Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı da olan Eğilmez, gazetecilere yaptığı açıklamada, 1 milyon 828 bin 418 kilometrekarelik alana yayılan, yaklaşık 50 milyon Müslüman Türk'ün Çin zulmü altında yaşadığı Doğu Türkistan'da gündelik yaşamda karşılaşılan hak ihlalleri, insan aklı ve vicdanını çoktan aştığını ifade etti.
Müslüman Türklerin, camilerinin kapatıldığını, bayramlarının yasaklandığını ve kadınları kısırlaştırıldığını dile getiren Eğilmez, şunları kaydetti:
"Çin'in Uygurlara uyguladığı sistematik işkence dünyanın hiçbir devletinde rastlanmayacak kadar çirkin boyutlara ulaşmış durumda. Buna rağmen batı dünyası Uygur Türklerini hala görmezden geliyor. Merkezi Göttingen'de bulunan Alman "Tehdit Altındaki Halklar Topluluğu" adlı kuruluştan Ulrich Delius, 'Çin'de Uygurlar kadar takibata uğrayan bir başka halk topluluğu daha yok' diyor. Çin devletinin yıllardır uyguladığı doğum yasağı Doğu Türkistan'da işkenceye dönüşmüştür. Üçüncü çocuk doğsa bile hemen öldürülüyor. Aileye de büyük cezalar veriliyor. Örneğin Çolpanhan isimli Türk kadının doğan çocuğu, sıcak suya batırılarak katledilmiştir."
Eğilmez, 18 yaşından küçüklerin ibadet etmesinin, camilere gitmesinin kesinlikle yasak olduğunu ifade ederek, camilerde verilen vaazlarda, komünist rejimin metinleri dışına çıkılamadığını, aksi bir durumun ağır bir şekilde cezalandırıldığını vurguladı.
Hac ibadetini yerine getirmenin büyük bir hayal olduğunu belirten Eğilmez, "Bölgede telefon ve internet gibi iletişim araçları son derece kısıtlı ve kontrollü kullanılmaktadır. Doğu Türkistan'da telefon ve internet yurt dışına tamamen kapatılmıştır. Çin rejimi eğitim alanında da büyük bir baskı uygulamaktadır. İstediği kimseye, istediği yönde ve istediği kadar eğitim vermektedir. Bir Uygur Türkü'nün hür iradesiyle üniversiteye girmesi imkansızdır. Eğitim politikasındaki temel amaç ne çok cahil bırakmak ne de ileri düzeyde eğitim vermektir" diye konuştu.
Toplu tutuklamaların, gözaltında işkencelerin, ortadan kaybolmaların, idamların, bölgedeki rutin yargı uygulamaları olduğunu vurgulayan Eğilmez, "Çin, Türklerin Ata yurdu olan Doğu Türkistan'ı işgal ettiği 1949 yılından günümüze kadar kültürümüzü, tarihi eserlerimizi, dilimizi ve inançlarımızı imha etmektedir" dedi.
Eğilmez, şöyle devam etti:
"Tutuklular kamplarda toplanarak, günde 15 saat madenlerde ve tuğla ocaklarında çok ağır koşullarda çalıştırılmaktadır. Bölgede tam bir sıkıyönetim uygulandığı için bırakın ülke dışına çıkmayı bir mahalleden bir mahalleye bile izinsiz ve kontrolsüz gidemezsiniz. Çin devletinden pasaport almak neredeyse imkansızdır. Devletle olan bütün işlerde, görevlilere mutlaka rüşvet verilmesi gerekmektedir. Türkler kullanılarak, devlet eliyle organ ticareti yapılıyor. Bunlara ek olarak Çin nükleer denemelerini Doğu Türkistan topraklarında gerçekleştiriyor. Bütün bu baskı ve işkencelerin yanında bölgenin demografik yapısı da hızla değiştiriliyor. Çin, çok keskin bir asimilasyon politikası uyguluyor. Han Çinliler sistematik olarak Sincan'a (Doğu Türkistan) göç ettiriliyor, kesin olmayan rakamlara göre, her gün Sincan'a bin Han Çinlinin yerleştiğinden bahsediliyor. Bir zamanlar nüfusun yüzde 93'ü Uygur iken bugün ancak yüzde 45'ini Uygurlar oluşturuyor. Hatta Avrupa Doğu Türkistan Birliği adlı sürgünler derneği, Uygur kadınlarının zorla kısırlaştırıldığını rapor ediyor."
Eğilmez, "Oradaki soydaşlarımız çok zor durumda olsalar bile, tarih boyunca bizden kardeşliklerini esirgememişlerdir. Örneğin, Osmanlının Balkan Savaşı yenilgisinin ardından Doğu Türkistan Türkleri, işgal altında bulunmalarına rağmen İstanbul'a yardım göndermişlerdir. Bu zulmün bitmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız" dedi.