleer silahları”nın dünya için ne kadar büyük bir tehlike oluşturduğunu ilan ettikleri gibi) bütün dünyanın hemen toplanmalarını ve karadaki piyadeleri olarak savaşmalarını isterken yıllardır Suriye’deki mazlum halkın katledilmesine sesiz kalmaktan yüzlerinin kızarmadığını da biliyoruz. Hatta kırmızıçizgileri olan kimyasal silahların kullanılması bile onları harekete geçirmemiş ve tükürdüklerini yalama pahasına sadece kendilerinin ve uzantıları olan işgalci İsrail’in çıkarını düşündüklerini ortaya koymuşlardı. İşte bu haramiler çetesi, yine onların insanlık dışı politikalarının bir sonucu olan IŞİD’in yaptıklarını bahane ederek, sözüm ona insanlık adına bütün dünyayı harekete davet ediyorlar. Kendilerine katılmayanları “insanlık düşmanı teröristler”le işbirliği yapmakla suçluyorlar. Hâlbuki en büyük teröristin bizatihi kendileri olduğunu Irak’ta bir buçuk milyon insanı öldürerek ortaya koymuşlardı. Peki, ABD öncülüğündeki bu koalisyon ne yapmak istiyor; onlar oluşturdukları bu koalisyonla sadece denetimini kaybettikleri petrol kaynaklarını tekrar ele geçirmek ve oluşmasına katkı sundukları mezhepsel çatışmaların devamını sağlamak, aleyhlerine bozulan dengeleri tekrar hiç kimsenin kazanamayacağı bir çatışma zeminine göre düzenlemek istiyorlar. Tıpkı Suriye’de, Afganistan’da, Yemen’de yaptıkları gibi. Onlar Selefi olsun, Şii olsun kimsenin kazanmasını ve ülkenin istikrarlı ve güçlü olmasını istemezler. Nitekim İran-Irak savaşında ABD dışişleri bakanı Henri Kissinger’e, “Hangi ülkenin kazanmasını istiyorsunuz?” diye sorulduğunda, cevaben “HİÇBİRİSİ” demişti. Garudy, anılarında ABD tarafından 2.Dünya savaşında Rusya-Almanya savaşında aynı politikaların izlendiğini, en yetkili ABD’li bakanın açıklamasından hareketle nakleder. Bakan şöyle demektedir: “Rusya galip gelmeye yakın olursa Almanya’ya, Almanya savaşta üstün gelmeye başladığı zaman Rusya’ya yardım edeceğiz.”

Şüphesiz bu uluslararası müdahalenin ciddi bazı sonuçlara neden olacağını beklemek gerekecektir. Zira ABD öncülüğündeki bu koalisyonun saldırısı, özelikle IŞİD’in etkisine girmeye müsait kesimlerde tamamen Haçlı savaşı olarak görülecektir. Çünkü bölge insanlarının Gazze, Suriye ve Irak’ta katliamlara seyirci kalmakla kalmayıp, ayrıca bu zalimlere destek olan küresel istikbar güçlerine haklı olarak hiçbir güvenlerinin kalmadığı açıktır. Papanın “Hilafet tekrar canlandırılamaz!” ve Obama’nın “21. yy.’da İslam devletine yer yoktur.” beyanları bu algıyı güçlendirecek ve bir kısım insanı daha fazla IŞİD’e sevk edecektir. Zira bu açıklamalar bırakın IŞİD’in etkisine girebilecek kesimleri, tüm Müslümanları rahatsız etmiştir. Bu müdahalelerin IŞİD’e bazı insanları sevk etmenin dışında da bazı sonuçları olacaktır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:

1-) Katil Esed’in eli güçlenecektir.

2-) PKK ve Suriye’deki uzantısının meşruiyeti güçlenecektir.

3-) İran ve etkisi altındaki Şiici güçlerin etkisi artacaktır.

4-)Türkiye’nin Irak Kürdistanı’yla geliştirdiği ilişki zayıflayacaktır.

5-)ABD, AB vb. küresel güçlerin etkisi artacak ve bölge güçlerine istediklerini dayatma imkânları çoğalacaktır. (Örneğin daha önce petrol parasını istediği yere yatıran bir Kürdistan’ın bu imkânı pek kalmayacaktır.)

