Ramazan arifesinde Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasında(DTSO)’da Diyarbakır buluşmaları adı altında üç saatlik bir değerlendirme toplantısı gerçekleşti. Geçen sen de böyle bu formatta bir şehir yazarı sıfatıyla katılmıştım, ancak bu sefer Demokrat Eğitimciler Sendikası(DES) olarak DTSO’ını bir partneri olarak katkı vermiş, bir nevi ev sahiplerinden birisiydim.
Bu toplantının formatı şöyle ulusal düzeyde tanınmış üniversite hocalarından aynı zamanda yazar ve televizyon programcısı olanlarda en az ikisi davet edilir. Diyarbakır STÖ’lerinden 25-30 kişi davet edilir. Özellikle süreç nasıl gidiyor? Diyarbakır’dan gelişmelere nasıl bakılıyor? Diyarbakır dinamiklerinin düşünceleri alınır ve zaman içinde hem basın yoluyla hem de konferans ve programlarla kamuoyuyla satır aralarında paylaşılır.
Bu toplantına ön plana çıkan fikirlerden bazıları şunlardır.
Kürt sorunu şartsız şurtsuz çözmeden Anadolu insanı rahat etmez, siyasiler soyut siyasetle vakit öldürmeye devam edecekler, Üretim, teknoloji ve eğitime eğilen olmaz ve memleket dünyanın gerisinde kalmaya, kendi kendisiyle boğuşmaya devam eder
Şu Türk kavramını ulusal mal ve kurumların başından kaldırmak lazım, Türk polisi, Türk jeti, Türk Silahlı Kuvvetleri denildiği sürece bazı vatandaşlarımız aidiyet duygularını taşımadıkları için ayrımcılık ve bir ırkın üstünlüğü devam eder, bu kavram yerine Türkiye kavramının kullanılması birleştirici ve yararlıdır.
Ülkemizin siyasal sorunlarının çözümü için sivil anayasa gereklidir ilk sefer nasıl bir anayasa sorusuna cevap bulmak için ülke çapında ciddi çalışmalar oldu BDP ve AK Parti anayasal düzenleme için çaba sarf etiler ancak aynı hassasiyeti MHP ve CHP göstermedi özellikle anayasanın ilk dört maddesini değişmez kabul edince sivil anayasa hevesi başka bahara kaldı.
Ülkemizdeki dillerin yaşamasından ve resmiyette kullanılmasından çekinmemek lazım, 2009 yılında yapılan Venezuella anayasasının genel esaslarının 9. maddesinde şöyle bir ifade bırakılmış “Venezuela’nın resmi dili İspanyolcadır, diğer yerel diller de yerel yönetimlerde resmi dil olarak kabul edilir” bununla ülkedeki tüm diller bir anlamda özgürlüğüne kavuşmuşlar.Dolayısıyla isteyen istediği kullanır.
Kürt sorunu muhasebesiz ve müzakeresiz çözülmelidir. Devlet bu bölgede oluşturduğu kaos ve yanlış uygulamaları o kadar çok ki hesaplaşmaya kalkışılırsa altında kalır helalleşmekten başka çaremiz yok, müzakeresiz çözülmelidir; kim kimin inasni hakkını kiminle müzakere hakkına sahiptir. Bir Kürt komisyonu kurulacak birkaç günlük çalışmayla detayına kadar ne isteniliyorsa birkaç maddede toplanacak meclis gereğini yapacak bu kadar basit.
Bununla ilgili şöyle bir fikir ileri sürüldü.Malum akil adamlarımız Türkiye’nin yedi bölgesini iki ay boyunca dinlediler oradan teklifler ve hassasiyetler rapor haline getirildi, şu anda bir yerlerde duruyor. Buyurun üç vekil HDP’den üç vekil AK Parti'nin Kürt vekillerinden MHP ve CHP de birer gözlemci versin bir meclis başkan vekilinin başkanlığında 15 gün akil adamlar heyetinin raporlarında 15 madde çıkarıp meclise versinler meclis, ama bırakmadan bu talepleri yasal zemine kavuştursun, mesele azami ölçüde hal olmuş olur.
Diyanetin elinde mükemmel bir imkan var, ülkenin en ücra köşelerine kadar sesini ulaştırabiliyor buyurun bir barış hutbesi irad etsin vatandaş basın yoluyla bilgi edindiği yalan yanlış ezberden kurtulsun.Aslında eğer diyanet İslam kardeşliğini bu topluma anlatabilseydi, bu halk İslam terbiyesiyle yetişseydi bu sorunlar son derece aza indirgenmiş olacaktı düşüncesi de ileri sürüldü.
Ayrıca basında barışçıl bir dil geliştirerek memleketin huzuruna katkı versin, vermelidir. Basın Kürtleri kamuoyuna farklı tanıttı, derdimizi Türk kardeşlerimize anlatmadı, bu memlekette yaşanan sıkıntıların müsebbibi olarak Kürtleri gösterdi, halbuki Kürtler mazlumdu, bir zalim komitenin işkencesi altında inim inim inliyorlardı.
*Bur Türk vatandaşımız şöyle bir empati yapsın bakayım; Türkçe konuştuğu için devlet kurumları tarafından darp ediliyor, yasal olarak hapse atılıyor, yakınları cezaevinden ölü olarak çıkıyor, insanım diyen bu zulme sessiz kalır mı? Ne yazık ki hala da bu olup biten hadiselere inanmayan var işte bunun sebeplerinden biri basının taraflı kalemi oldu.
Barışın gelip gelmemesi konusunda temkinli olanlar olmasına rağmen kahir ekseriyet barışın yoluna devam ettiğini hatta hükümet değişse bile gelen hükümetin bu barışı tamamlamaktan başka çaresinin olmadığına vurgu yapıldı.
Bir düşünce insanı olarak temennim kendi alanında düayen olan Radikal gazetesi yazarı Prof.Dr.Seyfettin Gürses ile Zaman gazetesi yazarı Prof.Dr.Şahin Alpay bu düşüncelere aracılık yapıp medya vasıtasıyla Türkiye kamuoyuyla paylaşırlar ve bu çalışma kamuoyuna mal olur.
Beni mazur görün bu kadarını ancak paylaşabildim, gerisini konuklarımıza bırakalım.
Barış ve huzurun gelmesi dileğiyle.
Eyüphan Kaya / Diyarbakır DES İl Başkanı