Başbakan Yardımcısı Akdoğan'dan tepki!
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan Şişli'de 10 işçinin hayatını kaybettiği kazaya ilişkin yaptığı değerlendirmede 'Can kaybetmek bu kadar kolay olmamalı' ifadesini kullandı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-09-10 00:15:52
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Uluslararası düzeyde faaliyet yürüten bu tür yayıncı kuruluşlarımızın (TRT, AA) da kamu diplomasisi yani devletin ve hükümetin iletişim politikası çerçevesinde Türkiye'nin ve milletin menfaatlerini oraya taşıması, imaj oluşturması, tanıtım yapması, lobi faaliyetinde bulunması önem taşıyor" dedi.
Akdoğan, TRT Haber'de canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
TRT ve Anadolu Ajansının (AA) kendisine bağlı kuruluşlar olduğu anımsatılarak, bu kurumlar için nasıl bir vizyon hedeflediği sorulan Akdoğan, bu iki kurum dışında Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Basın İlan Kurumu ve RTÜK'ten de sorumlu olduğunu hatırlattı.
Söz konusu kurumların yayıncılık alanında faaliyet gösterdiğini ve bazı noktalarda mükerrer faaliyetler yürüttüklerini anlatan Akdoğan, "Ben başbakan yardımcısıyım ama bu bakanlığı bir iletişim bakanlığı gibi kurguluyorum. Devletin bütün iletişim birimleri, Basın Yayın Enformasyon, Basın İlan Kurumu, TRT, AA, RTÜK, bütün bunları bir iletişim stratejisi çerçevesinde ortak amaca doğru yol yürüyen kurumlar olarak görüyorum. Çünkü bunlar sadece ulusal faaliyette bulunan kurumlar değil, uluslararası mahiyette kurumlar" diye konuştu.
TRT'nin uluslararası yayınları olduğunu, AA ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün birçok ülkede faaliyet gösterdiğini belirten Akdoğan, "Hem ulusal bazda hem uluslararası bazda benzer birtakım faaliyetleri var. Bunların koordinasyon ve ortak vizyon içerisinde ortak hedeflere doğru yürümesi önem taşıyor" değerlendirmesinde bulundu.
Bütün bu birimlerin kamu diplomasisi yürüten kurumlar olarak da algılanabileceğini dile getiren Akdoğan, "Bu çerçevede ben bu kurumların öncelikle bir koordinasyon ve eşgüdüm halinde ortak projeler uygulayabilen kurumlar olmasını arzu ediyorum. Bundan sonraki süreçte de bu şekilde bir yol haritası belirlemeyi düşünüyoruz" ifadesini kullandı.
Medya ve iletişim sektöründeki sivil toplum kuruluşlarıyla bir toplantı yapmayı düşündüğünü bildiren Akdoğan, kamunun görüşünü almadan önce sivil toplumun görüşünü almak istediğini, sektörün sorunlarını dinleyerek işe başlamanın önemli olduğunu söyledi.
-"TRT ve AA, Türkiye'nin dünyaya açılan yüzü"-
TRT ve AA'nın uluslararası düzeyde birçok ülkede faaliyet gösterdiklerini aktaran Akdoğan, bu kurumların Türkiye'nin dünyaya açılan yüzü olduğunu, bu bağlamda kamu diplomasisi kavramının ön plana çıktığını dile getirdi.
Kamu diplomasisi kavramının daha çok dış politikayla uluslararası kamuoyu oluşturma, bilgilendirme faaliyeti olarak görüldüğünü, bu boyutuyla uluslararası yayın yapan TRT ve AA'nın da kamu diplomasisi faaliyeti yürüttüğünü ifade eden Akdoğan, "Bunun biraz daha nitelik kazanması, Türkiye'nin ulusal menfaatlerini dünyaya duyurma, tanıtım yapma, imaj oluşturma, lobi faaliyetini yapma, bunlar aslında bütün kamu kurumlarının bir faaliyet alanıdır ama uluslararası düzeyde faaliyet yürüten bu tür yayıncı kuruluşlarımızın da kamu diplomasisi yani devletin ve hükümetin iletişim politikası çerçevesinde Türkiye'nin ve milletin menfaatlerini oraya taşıması, imaj oluşturması, tanıtım yapması, lobi faaliyetinde bulunması önem taşıyor" diye konuştu.