ABD ve koalisyonun Irak’a müdahalesine karşı çıkmasına rağmen, Suriye’de kasap Esed’e arka çıkmaları ve mazlum Suriye halkının, İran-Esed-Rusya ittifakınca düzenli katledilişlerine destek sunmaları, bu kesimlerin çelişkilerini ve adalet gibi bir dertlerinin olmadığını ortaya koyuyor. Ama diğer yanda şunu da görmek gerekiyor ki; büyük bir bölümü Suriye’de mazlum halkın yararına bir müdahaleye razı olmazken, diğer yandan ABD’yi davul zurna eşliğinde dünyanın bütün kötülüklerin kaynağı olarak gösterdikleri IŞİD’den kurtarmak için Irak’a müdahaleye çağırıyorlar. Halbuki doğru tavır başta ABD, AB, Rusya ve onların yerli işbirlikçileri olan tüm kesimlerin (Buna İran da, bu zulümlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan IŞİD de dahil) zulümlerine karşı çıkmak gerekiyor.


Davut Güler:

ABD ve NATO öncülüğünde sözde “teröre” karşı bir koalisyon oluşturuluyor. Bu koalisyonun kendisi terörün bizzat kaynağı… Sözde kurtarıcı olarak gittikleri hangi ülkede bir sonuç almışlardır? Bu güçlerin girişeceği her bir eylem, bataklığı daha karmaşık bir hale getirmekten başka bir şey değildir.

Bu güçlerin terör devleti olan İsrail’e karşı bugüne kadar hiçbir eylemleri olmuş mudur? Terör devleti olan İsrail uluslararası hiçbir karara uymuş mudur? Bu eşkiya devlete hiçbir yaptırım yapılmış mıdır ki bunların inandırıcılığı olsun?

Bu müdahale ABD’nin, NATO’nun ve İsrail’in çıkarlarını korunmasından başka bir şey değildir. IŞİD güçleri ne zamanki Erbil’e yaklaştı, ABD sözcüsü; “Bizim çıkarlarımızı zedeleyici hiçbir şeye izin vermeyiz!” diyerek havadan IŞİD güçlerini vurmaya başladılar. IŞİD’in yanlışları ve özellikle son kelle kesme olayları da dünya kamuoyunu da arkalarına alan işgalci koalisyonu daha da hızlandırmıştır. Bu, operasyonla atılacak her bombanın ve gönderilecek her askerin maliyetini coğrafyamızda yaşayan halkların doğal zenginliklerine el konularak savaş tazminatı olarak savaş baronlarının kasalarına aktarılmasından başka bir şey değildir.

Etkilerine gelince; sözde İslam ülkelerinin yöneticileriyle halkların arasındaki güven bunalımı daha da derinleşecektir. Büyük can kayıpları olacaktır, işgalci güçler kendileri can kaybı vermemek için daha çok etkili bombalar atacaklardır. Bu demektir ki atmosferimiz daha çok kirlenecek, gelecek zamanlarda daha kalıcı ve salgın hastalıklar olacaktır.

Derde deva olacak ve bir ağırlığı olan hiçbir ülkenin içten ve risk üstlenecek anlamda müdahaleye karşı olduğunu kabullenmiyorum. Eğer böyle ülkeler olsaydı bu sorunlara daha da barışçıl çözüm bulabilirlerdi veya en azından samimi girişimleri görülürdü. Bu gibi ülkelerin, küçük çıkarları veya ufuksuzlukları 100 binlerce insan kaybına, telafisi imkânsız acıların yaşanmasına ve tedavisi oldukça zor yaraların açılmasına sebep olmuşlardır. Bu yaşanan olaylar mezhebi farklılıkları derinleştirdiği gibi düşmanlığa da dönüştürmüştür.

