• Bosna Hersek'te savaş öncesi dönem nasıldı? (siyasal, ekonomik, dini yaşayış, baskı)
Farkli din ve etnik kimliklerin var olduğu Balkanlar daima sıkıntılı ve sancılı süreçler geçirmiştir. Din olarak Hıristiyan, Ortodoks ve Müslümanların var olduğu bölgede ayrıca, Boşnak, Sırp, Hırvat, Arnavut ve Makedonlar yaşamaktaydı.
Sırp Krallığı ile yönetilen Balkanlar, Osmanlı tarafından fethedilişinin ardından huzur ve sükûnete kavuşmuştur. Birlikte yaşama kültürünün örneklendirildiği bölgede her din kendi ibadetlerini, her etnik köken kendi kültürünü yaşayabilmekte özgür bırakılmış ama aynı zamanda Balkanlarda İslam’ın daveti gerçekleştirilmiştir. Ancak Osmanlının çöküşü ile birlikte yeniden aşır Milliyetçi Sırplar tarafından yöentilmiş ve ardından uzun yıllar süren Kominist Rejimin hakim olduğu dönemler başlamıştır. Bu durumda tüm ülke ve milletler Yugoslavya çatısı altında tek tipleştirilirken öte yandan İslam kimliği tamamen ortadan kaldırılmak üzere tüm argümanları yasaklanmıştır. Camilerin, medreselerin, tekkelerin kapatıldığı bölgede İslam’a ait yaşanması gereken her şey “yasaklanmıştır”. Müslüman kimliğini Balkanlardan temizlemeye yönelik olarak devam eden süreçte 1940’lı yıllara gelindiğinde Balkanlarda İslam’ın varlığını yeniden yeşertmek adına bir hareket ortaya çıkmıştır. Miladi Müslimani (Genç Müslümanlar) Tito döneminin ağır baskılarına rağmen “davet” çalışmasına hız vererek tüm Balkanlarda örgütlenmiştir. Aralarında Aliya İzzetbeoviç’in de bulunduğu bu gençler, Balkanlardaki Müslüman kimliğin temsilcileri ve savunucuları olarak 1991’e kadar her türlü eziyete rağmen mücadelelerini sürdürmüşlerdir. 1990’da Yugoslavya çözüldüğünde Boşnaklarda bağımsızlıklarını isteyerek ayrılmış, Aliya İzzetbegoviç hapishanede temellerini attığı SDA ile seçimlere girerek cumhurbaşkanı olmuştu. Ve böylelikle parlamentoda Müslümanların aktif dönemi başlamış oldu.
• Bosna Hersek'in dünü ile bugünü arasında bir fark var mı? Savaşın izleri hala sıcak mı?
Elbette ki büyük fark var. Hiçbir şeyin eskisi gibi olması da mümkün değil. Müslümanlar yaşadıkları soykıırm ve maruz kaldıkları Sırp faşizminden sonra hiçbir şeyi unutmadılar ve unutamayacaklar. Zira savaşın izleri hala çok taze. Bosna’nın tüm şehirleri sessiz bir şekilde yaşadığı trajediyi haykırır durumda. Müslüman Boşnakalar yaralarını sarmaya çalışırken, şehirler yaralarını ve savaşın derin izlerini hala üzerlerinde taşımaktadır.
• Bu bölgenin insanında her 20-25 yılda bir savaş olur düşüncesi var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Tamamen doğru bir düşünce bu. Çünkü Bosna’da hiçbir mesele çözülmedi her şey sessiz bir gerginlikle devam ediyor. Sırplar hala Müslümanlara diş bilemeye devam ediyor. Bölge her an patlamaya hazır bir bomba gibi. Kanaatim odur ki, bu bölgedeki Müslümanların yalnız olmadıklarını Faşist Sırpların gözüne güzüne sokmak zorunluluğumuz söz konusudur. •
Srebrenitsa'da tam olarak olan şey neydi? Katliamı yapanlar cezalandırıldı mı?
