Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla oluşturulan Savunma Reformu Çalışma Grubu'nca hazırlanan raporun bir bölümü, Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yer aldı.
Raporun yönetici özetinde, amaç ve ilkelere yer verildi. Savunma alanında 2000'li yıllardan itibaren reform çalışmalarının gerçekleştirildiği, TSK'nın modernizasyon çalışmalarına devam edildiği belirtilen raporda, gelişime ihtiyaç duyulan alanlar şöyle sıralandı:
"Gelişmiş ülkelerle karşılaştırılınca muharip güç oranımız düşüktür. Hizmet alımı yoluyla siviller tarafından yapılabilecek işler vardır. Karar ve uygulama süreçlerinde mükerrer kademeler bulunmaktadır. Milli Savunma Bakanlığının yapısı, görevleri ve yetkileri gelişmiş ülkelerden farklıdır. Demokratik ülkelerdeki kontroller bizde eksiktir. Savunma sanayi ve teknolojisinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır."
Çalışmayla, demokratik ülkelerdeki benzer ancak Türkiye'ye özgü bir savunma reformunun hedeflendiğine vurgu yapan raporda, teori ile pratiğin bağdaştırılmaya çalışıldığı ifade edildi. TSK'nın etkinlik ve verimliliğini azaltan problemler ile bugün ve gelecekte güvenlik ortamının zorunlu kıldığı yetenek ihtiyaçlarının birlikte değerlendirildiği kaydedilen raporda, "Tehdidi bertaraf için düşünülen yetenekler, tehdit olarak algılanan ülkeleri caydırmalı, gerektiğinde olabilecek tecavüzleri engellemeli ve cezalandırmalı, fakat silahlanma yarışına da neden olmamalıdır. 'Güvenlik ikilemi' olarak ifade edilen bu husus, reform ve modernizasyon çalışmalarında dikkate alınmalı, güvenliği artırmak isterken tam aksi bir sonuca ve gereksiz savunma harcamalarına neden olabilecek girişimlerden uzak durulmalıdır" değerlendirmesine yer verildi.
-Askeri güç ve diplomasi
Güvenlik kavramına bütünsel ve küresel anlayışla yaklaşılması gereğine işaret edilen raporda, "Mevcut tehditlerin çoğunluğu etkili bir uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Bölgesel işbirliği ve güvenlik mimarileri şimdiden planlanmalı ve bunlara öncülük edilmelidir" denildi.
Güvenliği geleneksel güç unsurlarıyla sağlamanın artık mümkün görülmediği kaydedilen raporda, askeri güç ve yeteneklerin diplomasinin hedeflerini desteklemekte yetersiz kalabildiğine dikkat çekildi. Askeri ve sivil yeteneklerin uyumlu ve birbirini tamamlayıcı şekilde kullanılmasının giderek önem kazandığı vurgulanan raporda, "Ayrıca, güvenliği başkalarının üzerinden değil, onlarla birlikte sağlamayı, güvenliği yaymayı ve yaygınlaştırmayı öngören bir yaklaşım benimsenmelidir" ifadesi kullanıldı.
Savunma reformunun başarısı için siyasi otorite, silahlı kuvvetler ve toplum tarafından reformun sahiplenilmesinin zorunlu olduğu vurgulanan raporda, şu değerlendirme yer aldı:
"Siyasi otoritenin silahlı kuvvetlerle ilişkisi diğer kamu kuruluşlarıyla olan ilişkilerine, örneğin herhangi bir genel müdürlükle olan ilişkilerine benzeyemez. Demokratik rejimlerde son söz daima siyasi otoritede olmakla birlikte, silahlı kuvvetlerin kendine göre bir hiyerarşisi, disiplin, terfi ve tayin kuralları ve bu gibi alanlarda belli bir ölçüde takdir yetkisi vardır. Bu alanın sınırları her ülkenin özelliklerine göre değişebilir."
Savunma reformunun döngüsel bir süreç olarak düşünülmesi gerektiğinin altı çizilen raporda, reformların süreklilik kazanması için askeri teşkilatlanmanın ve savunma yönetiminin bir parçası olarak kurumsallaştırılması ihtiyacı ifade edildi.
