'Ahmet Davutoğlu AK Parti kuruculuğu teklifini kabul etmemişti'
Ayşe Böhürler, Davutoğlu'nu Başbakan adaylığına taşıyan süreci yazdı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-08-26 09:41:09
AK Parti'nin 13 kadın kurucusu arasında yer alan ve 2011 seçimlerine kadar Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeliği yapan Ayşe Böhürler, “yeni yetmelerin hemenci, toptancı, ya hep ya hiççi, katı ve saldırgan bakışlarının yanlışlığına örnek olması bakımından” Ahmet Davutoğlu'nu Başbakan adaylığına taşıtan süreci özetlemenin önemli olduğunu vurguladı. Davutoğlu için “düşünce klavuzu oluşturma misyonunun hep ön planda olduğunu” anlatan Böhürler, “AK Parti kurulurken kendisine teklif edilen kuruculuğu kabul etmeyip danışman olarak kalmak istemesini kimse yadırgamadı” dedi.
Davutoğlu ile kişisel ilişkisini anlatırken, “Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenci iken tanıştırıldığımda henüz örtünmemiştim. Evlenip İslami bir hayat yaşamaya başladığımız dönemde evimizin dindar kesimden ilk misafirleri Sare-Ahmet Davutoğlu çifti idi" diyen Böhürler'in, "Siyaset vakti..." başlığıyla Yeni Şafak'taki köşesinde yayımlanan (23 Ağustos 2014) yazısı şöyle:
Siyaset vakti...
1980'ler öncesinden başlayan arkadaşlıklarını hala sürdüren bir çevrenin içinden, içimizden birisinin AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan adayı olmasına tanıklık etmenin hepimizin gözünde ayrı bir yorumu var. Siyasetin nöbet değişimine inanan birisiyim. Milli Görüş ekolü geleceğin Türkiyesini oluşturacak siyaset tecrübesini, iktidarı ortaya çıkardı. Onların sunduğu imkanlarla varoluşunu güçlendiren farklı bir nesle kapı açtı.
Gençliğimiz teoriden pratiğe İslami, siyasi, toplumsal birçok tartışmanın içinde geçti. 'Bu çağda nasıl bir Müslüman olmalıyız' sorusu etrafındaki tartışmalarımız hiç bitmedi. İşin güzel tarafı hala keskin tartışmalar yapabilen bir arkadaş grubu olarak bu durum dostluklarımıza hiç mani olmadı. Bu noktada hanımların yapıcı tutumunun payının büyük olduğunun altını çizmek isterim. Bizden önceki nesilden farklı olarak herbirimiz, eleştiriye açık bir ortamdan gelmiştik ve tartışarak büyüdük. Birbirimizi 20'li yaşlarda tanımıştık, kendimizden başlayarak ülkemiz için birçok dönüm noktasına birlikte şahit olduk. Hayat önümüzden akıp giderken Davutoğlu'nu başbakan adaylığına taşıyan süreci analiz etmenin önemine inanıyorum. Popüler tabiri ile yeni yetmelerin hemenci, toptancı, ya hep ya hiççi, katı ve saldırgan bakışlarının yanlışlığına örnek olması açısından da bu sürecin özetlenmesinde fayda görüyorum.
...
Bizim İslamcılık serüvenimiz hep arayışlar içinde geçti. 'Biz kimiz, kendimizi nasıl tanımlamalıyız? Nasıl bir dünya tasavvur etmeli ve kurmalıyız? Hayatı nasıl rızaya uygun bir manada yaşamalıyız?' soruları her dönem ve durumda zihnimizde hep varoldu ve herbirimizi farklı yönelişlere sevk etti. Ahmet Davutoğlu tüm bu fikir çatışmalarının içinde geçen gençlik dönemi ve sonrasında hep aynı ölçülü dindar ve mütedeyyin yaklaşımını korudu. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenci iken tanıştırıldığımda henüz örtünmemiştim. Evlenip İslami bir hayat yaşamaya başladığımız dönemde evimizin dindar kesimden ilk misafirleri Sare-Ahmet Davutoğlu çifti idi.
