Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, gündemi değerlendirdi. Kılıçdaroğlu, 1980'li yıllarda kamuda görevliyken gittiği Fransa'da, televizyonda birinci haberin, trafik kazasında bir kişinin hayatını kaybetmesi olduğunu belirtti. İnsan hayatına ne kadar önem verildiğini orada öğrendiğini anlatan Kılıçdaroğlu, Türkiye'de ise insan hayatının öneminin olmadığını ifade etti.
Türkiye'deki iş kazalarının terörden daha fazla can aldığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, 2013 yılıda bin 235 işçinin, iş kazasında hayatını kaybettiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, 2014 Ocak ayında 87, Şubat ayında 77, Mart ayında 117, Nisan ayında 115, Mayıs ayında 414, Haziran ayında 141 işçinin iş kazasında hayatını kaybettiğini, 2013 yılında ölen işçilerden 59'unun, 2014 yılında ölen işçilerden 17'sinin çocuk olduğunu kaydetti.
Soma'da 301 işçinin yaşamını yitirmesinin, yalnızca Türkiye'nin değil bütün dünyanın dikkatini çektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, iktidarın, eylem yapan işçilere, 'Ne istiyorsanız vereceğiz' dediğini söyledi.
Bunun üzerine 22 Mayıs 2014 tarihinde Ankara'ya gelerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen işçilerin, kendilerine verilen sözleri 15 maddelik tutanak haline getirdiklerinin altını çizen Kılıçdaroğlu, verilen sözlerin bir kısmının, kısmen yerine getirildiğini, bir kısmının ise hiç yerine getirilmediğini savundu.
Kılıçdaroğlu, yerine getirilmeyen sözleri şöyle sıraladı:
"(Devlet tarafından denetimler yapılıncaya ve teftiş raporları tamamlanana kadar kimse madenlere zorla indirilmeyecek.) Hatta demiş ki AKP'li yetkililer, 'Önce biz gelip ineceğiz sonra siz ineceksiniz.' Bu unutuldu. 'Kimseye bu süre içinde çıkış verilmeyecek.' Bu söz de tutulmadı. '6 maaş ikramiye verilecek.' Bu da tutulmadı. 'Kanunda yeraltında günlük 7,5 saat yazan yeraltı çalışma süresi 6 saat olacak.' Bu da tutulmadı. 'Haftalık çalışma saati, 36 saati asla geçmeyecek.' Bu da tutulmadı. 'Ölen madenciler, sivil şehit sayılacak.' Bu da tutulmadı. 'Taşeron sistemi kaldırılacak.' Tam tersine taşeron sistemi daha kurumsal hale getiriliyor. 'Uyar madencilik'te çalışırken işsiz kalan işçilerin mağduriyeti giderilecek. İşçilerin alacağı tazminatlar, bir yasa çıkarılarak güvence altına alınacak.' Bunların hiçbiri tutulmadı."
-"Torbada işçi hakları yok"
Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin, 45 kanunda değişiklik yapan yasa tasarısı getirdiğini, ancak tasarının, 149 kanunda değişiklik yapan torba kanuna dönüştüğünü, işçi haklarının bu torba tasarının içinde olmadığını savundu.
Somalılar'a seslenen Kılıçdaroğlu, "Size söz verdiler. Tutanak tuttunuz, altına imza attınız. Şimdi verilen sözler tutulmadı. Sana söz veren kişi, Cumhurbaşkanı adayı oldu. Eğer verdiği sözün arkasında bir adam durmuyorsa sen gereğini yapmak zorundasın. Sandığa gideceksin, onu sandığa gömeceksin. Elin mahkum" diye konuştu.
Söz konusu tasarının görüşmelerinde, partisinin milletvekillerinin, yeraltında çalışan maden işçileri için yaşam odası bulundurulmasına ilişkin önerge verdiklerini, ancak önergenin AK Parti milletvekillerince, "200 milyon lira olan bu maliyetin yüksek olması" gerekçesiyle kabul edilmediğini belirten Kılıçdaroğlu, "200 milyon lirayı bir kişinin hayatından daha değerli gören bir anlayışa hala destek verecek misiniz?" diye sordu.