Akdoğan, artık dış politika ve iç politikanın iç içe geçtiğini, içeride kamuoyu oluşturma, bilgilendirmede bulunma yönüyle kamu diplomasisinin son dönemde iç siyasette ve iç gündemi belirleme noktasında da kullanılan bir kavram olmaya başladığını bildirdi.
Bu çerçevede bütün söz konusu kurumların içeride de doğru bilgilendirmeyi yapma, kamuoyu oluşturma, hükümetin ve devletin iletişim politikası çerçevesinde halkı bilgilendirme konusunda önemli misyonlar yüklenmesi gerektiğini anlatan Akdoğan, şöyle devam etti: "Bu bakanlığı da bir iletişim ve kamu diplomasisi bakanlığı gibi görüyorum. Son dönemde de uluslararası zeminde de bu kavram gelişmeye başladı. Özellikle 11 Eylül'den sonra, bu terörle mücadele bağlamında da yumuşak gücün kullanılması, kamuoyu oluşturulması, ortak akıl üretilmesi, ortak dayanışma zemini üretilmesi konularında kamu diplomasisi gündeme gelmişti. Birçok konuda bu kavramın ortak akılla belli bir strateji ve vizyon çerçevesinde birtakım konuların gündeme taşınmasında önem taşıdığına inanıyorum. Bu çözüm süreci de böyledir. Diyelim ki Ermeni meselesi 2015'te daha çok gündeme gelecek. Onunla ilgili Türkiye'nin tezlerinin anlatılması konusunda yani hem uluslararası zemindeki konular hem de yereldeki ulusal bazdaki konuların işlenmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi, gündem oluşturulması çerçevesinde birçok konu olduğunu görüyoruz. Dediğim gibi çözüm süreci de bunun parçasıdır. Farklı konularda toplumun bilgilendirilmesi, bir farkındalık oluşturulması, bilinçlendirme oluşturulması konusunda bu kavramın biraz daha artık piyasaya sürülmesi ve etkinlik kazandırılması gerektiğini düşünüyorum."
-"Toplumun sağlıklı bilgilendirilmesi önemli"-
"Bizi yeni bir model bekliyor mu? İkincisi hem Gezi olaylarında hem benzeri süreçlerde gördük ki birtakım kötü niyetleri de içine katarak söylüyorum: Türkiye'nin kendisini dünyaya anlatması zannettiğimiz kadar kolay bir iş değil. O süreçle ilgili bir planlamanız var mı" sorularını yanıtlayan Akdoğan, ülke gündeminde türbülans, sarsıntı oluşturan, toplumsal fay hatlarını harekete geçiren her konu, her tartışma hakkında toplumun sağlıklı bilgilendirilmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Kamu diplomasisi kavramıyla propagandadan söz etmediğini ifade eden Akdoğan, kamu diplomasisinde ise doğru bilgi yaymanın, toplumu doğru bilgilendirmenin, doğru gündemi oluşturmanın önem taşıdığını kaydetti.
Birçok konuda bu sıkıntının yaşandığını anlatan Akdoğan, "İdeolojik savrulmalar oldu, toplumda ciddi sıkıntılar yaşandı, masum birtakım hak arama mücadeleleri veya gösteriler daha büyük siyasi kalkışmalara dönüşebildi. Bütün bunlarda kamu yayıncılığının daha objektif, daha serin kanlı, toplumsal fay hatlarındaki kırılmayı önleyecek şekilde, bütünlüğü sağlayacak şekilde yayın yapmaları önem taşıyor. TRT ve AA da bugüne kadar çok sorumlu ve duyarlı bir yayıncılık yaptı. Hem meslek ilkeleri bağlamında hem de editöryel bağımsızlık konusunda" değerlendirmesini yaptı.
"Bizi bir model bekliyor mu" sorusu üzerine Akdoğan, TRT'nin de AA'nın da Basın Yayın Enformasyon Kurumunun da medya temsilcilerini getirip eğittiğini, bazen bunların çakışabildini belirtti.
