Konuyla ilgili makaleleleri Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi'nin son sayısında yer alan Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı padişahlarının annelerinin milliyetlerinden eğitimlerine, harem hayatından padişahın vefatı sonrası yaşanan değişimlerine kadarki süreci anlattı.
Harem hayatı konusunda yazılı ciddi bir kaynak bulunmadığı için bu konu üzerinde daima esrar perdesi bulunduğunu dile getiren Yılmaz, haremin padişahın en mahrem mekanı olduğunu ve bunun hakkında kimsenin söz söyleme veya yazma hakkı olmadığını, bu yüzden Osmanlı tarihçilerinin bu mevzuya temas etmediğini aktardı.
"Batılılar ise harem hayatı hakkında birçok masallar uydurulmuşlardır" diyen Yılmaz, "harem"in, "girilmesi yasak yer" manasına geldiğini, genel manada "erkeğin kadınları ve çocuklarıyla yaşadığı yer" olduğunu söyledi.
Yılmaz, "Çoğu zaman 'harem entrikaları' şeklinde anlatılan birçok hikaye de hayalhaneleri alabildiğine geniş Batılıların kalemlerinden sadır olmuştur. Bunun yanında, padişahları ve devlet adamlarını etkilemeye ve hatta yönlendirmeye çalışanları da yok değildi. Fakat bunlar, hiçbir zaman belli bir daireyi aşamamış, hatta devlet ve millet aleyhine bir netice meydana getirememiştir" diye konuştu.
Osmanlı'daki padişah annelerinin, oğlunun saltanatı müddetince "Valide sultan" diye anıldığını, bu unvanın ilk defa Sultan Üçüncü Murad tarafından verildiğini belirten Yılmaz, haremin en yüksek makamı olan valide sultanların, protokolde padişahtan sonra geldiğini aktardı. Yılmaz, "Devlet içindeki büyük nüfuzlarına rağmen, valide sultanların siyasetle uğraşanları yok denecek kadar azdır. Bunun yanında, hemen hepsi hayır işleriyle meşgul olmuşlardır" dedi.
Yılmaz, padişah tahta geçince, annesi hayatta ise, Beyazıt'taki İstanbul Üniversitesi binasının olduğu yerdeki Eski Saray'dan Yeni Saray'a taşındığını kaydederek, padişahın annesi ölünce valide sultanlığın boş kaldığını ifade etti.
- "36 padişahtan 23'ünün annesi oğlunun dönemini gördü"
Valide sultanların haremde geniş bir cariye kadrosu olduğunu bildiren Yılmaz, bütün kadınların, sultanların, ustalar ve cariyelerin valide sultanlardan çekindiğini, haremdeki bütün işlerin onun emriyle yapıldığını, emirlerine karşı gelinemediğini, bir yere gidişinde merasim yapıldığını anlattı.
Yılmaz, 36 Osmanlı padişahından 23'ünün annesinin oğullarının padişah olmasına yetişerek, "Valide Sultan" olduğunu, bunlardan sadece Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın öldürüldüğünü, diğerlerinin normal vefat ettiğini söyledi.
- "Müslüman olmayan padişah annesi yok"
Ömer Faruk Yılmaz, Osmanlı'nın aynı aileden devam eden padişahlık sistemi içinde aile bağına yani erkek ve kadın nesebine kesinlikle Müslüman olmak şartıyla ehemmiyet verdiğini belirterek, şu bilgileri verdi:
"Erkeğin hanedanı devam ettiren ailenin üyesi olması kesin şarttı. Oğlu tahta çıkan ve valide sultan unvanını alan annelerin Müslüman olması da şarttı. Fakat Osmanlı'da aile nesebi İslam'daki 'nesep erkekten devam eder' prensibine bağlı olduğundan validelerin nesepleri üzerinde durulmamış, onların bilinen ve meşhur ailelerden olmamasına ayrıca dikkat edilmiştir. Çünkü devlet, bütün Müslümanların ortak varlığı kabul edilmiş, aile ve akrabalık nüfuzunun devlet içinde menfaat ve çıkar grupları oluşturmasına müsaade edilmemiştir. Padişah anneleri içinde Müslüman olmayan asla yoktur ve olduğuna dair en küçük bir bilgi mevcut değildir."
