Seçim kampanyası kapsamında Diyarbakır'a gelen İhsanoğlu, Dicle Toplumsal Araştırma Merkezi'nin ev sahipliğinde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.
İhsanoğlu, bir oteldeki toplantıda, kendisinin herhangi bir siyasi partinin temsilcisi olmadığını, adaylığı kabul etmesinin nedeninin vatan görevi olmasından kaynaklı olduğunu söyledi.
Türkiye'de 10 Ağustos'ta ilk defa cumhurbaşkanının halkın oylarıyla seçileceğini hatırlatan İhsanoğlu, üç adayın 10 Temmuz'da halkın karşısına çıkarıldığını, bu sürenin az olduğunu öne sürdü.
Adayların imkanlar bakımından eşit şartlarda yarışmadığını savunan İhsanoğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye üç adayla bu seçime girecek. Bunlar 10 Temmuz'da ilan edildi. Dünyada böyle acayip bir şey olamaz. Bir ayda 76 milyon insana diyorsun ki 'Cumhurbaşkanını seç', ondan sonra bir tarafta bütün devletin imkanları, Başbakanlığın imkanları, destek veren iş adamlarının ve rantiye gruplarının destekleri, devletin uçakları, helikopterleri, polisleri, bürokratları destek veriyorlar. Diğer tarafta iki vatandaş, Selahattin ve bendeniz Ekmeleddin, bunların hepsinden mahrumuz. Kimse yardım etmiyor ve vatandaşın bize yapacağı yardım da sınırlanmış, 9 bin lira. Yani siz bir adaya 10 bin lira verirseniz hem siz hem de ben ceza alırım. Dünyada böyle bir şey var mı? Böyle bir haksızlık olabilir mi? Ondan sonra 553 dakika bir adaya veriyor. İki gariban adaya da 4 dakika. Çok adil bir yarış ve hepsi bir ayda. Yani bu birisinin ölçüsüne göre biçilmiş kaftan. Ama bu millet bu biçilmiş kaftana hesabını verecektir."
Kendisinin adaylık süreciyle ilgili konuşan İhsanoğlu, CHP ve MHP'nin aralarında müzakere ederek geldiklerini, bu seçimlerde bu emrivakiyi bozacaklarını söylediklerini ifade etti.
Milletin hassasiyetlerine açık, saygılı olan, beklentileri karşılayacak bir aday olarak kendisi üzerinde anlaşmaya varıldığını dile getiren İhsanoğlu, şöyle devam etti:
"Size bir zihniyetin, siyasi bir tercihin nasıl başladığını anlatıyorum. Ben bunu kabul ettim çünkü bu bir vatan görevi. Türkiye ,12 yıldan bu yana farklı bir ses, farklı bir nefes duymak istiyor. Ben bunu kabul ettim. Ama kabul ederken 'ben sizin partinizin mensubu değilim' dedim. Onlar da net olarak 'biz sizi partimizin adayı olarak istemiyoruz, milletin, uzlaşının adayı olmanızı istiyoruz' dediler. Gerçekten bu şekilde başladı ve o günden bugüne kısa sürede 13 parti resmen desteğini ilan etti. Bunların içinde Türk milliyetçisi olanlar gibi demokratlar da var, muhafazakarlar da var, Sosyal demokratlar da var."
Gittikleri her yerde, Anadolu'nun her yerinde milletin "yeter artık" dediğini gördüklerini ileri süren İhsanoğlu, seçilecek cumhurbaşkanının bu talebe cevap verebilen biri olması gerektiğini söyledi.
Türkler ve Kürtlerin en az bin yıldan beri bu topraklarda birlikte yaşadığını dile getiren İhsanoğlu, "Türkiye'de, devletin tepesinde sorun yaratan birisine ihtiyaç yok, sorun çözen birisine ihtiyaç var. Türkler, Kürtler, en azından bin sene bu topraklarda birlikte yaşadık. Bu beraber yaşamın içinde biz hamur olduk. zihniyetlerimiz, dünya anlayışlarımız, folklorumuz, yiyeceklerimiz, içeceklerimiz hepsi hemen hemen müşterektir. Et ve tırnak gibi bunları ayırmak mümkün değildir" diye konuştu.
Toplantının sonunda kendisine yöneltilen soru ve eleştirilere yanıt veren İhsanoğlu, bazı konularda doğru anlaşılmadığını söyledi.
Ana dil konusunda tavrı ve düşüncelerinin net olduğunu ifade eden İhsanoğlu, insanın ana dilini konuştuğu her yerin vatanı olduğunu kaydetti.
Söylemedi şeyler üzerinden yaklaşık bir saat suçlandığını ifade eden İhsanoğlu, şunları kaydetti:
"Ben ana dil konusunda çok önemli bir şey söyledim ama hiç birinizden bunu duymadım. Demek ki size eksik geliyor, yanlış geliyor. Bana ilk sorulduğunda dedim ki 'insanın ana dili ana sütü kadar mukaddestir ve insanın ana dilini konuşmak kadar doğal bir insan hakkı olamaz.' Ben bunun kıymetini çok iyi bilen bir insanım, çünkü gurbette doğdum. Ana dilimle konuştuğum yer benim vatanımdır. Ben bunu uzun uzun anlattım. Bir insanın ana sütü nasıl bir haksa ana dili de o şekilde haktır. Ben o hakkın tadını bilen bir insanım. Kendi vatanında doğup da kendi ana dilinde konuşamayan bir insanın dramını ben düşünemem. Bunun acısının ne kadar büyük olduğunu tahavvül edemez insan. Yani insan vatanında doğacak ama kendi ana dilini konuşamayacak. Bu bir trajedidir. Bu insan haklarına aykırılıktır. Yani sizin ana diliniz Kürtçe olacak, Ermenice olacak, İngilizce olacak, fakat siz onu konuşamayacaksınız, böyle bir şey olamaz. Ana dilin yasaklanması cinayettir."
Toplantıya katılan Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken, "Kürt dilinin bilim dili olmadığı yönünde açıklamaları bulunduğunu" iddia ettiği İhsanoğlu'na yöresel tandır ekmeği verdi.