1980 sonrasının puslu ve sindirilmiş ortamında özgün bir İslami bakış geliştirmenin zorluklarını hep beraber yaşadık. Bilim-Sanat Vakfı bu süreçte, o tartışmaların içinde Ahmet Davutoğlu önderliğinde kuruldu. O dönem için daha delişmen İslamcılar ile daha uyumlu İslamcılar arasında bir yol ayrımına sebep oldu. Vakfın fikri önderliğini Davutoğlu yapıyordu. Stratejisini de O oluşturmuştu. En büyük amaç gençleri yetiştirmekti. Vakıf çatısı altında verilen eğitim bugünkü siyasi bakışın temellerini ortaya çıkardı. Alaylılık değil mekteplilik önemliydi. Bilim, kültür, sanat, felsefe olmadan modern çağın İslami düşüncesi ortaya çıkamazdı. Batı karşısındaki Osmanlı yenilgisinin tekerrür etmemesi için bu anlayış yeni bir dil ile ön plana çıkarılmalıydı. Yapılan çalışmalarda biz kadın grubunun eleştirdiği noktalar da vardı. Hayattan ve pratikten kopuk bulduğumuz yerler oldu. Tabii en önemlisi de kadın sorunları ile ilgili konulardaki yaklaşımıydı. O yıllarda vakıf çalışmalarını biraz steril bulduğumuzu da söylemeliyim. Daha mütedeyyin bir İslami bakışın gereği olarak eğitimli anneler ideali gibi yaklaşımlar zamanla değişime uğradı. Bugünün akademisyenleri olan birçok kadın araştırmacı o çatı altında yetişti. Şimdilerde önemli yerlerde görev alan birçok kişinin eğitim öyküsünde Bilim Sanat Vakfı'nda verilen konferansların payı büyüktür.
Bizim çevrelerde gençlerin felsefeden sinemaya, feminizmden İslam tarihine birçok alanda dahil olabileceği çalışmaları olan Bilim Sanat Vakfı, bağırmadan sessiz ve verimli bir hizmete aracılık etti. Tarih ve medeniyet tasavvurlarından coğrafya algısına, gelecek ideallerine kadar birçok kavramsal çerçeve o çatı altında çizildi. Ahmet Davutoğlu sadece üniversite çevrelerinde verdiği derslerle değil bu vakfın bünyesinde ortaya çıkan eğitim programlarının mimarı olarak da hoca olarak bilindi. Entelektüelliğin sola haşredilmiş bir şey olduğu yargısına sahip bir Türkiye'de önyargıların değişmesinde bu çalışmaların büyük katkısı vardır.
Bu ekibin en büyük özelliği bugüne kadar güncel siyasi meselelerden uzak durmaları olmuştu. Davutoğlu'nun bilgi birikimini önemseyen, bir düşünce kılavuzu oluşturma misyonu hep daha ön plandaydı. Ancak tüm bunların içinde ince bir siyaset ile gençlerin zihin dünyasını şekillendirdi. Ak Parti kurulurken kendisine teklif edilen kuruculuğu kabul etmeyip, danışman olarak kalmak istemesini kimse yadırgamadı. Abdullah Gül'ün başbakanlığı döneminde başladığı dış politika danışmanlığını sonra Dış İşleri Bakanı olarak devam ettirdi. Şimdi ise Başbakan adayı. Teorisyenlikten pratiğe uzanan bir çizgide, tecrübeli bir ekibin içinde Türkiye'nin geleceğini bu sefer sahalarda oluşturmaya çalışacak. Kendisine ve ailesine başarılar diliyorum. Gençlere de bu vesile ile tavsiyede bulunarak, hiçbir başarının tesadüfi olmadığının, emek-bilgi-ideal gerektirdiğinin altını çizmek istiyorum.
SON VİDEO HABER
Haber Ara