Akdoğan, "Bu konularda bütün bu devlet imkanlarının biraz daha yakınlaşması, koordinasyon içerisinde hareket etmesi bence daha büyük sıçrama yapmamıza sebep olacaktır" dedi.
Can kaybı bu kadar kolay olmamalı
"Yeni dönemde Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında sorunlar çıkabileceği yönünde beklentilere karşın sürecin sorunsuz atlatıldığı" belirtilerek "bundan sonra sürecin nasıl yürüyeceği" yönündeki soru üzerine Akdoğan, cumhurbaşkanı, başbakan, kabine, MYK, genel başkan değişikliği yaşandığını ve bunların basit işler olmadığını ifade etti.
Türkiye'nin en büyük partisindeki değişikliklerin ülkenin geleceğini ilgilendirdiğinin altını çizen Akdoğan, geçişe ilişkin kaygı ve korkuların hepsinin boşa çıktığını söyledi.
Başbakan kim olmalı, sorusuna cevap aranırken en önemli parametrelerden birinin de cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki uyum olduğunu belirten Akdoğan, "Bu noktada baktığımızda Sayın Davutoğlu'nun son derece doğru tercih olduğunu, buna en uygun isimlerden biri olduğunu gördük ve bu sürecin başarıyla tamamlanmasında Davutoğlu profilinin büyük önem taşıdığını görüyorum. Bundan sonra da yeni Türkiye'nin inşasında cumhurbaşkanı başbakan uyumu önemlidir. Erdoğan-Davutoğlu uyumu gerçekten Türkiye'yi şaha kaldıracak bir dinamizm getirecektir" diye konuştu.
Bu konuda bir kabullenme ve takdir olduğunu gördüğünü de ifade eden Akdoğan, kongrede delegenin oybirliğiyle Davutoğlu'nun genel başkanlığını kabul etmesinin, bütün AK Parti camiasının bir bütün olarak belirlenen ismin arkasında durmasının büyük bir ahlaki erdem ve duruş olduğuna dikkati çekti.
Akdoğan, şöyle devam etti: "Bu noktada gerçekten kutlanması gereken bir tavır sergilediğini AK Parti ailesinin söylemek gerekir. Onun arkasında durmuştur. Daha önce çok tartışmalar olabilir, farklı isimler gündeme gelebilir, farklı mülahazalarla farklı tenkitler yapılmış olabilir, kurumlarda çok ciddi tartışmalar olmuş olabilir ama neticede isim belirlendikten sonra bütün bu yapı blok olarak belirlenen ismin arkasında durmuştur, ahlaki duruş sergilemiştir."
Konuyla ilgili toplumun genelinde de rahatlama olduğunun görüldüğünü dile getiren Akdoğan, "Ortaya bir vizyon kondu, hükümet programı kondu. Bunlar da 62. cumhuriyet hükümetinin bir seçim olmadığını, sadece 2015'i değil, 2019'u da hedeflediğini gösterdi. Şu anki hükümet 2019'u, 2023'ü hedefleyen, buna göre plan yapan, bir vizyon geliştiren hükümet olduğunu ortaya koydu. Bunlar da toplumdaki umudu daha da artırdı diye düşünüyorum" dedi.
Akdoğan, bir başka soru üzerine, gelinen noktanın kurumsal bir başarı olduğunu söyledi.
Başbakan Davutoğlu'nun hem AK Parti camiasının hem de toplumda kabul gördüğünü ifade eden Akdoğan, "Başbakanımızın son derece başarılı bir siyasi performans ortaya koyduğunu görüyoruz. Hitabeti zaten malum, diğer genel başkanların çok fevkinde bir hitabete sahip. Muhtevası entelektüel birikimi malum. Burada merak edilen siyasi performansıydı. Siyasi polemikler, siyasetin gündemini taşıması, ortaya koyduğu dirayet, kararlılık, bunlara da baktığımızda bir kabullenme olduğunu görüyoruz. Bu yüzden bu geçici bir kredi değil, kalıcı bir kabullenme ve destek olarak ben bunu okuyorum" yorumunu yaptı.
