Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM haftalık grup toplantısında konuştu. Daha önceki konuşmasında, Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan bahsederken, "Çankaya'nın noteri olmayacak" dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, noterlerin bu ifadeden alındığını, ancak amacının kimseyi üzmek olmadığını, cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak kişiyi tarif ettiğini söyledi.
Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere değinen ve hükümetin bölgedeki politikasını eleştiren Kılıçdaroğlu, yıllarca uyardıklarını, 'Bölgeye silah sevk etmeyin. Birbirini öldürecek insanların eline Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti silah tutuşturmasın' dediklerini belirtti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, IŞİD'e hala "terör örgütü" demediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"İnsanları kurşuna diziyorlar, kalbini, göğsünü çıkarıyorlar, çiğ çiğ yiyorlar; o sırtını sıvazlıyor. Bir insan olarak bunu anlamıyorum. İnsana zulmeden, insanı öldüren bir kişiye siz nasıl sempati duyabilirsiniz. 100'e yakın Türk Musul'da rehin alındı. Güvence altında olduğu söyleniyor. Biz de ilgileniyoruz. Ama Türkiye'ye getirilemediler.
Sadece onlar mı? Türkmenler de. 300 bine yakın Türkmen Telafer'de açık ve korumasız alandalar ve Türkiye'den destek bekliyorlar. Erdoğan'ın bu konuda bir şey yaptığını duydunuz mu? Vicdan sorgulaması yaptığını duydunuz mu? Onun derdi başka. Onun derdi yeşil dolarla. Aile boyu bu planın içindeler.
Türkiye'nin Ortadoğu'daki gücü büyük ölçüde iflas etti. Ben çağrıda bulunuyorum: Merkezi Irak yönetimiyle, bölgesel Kürt yönetimiyle görüşün ve oradaki Türklerin güvence altına alınması için çalışın. BM'yi harekete geçirin. İnsani yardımlar için gerekirse Zaho'da merkez kurun. Silah değil insani yardım yapmalıyız. Uluslararası kuruluşları harekete geçirmeliyiz.
Merkezi Irak yönetiminin, Şiiler için kutsal kabul edilen yerleri korumak için askeri yığınak yaptığını biliyoruz. Türkmenleri korumak için gerekirse Kuzeyde Kürt yönetimiyle görüşülmeli, onların da desteği ile orada barış ve huzur sağlanmalı. 'Bölgede kan akmasın' diyoruz. Bölgeyi korumalıyız. Oradaki huzursuzluk hepimiz için huzursuzluk kaynağıdır.
'Bölgeye silah sevk etmeyin, göndermeyin' dedik. Yüzlerce silah dolu tır gitti. Önümüzdeki günlerde bir arkadaşımız, bu konuyla ilgili dosyayı açacak. Silahlar nasıl sevk ediliyor, kamuoyu ile paylaşacağız. Türkiye'nin itibarını ayaklar altına almaya Recep Tayyip Erdoğan'ın hakkı yok. Cumhuriyet, demokrasi, hukuk, özgürlük birikimlerini bir seferde ayaklar altına almaya hakkı ve yetkisi yoktur. Takipçisi olacağız."
-"Bir yere özgü demokrasi olamaz"
Geçen hafta Diyarbakır'a gittiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, orada kanaat önderleriyle görüştüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu, görüşmede cumhurbaşkanı seçimlerini dikkatle izlemelerini ve oy kullanmalarını istediğini ifade etti.
AK Parti'nin, bölgede, "Biz sorunu çözeceğiz CHP bize engel oluyor" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Onlara, bu sorunun çözümüne ilişkin çalışmalarımızı anlattım. Demokrasinin bütün olduğunu, bir yere özgü demokrasi olamayacağını anlattım. Biz, samimi olarak bu sorunun çözülmesini isteyen bir partiyiz. Adres olarak TBMM'yi gösterdik. Biz, hiç kimsenin burnu kanamasın istiyoruz. Bu ülkede huzur ve barış olsun istiyoruz. Sorunu çözmek istemeyen CHP değil Adalet ve Kalkınma Partisi" diye konuştu.
-"Anayasa Mahkemesi'ne şükranlarımı sunuyorum"
Anayasa Mahkemesi'nin Balyoz davasına ilişkin kararını değerlendiren Kılıçdaroğlu, "Birinci önemli nokta, karar oy birliği ile alındı. İkinci önemli nokta, 'Ankara'da hakimler var' dedirtti. Üçüncü önemli nokta, AİHM'e başvurmadan, oraya gitmeden, bu ülkenin yargıçları kendi özgür iradeleriyle Türkiye'nin en önemli temel sorununa çözüm getirdiler. 'Ankara'da hakimler var' dedirten Anayasa Mahkemesi'ne şükranlarımı sunuyorum" dedi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Dava konusunda çok şey söyledik, 'Haksızlık yapılıyor, insanlar boşuna zindanlarda bekletiliyor. Hastalarla ilgilenilmiyor. Sahte delillerle insanlar mahkum ediliyor' dedik. Onlar da bize 'Ergenekoncusunuz, darbecisiniz' dediler. Oysa darbelerde en çok mağdur olan biziz, onlar değil.