Bu bağlamdan İran bu yaşananlar açısından iyi bir sınav verememiştir, Devrimin önderliğine içten muhabbetime rağmen bu kanaati taşıyorum. IŞİD, el-KAİDE ve benzeri örgütler Sünni barajını aşamadıkları gibi İran, Hizbullah ve benzeri yapılanmalar da Şii barajını aşamamışlardır. Bunun başka bir izahı yok! Sorunlarımızın esiri olduk! Elimizi ve ayağımızı bağladık, sınırlarımıza hapis olduk. İran tarihî hatasını yaptı. Şahlığa karşı “Allahuekber!” sloganını şiarlaştırarak karşı çıkılırken Hafız Esad ve oğul Beşar Esad’a gelince stratejik ortaklık, stratejik işbirliği ve Şii Hilali gibi hurafelere sarınıldı, devrime ve devrimin şiarlarına karşı ihanet içeren bir tutum içerisine girildi. Battıkça battı, çare olacağı veya olması gereken yerde sorun üreten bir bataklığa dönüştü. Bir şeytani güçten kaçtı başka bir şeytani güce sığındı. “Kan kılıca üstün gelecektir!” şiarından nükleer silaha sahip olacağım diye Rusya’nın peyki durumuna düştü.

Buradan kendimize de iğneyi saplamamız lazımdır. Bizlerin de ister fert bazından isterse hareket bazından olsun adil şahitlik yaptığımız söylenemez. Birbirimizi kınamamız, birbirimizi yok saymamız işin en kolay yanı, kaba tarifiyle en ucuz tarafı; biz böyle bir yol tercih etmemeliydik, sorumluluklarımızı yüklenmek noktasındaki zaafımız ve tembelliklerimiz öyle kolay geçiştirilemez. Bunca yaşanan acılar mutlaka vicdanımızı derinden etkilemelidir. Hani biz mazlum ve mahrumlar için umuttuk, hani “bizi öldürmeye gelen bizimle dirilecek”ti?


Hamza Türkmen:

1830’da Cezayir’in Fransızlar tarafından işgalinden bu yana İslam-dışı egemen toplumların ümmet coğrafyasına müdahalesinin iki amacı vardır.

Birincisi: İçimizden Garplılaştırıp devşirdikleri işbirlikçilerle birlikte bölgemizi sömürüye müsait büyük bir pazar haline getirmek ve yer altı kaynaklarımızı talan etmek.

İkincisi: Hem sömürüye karşı çıkan uyanış ve özgürlük mücadelelerini ezmek, hem ümmetin yeniden dirilmesine vesile olup vahiyle modelleşecek ve alternatifleşecek bir İslami yapılanma ve hadaret ufkunu kırabilmek.

Batılılar bu hedeflerinde başarılı olabilmek için ümmete arız olmuş taklitçi asabiyeleri birbirine karşı kullanmayı stratejik hedef haline getirmişlerdir. Coğrafyamızda ıslah hareketlerinin evrensel açılımı ve birikimlerini kale almayan taklitçi Şii ve Sünni akımlar, taşıdıkları üretilmiş rivayetçi-mezhepçi yapıları ile zaten Batının bizi içeride çatıştırıcı stratejilerine teşne konumuna düşmektedirler. Irak ve Suriye’de önü açılan mezhepçi asabiye, sadece İran’ın “direniş hattı” söylemiyle bölgede Şiileştirme gayretlerinden kaynaklanmıyor. İran Şiiliğinin eğilimini ABD, Irak işgalinden bu yana destekleyerek, denetimsiz bir Sünni asabiye tepkisini de tetikliyor.

Ayrıca Arap Baharı denilen coğrafyalarımızdaki diktatörlere karşı devrimler sürecinde öncü rol alan ıslah çabalarının taşıyıcılarından İhvan ve Nahda hareketleri, Suud destekli veya değil, rivayetçi-şekilci Selefi gruplar tarafından çoğu kez sabote edilmeye çalışılmaktadır. Bu aşırı Sünni yorumun mezhepçilik ve taklitçiliği küresel kapitalizmin de, işbirlikçisi yönetimlerin de işine gelmektedir.

Irak’ı işgal ederken iki milyona yakın insanı katledecek, sonra da ülke yönetimini adı Ömer olan insanlara bile katlanamayan zalim, işkenceci, katil bir Şii yönetime bırakacaksınız. Filistin’de katledilen insanları terörist ilan edecek, fiilen katleden İsrail’e ise her türlü yardımlarınızla gülücük dağıtacaksınız. Suriye’de scut füzeleri, varil bombaları ve kimyasal silahlarla katledilen bir halkın katili ırkçı Esed rejimini gönüllü ve Hizbullah gibi nizami savaşçılarıyla destekleyen İran Şiiliğini işgalci ve katliamcı görmeyeceksiniz, bu katliama karşı çıkan, çıkarken de infiale kapılıp aşırı tepkiler de gösteren veya dar ve sığ algılı direnişçileri terörist ilan edeceksiniz…


Niçin?

