Tayyip Erdoğan'a Ankara'da kurulan tuzak
Sonuçların yayınlanmasının ardından 28 Ağustos’ta gerçekleşecek yemin törenine kadar geçecek zaman diliminde Sn. Başbakan’a ve hükümete yönelik (ilgili yasada cumhurbaşkanı seçilmenin yemin ile gerçekleşeceği yönünde bir ifadenin açık olduğu ifade edilse de) istifa/milletvekilliğinin düşmesi/hükümetin düşmüş sayılması yönündeki siyasi baskılar artacaktır.' öngörüsüyle AK Parti gerekli bütün tedbirlerini almıştır
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-08-13 02:14:03
TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK
Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması ile birlikte Erdoğan'ın hemen Başbakanlıktan istifa etmesi gerektiğini belirten sesler öne çıkmaya başladı. Bu sesler aslında meselenin kanuni boşluğundan ziyade işin etik kısmına vurgu yaparak Ankara'da çokça dillendirilen bir senaryonun farkında yada değil bir parçası olmaya başladılar.
AK Parti kurmayları tarafından daha önce çalışılan plana göre olacak olan gelişmeler şöyle bekleniyordu;
" 10 Ağustos akşamı seçim sonuçları gayri resmi olarak belli olacak ve dolayısıyla medya ve kamu oyunun ana gündemi geçiş süreci olacaktır. Açıklanan seçim takvimine göre 15 Ağustos’ta YSK seçimin kesin sonuçlarını açıklayacaktır. Seçim sonuçlarını gösteren tutanaklar YSK tarafından Resmi Gazete’de yayınlanmak üzere Başbakanlığa; Bilgi ve gereği için TBMM Başkanlığına ve Cumhurbaşkanlığına gönderilecektir. Sonuçların yayınlanmasının ardından 28 Ağustos’ta gerçekleşecek yemin törenine kadar geçecek zaman diliminde Sn. Başbakan’a ve hükümete yönelik (ilgili yasada cumhurbaşkanı seçilmenin yemin ile gerçekleşeceği yönünde bir ifadenin açık olduğu ifade edilse de) istifa/milletvekilliğinin düşmesi / hükümetin düşmüş sayılması yönündeki siyasi baskılar artacaktır."
AK Parti kurmayları bunu beklerken gündeme gelebilecek iddialar şöyle sıralanıyordu:
1- 15 Ağustos’ta seçimi kazandığı ilan olunan Başbakan’ın partisi ve milletvekilliği ile ilişkisi kesilir; dolayısıyla Başbakanlığı da düşer. Hükümet düşer ve Cumhurbaşkanı Gül bir milletvekilini hükümeti kurması için görevlendirir.
2- Milletvekilli düşen Başbakan dokunulmazlık zırhını kaybeder, yemin edip cumhurbaşkanı olmadığı için de hukuki ve cezai soruşturmalar gibi yargısal işlemlerle muhatap bırakılmak istenebilir.
3- Hükümetin düşmesi ile İçişleri Bakanı Efkan Ala milletvekili olmadığı için Bakanlık kaynaklı dokunulmazlık zırhını kaybeder ve soruşturma vesair gibi işlemlerle muhatap bırakılmak istenebilir.
4- Görevine devam eden hükümetin, zaten düşmüş olduğu ön kabulü ile tüm iş ve işlemleri idari yargının denetimi için Danıştay’a veya idari yargı mahkemelerine dava açılabilir.
Öngörülen bu senaryolar masaya yatırıldı ve gelişmeler ve tartışmalar beklenmeye başladı. Tartışmanın fitilini Tarhan Erdem ateşledi. CNN Türk'te Taha Akyol'un "Eğrisi Doğrusu" programına katılan Tarhan Erdem şu görüşleri dile getirdi:
"Eğer Erdoğan seçilirse, YSK seçim sonucunu ilan ettiği anda Erdoğan'ın Başbakanlığı, Milletvekilliği ve Parti Genel Başkanlığı düşer. Partisiyle ilişkisi kesilir. Ama Başbakan buna rağmen ben 28 Ağustos'a kadar Başbakanlığımı, Parti Genel Başkanlığımı devam ettireceğim derse Türkiye'de çok büyük bir Anayasal Kriz yaşanır. Bu oyuncak değildir. Bu durum şu da şöyle olsun, bu da böyle olsun ne çıkar denilecek bir durum değildir. 10 günde böyle devam edelim, bunda ne var denilemez. Anayasa'da bir kişi Cumhurbaşkanı olduğu an Başbakanlığı da biter, Milletvekilliği de biter, Parti Genel Başkanlığı da biter, partiyle tüm ilişkisi kesilir.Eğer bu şartlarda Başbakanlığa devam ederse hepimizin ayağa kalkması gerekir. Ben ayağa kalkacağım. Böyle şey olmaz..." Erdoğan'ın seçimi kazanması sonrasında açıklamalarına devam eden Erdem, Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Ağustos’a kadar başbakanlık görevine devam etmesinin anayasaya aykırı olduğunu ifade ederek, “eğer istifa etmezse bundan sonraki her hareketi suç haline dönüşür başbakan olarak” diyordu.