-İş güvenliği-
İstanbul'daki bir inşaatta meydana gelen kazanın ardından başlayan iş güvenliği tartışmaları ve bu konuda yeni bir düzenleme olup olmadığı sorusu üzerine de Akdoğan, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyerek, "Can kaybetmek, hayat kaybetmek bu kadar kolay olmamalı" dedi.
Türkiye'de son dönemde inşaat alanında çok büyük yatırımlar yapıldığına değinen Akdoğan, bunlara paralel olarak iş güvenliğinde de aynı hassasiyetin sergilenmesi, aynı kalite çıtasının yukarı çekilmesi gerektiğini bildirdi. Akdoğan, 2012'de bu amaçla bir iş güvenliği yasası çıkarıldığını anımsatarak son olaydan sonra hem adli hem idari soruşturma açıldığını kaydetti.
Akdoğan, Bakanlar Kurulu'nda bu konunun çok ayrıntılı bir şekilde ele alındığını ve sektörde bununla ilgili nasıl sorunlar yaşandığının tartışıldığını ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun görevlendirildiğini belirtti. Bu tür olayların yaşanmasının arkasında "ya bir denetim sıkıntısı ya da eğitim sıkıntısı olduğunu" ifade eden Akdoğan şunları söyledi:
"Temennimiz böyle acı olayların bir daha yaşanmamasıdır. İnsanımızı geri getiremiyoruz, bundan gerçekten ciddi dersler çıkarılması gerekiyor ama sadece kamu olarak, devlet olarak değil... Siz Meclis'te yasa yaparsınız, bakanlıklarınız gerekli adımları atar ama en ucunda yine insan faktörü var, onun eğitimi var, onun denetimi var. Bütün bunlar sadece kamunun yaptığı işler değil."
"Canlarımızı geri getiremiyoruz ama bundan sonrası ailelerine sahip çıkmak" diyen Akdoğan, hak sahiplerine gerekli ilgiyi göstermek, onların acılarını hafifletecek adımlar atmak ve bundan sonrasıyla ilgili gerekli tedbirler geliştirmenin devletin ve kamunun görevi olduğunu kaydetti.
Akdoğan, çözüm sürecinde hangi aşamada olunduğu yönündeki soruya karşılık, süreçte herhangi bir olumsuzluk, sıkıntı olmadığını, sürecin planlandığı şekilde işlediğini kaydetti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başkanlığında bütün ilgili kurumların bir araya geldiği bir toplantı yapıldığını hatırlatan Akdoğan, Başbakanın "Bu sürecin sahibi benim ve toplantılarla bunu takip edeceğim" dediğini hatırlattı. Sürecin devamında hangi kurum, hangi bakan, hangi rolü üstlendiyse bu süreçte onu oynamaya devam edeceğini dile getiren Akdoğan, sürecin hükümet ve devlet politikası olarak, şeffaf bir şekilde, saydam bir şekilde yürütüleceğini söyledi.
Sürecin şeffaf bir şekilde sürdürüleceğinin altını çizen Akdoğan şunları belirtti: "Gizli kapaklı yürütülecek bir şey değil, zaten bir hükümet ve devlet politikası olarak uygulanacak bir mesele. Çıkardığımız çerçeve yasada da açık açık tanımlıyoruz neler olabileceğini. Bunun içinin doldurulması var. Burada toplumsal destek önemlidir, toplumun bilgilendirilmesi ve iç huzurunun sağlanması önemlidir. Bu çerçevede gizli kapaklı bir iş olmayacaktır. Meclis'te zaten herhangi bir düzenleme olacaksa Meclis'teki partiler de duyacaktır, kamuoyu da duyacaktır. Onun dışında idari tedbirler alınıyorsa bu zaten tezahürleriyle ortaya çıkacaktır."
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de çözüm sürecine ivme kazandırdığını anlatan Akdoğan, "sürecin mimarı olan Erdoğan'ın aldığı desteğin, sürece desteği gösterdiğini" ifade etti.
