Başbakan Erdoğan, Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi Salonu'nda düzenlenen AK Parti Cumhurbaşkanı Aday Tanıtım Toplantısı'nda, konuşmasına dua ederek başladı. "Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah'tır. Bu davayı bu hareketi, bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren Rabbim'e sonsuz hamdüsenalar olsun" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu davanın bayraktarlığını, sancaktarlığını, hizmetkarlığını yapmış ve ahirete intikal etmiş her bir kardeşime, Rabbim rahmet etsin, onlardan razı olsun. Çıktığımız bu kutlu yolculukta, Rabbim ayaklarımızı doğruluk üzere sabit kılsın. Yara Rab, sen ki kullarının hareketlerini takdir ettin, senin iznin olmadıkça hiçbir şey hareket etmez, bizim hareketlerimizi doğruluk üzere kıl. Ya Rab, bizim göğsümüzü genişlet, hayır işlerimizi kolaylaştır. Bugün sana, yarattıklarına, yani halka hizmet için bir güzel yolculuğa hazırlanıyoruz. Bizi, kibirden muhafaza eyle ya Rab. Bizi hasetten, muhazafa et Ya Rab. Bizi haksızlıktan, adaletsizlikten zulümden beri eyle Ya Rab. Bizi, ailemizi, bütün yol arkdaşlarımızı, yolların tuzaklarından koru Allahım."
Başbakan Erdoğan, "Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek mücadeleye soyunduk. Kudüs fatihi Selahattin Eyyübi gibi zaferin kılıç ve kalkanla değil Allah katında olduğuna inandık. Endülüs fatihi Tarık Bin Ziyad gibi arkamızda gemileri yakarak yolculuğa çıktık. Sen ki her şeye gücü yetensin, bu mübarek günde dileğimiz de odur ki bu milleti bir kez daha zaferle müjdele Ya Rab. Bugün çıktığımız kutlu yolculuğun Türkiye için milletimiz için insanlık için hayırlar vesile eyle Ya Rab, amin, amin, amin" ifadelerini kullandı.
-"Tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum"
"Her birinize sonsuz teşekkür ediyorum. Bu anlamlı günde, bu güzel buluşmada heyecanımızı bizlerle paylaşan siz değerli yol arkadaşlarımı yürekten selamlıyorum, sizin şahsınızda Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşlarını, aziz milletimi, bizim bu heyecanımızı paylaşan yer yüzündeki tüm dost ve kardeşlerimi selamlıyorum" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şahsımı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. cumhurbaşkanlığı için aday gösteren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyiz gidiyoruz gündüz gece. Bireyselleştiriyorum, dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda, İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece, düşünülürse derince, uzak gözükür gelince, yol bir dakka miktarınca gidiyorum gündüz gece, Şaşar Veysel iş bu hale, gah ağlayan gah gülen, yetişmek için menzile gidiyorum gündüz gece."
-"Ne o gözleri ne de o gözlerin küçük sahibinin verdiği mesajı bir an olsun aklımdan çıkarmadım"
Erdoğan, 1994 yılında İstanbul'da yerel seçimler için gece gündüz koştururken İstanbul'un her semtine, her sokağına ulaşmaya çalışırken, manşetlerin şevklerini kırmasına müsaade etmediklerini, tehdit telefonlarına aldırmadıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Birileri, günler öncesinde zaferlerini ilan ederken, biz Allah'ın takdirine inanıyor, milletin takdirinin farklı olduğunu hissediyor, hiç hız kesmeden koşturuyorduk. İstanbul'un yoksul mahallelerinden birindeydik, kalabalığın içinden 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, yanıma geldi. Elinde bir şey vardı, elini uzattı, elini tuttum, 'bunları annem gönderdi' dedi. 'Annem, seçildikten sonra sakın bizi unutmasın' dedi. İki tane bileziği elime tutuşturdu. Daha ne olduğunu anlayamadan kendisi de o ince bileğindeki oyuncak bileziğini çıkardı, onu da elime tutuşturdu. Ben daha bir şey söyleyemedim, bayağı uzak kalabalığın içinde kaybolup gitti. O bilezikler İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında hep karşımda oldu. Ben asıl o gözleri unutamadım. Aradan 20 yıl geçti, 7-8 yaşlarındaki o çocuğun gözlerindeki parıltıyı, heyacanı unutamadım. Pınarhisar Cezaevinde yatarken karşımda hep o çocuğun bakışları vardı ve o elime tutuşturduğu, annesinin gönderdiği iki bilezikle, bileğinden çıkardığı oyuncak bilezik... AK Parti'yi kurarken gözümün önünde o çocuğun gözleri vardı. Ankara'da Başbakanlık görevini yüklenirken karşımda hep o masum gözler vardı, attığım her imzada o gözler, karşımdaydı. Gece yorgun başımı yastığa koyarken, sabah uyanınca o masum çocuğun gözlerindeki heyecan, o umut, parıltı, o beklenti hep karşımdaydı. Ne o gözleri ne de o gözlerin küçük sahibinin verdiği mesajı bir an olsun aklımdan çıkarmadım. Annesi, 'seçildikten sonra bizi unutmasın' demişti ya... Allahıma hamd olsun, o büyük emaneti, büyük mesajı hiçbir zaman unutmadık, unutmadım."
