Global Oligarşi’nin İsrail’i donattığı en büyük silah, egemen medyada, ajanslarda, siyasette, akademide, sanat ve edebiyatta İsrail ve Filistin konusunda kullanılan dil, dikkatle inşa edilen kelimelerin hegemonyası, algı işgalidir. Sözün gücü yani.
Yeri gelmişken: İsrail’e meşru bir devlet, meşru bir ülke muamelesi yapmak, Filistin’de olan bitene savaş veya çatışma demek, en hafifinden cehalettir. Yıllardır defalarca tekrar ettiğimi tekrarlamama izin verin: İnanıyorum ki, okuyan, yazan, konuşan her namuslu insan konuyla ilgili kullandığı dili, kullandığı kavramları İsrail’in işgalinden temizlemek sorumluluğuyla mükelleftir. Askerleri yok militanları vardır. Yerleşim değil, toprak gaspı. Savaş değil, soykırım. Operasyon değil; işgal, saldırı, cinayet, suikast, katliam. Hamas hedeflerini vurmadı onlar, bir hastaneyi, bir camiyi, bir okulu vurdular. İsrail’e gitmediniz, işgal edilmiş Filistin’e gittiniz. Hiç olmazsa bu kadarını yapabilmeliyiz.
Haritaya bakın. İyi bakın o haritaya ve iyi anlayın Hamas’ın inadını; ateşkes, barış, iki devlet gibi düzenbazlıkların sonuçlarını. Benim pozisyonum: Tek devlet. Bağımsız, Demokratik Filistin Devleti. Yahudilerin, Hristiyanların ve gaspedilen evlerine geri dönenler dahil Filistinliler’in barış içinde birarada yaşadığı bir Filistin Devleti.
Kendini Yahudi Devleti olarak tanımlayan İsrail’in resmi ideolojisi dünya üzerinde bir devlet olarak kabul edilen devletler arasında, düşünülebilecek en yüksek düzeyde ırkçı bir ideoloji olan Siyonizm, resmi dini de Yahudilik inancının en ilkel yorumu, IŞİD gibi maşa çetelerin İslam yorumundan bile beter; Şeytan’ın ateşten yarattığı, tüm diğer canlıların hizmet etmesi gereken seçilmiş bir millet gibi şeyler vazeden bir din yorumudur ve buna katılmayan milyonlarca Yahudiyi bile terörize eden bir ideolojidir.
Küçük ve güncel bir örnek vereyim: Kimlerin öldürdüğü hala bilinmeyen, İsrail işgaldaşı (vatandaş demeye dilim varmıyor) üç gencin ölü bulunması ardından İsrail Başkanı Netanyahu, resmi Twitter hesabından, aşağıdaki cümleleri geçti:
“Şeytanın henüz yaratmadığı küçük çocuğun kanı için intikam. İntikamı henüz alınmadı evlerine dönen 3 safkan gencin. Hamas sorumludur ve Hamas ödeyecek. 3 gencin hatırası mübarek olsun.”
Bu konuyla ilgili malzeme, kitap, yayın çok. Okuyabildiğiniz kadar okuyun lütfen. Dünyanın en silahlı işgal ordusunun, iki toplama kampına indirgeyip hapsettiği bir avuç direnişçinin hayatta kalma mücadelesine, ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ diyen ABD ve AB’nin ağababası devletlere cevap veren, İsrail’in meşruiyetini adam akıllı tartışabilecek bir tek siyasetçimiz, bir tek üniversitemiz HALA yokken; İsrail’in gayrı meşruluğu konusunda pozisyonu net / tutarlı / dürüst / omurgalı ve erdemli bir tek hükumeti yokken bu toprakların; zihinlerimizi ne kadar donatsak, Siyonizm kanserine karşı bir teyakkuz bilincini ne kadar canlı tutsak o kadar insan kalırız.
Kıstırıldığımız köşedir Gazze; insanlığın testi, Allah’ın mühleti.
Gazze düşerse Mekke, Diyarbakır, İstanbul düşecek.
Gazze düşerse sesimiz, yüzümüz yerden kalkamayacak.
Direnişin fidanları çiçek açmayacak, has çiçek yeşeren toprak kalmayacak.
Ne sol ne sağ yumruğumuz kalkabilecek, ihanetimiz tam, yenilgimiz tamam olacak
Onların nefreti sevgimize diz çöktüremeyecek.
Kuşatılmış inatçı çocukların, Dünyanın tüm çocukları için canavarlara direndiği yerdir #Gazze.
“Düşmanımız, Tüm Filistin Halkıdır.”
Ayelet Shaked, İsrail’İn işgal ettiği topraklarda, Tel-Aviv’de doğup büyümüş biri. 38 yaşında. Netanyahu için genel müdür olarak çalıştı. Likud partisinın koordinatörü oldu. 2012’de Knesset’e millet vekili seçildi. Filistin’li genç Muhammed Ebu Kadir’in İsrail İşgaldaşlarınca kaçırılıp işkence edildikten sonra diri diri yakılarak öldürülmesinden tam bir gün önce, Facebook sayfasında, 2002 yılında İsrail politikacılarına konuşma yazarlığı yapan yerleşimci/işgalci Uri Elitzur’un bir cümlesini alıntılayarak başladığı bir deklarasyon yayınladı: “Düşmanımız, Tüm Filistin Halkıdır.”