Zeytinburnu'nda meydana gelen ve 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamayı anımsatan Kılıçdaroğlu, daha önce de yine aynı bölgede patlama olduğunu ve 21 işçinin hayatını kaybettiğini belirtti.
Olayla ilgili davları yakından izlediklerini anlatan Kılıçdaroğlu, "Gönül isterdi ki 21 işçinin hayatını kaybettiği davalar görüşülürken, sendikaların genel başkanları da orada olsun. Sadece CHP'li milletvekilleri izledi" dedi.
-"Nereye kadar gizleyeceksiniz?"
Kılıçdaroğlu, 17 Aralık ile ilgili fezlekelerin Meclis'e geldiğini, ancak AK Parti'nin bunu gizlediğini savundu. AK Parti'nin, soruşturma komisyon kurulması sürecinde de uzun süre beklediğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Nihayet kuruldu komisyon. Şimdi bir numara çektiler: 'Sıralama yokmuş, her şey karmakarışıkmış, fezlekeleri savcıya iade edelim.' İstersen dünyanın öbür ucuna gönder, o fezlekeleri biz burada oturacağız, adam gibi bakacağız. Nereye kadar gizleyeceksiniz?" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Vatandaşın cebinden parayı çalacaksın ama TBMM'deki iktidar milletvekilleri onu koruyacak, arkasında duracak. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil. Şimdi, fezlekeler görüşülmesin diye talimat veren kişi, Cumhurbaşkanı adayı.
Elinizi vicdanınıza koyup sandığa gideceksiniz. Ramazan ayı. Hırsızlık yapana prim verecek misiniz vermeyecek misiniz? Bunu oturup hepimizin düşünmesi lazım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak mıyız korumayacak mıyız? Hırsızı savunanın arkasından gidecek miyiz gitmeyecek miyiz? İşin özü budur. Her yurttaşımın düşünmesini istiyorum."
-"Bu seçim, Türkiye'nin geleceğinin oylanacağı bir seçimdir"
Dün partisinin genel merkezinde düzenlenen toplantıyı hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları değerlendiren ağabeyilerimiz, 'Türkiye'nin içinde bulunduğu koşular çok açık. Yıllarını demokrasi için mücadele ederek geçiren bizler, Cumhurbaşkanı seçimlerinde görev istiyoruz. Genel Merkez'e gelip çalışmak istiyoruz' dediler. Çok güzel bir toplantı gerçekleştirdik. Partimizin hafızasını oluşturan değerli büyüklerimize yürekten şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu.
Türkiye'nin tarihi bir süreçten geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, bu nedenle Cumhurbaşkanı seçiminin sıradan bir iktidar mücadelesi seçimi olmadığını ifade etti. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bu seçim, partilerin kendi aralarından yarıştığı bir seçim değildir. Bu seçim, Türkiye'nin oylandığı seçimdir. Demokrasinin oylandığı seçimdir. Parlamenter rejimin oylandığı bir seçimdir. Bu seçim, CHP ile diğer partiler arasında bir yarış değildir. Bu seçim aynı zamanda, 'Bir kişiyi seçeceğiz, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacağız' seçimi de değildir. Bu seçim, Türkiye'nin geleceğinin oylanacağı bir seçimdir. Bu gerçeği hepimizin kabul etmesi lazım. Bu gerçeğin üzerinden yola çıkmamız lazım.
Bütün partilere ve o partilere oy veren bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: 200 yıllık bir parlamenter yaşamı daha da taçlandırmak istiyorsanız, kullanacağımız oyun yeri bellidir. Bir kişinin, otokratın, baskıcının, başınızda olmasını; kızdığı zaman da tepenize sopayla vurmasını istiyorsanız, onun da yeri bellidir.
Sandığa giderken hepimizin dikkatli olması lazım. Bu seçim normal bir seçim değildir. Sıradan bir seçim değildir. Eğer biz çocuklarımızı, Türkiye'yi düşünüyorsak, geleceği düşünüyorsak, 'uygar bir dünya içinde yerimiz olsun' diyorsak sandığa gideceğiz ve oyumuzu kullanacağız."
-"Empati kurmanızı istiyorum"
Ali İsmail Korkmaz'ın ölümüne ve söz konusu dava sürecine değinen Kılıçdaroğlu, anne-bananın umutla yetiştirdiği, üniversiteye umutla gönderdiği bir öğrencinin, Eskişehir'de sokak arasında sopalarla ve tekmelerle dövüldüğünü, öldürüldüğünü ifade etti.