-"İslam coğrafyasını hiç bir zaman unutmadık"
"Biz siyaseti işte o temiz yürekler için yaptık" diyen Erdoğan, "Vatanı için toprağı için bayrağı için canını veren şehitlerimizi hiçbir zaman unutmadık ve siyaseti onlar için yaptık. 20 yaşındaki yavrusunu, ciğerini, yüreğinin parçası aslanını askere gönderen ay yıldızlı tabut içinde şehit bedeni teslim alan, boynunu yere eğip, 'vatan sağolsun' diyen o kahraman yürekli, anne baba yüreklerini hiçbir zaman unutmadık. Siyaseti onlarla beraber, onlar için yaptık. İstanbul'un işgal edildiğini duyunca sofrasında yiyecek ekmeği dahi yokken kolundaki bileziği, parmağındaki yüzüğü çıkarıp Türkiye Müslümanları'na gönderen Pakistanlı kadını hiçbir zaman unutmadık. İslam coğrafyasını hiç bir zaman unutmadık ve siyaseti hep onlar için yaptık" şeklinde konuştu.
"Biz siyaseti maden ocaklarında alınteriyle helal rızık kazanma peşindeki işçi kardeşlerimiz için yaptık" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz siyaseti İstanbul Sultangazi'deki, Ankara Altındağ'daki, Diyarbakır Benusen Mahallesindeki Türkiye'nin tüm kenar mahallelerindeki yoksullar için yaptık. Dicle'nin kenarında koyunları kurtlar kapıyordu, Dicle'nin kenarında kaybolan koyunların hesabını sormak o büyük emaneti omuzlamak için siyaseti yaptık. Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerin, Mamak Cezaevindeki zulmün, Metris'teki adaletsizliğin hesabını sormak için siyaset yaptık. Başörtülü olduğu için üniversite kapılarından döndürülen, boynu bükük, gözü yaşlı kızlarımız için bu siyaseti yaptık. Cezaevinde evladını ziyarete giden Kürtçeden başka bir dil bilmeyen, anadilini konuşması yasak olan evladıyla sadece bakışarak sohbet etmek zorunda kalan, ciğeri yanık anneler için siyaset yaptık.
Yoksul olduğu için insan yerine konulmayan adam gibi adamlar için siyaset yaptık. Okulda, hastanede, mahkemelerde, hükümet konaklarında itelenen o temiz yürekler için siyaset yaptık. Gurbette unutulan vatandaşlar için balkanlarda terkedilmiş kardeşlerimiz için Ortadoğu'da, evet, mağdurlar için Filistin için Mısır için Suriye için Irak için Somali için Afganistan'ın mazlumları için siyaset yaptık. Biz siyaseti ikbal için yapmadık, biz siyaseti makam için mevki için rütbe, paye için yapmadık. Biz siyaseti Allah için yaptık, biz siyaseti millet için yaptık. Biz siyaseti vatan için bayrak için istiklalimiz ve istikbalimiz için yaptık. 'Seçildikten sonra bizi unutmasın' diyen tüm unutulmuşlar, tüm terkedilmişler, kimliği, kültürü, hakları, özgürlükleri tüm elinden alınmışlar için siyaset yaptık."
-"Bize demokrasiyi, eşitliği, devlet nazarında insan olmayı dahi yakıştırmadılar"
Başbakan Erdoğan, ilk gençlik yıllarından itibaren kendilerini anlamayanların ve anlamak istemeyenlerin tahkir edici sıfatlarıyla, kendilerini denklemin dışında tutmak istediklerini belirterek, şunları söyledi:
"İmam hatipte okuyoruz' diye bizi tahkir ettiler, 'sizden ancak ölü yıkayıcısı olur' dediler. Allah'ın selamını veriyoruz diye bize 'mürteci' dediler, namaz kılıyoruz diye bize 'gerici' dediler. 'Bu milletin içinden geliyoruz' diye, bakıyorsun ki evine ayakkabısını çıkararak girenlere, sofraya oturarak, diz kırarak yemeğinin başına geçenlere, evet, farklı gördüler ve 'gerici' dediler. 'Bu toprakların değerlerini savunuyoruz' diye bize farklı gözle baktılar. İnancının gereği başını örten eşlerimize, kızlarımıza, bacılarımıza hayatı dar ettiler. Mücadelemiz yükseldikçe saldırılarını ve hakaretlerini daha da artırdılar. Kimi zaman partimizi kapattılar, kimi zaman 'şiir okuduk' diye hapsettiler, 'muhtar bile olamaz' diye manşetler attılar, 'başbakan olamaz' dediler, 'cumhurbaşkanı seçemezsiniz' dediler, bize demokrasiyi, eşitliği, devlet nazarında insan olmayı dahi yakıştırmadılar. Bugün nasıl ki Mısır'da, Suriye'de, Irak'ta demokrasiyi insanlardan esirgiyor ve bir hak olarak görmüyorlarsa, 10 yıllar boyunca da bize demokrasiyi hak olarak görmediler."