Bölgede kırılganlık üreten birtakım hadiselerin yaşandığına dikkati çeken Akdoğan, bunları süreci yolundan saptıracak hareketler olarak görmediğini belirtti. "Yol kesme, adam kaçırma, haraç alma gibi birtakım hadiseler var. Başından beri söylediğim şu: Bir eylemsizlik kararı alınmıştır. Bu eylemsizlik, kurşun sıkmayla sınırlı olmamalıdır. Her türlü şiddet ve asayiş meselesi de terörün alt başlıklarıdır. Bunlar da bu eylemsizlik kapsamında ele alınmadır" diye konuştu.
Yalçın Akdoğan, "Çözüm süreciyle ilgili kamuoyuyla paylaşılmayan süreçler olup olmadığı" yönündeki soruyu şöyle yanıtladı: "Böyle bir şey söz konusu olamaz. Türkiye bir hukuk devleti. Bu kadar iletişimin, medyanın geliştiği, sosyal medyanın geliştiği bir ortamda hiçbir şey gizli kapaklı kalabilir mi? Siz her şeyi kamuoyunun önünde yapıyorsunuz. AK Parti iktidarı 12 yıldır ülkeyi yönetiyor, hiç gizli kapaklı bir iş yaptı mı, hiç toplumdan bir şey gizledi mi? Hiç toplumu kandıracak bir söylem içine, eylem içine girdi mi? AK Parti'nin başarısındaki önemli bir pay, çok açık bir şekilde yapacaklarını deklare etmesidir."
"Burada çok şeffaf ve açık şekilde süreç işletilecek" diyen Akdoğan, hiçbir iktidarın toplumun kabul etmeyeceği adımlar atamayacağını, demokrasilerde bütün bunların halkla yol yürüyerek yapılacak şeyler olduğunu dile getirdi. Sorunun çözülmesi için adım atılmasının, birlik ve bütünlüğü teminat altına almak için yapıldığını vurgulayan Akdoğan, "Sorunları çözmeye çalışmaktan korkmamak lazım. Sorunların derinleşmesinden korkmak lazım" ifadesini kullandı.
Hükümetin doğru yolda olduğuna ve toplumsal desteğin de arkasında olduğuna inandığını aktaran Akdoğan, "Bu çerçevede önümüzdeki süreçte ivme kazanarak nihai çözüme doğru yol yürüneceğini düşünüyorum" yorumunu yaptı.
-"Yeni vesayet odakları üretilmeye çalışılıyor"-
Akdoğan, derin devletin ve "asalak yapıların temizlenip temizlenmediği" sorusuna karşılık, "vesayetçi ruhun bir hastalık gibi farklı vücutlarda dolandığını" söyledi.
Vesayetçi odaklar dediği aktörlerin değiştiğini ifade eden Akdoğan, "Bunların birçoğu tasfiye edildi ama bakıyoruz ki son dönemde yeni vesayet odakları üretilmeye çalışılıyor. Bunlar, bir kere demokrasiye karşıdır, hukuka karşıdır, milletin iradesine ve seçilmiş iktidara karşıdır. Bu açıdan baktığımızda, ülkenin ve milletin menfaatlerine uygun değildir" değerlendirmesini yaptı.
Bu anlayışın deşifre edilmesinin önemine vurgu yapan Akdoğan, "bu yapıların tasfiye edilip edilmemesinden daha önemli olanın onun deşifre edilmesi ve güven kaybetmesi olduğunu" söyledi. İdari ve adli süreçlerin de devam edeceğini bildiren Akdoğan, "Bu bir devlet meselesidir, yani sadece hükümetin meselesi değildir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın bu konuda kararlılık belirtmelerinin de önemli olduğunu söyleyen Akdoğan, "Yanlış yapan her kim olursa olsun, hukuka ve demokrasiye kim meydan okuyorsa, devletin gücünü kullanarak, imkanlarını kullanarak devlete operasyon çekmeye çalışıyorsa buna karşı elbette bir hukuk mücadelesi verilmesi gerekir, yapılan da budur" görüşünü dile getirdi.