Bu konuda empati yapılarak düşünülmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Ben, bütün annelere ve bütün babalara sesleniyorum: Empati dediğimiz, yani karşıdaki kişinin yerine kendinizi bir koyun. Ali İsmail'in babası ve annesinin yerine kendinizi bir koyun. Umutla çocuğunuzu yetiştirdiniz. Üniversiteye gönderdiniz. Okusun, adam olsun, ülkesine faydası olsun diye. Ve o karanlık bir sokakta sopalarla ve tekmelerle öldürülüyor. Öldürüldüğü zaman, Cumhurbaşkanı adaylarından birisi 'Polis destan yazdı' diyor. Senin çocuğun öldürüldüğünde, senin çocuğun karanlık bir sokakta sopayla, tekmeyle öldürüldüğünde, 'Polis destan yazıyor' diyen adama hala gidip oy verecek misin vermeyecek misin?
Onunla kalmıyor, bu Cumhurbaşkanı adayının valisi, diyor ki 'Ali İsmail Korkmaz'ı arkadaşları öldürmüştür, delilleri karartmaya çalışıyorlar' Ama yürekli bir savcı, düzgün bir savcı, adaleti arayan bir savcı, Cumhuriyetin savcısı olan bir kişi delillerin tamamını ortaya çıkardı. Sonra ne oldu? 'Dava Eskişehir'de görülemez. Kayseri'ye alacağız...'
Oy kullanmak için sandığa gidecek yurttaşlarıma seslenmek istiyorum, çocuğu olan bütün anne ve babalara sesleniyorum: Aynı şey sizin başınıza her an gelebilir. Gençleri anlamak yerine sopayla, tekmeyle susturmak, hangi demokraside vardır. Ve bu insan hangi yüzle gelip, 'Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacağım' diyor.
Delillerin karartıldığı, adaletsizliğin geçerli olduğu bir Türkiye'de yaşıyoruz. Sandığa giderken bu düşüncelerle sandığa gitmenizi istiyorum. Bu anlayışla sandığa gitmenizi istiyorum, empati kurmanızı istiyorum. Eğer çağdaş, uygar bir ülkede, demokrasinin geliştiği bir ülkede yaşamak istiyorsak, her şeyi düşünmemiz lazım. Bu seçim, bu açıdan çok önemli bir seçimdir. Herkesin düşünüp, herkesin sandığa gitmesini bekliyorum.
Oğlunu seviyorsan, kızını seviyorsan, çocuklarını seviyorsan, Türkiye'yi seviyorsan, Türkiye'nin geleceğini düşünüyorsan, adam gibi gidip tatil yapmak istiyorsan, adam gibi tıpış tıpış gideceksin, oyunu kullanacaksın. Dün söyledim, 'Vay efendim Kılıçdaroğlu bana (diktatör) diyordu, o da bunu söylüyor...' Ben söylüyorum, çünkü ben de tıpış tıpış gidip oyumu kullanacağım. Senin diktatör olduğunu ben söylemiyorum sadece, bütün dünya söylüyor. Aradaki fark bu. Senin ellerin kanlı, senin dilin kirli, senin alnın kirli, senin geçmişin kirli."
Cumhurbaşkanı seçiminin, hukukun üstünlüğüne inananlarla inanmayanlar arasındaki bir seçim olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Bu seçim, demokrasiye inananlarla inanmayanlar arasındaki seçimdir. Bu seçim Türkiye'nin geleceğini çağdaş uygarlığa taşımak isteyenlerle, taşımak istemeyenler arasındaki bir seçimdir. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kirli birisi oturamaz, yalan söyleyen birisi de oturamaz. Kimse kusura bakmasın, yalan söylemek ayıptır, bize öyle öğrettiler. Her anne baba çocuklarına bunu mutlaka öğretir. Ama Başbakanlık koltuğuna oturan kişi yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmişse ve kişisel kariyeri için her şey yapıyorsa bunu düşünmek mümkün değil. Yalan konusunda kimse onun eline su dökemez" diye konuştu.
(Sürecek)