En büyük terörizm kendi yayılmacılığı iken, kendi dışındaki direnişe terörizm yaftası vurup, Irak’ta kimyasal silahları imha yalanı ile Irak halkına ve değerlerine 2003’te açılan savaş gibi, bölgede yeniden savaş başlatıp planlarını gerçekleştirmek için.

Bu müdahalede zulmeden işbirlikçi yönetimler ile zulme uğrayan Müslüman halk; veya bu kamplaşmada asabiyeleri tırmandırılan Sünni ve Şii eğilimler karşı karşıya getirilerek vuruşturulmak istenmektedir.

Ayrıca Irak’ta iktidara getirilen, Suriye’de önü açılan işbirlikçi Gulat-Şii yönetimler eliyle Sünni kökenli direniş ve özgürlük çabaları kırılmaya çalışılıyor. Bu gerçeği görmeden konu “terörizm tehlikesi” söylemi ile manipüle edilemez.

Amaç problem çözmek değildir. Amaç, her tarafın yıprandığı ve küresel kapitalist güçlere muhtaç pozisyona gelen başta Irak ve Suriye olmak üzere bölge halklarının kendine yeterlilik imkânlarını parçalamaktır.

ABD’nin IŞİD’i bahane ederek bölgeye müdahale etmesine İran İslam Devrimi’nin üst değerlerine ihanet eden bugünkü İran yönetimi karşı çıkmamakta; aksine “Büyük Şeytan”la birlikte olaylara müdahale etmek istemektedir. Bu isteği ABD tarafında mâkes bulmadığı için, İran yetkilileri eleştirilerini katliam ortaklığına kabul edilmediklerimle ilgili sınırlı tutmaktadırlar.

Dün Suriye’yi ABD emperyalizminden korumak adına Suriye direnişine karşı Esed’in yanında duran İran; ayrıca Irak ve Suriye’deki işbirliği yaptığı uzantıları, bugün açık seçik bir şekilde ABD ile fiili işbirliği içindedir. Islah çizgisinin uzantısı olarak kabul ettiğimiz İran Devrimi içindeki vahdet ve tevhid arayışı, maalesef ki bugün Hücceti-Gulat Şii güçler tarafından tasfiye edilmiştir ve Ortadoğu İntifadası Sürecini İsrail’le ve Büyük Şeytan’la paralelleşerek yıpratmaya çalışmaktadır.

Türkiye’deki Kürecik NATO tesisleri için muhalif gündem oluşturan anti-kapitalist, Gezici, sosyalist, ulusalcı, dindar sol, sol liberal taife ABD’nin Ortadoğu’ya müdahale arifesinde derin bir sessizliğe bürünmüşlerdir. Hatta CHP Genel Başkanı tüm sol-sosyalist geçmişine rağmen, AK Parti ve İslam düşmanlığı nedeniyle Türkiye’yi ABD’nin koalisyonuna katılmaya davet etmiştir. Zira hepsinin İslamcılık ve ıslah temelli uyanış ve inşa sürecimize düşmanlığı, ABD’ye ve kapitalist yaşam tarzına karşıtlıklarından çok daha önceliklidir.


Hüsnü Yazgan:

ABD’nin başını çektiği emperyalist güçler gittikleri yerlere sadece kan, gözyaşı, katliam, yıkım ve yoksulluk götürdüler. Demokrasi ve özgürlük havarisi kesilen emperyalistleri Afganistan, Irak, Çeçenya, Mısır, Libya, Suriye ve Filistin’den tanıyoruz. Hiroşima ve Nagazaki’den tanıyoruz.

2003 yılında Irak'ı işgal eden ABD ordusu komutanı General Tommy Frank; "We don't do body count" (Ceset sayımı yapmıyoruz) demişti. Onlar için, ölen insan önemli değil. Önemli olan belirledikleri hedeflerine ulaşmalarıdır. Ölen milyonlar, dul ve yetim kalanlar onları pek ilgilendirmez.

Irak’ta önce Saddam’ı desteklediler. İran ile savaştırdılar. Sonra Halepçe’de katliam yaptırdılar. Arkasından onu yanlış yönlendirip Kuveyt’in kralcığını kaçırttılar. Bu da Irak işgalinin ilk bahanesi oldu.