-"CHP bence ideolojik travma yaşıyor"-
CHP 18. Olağanüstü Kurultayı'nın yapıldığını, bunun sonuçlarının yanı sıra muhalefet ve iktidar arasındaki ilişkilere yönelik görüşü sorulan Akdoğan, "AK Parti'den önce Türkiye'nin bir demokrasi, iktidar sorunu vardı, şu anda bir muhalefet sorunu var" karşılığını verdi.
Giderek birbirine benzeyen, birbirini aşağı doğru çeken muhalefet blokuyla karşı karşıya olduklarını savunan Akdoğan, yapılan kongrelerin muhalefetin yaşadığı siyasi krizleri çözmediğini söyledi. Partilerin kongrelerle kendilerini yenilediğini vurgulayan Akdoğan, bunun sadece bir lider değişimi değil aynı zamanda anlayış, paradigma, köklü birtakım değişimleri yaşamasına sebep olduğunu bildirdi. Muhalefet partilerinin kongrelerinde böyle bir yapısal değişimin olmadığını vurgulayan Akdoğan, şunları şöyle devam etti: "CHP bence ideolojik travma yaşıyor ve yapısal birçok sorunu var. Bu sorunları aşma konusunda ciddi bir sorgulama, özeleştiriden geçmediği için daha kalıcı yapısal adımlar da atamıyor. Kongrede düşünün, hangi fikirler yarıştı? Yani adaylar hangi fikri ve anlayışı temsil ediyordu ve hangisi kazandı, hangisi kaybetti? Böyle baktığımızda bu ideolojik travmayı veya yapısal krizi, siyasi krizi aşacak bir fikri yarış var mı ortada? Yok."
Batıda dünyanın gerçeklerinden, halktan kopan solun ciddi sıkıntılar yaşadığını, ciddi bir sorgulamanın ardından yaşanan yapısal dönüşümle birçok ülkede iktidara talip olmaya başladığını hatırlatan Akdoğan, "Türkiye'de böyle bir sorgulama yok. Yani devlete atfedilen ne kadar olumsuzluk varsa bunu üzerine alan bir CHP anlayışı vardı" dedi.
Son dönemde MHP ile yakınlaşmanın partide başka travmalar ürettiğini belirten Akdoğan, bunun MHP'de daha fazla travma ürettiğini söyledi. "Cumhurbaşkanı seçiminde Sayın Erdoğan'ın MHP kitlesinden ciddi destek bulmasında bu yaşanan travmanın da bir etkisi olduğu söylenebilir" diyen Akdoğan, şöyle konuştu:
"Düne kadar birbirine etmedik laf bırakmayan iki partinin yakınlaşması, ben buna 'kaybet - kaybet' ilişkisi diyorum, ikisi birbirini aşağı çekmeye başladı ve hiçbirinden ders almadılar. 30 Mart'tan ders almadılar, 10 Ağustos'ta bir daha milletin tokadını yediler. Yani ders almadan devam eden bir süreç. AK Parti seçimin ertesi günü kazanmasına rağmen, zafere rağmen anlamaya çalışıyor bu başarının sırrı nedir, oy vermeyenler neden vermedi. Kazanan taraf anlamaya çalışıyor, hemen toplantı analizler, anketler yapıyor, kaybeden taraf böyle bir çabanın içinde değil, hala başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyor, seçim gecesi çıkıp konuşma yapıyorlar. Kazananı tebrik etme erdemini bile gösteremiyorlar ve milleti aşağılayan, yüzde 52'yi aşağılayan birtakım beyanatlar içine giriyorlar. Anlaşılan kaybetme kültürü bunlarda artık kanıksanmış, içselleştirmişler ve buna devam ediyorlar devam ettikçe de kaybediyorlar demektir."
-"Böyle bir siyaset, böyle bir dünya yok"-
Cumhurbaşkanı seçiminde bazı muhalefet partilerinin çatı aday çıkardığı belirtilerek, Türkiye'de iki partili bir siyasi hayatın mümkün olup olamayacağının sorulması üzerine Akdoğan, "Popülizm yaparak veya karşı taraf çok oy alıyor, ben karşı taraftan yani karşı mahalleden birisini aday yaparsam oradakiler bana oy verir. Böyle bir siyaset, böyle bir dünya yok" karşılığını verdi.