-Sınır ötesinde askeri varlık
Raporun, "Değerlendirme ve Öneriler" kısmında, güvenliğin askeri boyutu ile diplomasi, ekonomi, kültür, kamuoyu, bilgi sistemleri ve teknolojinin de ön plana çıkmasıyla görev ve sorumlulukların karmaşıklaştığı ve sınırların belirsizleştiğine dikkat çekilerek, "Bu çerçevede silahlı kuvvetlerin, kuvvetler arası müşterek, müttefikler arası birleşik ve ulusal/uluslararası kurumlar ile hükümet dışı kuruluşlar arası işbirliği içinde harekat icra edebilme anlayışına uygun olarak geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştur" değerlendirmesinde bulunuldu.
Raporda, "TSK'nın Sahip Olması Gereken Yetenekler" başlığı altında, TSK'nın, Türkiye'nin vizyonuna ve sınırların ötesinden itibaren güvenliğin sağlanması ilkesine uygun biçimde sınır ötesinde askeri varlık bulundurulabilecek şekilde stratejik intikal, üs bölgesi oluşturma gibi yetenekleri kazanması gerektiği belirtildi.
-MGK'ya savunma politikasını belirleme görevi
Sivil-asker işbirliğinin sorunları çözen mükemmel bir teşkilatlanma olduğunun iddia edilemeyeceği kaydedilen raporda, bu işbirliğine dayanan sistemin sorunları azalttığı ve çözüm imkanlarını artırdığı belirtildi. Raporda, şu değerlendirme yer aldı:
"Devletin sivil-asker zirvesini buluşturan ve bu niteliği itibarıyla sivil-asker işbirliğinin en üst düzeyli ortak platformunu oluşturan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK), savunma politikasının bütün boyutlarıyla ele alınmasında, gerekiyorsa gözden geçirilmesinde ve güncellenmesinde de önemli bir işlev üstlenebileceği düşünülmektedir. Nitekim, bazı NATO üyeleri ile önde gelen diğer bazı ülkelerdeki benzeri kurumların görev alanlarında savunma konusu öncelikli bir yer teşkil etmektedir.
MGK'nın istişari bir yapı olarak devamında yarar görülmektedir. Üye sayısı ise NATO ülkelerindeki benzerleri ile mukayese edildiğinde fazladır."
-"MSB 'tedarik ajansı' gibi algılanmaktadır"
Raporda, Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki ilişkiyle ilgili iki farklı görüşe yer verildi. Birinci görüşe göre, mevcut mevzuatta MSB'nin Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırılacak savunma politikası çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek ilke, öncelik ve ana programlarına göre Genelkurmay Başkanlığı ile sıkı bir işbirliği içinde çalışmasının öngörüldüğüne ancak uygulamada MSB'nin "tedarik ajansı" gibi algılandığına işaret edildi.
Müttefik ülkelerle Türkiye'nin savunma sistemindeki en temel farklılığın MSB ile Genelkurmay Başkanlığının birbirinden ayrı kurumlar olarak yapılandırılması olduğuna dikkat çekilen raporda, mevcut durumun savunma yönetiminin bütünlüğü bakımından ikili bir yapılanma şekli oluşturduğunun altı çizildi. Müttefik ülkelerin savunma bakanlıklarının aksine MSB'nin Türkiye'nin savunma politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında rolü olmadığı kaydedilen raporda, Bakanlığın mevcut kadro ve teşkilatıyla savunma politikası üretebilecek ve uygulayabilecek, altyapı ve teknik açıdan da TSK'yı harbe hazırlayacak donanıma sahip bulunmadığı ifade edildi.
Raporda, "Mevcut haliyle bir tedarik ajansı gibi çalışan ve ciddi bir sivil kapasite eksikliği içinde olan MSB'ye Genelkurmay Başkanlığı gibi güçlü, tecrübeli ve bilgi birikimine sahip bir askeri yapının bağlanması ne arzu edilen düzeyde bir sivil-asker işbirliğini ne daha fazla etkinliği ve verimliliği sağlayacaktır" denildi.
-"Yeni bir savunma yönetim sistemi ve teşkilatı öngörülmeli"
Rapordaki birinci görüşte, Genelkurmay-MSB ilişkisi şu şekilde değerlendirildi:
"Genelkurmay Başkanlığı-MSB ilişkisinin yeniden yapılandırılması, anayasa değişikliğini gerektiren en hassas ve tartışmalı reform konularından biri olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, konuyu azami dikkat ve ihtiyatla ele almakta ve bazı koşulların gerçekleşmesiyle irtibatlandırmakta yarar görülmektedir.