Bosna’da 4,5 yıl süren savaşta Sırplar hiçbir askeri teçhizatı ve bir ordusu olmayan sivil Boşnaklara ve onların yaşadığı şehirlerle saldırmıştır. Savaş çıkmasın için büyük gayret saerf eden Alija İzzetbegoviçin çırpınışları sonuç vermemiş “olası savaş tehlilikesine karşı BM’ye yazdığı mektup bile cevapsız kalmıştır. Başka seçeneği kalmayan Alija parlementoyu fes ederek Boşnak ordusunu kurmak üzere komutan elbisesini giydiğinde il olarak, taksi şoförleri, Sporcular, İmam ve müezzinler katılmıştır.Bosnanın bütün şehirleri kuşatılmış Sırp ordusu ve uzaktan nişancılar tarafından bombalanmış,hareket eden her şey öldürülmüştür. Alija komutasındaki Bosna ordus kısa sürede kendisini toparlamış ve kaybettiği şehrileri birer birer geriye almaya başlamıştır. Balkanlarda Müslüman yönetimini bir kâbus olarak kabul eden batılılar bu durmda şimdiye kaç sesszi kaldıkları bölgeye gelerek Müslümanlar Boşnakların zafere giden yürüyüşünü baltalamaya dönük eylemler yapmıştır.
Srebrenitsa katliamı buna dair sadece bir örnektir.Srebrenitsa BM ve Sırpların ortak katliam bölgesidir. BM’nin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa’da, sırf bu yüzden 20 bin olan nüfusunu 60 bine çıkarmış kente sığınan siviller adeta açık hava cezaevine dönen bu alanda hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Bölgeyi “güven” altına alan ve güya yardımları ulaştırmakta yetkili olan BM’nin Hollandalı askerlerinin tavır ve tutumları çentiklerden farksız olmamıştır. Yetersiz beslenme, salgın hastalık gibi pek çok sepelerden dolayı toplu ölümlerin yaşandığı Srebrenitsa “güvenli bölge olma” şartı olarak silahsızlandırılarak Sırbistan’dan gelen 10 bin Sırp askerine takdim edilmiştir.
11 Temmuz 1995 günü güya askerlerinin esir alınmasını bahane ederek Srebrenitsa’da 10 bine yakın kişinin hunharca katledilmesine seyirci kalan BM bana göre buradaki katliamın birinci derecede failidir. Nitekim Sırp General Radko Miladiç kameralar karşısına çıkarak “Srebrenitsa’yı Türklerden temizleyerek Sırplara hediye ettim” şeklindeki açıklaması ile BM’nin katılama seyirci kalan askerlerine onur madalyası takması arasında mana bakımından bir fark yoktur. Karşılıklı olarak katliamlarını belgelemişlerdir. Güvenli bölgelerde gerçekleşen “güvenli katliamlar” ve ihanetler neticesinde kazanılmış bir zafer yarım kalmış ve Aliya Müslümanların lehine asla olmayan Daytın anlaşmasını imzalamak zorunda bırkılmıştır. Aradan geçen bunca yıla rağmen Srebrenitsa’da hala toplu mezarlar bulunmakta ve cesetler çıkarılarak yeniden defnedilmektedir.
• Srebrenitsa'ya baktığımız zaman bugün aynı zulmü Suriye yaşıyor; dünya sağır ve kör duymuyor görmüyor diyebilir miyiz?
Birinci Dünya Savaşından sonraki en büyük soykırım Bosna savaşında yaşanmıştır. Ve hiçbir savaşta Bosna’daki Müslüman kadınların namus ve haysiyetlerinin çiğnendiği başka bir örnek yoktur. 25 bin ila 50 bin arasında genç kadın ve kız sistematik olarak tecavüze uğramış bu yolla Müslüman neslin yok edilmesi öngörülmüştür. Her Sırp askeri bu konuda emir almış ve bu haysiyetsizlik tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir. Bunun bir benzerinin biz bu gün Suriye’de gerçekleştiğini biliyoruz ve ne yazık ki dün Bosna’da olduğu gibi bu günde Suriye'de Müslüman kadınların iffet ve haysiyetlerinin çiğnenmesine seyirci kalıyoruz.
• Bosna deyince aklımıza Aliya İzzetbegoviç geliyor. Aliya'yı Bilge Kral yapan neydi?
