NTV'nin canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Katar'da, Filistin ile ilgili temaslarda bulunduğunu belirtti.
Arınç, Gazze'de büyük trajediyle karşı karşıya kalındığını, bine yakın insanın yaşamını yitirdiğini, İsral'in şehirleri yıktığını ve insanların evlerinin enkazlarında kaldığını hatırlattı.
Gazze ve Filistin'in zaman zaman benzer felaketleri yaşadığını dile getiren Arınç, ancak İsrail'in bu kez de üç vatandaşının kaçırılmasını ve ölü bulunmasını bahane ederek belirli yerleri bombaladığını, tekrar işgali, yok etmeyi düşündüğünü ve dünyayı da dinlemediğini vurguladı.
Dünyanın da yaşananlara ses çıkarmadığını, bazılarının da arka çıktığını kaydeden Arınç, bunun İslam alemi ve Arap alemi için de geçerli olduğunu sadece Türkiye'nin sesini çıkardığını, bu yapılanın büyük bir zulüm ve kıyım olduğunu açık yüreklilikle ifade ettiğini dile getirdi.
Arınç, Türkiye'nin ateşkes sağlanabilmesi için telefon trafiği yürüttüğünü belirterek, şöyle devam etti:
"Mısır'ın aracılığı söz konusu olduğunda birkaç saatliğine bir ateşkes düşünüldü, ancak bu derde çare değil. Tek taraflı bir ateşkesin sonucundan emin olamazsınız. Kapsamlı, görüşme yaparak ve masa başında anlaşmaya vararak ileriye yönelik bir ateşkes yapılması lazım. Sayın Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız bu konuda en son, zannediyorum ondan netice almak üzereyiz, Sayın Kerry ile de Biden ile de zaman zaman görüşmeler yaptılar ve o görüşmeler neticesinde, içinde Mısır'ın da olduğu Türkiye-Mısır-Katar-Filistin'in iki kanadı ve İsrail'e karşı, İsrail ile birlikte bir ateşkesin söz konusu olabileceği söylendi. Buna mutlaka Amerika'nın bir katkısı olacaktır. Zaten Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bölgeye gitmişti. Zannediyorum o çalışmalardan bir netice alınmak üzere. Yani bugünü ve yarını mümkün olduğu kadar planlayabilen bir ateşkes."
- "Ne öldürülecek insan, ne yıkılacak bina kaldı"
Serbest bırakılmadan, hasarların giderilmesi, insani yardımlar sağlanmasına, Refah Kapısı'nın açılmasına, deniz sularından ülkeye insani ihtiyaçların ulaştırılmasına kadar kapsamlı bir ateşkesin netice vermesini umduğunu kaydeden Arınç, "ABD ve BM de çağrı yaptığına göre, gerçi İsrail hiçbirisini dinlemez ve bu çağrıyı yapanlar da çok büyük ağırlıklarını koyarlar mı bilemem ama zaten amacına da ulaşmış durumda. Ne öldürülecek insan, ne yıkılacak bina kaldı. Bundan sonra ateşkesi şeklen kabul etmiş olsa, bundan dolayı İsrail bir zarara uğramış değil. Belki asker kayıpları var, asker kayıplarının artmasını önlemek isteyebilir ve bir de 'amacıma ulaştım' diyebilir. İnşallah sabaha kadar belki hayırlı bir haber alabiliriz" ifadesini kullandı.
Böylece hiç olmazsa ölümlerin belki arkasının kesilebileceğini dile getiren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, muhalefetin hükümeti dış politikadaki tutumuyla ilgili eleştirdiğini, bunun muhalefetin hakkı olduğunu, ancak eleştirilerin doğruluğunun tartışılabileceğini söyledi.
- "Bunlara karşı ilkesel tavır izledik"
Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"Suriye konusunda bizi eleştiriyorlar ama bizim de argümanlarımız var. Bunlara baktığınız zaman Sayın Kılıçdaroğlu'nun, Suriye ve Esed rejimiyle bir adeta duygusal ilişki içinde olduğunu görüyoruz. Irak'ta bizi eleştirebilirler ama Irak'ta bizim yaptığımız göze görünen bir hata yok. Çünkü Suriye'deki gelişmeler İŞİD gibi bir örgütü palazlandırdı, büyüttü. Orada muhalif güçlerin etkisiz kalması başka güçlerin başka yerlerden gelip çarpışmaya başlamasına yol açtı. Gerek hür dünya ve Batı ülkeleri gerekse bölge ülkeleri, eğer muhaliflerin yanında, rejime yönelik bir yer tutabilmiş olsalardı, belki bu El Kaide benzeri örgütlerin oraya gelmesine ve mevzi kazanmasına imkan veya ihtiyaç kalmayacaktı.