Aşağıdaki metni, İbranice’den yapılıp yayınlanmış full İngilizce tercümesinden Türkçe’ye tercüme etmeye çalıştım. Kolay olmadığını tahmin edersiniz. İngilizce orijinali de buraya ekliyorum. İşte Faşizm’in, ırkçılığın, insanlıktan çıkmanın, kin ve nefretin, İsraili yöneten zihniyetin, İsrail’in silahlandırıp gaspedilen evlere yerleştirdiği çocuklarına verdiği eğitimin mükemmel bir örneği.
“Filistin halkı bize savaş ilan etti ve biz savaşla cevap vermeliyiz. Bir operasyonla değil, yavaş ilerleyerek değil, düşük yoğunluklu değil, kontrollü bir yükseltme değil, terör alt yapısını yıkmakla değil, belli hedefleri öldürerek değil. Belirsiz referanslar yeter artık. Bu bir savaş. Kavramların bir anlamı vardır. Bu bir savaş. Terörizme karşı bir savaş değil, ekstremistlerle bir savaş değil, hatta Filistin yönetimine karşı bir savaş bile değil. Bunlar da gerçeği gözardı etme yolları. Bu, iki halk arasında bir savaş. Düşman kim? Filistin halkı. Neden? Onlara sorun. Onlar başlattı.
Gerçeği, dilin bize sunduğu basit kelimelere dökmek neden bu kadar zor anlamıyorum. Neden haftada bir savaş için farklı kelimeler icad etmek zorundayız, sırf onu kendi adıyla çağırmamak için? Tüm Filistin halkının düşman olduğunu anlamanın bu kadar dehşet verici yanı nedir? Her savaş iki halk arasındadır, ve her savaşta, savaşı başlatan halk, o halkın tamamı, düşmandır. Savaş ilan etmek bir savaş suçu değil. Savaşla cevap vermek de kesinlikle değil. Ne “savaş” kavramını kullanmak, ne de düşmanın kim olduğunu net bir şekilde belirlemek. Tam tersine: Savaş ahlakı (evet, böyle bir şey var) temelinde bu dünyada savaşlar olduğu varsayımı ve savaşın herşeyin doğal durumu olmadığı; ve savaşlarda düşmanın yaşlısı, genci ve kandınları, şehirleri. köyleri, mülkleri ve altyapısıyla genellikle bütün bir halk olduğu temel kabulü üzerinde yükselir.
Ve savaşın ahlakı bilir ki düşmanın sivillerini incitmemek mümkün değildir. Savaşın ahlakı, Alman şehri Dresden’i bombalayıp tamamen yok eden İngiliz hava kuvvetlerini lanetlemez, veya Amerikan uçaklarını, Polonya’nın şehirlerini yok eden, Budapeşte’nin yarısını yıkan, oturanlarının Amerika’ya asla hiçbir şey yapmadığı yerler; çünkü yıkılmalıydılar ki kötülüğe karşı savaş kazanılabilsin. Savaşın ahlakı Rusya’yı yargı önüne çıkarmayı gerekli kılmaz; Çeçenistan’da kasabaları ve mahalleri sürekli sürekli bombalayıp yok ettiği halde. Angola’da yüzlerce siivili öldürdüğü için BM Barış Gücünü lanetlemez veya Miloşeviç’in Belgrad’ını bombalayan NATO güçlerini; yaşlısıyla, bebekleriyle, kadınları ve çocuklarıyla bir milyon sivil nüfusu olan bir şehir. Savaşın ahlakı sadece siyasi olarak değil, prensipte de doğru bir biçimde doğru kabul eder, Amerika’nın Afganistan’da yaptıklarını, yoğun nüfuslu yerleri bombalamak dahil, savaşın dehşetlerinden kaçan yüzbinlerce insandan oluşan bir mülteci seli yaratmak dahil; binlercesi için geri dönebilecekleri bir ev yok.
Ve bizim savaşımızda bu, yedi kat daha doğrudur çünkü düşman askerleri halkın arasında gizleniyor ve halkın desteğinden ötürü savaşabiliyorlar. Her teröristin arkasında düzinelerce erkek ve kadın duruyor ki onlar olmadan o terörizme angaje olamazdı. Savaşın aktörleri camilerde tahrik edenler, okullar için canice müfredatlar yazanlar, barınak verenler, taşıt sağlayanlar, ve tüm o onurlandıranlar, onlara moral destek verenlerdir. Hepsi düşman savaşçılarıdır ve onların kanları başlarına yağsın. Şimdi buna şehitlerin, onları çiçekler ve öpücüklerle chenneme gönderen anneleri de dahil. Oğullarının peşinden gitmeliler, hiçbir şey daha adil olamaz. Gitsinler, içinde o yılanları büyüttükleri evleriyle beraber. Aksi takdirde daha çok küçük yılanlar yetiştirilecek o evlerde.”
Kaynak: mehmetefe.com