"Biz, başkalarının bize ne dediğine, bizi nasıl tarif ettiğine bakmadık" ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz başkalarının kaplarında ve kalıplarında eriyenlerden olmadık. Yaranmanın, kendimizi kabul ettirmenin, onların istediği gibi standart vatandaşlar olmanın derdine düşmedik. Diklenmeden dik durduk, ağır başlı olduk, soğukkanlı olduk, sabrettik. 'Allah'ın yardımı ne zaman' diye soruların sorulduğu dönemlerde, 'Sabredin Allah'ın yardımı yakındır' diyenlerden ve buna gönülden inananlardan olduk. Yenilgi, yenilgi büyüyen bir zafer olduğuna inandık, göklerin üstünde bir karar olduğuna inandık, her yenilgiyle daha da bilendik. Onlar itelediler, onlar tahkir ettiler, dışladılar biz daha da azmettik. Her darbeyle daha da güçlendik. Tüzüklerle, manşetlerle çarpışarak, darbelere göğüs gererek büyüdük. Kriterimiz her zaman hak oldu. Kimin ne dediğine değil, Hak'kın ne dediğine, adaletin ne dediğine, milletin ne söylediğine baktık. İşte onun için Yunus Emre'nin şu muhteşem dizesini yüreğimizin, hafızamızın ve siyasetimizin en mutena, en müstesna yerine yazdık, 'Yaradılanı severim, yaradandan ötürü'. Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatını ilke edindik, 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın' dedik."
-"Bu güzel ülke bizi sevenler kadar sevmeyenlerin de ülkesidir"
Erdoğan, 77 milyon vatandaşın her bir ferdini kendi nazarlarında sadece insan, yaratılmışların en şereflisi olarak gördüklerini belirterek, şunları kaydetti:
"Bizi sevmeyenleri de sevdik, bize oy vermeyenlere de ayrım yapmaksızın hizmet götürdük. 'Türk' demedik, 'Kürt' demedik, 'Müslüman' demedik, 'Hrıstiyan' demedik, 'Musevi' demedik, 'Sünni' demedik, 'Alevi' demedik, insana insan olduğu için değer verdik. Nerede insan varsa, nerede nefes alıp veren bir can varsa oraya ulaşmanın derdi, kaygısı, mücadelesi içinde olduk. Bu büyük ülke, bu Türkiye, bize oy verenler kadar vermeyenlerin de ülkesidir. Biz Türkiye'yi onlar için de büyüttük, bu güzel ülke bizi sevenler kadar sevmeyenlerin de ülkesidir. Bu güzel ülkede hakları, özgürlükleri, kazanımları biz 77 milyon için büyüttük. Türk'ün meselesi ne kadar bizim meselemizse 'Kürt'ün, Gürcü'nün, Arap'ın, Boşnak'ın, Roman'ın velhasıl meselesi de o kadar bizim meselemizdir' dedik ve bunun gereğini hakkıyla, layıkıyla yerine getirdik. Müslümanın meselesini çözmeye çalıştığımız kadar gayrımüslimlerin, azınlıkların sorunlarını çözmeye çalıştık. Sünninin sorunlarını kendimize dert edindiğimiz kadar, Alevinin sorunlarını da kendimize dert edindik. Yoksulun, yolda kalmışın, garibin gurebanın, mazlumun, mağdurun etnik kökenine, kimliğine, inancına, mezhebine bakmadan elinden tutmanın, ona yarın olmanın, ona yol arkadaşı olmanın samimi mücadelesi içinde olduk."
Siyasete başladıkları günden itibaren yeni ve büyük bir Türkiye'nin hayalini kurduklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, "77 milyonun dost ve kardeş olduğu bir Türkiye hayal ettik. Üreten, yatırım yapan, ihraç eden, 77 milyonun hep birlikte kazandığı bir Türkiye hayal ettik. Sofralara bereketin, hanelere huzurun, 780 bin kilometrekareye barışın hakim olduğu bir Türkiye hayal ettik. Belli kesimlerin, belli zümrelerin değil herkesin kimliğiyle, kültürüyle, diliyle, inancıyla, yaşam tarzıyla varlığını sürdürdüğü, hem de özgürce sürdürdüğü herkesin birbirine saygı duyduğu bir Türkiye hayal ettik" diye konuştu.
(Sürecek)