Dolar

34,8459

Euro

36,6446

Altın

3.023,04

Bist

10.063,80

Sen kimsin?

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-08-14 10:26:39

Sen kimsin?


İnsanlık tarihinin hangi karesini incelersek çatışma, uzantısında uzlaşma vardır.

Bu olgu insan-toplum yaşamında kişisel ilişkilerden uluslararası düzeye kadar kendini gösterir.

Kendinde olanı, hak ve güç olarak sürdürmek dürtüsü, yaratılan haklılık zemininde saldırmayı/müdahaleyi meşrulaştırır.

Savaşın ertesinde ise tarihe yazılanlar sadece istatistiklerdir.

Acı iniltileri bastıran sevinç çığlıkları insanlığın gerçek başka bir yüzüdür.

Her acı, intikam duygularını yoğunlaştırırken sevinç çığlıkları, gerisinde savunma ve korkak bir gelecek hazırlar.

Bütün bunlar var olabilmek için diğerini ezmek gerekliliğine olan inançtır.

Güç, birlik ve bilgi ister. Ortak paydalarda oluşan birlik; güçlü bir ekonomi, eğitimli bir toplumla savaşmadan

kazanmayı öğrenir.

Böyle bir güç; düşmanını kendisi ortaya çıkartır, düşmanının boyutlarını, hareket zamanını ve alanını kendisi belirler.

Ekonomik ve eğitim koşulları iyileşmedikçe galibiyetin eli değişmeyecektir.Düşmanla yaşamak aktif ve diri kalmayı, gelişimi zorunlu kılar.

Kontrollü düşman, tehlikeden ziyade birlik dolayısıyla güç için gereklidir.

Zayıf ve zafiyetlerle düşman olarak ortaya çıkan kitle, koşulları okuyamadan acının ve öfkenin sağladığı enerji ile saldırıdadır.

Suça eğilimli, destekten yoksun, genişleyen ama erişimi dar bu kitleler, iradeleri ile hareket ettiklerini zannederler.

Şeytan Allahın düşmanıdır.

Ancak şeytanı yaratan yaşamını yönlendiren ve yaptıklarına izin veren Allah’tır.Şeytan’ın galip gelmesinin imkânı yoktur.

Allah’ın yanında birlik olanlar yaratılan Şeytana karşı Rabbe sığınırlar. Medeniyetler arası savaşta gücü elinde tutan batı, bu oyunu profesyonelce kullanmaktadır.

Batı, İslam toplumunu kontrollü bir düşman olarak ortada oynatırken aktif, diri ve birlik içinde kalmakta, gelişimini de sürdürmektedir.

Ortadoğu, yoksul ve cahil meziyetleri ile enfeksiyona açık, bir hastanın gücü ve iradesince yaşamaktadır.

Batı, kendini ideal, merhametli (tanrısal) cazibe alanı olarak, Ortadoğu halklarını da saldırgan, terörist (Şeytani) olarak göstermektedir.

Acıların çığlığı, hakka olan yakarışlar yaşanan senaryonun aktör ve figüranlarını sahnede uyandıracaktır.

Sahne oyuncularının tamamı aynı medeniyetin insanları...

Tüm din ve felsefe kitaplarında belirlenen insan ve insanlık kriterleri birbirine paraleldir.

Farklılıklar bütünün bir parçası, tablonun bir karesi olarak gösterilir. İnsan ve

insanlığı oluşturan bu kıstaslara karşı her bireyin eğilimi vardır.

Uyulması durumunda hayatın her hücresi çatışmalardan arınır.

Çatışmaların tamamı din ve bilim eksenin dışındadır.

Bunu din veya bilim zeminine çekenler ardniyet, önyargı, kin/nefret, intikam ve kibir duygularıyla beslenenlerdir.

“Yaşıyorsan tehlikedesin” anlayışını yerleştirerek farklı toplumları karşılıklı gerilim içine çekmektedirler.

Doğal yaşamda var olan bu anlayışı maalesef kültürlere de işlediler.

Aslan ile ceylanın, yılan ile serçenin hayatta kalma mücadelesi gibi.

Doğal yaşamda aslan/ceylan, yılan/serçe hep aynı roldedir.

İnsanlık tarihinde ise dünün aslan ve yılanları ile bugünün ceylan ve serçeleri farklıdır.

Rollerin değişimini tarihin satırlarında görmek gerekir.

Savaş/barış, zafer/mağlubiyet kavramları üzerinde oluşturulan literatür aklın sınırlarını zorlamaya başlamıştır.

"Düşmanı ve kendinizi iyi biliyorsanız, yüzlerce savaşa bile girseniz sonuçtan emin olabilirsiniz.

Kendinizi bilip, düşmanı bilmiyorsanız, kazanacağınız her zafere karşın yenilgiyle de

tanışabilirsiniz.

Ne kendinizi ne de düşmanı bilmiyorsanız sizin için gireceğiniz her savaşta yenilgi kaçınılmazdır”(1).

Öteki kabul ettiklerimizle savaşmak/barışmak, zafere ulaşmak/mağlup olmak neyin gereksini mi?

Savaş ve zafer için kendini ve düşmanını öğrenmeye çalışmak sapak bir yoldur.

İçgüdülerimizin ve sosyal motivasyonların etkisiyle öz kimliklerimizden uzaklaşıyoruz.

Suni ve kısa süreli huzur ortamları ile aldanıyoruz.

Evet, doğanın bir parçasıyız ama doğanın akışına kapılamayabiliriz, bizden olan

içgüdülerimizin esaretinden sıyrılıp kendimiz olabiliriz, tabulaşmış, kısır ve sığ

öğretilerden kurtulabiliriz.

İşte o zaman “yaşamak için yaşatmalıyız” anlayışı yeşerecektir.

Kibirle “sen kimsin” diye sorulacak soru yerine mütevazı bir eda ile “ben kimim”

sorusuna cevap aramak uysallığı ve huzuru getirecektir.

Batı zenginliği ile “sen kimsin” sorusunda ki kibirle azgınlaşırken, Ortadoğu

yoksulluk ve cehaletin karanlığında kendi ile savaşmaktadır.

Egemenler şunu bilmelidir ki;

“Dünyadaki bütün insanlar biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa

o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.”(2).

Mazlum toplumlarda şunu bilmeli ki “Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.”(3)

(1) Sun TZU

(2) John Stuart Mill

(3) Voltaire

Zeynel KARATAŞ

[email protected]

 

 

Haber Ara