Afganistan işgali de ABD’nin diğer bir katliam alanıdır.

Afganistan ve Irak’tan ders alan ABD ve ortakları, bir daha askerlerini savaştırmak istemiyor. Onun için sadece hava bombardımanı yapacak. Kürtleri ve Şiileri savaştırmak isteyeceklerdir. Bu da Suriye’de olduğu gibi, tarafları zayıflatacak ve mezhep kavgalarını daha ileri boyutlara taşıyacaktır.

Ama bu koalisyon çok ilginç denklemlerin kurulduğu bir buluşma. IŞİD’e karşı ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Kürdistan/PKK/PYD, Suudi Arabistan, Körfez kralcıkları ve hatta İran, Irak, Suriye, Rusya kısmen de olsa Türkiye‘nin de aynı safta yer aldığı bir koalisyon. Her birinin ayrı bir hesabı var!!!

İran-Rusya’nın Esed rejimine destekleri varsa, muhaliflere de destek veren ülkeler var. Bunların yardımları, destekleri aynı boyutta değilse de görmezlikten gelinemez. Amerika müdahale edince Suriye’de muhaliflerin kârlı çıktığını kim iddia edebilir? Esed’in en büyük destekçilerinden biri de Maliki yönetimi idi. Şimdi yapılacak operasyon da aynı ekibin yararına değil mi?

Suriye’de muhalif diye ortaya çıkan herkesi, direnişçi olarak takdim edenler büyük hata yaptılar. Onlar bilmeliler ki, IŞİD gibi kimi zihniyetler başarıya ulaşırsa onlara da hayat hakkı tanınmayacak.

IŞİD, elini-kolunu sallayarak Musul’a girdi. Irak ordusu, Amerikalıların bıraktığı zırhlı araçları, ağır silahları bırakarak otobüslerle kaçtılar. IŞİD’e ikram edilen bu ağır silahlar ve zırhlı araçlar karşısında Pêşmerge de, Suriye’deki muhalifler de etkisiz hale düştü. Türkiye’nin Musul konsolosluğundaki 49 görevli ve TIR şoförleri esir alındı. Bu arada Türkiye’nin sürdürdüğü görüşmelerle şoförler serbest bırakıldı. Tam da konsolosluk görevlileri de serbest bırakılacaktı ki, IŞİD Bağdat’a ilerleme yerine Ezidilerin yaşadığı Şengal’e girdi. Yine PKK’nın mülteci kasabası olan Maxmur’u aldı. Erbil’i tehdit etmeye başladı. Bu strateji değişikliği, bugün konuşulan müdahalenin sebebi oldu. Bu strateji değişikliğinin amacı; Türkiye ve Kürdistan bölge yönetimine ders vermekti. Çünkü Türkiye ile Kürdistan arasında Amerika ve Maliki yönetimine rağmen petrol nakli anlaşması yapıldı. Amerika bunu engellemeye çalıştı. Türkiye’ye esir, Kürdistan’a işgal korkusu yaşatarak kendisini bölgeye davet ettirdi. Özellikle Ezidiler gibi bir azınlığı da hedefe koyarak batı kamuoyunu yanına çekti. Yani ABD ve IŞİD paralel bir hizmet görmektedirler. Hem mezhepçiliği tahrik, hem de Müslümanları birbirine kırdırarak zayıflatmak istiyorlar.

Diğer ilginç bir husus da, Selefileri destekleyen Ortadoğu gerici rejimlerinin tavrı. Bu operasyonu özellikle onlar istemektedir.