TSK'nın daha etkin bir askeri güç olarak yapılandırılabilmesi için tamamen muharip görevlere odaklanması, operatif ve taktik düzeylerin dışındaki stratejik karar alma süreçlerinin alt kademelerden itibaren sivil-asker işbirliğine dayanması ve Türkiye'ye özgü şartlar sebebiyle geçmişte üstlenmiş olduğu muhariplik dışında kalan görevlerini MSB'ye bırakması gerektiği değerlendirilmektedir.
Savunma yönetiminin bütünleştirilmesi ve güçlü bir yönetim yapısı oluşturulması maksadıyla geleceğin ihtiyaçlarını da göz önüne alarak yeni bir savunma yönetim sistemi ve teşkilatının öngörülmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. Sivil ve asker işbirliğini esas alan bir felsefeyle bütün muharip görevlerin Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları bünyesinde, savunma yönetimi ile ilgili muharip olmayan görevlerinse yeniden yapılandırılacak bir savunma bakanlığı bünyesinde toplanacağı bir savunma teşkilatının hedeflenmesinde fayda mülahaza edilmektedir."
-Savunma yönetimine Pentagon modeli
Savunma yönetiminin bütünlüğü kapsamında MSB, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarını aynı kampüs içinde toplayacak, ABD veya Fransa'daki benzer bir fiziksel mekan oluşturulması üzerinde düşünülmesi gerektiğine işaret edilen raporda, TSK'nın dengeli güç olarak yeniden yapılanması kapsamında deniz ve hava kuvvetlerinin kapasitelerinin artırılmasına yönelik bir politikanın benimsenmesi ve bu bağlamda Genelkurmay Başkanı'nın da kuvvetler arasında dönüşümlü olarak atanmasının düşünülmesinin ve Genelkurmay Başkanlığı ile MSB'nin görev tanımlarının yeniden yapılmasının önem arz ettiği belirtildi.
-İkinci görüşe göre
İkinci görüşe göre de Genelkurmay Başkanlığı ile MSB'nin ilişkilerinin mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü, her kademede koordinasyonda bulunulduğu, siyasi otoritenin de askerlerin tavsiyelerini dikkate aldığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
"Bu açıdan bakıldığında da siyasi otoritenin belirleyici rolü açıktır. Halihazırda MSB'nin kanundaki yetkileri oldukça kapsamlıdır. Bununla birlikte, savunma planlama ve yönetiminin etkinliği için bazı düzenlemelere de ihtiyaç olabilir. Ancak TSK, her türlü siyasi mülahazanın dışında, tarafsız ve sadece milletin bekasını düşünen konumunu muhafaza etmelidir. Bu konum, siyasi mülahazalarla, 'Batılı demokrasilerdeki uygulamalar' ve AB müktesebatı örnek gösterilerek aşındırılmamalıdır.
Bu gerekçelerle, özellikle Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren mevcut bölgesel güvenlik ortamındaki belirsizlikler, risk ve tehditlerin ciddiyeti çerçevesinde, MSB-Genelkurmay Başkanlığı ilişkisinde kısa vadede radikal bir değişikliğe gitmenin uygun olmayacağı düşünülmektedir."
Savunma planlama ve yönetiminin bütünlüğünü, etkinliğini ve verimliliğini sağlayacak, karar verme süreçlerinde sivil-asker işbirliğini artıracak bir mekanizma düşünülebileceği belirtilen raporda, şu noktalara işaret edildi:
-Barışta ve savaşta TSK'nın sevk ve idaresinin Kuvvet komutanlıkları vasıtasıyla Genelkurmay Başkanlığınca,
-Kuvvetin desteklenmesini sağlayan, tedarik, askere alma, sağlık, bütçe, inşaat ve benzeri faaliyetlerin MSB tarafından,
-Kuvvetlerin harbe hazırlanması fonksiyonunun ise Kuvvet Komutanlıklarınca yürütülmesinin,
-Genelkurmay karargahının, barış döneminde kuvvetleri destekleyebilecek şekilde 'ilke ve öncelikler ile ana programları' tespit eden stratejik planlama makamı olmasının, kriz ve harp döneminde merkezi komuta-kontrol görevini deruhte edebilecek imkan kabiliyetine sahip olacak şekilde yapılandırılmasının ve bu çerçevede, TSK-2033 çalışmasının sürdürülmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir."
(Sürecek)