Bir toplantı yapılmış, o toplantıda sözde darbe kararları alınmış. 325 sanık yargılanıyor. 'Nasıl darbe yapacağız' diye oturup konuşacaklar. Fakat gerçek şu, 325'in 275'i hiç bu toplantılara katılmamış. Ama olsun, 'Sen de katıldın seni de alalım içeriye.' 'Haksızlık...' Hiç önemli değil. 'Ben katılmadım' Hiç önemli değil. Aranıyor, yurt dışından geliyor, 'Beni arıyorsunuz' diyor. 'İşimiz yoğun, git yarın gel' diyorlar. Ertesi gün geliyor, kaçacak diye tutukluyorlar. Bütün bunlar yaşandı.
Mahkumiyete gerekçe, dijital veriler. Şu ana kadar dijital verilerin hangi bilgisayarda üretildiğini kimse bilmiyor. Ama bir gerçek biliniyor. Bütün dijital veriler, TSK bilgisayarından üretilmemiştir.
Gölcük'te bir harddisk bulundu, 5 numaralı harddisk. 6 yıl sonra imal ediliyor ama '6 yıl önce siz kullandınız' deniliyor. Daha dünyada yok ama 'bunu siz kullandınız...' Böyle bir buluşları olsaydı, dünyaya söylerlerdi. Dinlemediler, 'Sizi mahkum edeceğiz' dediler. Delillerin sahteliği konusunda çok sayıda bilirkişi raporu var. Kimse dinlemedi. Sadece o mu? Savunmalarını sınırladılar.
En sert tepkiyi biz gösterdik. Silivri için, '1940'ların toplama kampıdır. Burada adalet yoktur' dedik. Yine dönüp bize, 'Siz Ergenekoncusunuz, siz darbecisiniz' dediler.
İnsanlar dışarıya çıktılar bir sevinç dalgası var toplumda. Ama bunun arkasındaki hüznü hepimiz görmeliyiz. Yazık, günah değil mi insanlara. İntihar edenler, ölenler oldu. Acı ve gözyaşı vardı. Aileler beklediler. Biz bunu unutacak mıyız? Mahkeme bu kararı verdi diye geriye dönüp kendimizi, vicdanımızı sorgulamayacak mıyız? Bunu yapmalıyız. Adalet gelecekse, adaletsizliğe bulaşanların da hesap vermesi gerekiyor."
-"Siyasi sorumlu çıktı ortaya"
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın, 15 Temmuz 2008 tarihinde, Ergenekon ve Balayoz davaları için, "Bir anlamda savcılık ise evet ben bu davaların savcısıyım" dediğini belirtti. Kendisinin de bu ifadeyi eleştirdiğini anlatan Kılıçdaroğlu, aradan 3 yıl geçtikten sonra, 2011 yılında, Erdoğan'ın, "Hiçbir yerde bu ifadeyi kullanmış değilim. Benim kullandığım ifade şudur, (Ben milletin avukatıyım)" dediğini belirterek, "Pes... 'Savcıyım' diyorsun, sonra dönüp, 'Ben bunu söylemedim' diyorsun. Emin olun, hayatımda bu kadar yalan söyleyen bir adamla karşılaşmadım" diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Temmuz 2008 tarihinde de Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın, "Türkiye bağırsaklarını temizliyor. Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olmaya gidişidir bu" dediğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, Arınç'ın, 11 Mart 2009 tarihinde ise "Allahıma çok şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok' dediğini belirterek, "Kendi ordusunu bu kadar aşağılayan başka hükümet sözcüsü çıkmamıştır. Yeri geldiğinde, sıkıştıklarında, 'Ordu peygamber ocağı' diyorlar. Peygamber ocağı ise sen bu lafı nasıl edersin? Kendilerini güçlü hissediyorlardı, 'hepsini asacağız, keseceğiz' diyorlardı" diye konuştu.
Arınç'ın 2013 yılında da "Allah o savcılardan razı olsun ki hiçbir tehdide aldırış etmeden, hiçbir şeyden korkmadan soruşturmalarını çok güzel bir şekilde yaptılar. Mahkemeler de incelemelerini yaptı, yargı kararını verdi. Hükümet, sadece siyasi olarak bu işin arkasında durdu" dediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Siyasi sorumluyu gösteriyor. Şimdi Anayasa Mahkemesi kararından sonra siyasi sorumlu çıktı ortaya. Siz hükümet olarak bunun arkasında durdunuz. Mahkumiyet kararlarını övdünüz. Sahte delilleri görmezden geldiniz. Aileler sessiz çığlık eylemi yapıyordu. Bir Allahın kulu yanlarına gidip de 'Burada haksızlık var' demediniz. O aileleri kendi dramlarıyla başbaşa bıraktınız.
Erdoğan da Balyoz'da birinci, ikinci dalga tutuklamalarından sonra diyor ki 'Türkiye değişmek zorunda. Prangalarından, ağırlıklarından, zincirlerinden kurtulmak zorunda' diyor. Sahte delille at içeri, prangalarından kurtulacakmış."
(Sürecek)