Hasip Yokuş:


ABD’nin herhangi bir İslam beldesine müdahale etmesine kâr-zarar hesabı içerisine girmeksizin, ontolojik olarak karşı çıkmak gerekir. Esasında ABD müdahalesi bizler açısından yeni bir durum da değil. Afganistan ve Irak müdahaleleri hala toplumsal hafızada tazeliğini koruyor. Geriye sadece yıkım ve daha büyük bir kaos bıraktılar. Haçlı müdahalelerinden beri tarihin her döneminde bu böyle olmuştur. Ortadoğu’da yaşanan krizlerin temel sebebi bizatihi batı müdahalesi değil mi? Batı ile karşılaşma Müslümanlarda doğal olarak iyi çağrışımlar oluşturmuyor. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Myanmar’da, Kürdistan’da ve tüm İslam coğrafyasında ortaya çıkan durum bize göstermektedir ki, küresel egemen güçler yaşadığımız çelişkileri kaşıyarak aramızdaki fay hatlarını daha da derinleştiren düşmanca bir tutuma sahiptir. Dünyanın birçok bölgesinde akan Müslüman kanı, onların politikalarının ve kirli hesaplarının sonucudur. Dolayısıyla onlardan hayırhah müdahaleler beklemek büyük bir yanılgıdır. Kendi sorunlarımıza ise kendimiz çözüm üretmek zorundayız. Zira Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Myanmar’da, Kürdistan’da ölen biziz.

Şayet amaç; katliam yapan, hak-hukuk tanımayan suçluları cezalandırmak ise yıllardır mazlum Filistin halkının üzerine ölüm yağdıran Siyonist işgal devletini listenin birinci sırasına eklemek gerekirdi. Üç yılı aşkın süredir Suriye’de Esat yönetimi kendi halkının üzerine Varil Bombalarıyla, SCUD Füzeleriyle, Kimyasal Silahlarla ölüm yağdırıyor. Çoğu çocuk, kadın ve sivil olmak üzere 200 binden fazla insan katledildi, bir o kadar da sakat ve yaralı var, milyonlarca insan yerinden yurdundan muhacir oldu, Suriye tam bir viraneye döndü. Tüm bu katliamlar karşısında sessiz kalan, dahası direk veya dolaylı olarak desteklerini sunan küresel istikbarın, insani gerekçelerle bir müdahalede bulunmayacağını öngörmek yanlış olmaz.

Rusya, Çin ve İran’ın sessizliği bu operasyonun kime ve neye yönelik olduğu hususunda yeterince ipucu veriyor. Esat daha ilk günden koalisyonla işbirliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu. Mevcut emareler operasyonun hedefinde Suriye’deki İslami muhalefet olduğunu göstermektedir.

Bu müdahalenin bölgedeki krizi çözemeyeceğini bilakis daha da derinleştireceğini düşünüyorum. Suriye ve Irak’ta halkın yüz yüze olduğu asıl problem görmezden gelinerek sorunu IŞİD üzerinden bir güvenlik ve asayiş hadisesine indirgeyip kriminal tedbirlerle çözüleceğine inanmak, sorunun asıl kaynağının müdahale sahipleri tarafından ya hiç anlaşılamadığını ya da bilinçli bir şekilde çelişkilerin biraz daha kaşınarak kaosun daha da derinleştirilmek istendiğini düşündürtüyor. Maliki hükümetinin Irak’taki uygulamaları ile Esad’ın Suriye’deki uygulamaları bu kaosun temel sebebidir. Dolayısıyla bu kaosun temel sebeplerini ortadan kaldırmadan hadiseyi IŞİD sorununa indirgemek bataklıktaki sivrisineklerle mücadele etmeye benzer.

“Merg Ber Amerika!” söylemini dillerinden düşürmeyenlerin, antiemperyalist iddia sahiplerinin, mazlumların hamisi iddiasındaki eski İslamcıların, NATO karşıtlarının, üçüncü yolcuların; ABD’nin Suriye’ye olası müdahalesi karşısında neredeyse her gün sokaklarda “ABD Müdahalesi İstemiyoruz!” şeklinde çığırtkanlık yapmalarına karşın ABD’nin IŞİD’e fiili müdahalesi karşısında dut yemiş bülbüle dönmeleri bu insanların içerisine düştükleri acınası durumu ve sahip oldukları çifte standardı gözler önüne sermiştir. Bu yönüyle bu müdahale bunların maskelerini düşürmüştür.

Bu müdahalenin kara ayağı için Kürtlerin bu denli ön plana çıkarılması gelecek adına komşusu oldukları Sünni Araplarla ilişkilerinde telafisi mümkün olmayan yaralar açılmasına sebep olabilir. Kavgaya itilenlerin esasında bu kavganın kimin kavgası olduğunu iyi tahlil etmeleri gerekir.  (Soruşturmanın önceki ve sonraki bölümleri için

www.islahhaber.com


Haber Ara