Konuşulabilir ama şimdi dış politika hakikaten temel bir politikadır. Yeri geldiğinde MHP ve CHP'nin bazı iddiaları, savları belki doğru da olabilir. Kesinlikle reddediyor anlamında değilim ama biz 4 yıl öncesine kadar bu bölgedeki ülkelerle çok iyi bir noktadaydık. Bunu biz bozmadık. Kendi iç yapılarındaki gelişmelerle, dış şeyler veya birtakım o günü bekleyen unsurlar Irak'ın, Suriye'nin içini karıştırdılar, Mısır'da bir darbeye yol açtılar. Bunlar bizim elimizi uzatmamız ya da çekmemiz ile ilgili şeyler değil. O ülkenin kendi dinamikleri içinde ortaya çıkan olaylar. Biz bunlara karşı ilkesel bir tavır izledik. Dedik ki; Mısır'da seçilmiş bir cumhurbaşkanı var, onun hükümeti var. Siz darbe yapıyorsunuz bu yanlıştır. Demokratik ülkelerin bir kısmı eleştirdi, bir kısmı sustu. Sonunda da binlerce insan cezaevinde, bin 200'den fazla insanın da idamına karar verilmiş durumda. Bunlara göz kapatılamaz ama Mısır, Türkiye için de Arap alemi için de çok önemli bir ülke. Biz şimdi Mısır'la yakın ilişkilerimizi takipte tutuyoruz ama bu antidemokratik gelişmeler karşısında da susmadık. Türkiye'nin belki tek farklı olan tavrı da budur."
Irak'ta Maliki ile ilişkilerin de 2010 dan sonra gittikçe soğuduğunu kaydeden Arınç, Maliki'nin mezhepçi bir tavır içinde bulunduğunu söyledi.
Bölgede yaşayan bütün halkların o toprakların kadim medeniyetinin bir parçası olduğunu ifade eden Arınç, konsolosluk görevlilerinin alıkonulması konusuna da değindi.
Arınç, "Ne yapabilirdik? Bin kişiyle kuşatmışlar konsolosluğu, çatışmak mümkün değil, elimizdeki silahlarla onların elindeki silahlar... İçerde kadın var, çocuk var bunlara karşı 'orayı terk edin' dememizden başka bir yolumuz bulunamazdı" dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun dış politikada kendilerini sürekli eleştirdiğini belirten Arınç, bugün Filistin ve Gazze konusunda ilkesel bir tavır içinde olduklarını ifade etti.
"Biz İsrail ile ilişkilerimizi ilkesel bazda hep canlı tuttuk" diyen Arınç, Türkiye'nin İsrail'i ilk tanıyan ülkelerden birisi olduğunu hatırlattı.
Türkiye'nin dış politikasının da garip olduğunu dile getiren Arınç, Türkiye'nin Cezayir'i ise sonradan tanıdığını anımsattı.
Çalınmış bir vatan üzerinde devlet kurulduğunu belirten Arınç, "Biz İsrail devletini tanıyoruz. Başka örgütler gibi tanımamazlık noktasında değiliz. Biz bir devletiz ama nasıl kurulduğunu, Sultan Abdülhamit'ten sonra 1. Cihan Harbi, 1948'e kadar nasıl geldiğini bilmeliyiz. Bunu Kılıçdaroğlu da bilmeli, biz de bilmeliyiz, herkes bilmeli" diye konuştu.
- "Şu anda olsaydı belki farklı türde davranabilirdik"
Arınç, Türkiye'nin İsrail'i 1949'da tanıdığını, 1951'de büyükelçilik açtığını belirterek, "Aceleci davranmışız diyebilirsiniz geçmişe ait bir şey. Şu anda olsaydı belki farklı türde davranabilirdik ama biz 1949'dan beri İsrail'i tanıyoruz. İlişkilerimizde de yükselen, pik yapan, en dibe vurduğumuz noktalar olmuştur" ifadesini kullandı.
En son 2010'da Mavi Marmara olayından sonra ilişkilerin maslahatgüzar düzeyine indirildiğini ve tekrar ilişkilerin başlayabilmesi için Türkiye'nin üç şart ileri sürdüğünü hatırlattı.