Erdoğan, Tarhan Erdem'e şu cevap veriyor ve Erdem'i de tezgahın içrisinde olmakla suçluyordu:
Biz de tabii ki 28 Ağustos malumunuz mazbata ve yemin merasiminin olduğu gündür. O andan itibaren zaten genel başkanlık da malum bitiyor, başbakanlık da bitiyor.” “Orada bir tartışma var. Tarhan Erdem de söyledi” sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, Erdem’in sipariş üzerine açıklamalar yaptığı, bu işleri hiç bilmediğini söyledi. Erdem’in bir tezgahın içinde dönüp dolaşıp durduğunu aktaran Erdoğan, “Bunun uygulamaları, her şeyi ortada. Bizim 28 Ağustos’ta burada mazbata alınır. Mazbatadan sonra yemin, yeminle beraber iş biter, Orada milletvekilliği de düşer, genel başkanlığı da düşer” ifadesini kullandı. “Zaten arada 13 gün gibi bir süre var” denilmesine karşılık Erdoğan, “Zaten o ara dönem 13 gündür. Ara dönemin bir defa boşluk kabul etmesi mümkün mü?” diye konuştu.Erdoğan "vekaleten" hatırlatması için de şöyle konuştu:
“Geçin Allah’ınızı severseniz. Ne vekaleti. Böyle bir şey mi olur? Bir defa bunların hepsi ülkenin kendisine yönelik sıkıntılı bir sürecin başlatılması demektir. Bu konuda birçok anayasacının değişik yaklaşımları olabilir, vardır. Ama şu anda bizim elimizde de bizim hukukçularımızın da büyük bir kısmının, hocaların da olduğu gibi… Onlar da diyorlar ki yani mazbata alındığı gün yemin yapılır. Aynı gün ki 28’i, ondan sonra devir teslim. Tüm bu görevler o an düşer.”
Bütün bu tartışmalar yaşanırken Samanyolu Ankara Temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu Ankara'da farklı hesapların yapıldığını yazıyordu:
"Ankara'daki hava çok farklı.. Çok yakın zamanda bu sonucun Türkiye için nasıl hayırlı kapılar açacağını göreceğiz inşallah..
Hesaplar üzerinde bir hesap vardır.. Bekleyin.. Aceleci olmayın.. Bakın neler olacak.. Burası Ankara hiçbiryere benzemez..
Başbakan: "Milletin içinde bu seçimin kaybedeni yoktur."Doğru söylüyor. Millet kazanacak. Biraz bekleyin göreceksiniz.. Burası Ankara. " diyordu.
Peki bütün bunlar olurken AK Parti kurmayları nasıl önlem aldı:
AK Parti hukukçu ve kurmayları öncelikle tartışmanın alevleneceği maddeye bakılmasının gerekli olduğunu ifade ediyorlardı. Atıf yaptıkları maddeye baktığımızda:
"6271 sayılı Kanunun “Adayların görevden ayrılması ve göreve dönmesi” başlıklı 11. maddesi incelendiğinde, tahdidi olarak Cumhurbaşkanı adayı olan kimlerin görevden ayrılmış sayılacağının ve bu kişilerin seçilemedikleri takdirde görevlerine nasıl döneceklerinin net ifadelerle açıklandığı görülmektedir.
Buna göre, Anayasa m.101/3 uyarınca Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hakimler ve savcılar, yüksek yargı organı mensupları, yüksek öğretim kurumlarında bulunan öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının “memur” statüsü taşıyan görevleri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğinde bulunan meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşların ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarih itibariyle görevlerinden ayrılmış sayılırlar ve bu durum Yüksek Seçim Kurulu tarafından aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa ve kuruma bildirilir." diyor.