Aliya, Balkanların yetiştirdiği büyük bir liderdir. Aliya’yı Aliya yapan ise, Onun İslam’a olan köklü ve kuvvetli inancı, Balkanlara olan sevdasıdır. O, yaşadığı dönemde Balkanların ve Müslümanların geleceği için ağır bedeller ödemiştir. Üstelik gerektiğinde ilim adamı, mutasavvıf , davetçi, siyasetçi, parlamenter, gerektiğinde ordu komutanı olabilmiş ve hepsini aynı ahenk ile temsil edebilmiş bir liderdir. İslamı, kaleme aldığı önemli eserlerinden biri olan İslam Deklarasyonu kitabının satırlarda şöyle ifade eder; “Amacımız Müslümanların yeniden İslamlaşması; hedefimiz inanmak ve mücadele etmektir”.
• İslam dünyasında ya da Balkanlarda Bosna'nın yeri ve önemi sizce nedir?
Elbette pek çok öneme sahiptir.Tarihi süreci bakımından, siyasi ve stratejik anlamı bakımından.. Ama bana sorarsanız; yaşadığı savaşlar, soykırımlar açısından baktığımızda, İslam varlığının devamına adanmış bu topraklarda, kardeşlerimizin “her şeye rağmen” yaşıyor olması, ağır bedeller ödemeyi göze alabiliyor olması öncelikli sebeplerdendir.
• Srebrenitsa ve Bosna'yı unutturmamak için neler yapmak lazım?
Unutmamak unutturmamak boynumuzun borcudur. Bizim kardeşlerimiz o topraklarda soykırıma uğradı. Karacziç genelde Balkanlarda, özelde Bosna’da, Tito’nun küllerinden büyük Sırbistan devletini kurmak için akıl almaz katliamlar yaptı. Başarılı olamadı ve olamayacak. Dünya Büyük Sırbistan hayalini kuranların katliamlarına seyirci kaldı. İçimizdeki acının ateşi hiç sönmedi ve sönmeyecek.. Bundan sonrası için bu topraklar bizim gözümüzün üzerinde olduğu topraklardır. Varlığımızla oradaki kardeşlerimizin varlığını güçlendirerek Sırp Faşistlerin ve destekçisi küresel örgütlerin karşısında ve kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.
• Son olarak Bosna halkının İslam Dünyasından beklentileri nedir?
İslam Dünyası derin bir uykunun kollarında ve hala uyumaya devam ediyor. Oysa küresel güçler, sömürgeci ve işgalci katiller tüm İslam coğrafyalarına dönük hesaplarını bir bir gerçekleştiriyor. Balkanlarda bu stratejik hesapların ortasında olan ve “Müslüman kimliğinin ortadan kaldırılmasına” dönük pek çok tehlikeli oyunun içerisinde kalan kardeşlerimiz mevcuttur ve İslam dünyası bu kardeşlerimize sahip çıkmak zorundadır. Kendi bulundukları ülkelerde yan gelip yatarken, Bosna’da “şeriat devleti” beklentisi güden akıl fukarası düşüncelerin ötesinde çözümlere muhtaçtır Bosna. Bir Post Modern Darbe olan 28 Şubatın travmasını hala atlatamamış bizlerin bile Bosna’dan aynı beklenti içerisinde olmamız fena halde talihsizliktir. Kısacası İslam dünyası, romantik hayallerimizin odağındaki Bosna’ya bulunduğumuz yerden değil, oranın şartlarından bakarak çözüm üretmelidir.
Ayşe Müzeyyen Taşçı kimdir?
Oltu Erzurum doğumlu. Refah partisi, Fazilet partisi, Saadet partisi kadın kolları İstanbul teşkilatlarında dış ilişkiler başkanlığı ve Genel merkez hatibeliği yaptı. 1992’de Bosna savaşı ile beraber kurulan İHH faaliyetlerinde aktif görev aldı. Özellikle Bosna, Çeçenistan, Irak gibi ülkelerden gelen Mülteci kadınlarla ilgili çalışmalarda bulundu. Savaştan sonra Bosna ile ilgili araştırmalar yaptı. “Savaşın Masumları Bosna” adlı kitabı kaleme aldı. Halen, Balkanlarda İslami hareketler, Bosna savaşı ve Aliya İzzetbegoviç konulu konferans ve seminerler veriyor.UDEF (Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu) bayan teşkilatlanma sorumlusu.Halen Timetuk'te köşe yazarı
SALİHA EREN / HABER SEYRET