İsrail'in, ABD Başkanı Obama'nın desteğiyle Türk halkı ve Türk hükümetinden özür dilediğini, ikincisini de (tazminatı) imza noktasına kadar getirdiklerini kaydeden Arınç, üçüncüsünün de ambargo ve ablukalar olduğunu dile getirdi.
Arınç, Mavi Marmara Gemisi'nin amacının da ambargoyu delmek ve Gazze'ye insani yardım götürmek olduğuna değinerek, "Bize göre şehitlerimizin hatırı var. 19 yaşındaki Furkan, Gazze'ye uygulanan ambargoya karşı bir aktivistti. Onun amacına biz karşı gelemeyiz. Dünyanın parasını, 200 milyar dolar verseniz Furkan'ın amacının ötesine geçemezsiniz" şeklinde konuştu.
Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi:
"İsrail'le dört yıldan bu yana askeri ortak tatbikat, savunma sanayinde işbirliği, hiçbir şey yapmadık. Herhangi bir uluslararası kuruluşa, Türkiye'nin vetosuyla veya evetiyle girebilecekse o konuda İsral'in yanında yer almadık, lehinde tavır almadık. Bu jetler vuruyormuş da içindeki yakıtları biz vermişiz. Allah'tan kork. Bu kadar çirkin, ahlak dışı bir iddia söz konusu değil. Çok basit bir olay. Bütün ülkelerin uçaklarına sadece bizim Ankara'da, İstanbul'da Atatürk Havalimanı'nda yaptığımız değil, bütün dünyadaki havalimanlarında uçaklar dolu gelmezler hem ekonomik olsun diye, hem de hafif olur. Gelir yakıtını, yolcusunu boşalttığı yerden alır. Mesela İsrail Havayolları Tel Aviv'den bize geldiği zaman bizden yakıt alıyorsa, sivil amaçlarla yolcularını getirip götürmek için. Türk Hava Yolları Tel Aviv'e gittiği zaman İsrail'den jet yakıtı alıyor. Hindistan Havayolları da, İngiltere Havayolları da Tel Aviv'e geldiği zaman aynı şeyi yapıyor.
Bunu, sanki savaş uçaklarına jet yakıtı koymuşuz gibi bir muhalefet taktim etmeye kalkarsa bu eleştirinin ötesinde çok kötü bir suçlama olur. Biz bunların hiçbirisini yapmadık. Hatta yapmadığımız için eleştirildik. Niye normalleşmiyorsunuz diyenler oldu. Biz de normalleşmenin şartlarını koyduk. Eğer anlaşmayı imzalarsalardı iki ülke de birbirine büyükelçi gönderecekti, üçünçü şartımızı da bir an evvel başlatacaktık. Hatırlarsanız Başbakanımız Gazze'ye bir seyahat düşündü. Anlaşmayı imzalayacağız ve hemen akabinde de Sayın Başbakanımız gidecekti Gazze'de ablukanın kaldırıldığını da İsrail tarafıyla birlikte ilan edecekti ama bir seneden beri bizi oyaladılar. 6 aydan beri de anlaşma imzalanmadı. Dolayısıyla bu şartlar altında normalleşme çok zor. Hatta imkansız denilecek kadar zor. Bir tazminat anlaşmasının imzalanması da aynı şekilde ama bir zihniyet değişikliği olur, yeni bir kapı açılır, Gazze'ye yapılanlarla ilgli müspet gelişmeler olursa biz bunu tekrar değerlendiririz."
Bugünkü şartlar altında bir normalleşmeyi konuşmanın çok fantezi olacağını kaydeden Arınç, böyle bir şeyi düşünemeyeceklerini belirtti.
Arınç, Musevileri ve ırk olarak Yahudileri kastetmediklerini vurgulayarak, antisemitizme her zaman düşman olmuş bir zihniyetin mensupları olduklarını vurguladı.
Bir Peygamberin kurduğu dinin mensuplarına ancak saygı göstereceklerini bildiren Arınç, "İstanbul'da veya başka yerlerde sorumsuzca beyanda bulunan insanları buradan eleştiriyorum. Türkiye'de yaşayan ya da dünyadaki Musevileri rencide edecek, suçlayacak, hedef gösterecek bir konuşmayı kesinlikle kabul edemeyiz. Ceza kanunu maddelerini arttıran, nefret suçunun kapsamını genişleten bir zihniyetin mensuplarıyız" diye konuştu.
Bülent Arınç, bütün İslam aleminin Ramazan Bayramı'nı kutladı.
(Bitti)