Bir ittifak yapılıyorsa bunun kendi ideolojik zemini, kültürel arka planı olması ve buradan bir ismin çıkarılması gerektiğini dile getiren Akdoğan, "Karşı taraf çok oy alıyor oradan birisini transfer edeyim de ben de çok oy alayım yaklaşımı, yani iki artı iki dört etmiyor siyasette" dedi.
Seçimde biraz daha fazla oy alabilmek için her türlü işbirliğine gitmenin başarı getirmeyeceğini vurgulayan Akdoğan, "Muhalefetin anlamadığı budur" diye konuştu.
Muhalefetteki aktörlere bakıldığında bir gelişme görmediğini ifade eden Akdoğan, bunun ülke için kayıp olduğunu söyledi. AK Parti'nin ortaya birtakım hedef ve projeler koyduğunu hatırlatan Akdoğan, "Bu hedeflere ulaşmak için yeni anayasa ne kadar önemliyse o hukuki mevzuat ne kadar önemliyse siyaset kurumu içindeki aktörlerin tavırları da önemlidir. Yani siz el freni çekili bir arabayla sürat yapmaya çalışıyorsunuz veya arkanızdan biri sizi paçalarınızdan tutuyor geriye çekmeye çalışıyor. Şimdi muhalefetin hali bu" değerlendirmesini yaptı.
-Yeni anayasa çalışmaları-
"2015 Anayasası diye bir anayasa konuşabilecek miyiz, muhalefet destek vermese bile olabilecek mi" sorusuna Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Olması gerekiyor. Bu toplumun talebi ve beklentisi" yanıtını verdi.
2023 hedeflerine ulaşabilmek için anayasa ve yasalarda ciddi değişim, dönüşümlerin gerektiğini söyleyen Akdoğan, şunları kaydetti: "Seçim kanunundan siyasi partiler kanununa kadar birçok konuda belki bu başkanlık, yarı başkanlığa kadar daha köklü birtakım değişimler yapılması gerekiyor. Giderek büyüyen bir ülke var ama giysileriniz size dar geliyor. Bu olmaz. Herkes şikayet ediyorsa bu anayasadan bir şekilde bu konuda adım atılması gerekiyor. AK Parti için öncelikli konulardan biridir bu. Hükümet programında da Sayın Cumhurbaşkanımızın Vizyon Belgesi'nde de bu öncelikli olarak önümüzde duran meseledir. Hükümetimiz için de öncelikli meseledir. Burada AK Parti iktidarı, tabii seçimlerin sonucu önemli, nasıl bir Meclis çoğunluğuna sahip olacak. Anayasayı tek başına değiştirebilecek bir güce ulaşabilecek mi ulaşamayacak mı? O dönemdeki siyasi aktörler, siyasi bir partner bulabilecek mi anayasayı değiştirebilmek için? Siyaset kurumunun o dönemdeki diyalog, uzlaşı kültürü ne aşamada olacak, bunlar hep önem taşıyan konular. Böyle baktığınızda AK Parti bu iradeye, bu kararlılığa sahip. Tek başına da kalsa bu hedefini geriye düşürmeden yol yürümeye devam edecek ve her türlü şartı zorlayarak yani diğer partileri de zorlayarak kendi sayısal çoğunluğa ulaşsın veya ulaşmasın bu hedefi kaybetmeden yol yürümeye devam edecek."
Bu kapsamda gelecek seçimlerin çok önemli olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Biz bu hedefe sahibiz. Tek başımıza da kalsak bu hedefe ulaşmak için yol yürümeye devam edeceğiz. Ama toplumun burada muhalefet üzerine baskı kurması önem taşıyor. Sadece iktidarın bu vizyona, hedefe sahip olması yetmiyor. Bütün bu anayasadan şikayetçi olan, beklentisi olan bütün toplum kesimlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, bütün vatandaşlarımızın bir şekilde diğer partiler üzerinde de baskı kurması önemli bir husus. İnşallah temenni ederiz ki bu süreçte, seçimlere kalmadan birtakım adımlar atılabilsin ama olmuyorsa seçimden sonra" diye konuştu.
SON VİDEO HABER
Haber Ara