- "Sarayda çok ciddi eğitim alırlardı"
Yılmaz, Çerkez, Rus, Ukraynalı, Rum ve sair kökenli padişah anneleri bulunduğunu, fakat bazı ırklara mensup kızların Osmanlı sarayına asla alınmadığını ifade ederek, küçük yaşlarda saraya alınan, çok sıkı talim ve terbiyeden geçen kızlardan padişahlara eş olabileceklerin hususi bir İslami eğitime tabi tutulduğunu belirtti.
Saraydaki hanımların yıllarca "Saray Kalfaları" ve "Kadınefendiler" denilen harem idarecileri tarafından çok sıkı şekilde takip edilip gözetlendiğini bildiren Yılmaz, bu kişilerin her türlü ahlaki ve sıhhi sağlamlıklarına kanaat getirilince padişaha eş olarak seçilebildiğini ifade etti.
- "Vakıf kurmakta yarıştılar"
Osmanlı padişah annelerinin ekserisinin doğdukları aile ve saraya gelinceye kadarki hayatları hakkında çok fazla bilginin mevcut olmadığını söyleyen Yılmaz, bunun sebebinin aile şöhretlerinin çok az olmasından kaynakladığını bildirdi.
Tarihçi-yazar Ömer Faruk Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Gözden kaçırılmaması gereken husus; padişah annelerinin hayır ve hasenat ehli, vakıf kurmakta yarışan, cömert, iffet sahibi insanlar olduklarıdır. Yani padişah annelerinin ve eşlerinin ömürleri siyasetle değil hayırla geçti. Bugün yurt içinde ve yurt dışında bulunan hayır ve vakıf eserlerinin pek çoğu Osmanlı sarayı mensuplarına aittir ve bunların içinde padişah annelerinin eserleri oldukça fazladır. Padişah anneleri ve hanımlarının hayır eserleri incelendiğinde görülecektir ki, bu gayretli ve fedakar hanımların insanlık için yaptıkları bunca eser hakikaten onların din gayretlerinin ve güzel ahlaklarının bir eseridir."
- "Kösem Sultan devleti yıkılmaktan korudu"
Sarayda aynı zamanda padişahların hanımlarının da aynı derecede itibar sahibi olduğunu belirten Yılmaz, fakat bu itibarlı mevkilerin devletin mekanizmasına tesir edebilecek kadar salahiyetlerle donatılmadığını, sarayın ve padişahın aile hayatının sınırları dışına asla çıkamadığını söyledi.
Yılmaz, şunları kaydetti:
"Elbette bazı padişah hanımları ve valideleri, kendi oğullarının mürüvvetleri için iltimas sahibi olmuşlardır. Fakat bazı tarihçilerin yazdığı gibi entrika ve suistimal içinde yüzen bir saray hayatına asla müsaade edilmemiştir. Nitekim, öyle padişah anneleri vardı ki, her türlü şahsi menfaatlerini bir kenara bırakarak, devletin bekasına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bunların başında gelen, Sultan Dördüncü Murad Han'ın annesi Kösem Valide Sultan, oğlunun çocukluk çağını atlatıncaya kadar devlete mukayyet olmuş, devletin yeniçeriler elinde yıkılıp gitmesine müsaade etmemiştir."
Saray ve eğlenceye düşkünlükleri üzerine yüzlerce kitap yazılmış padişahların hakiki hayatları incelendiğinde, bu yazılanların ve hatta filmlerin ne kadar alakasız ve bambaşka dünyaların insanlarına ait olduğunun görüleceğini belirten Yılmaz, Kanuni Sultan Süleyman'ın aile hayatına karşı yapılmadık çirkinliğin kalmadığını ifade etti.
Araştırmacı yazar Yılmaz, Kanuni'yi sadece "haremde kadınlar arasında ömür geçiren bir padişah" olarak gösterenlerin onun 72 yaşında can verdiği yeri haritada bile bulamayacaklarının sözlerine ekledi.