AK Parti kurmayları ısrarla şu görüşleri dile getiriyorlardı:
"Dikkat edilecek olursa Kanun hükmünde, istifadan değil ayrılmış sayılmadan bahsedilmektedir. Madde metninde; Başbakan, bakan, milletvekili veya siyasi parti genel başkanı ibarelerine yer verilmemiştir. Beğenelim veya beğenmeyelim kanun koyucunun çıkardığı metin budur ve herkesi bağlar. Bu hükümde Anayasaya aykırılık da bulunmamaktadır. Çünkü Anayasa m.102’nin son fıkrasında, cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir. Netice olarak, Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen Başbakan, bakan, siyasi parti genel başkanı ve milletvekillerin ayrılmış sayılmasından bahsedilemez.
6271 sayılı Kanunun 11. maddesinde geçen “diğer kamu görevlisi” kavramı Başbakanı kapsamaz. Bunun sebebi, Başbakanın kamu görevlisi sayılamayacağından değil, Başbakanın “yaptığı hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlisi” kavramına dahil edilemeyeceğinden kaynaklanır. Kanun koyucu, Cumhurbaşkanı adayı olan Başbakanın görevinden ayrılmış sayılacağını öngörse idi, diğer meslek ve sıfatları saydığı gibi, icranın başı olan Başbakanı da net bir şekilde hükümde tanımlardı. Bu yapılmadığına göre, etik bazı nedenlerle Başbakanın ayrılmış sayılmasını veya istifasının istenilme prosedürün işletilmesini savunabilmek isabetli olmayacaktır.
Seçim rekabeti, tarafsızlık, seçime adayların eşit şartlarda katılması gibi gerekçelerle, Başbakanın ayrılmış sayılması veya istifa etmesi gerektiği ileri sürülebilir. Bunlardan istifa bir yasal zorunluluk olmayıp, ancak adayın tercihi olarak değerlendirilebilir. Çünkü kanunda, Başbakanın ayrılmış sayılması veya istifasının istenilmesi ile ilgili bir prosedür öngörülmemiştir. Kanunun yasaklamadığı bir hukuki durumu, o hükümden yararlanan kişiye bir zorunluluk olarak yüklemek de mümkün değildir. Kaldı ki, bu konu ile ilgili karar yetkisi Yüksek Seçim Kurulu’na ait olup, bu Kurulun kararları kesindir ve itiraza da açık bırakılmamıştır. Bu Kurulun kararlarına karşı, insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğini iddia eden bireylerin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma hakkı da yoktur."
AK Parti'nin hukukçu kurmaylarından Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Mustafa Şentop, durumu kısaca şöyle özetliyordu:
"Milletvekili seçiminde kimlerin istifa etmesi gerekiyorsa burada da durum aynı. Çünkü Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu ile Milletvekili Seçimi Kanunu aynı" diyen Şentop, konunun yasa çıkarılırken de tartışıldığını söyledi. Bugün istifayı savunanların o zaman da istifanın zorunlu olmasını istediklerini anlatan Şentop, kendilerinin "buna gerek yok" dediklerini hatırlattı.
Şentop, "Cumhurbaşkanı adaylığında niye istifa gerekli olsun? Milletvekili adaylığında nasıl gerekmiyorsa, burada da gerekmiyor. İstifayı savunanların dayanaklarından biri, 30 Mart'ta belediye başkanlığı için aday olan bakanların istifası... Bakanlar istifa etmedi çünkü böyle bir zorunluluk yoktu. Biz konuyu YSK'ya sorduk, o da istifa zorunluluğu olmadığına karar verdi. Başbakan, kabine değişikliğiyle bakanları görevden aldı. Sebep de bu kişilerin bakanlık işlerini yürütmede aksama olmaması içindi. Bu görüşü savunanların ikinci dayanağı ise genel seçimlerde Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanlarının istifa etmesidir. 1950-60'lı yıllardan gelen, mantığı olmayan, saçma sapan bir uygulamadır. Bunun dünyada örneği de yok. Bizde de kalkması lazım" diyordu.
AK Parti kurmayları bütün bunları tartışırken Sami Selçuk'un milletvekili seçilen bir belediye başkanının durumu ile ilgili verdiği ve içtihat olan kararı hala kamuoyu önüne getirmediler ve koz olarak ellerinde tutmaya devam ediyorlar. O kararda Sami Selçuk'un görüşü bugün Erdoğan'ın elindeki en büyük delil olarak AK Parti kurmaylarının çekmecesinde duruyor...
Kısaca AK Parti bütün olasıkları hesap ederek, karşısına çıkabilecek bütün hukuksal durumları da inceleyerek gerekli tedbirlerini çok önceden almıştır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara