Erdoğan, AB Büyükelçileri ile yemekte bir araya geldi. Başbakan Erdoğan, buradaki konuşmasında, bu buluşmanın Türkiye ve bölgede çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir ortamda yapıldığını belirterek, çok yakından takip edilen gelişmeler hakkındaki değerlendirmelerini mümkün olduğunca özet biçimde ve öz bir şekilde AB Büyükelçileriyle paylaşmak istediğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, 30 Mart'ta yerel seçimlerin yapıldığını anımsatarak, AK Parti'nin seçimlerden yüzde 45,5 oy alarak bir kez daha rakiplerine açık ara fark attığını bildirdi.
AK Parti'nin 13 yaşında olduğunu kaydeden Erdoğan, bu sürede ilk seçimle beraber 8 seçime girdiklerini ve her seçimde birinci parti olduklarını anlattı.
Başbakan Erdoğan, daha da önemlisinin AK Parti'nin 8 seçimin hepsinde Türkiye'nin tamamını kucakladığını vurgulayarak, "81 ilin çoğunda birinci, birinci parti olamadığı yerde de ikinci parti oldu. Bu çok önemli bir tespittir. Dereceye girmediğiniz bir il yok ya birinci ya ikinci. Diğer partiler belli il ve bölgelerde sıkışıp kalırken, AK Parti her seçimde Türkiye'nin tamamından oy aldı" ifadesini kullandı.
Son yapılan 30 Mart Mahalli Seçimlerinin, kendileri için oldukça zor bir süreçte gerçekleştiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Önce 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yolsuzluk operasyonu adı altında yargı eliyle hükümetimiz devrilmek istendi. Bu başarılamayınca bu kez de seçimler öncesinde, seçmen tercihlerini etkilemek üzere yasa dışı daha da önemlisi son derece ahlak dışı saldırılar yapıldı. Yasa dışı olarak dinlenilmiş, kaydedilmiş ve montajlanmış telefon görüşmeleri, sosyal medya aracılığıyla servis edildi. Ne yazık ki, muhalefet partileri de hem yasa dışı hem ahlak dışı yayınlara destek verdiler. Hatta bizzat kendileri, bu yayınların aktarılmasına aracılık ettiler. Tabi halkımız oynanan oyunu gördü, çirkinliği gördü ve 30 Mart'ta bu saldırıların etkisinde kalmadan bir kez daha AK Parti'yi tercih etti.
Burada bir noktanın üzerinde özellikle durmak isterim. İngilizce'deki "assassin" ya da "assassin Nation", suikast ya da suikastçi kelimelerini eminimki sizler gayet iyi biliyorsunuz. Bu kelimelerin üzerinde arkadaşlarımla biraz çalıştım, ilginç bir öyküsü var. 11. yüzyılda bir Türk devleti olan Büyük Selçuklu Devletine karşı Hasan Sabba tarafından bir terör örgütü kurulmuştu. Bu örgütün mensupları, 'haşhaş' denilen uyuşturucu maddeyi kullanıyor sonra da devlet büyüklerine, sultanlara suikast girişimlerinde bulunuyorlardı. Örgütün mensupları son derece gizli ve sinsi bir şekilde devletlerin her kademesinde kendilerine yer bulabiliyorlardı. İşte o dönemde haşhaşi denilen bu örgüt, sonradan İngilizce assassin yani suikastçı olarak geçti. Kuşkusuz 11. yüzyıldaki bu örgüt, örgütlenme ve faaliyet tarzıyla ilk değildi, son da olmadı. İslam dünyasında olduğu kadar, Hristiyan dünyasında da buna benzer çok sayıda örgüt faaliyet gösterdi. On yıllar boyunca gizli kalan, son derece gizli hareket eden, on yıllar boyunca pusuda bekleyen, belli kademelerde yer tutan örgüt kademeleri kendilerine emir verildiğinde ortaya çıkıyor, terör estirmeye başlıyordu. Açıkçası 30 Mart öncesinde Türkiye malasef bir kez daha bu tecrübeyi yaşamak zorunda kaldı."
-"17 ve 25 Aralık'ta saldırıya karşı dik durduk"
Başbakan Erdoğan, yaklaşık 40 yıldır faaliyet gösteren, kendisini eğitim ve yardımlaşma cemaati olarak gösteren bir örgütün, devlet kademelerinde yer tuttuğuna dikkati çekti.
Son 3 yılda kritik zamanlarda harekete geçtiğine işaret eden Erdoğan, şunları belirtti:
"Bu yapı, yoğunlukla polis teşkilatı ve yargı içinde örgütlenmiştir. Faaliyetlerini ve örgütlenmesini çok gizli bir şekilde sürdürmüştü. Bugün artık çok net bir şekilde görüyoruz ki, sınavlara müdahale ederek, karalama ve iftiraya başvurarak, devletin en kritik yerlerini ele geçirmeye çalışmışlar, yargıda savcı ve hakim kimliği altında örgüt çıkarları adına çok ciddi hukuksuz işlemler yaptıklarını da net olarak görüyoruz. Örgütün kamudaki çalışanlarını, iş adamlarını, gazetecileri ve sanatçıları özellikle de yargı mensuplarını tehdit ettiği, üzerlerinde egemenlik kurduğu da yine ortaya çıkan gerçekler arasında. Binlerce kişinin telefonlarının, yargı ve emniyet içindeki şebeke tarafından tamamen hukuksuz ve keyfi şekilde dinlenildiği görüldü. Daha da vahimi, bu dinleme ve izlemelerin Türkiye içinde ve dışında, belli merkezlere servis edildiği, oralarda depolandığı ve gerektiğinde şantaj için ortaya çıkarıldığı anlaşıldı. İşte bu örgüt, Türkiye'deki umutsuz muhalefet partilerini de kullanarak, demokrasiye yönelik bir saldırı başlattı. 17 ve 25 Aralık'ta bu saldırıya karşı dik durduk, ülkeyi sağ salim seçime götürdük. Milletimiz de bizim samimiyetimizi görerek, bize güçlü bir destek verdi. Şu anda bu örgüte karşı hukuk içinde yoğun bir mücadelenin hazırlıkları yapılıyor. Örgüt halen muhalefet partileriyle işbirliği yapsa da korkunç yüzünü gizleyemez hale geldi. Örgütün finansal kaynakları tükeniyor, tükenecek. Halk nezdindeki itibarı tamamen tükendi. Söz konusu örgüt yıllar içinde açtığı okullar üzerinden uluslararası bağlantılar da kurdu. Siz değerli büyükelçilere bu örgütün bir eğitim ve yardımlaşma cemaati olmadığını, uluslararası siyasetten uluslararası istihbarata kadar son derece kirli işlerde kullanılan bir taşeron olduğunu özellikle hatırlatmak isterim."
-"Türkiye hiçbir terör örgütüne kesinlikle prim vermez"
Başbakan Erdoğan, Türkiye gibi bazı ülkelerin de söz konusu tehlikenin farkına vardıklarını ve önlem almaya başladıklarına işaret etti.
Sadece Türkiye için değil, faaliyet gösterdikleri her ülke için bu örgütün, bir tehdit teşkil ettiğini vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Uluslararası veya ulusal birinci derecede, ulusal güvenliğimizi tehdit eden böyle bir örgüte karşı mücadele bizim artık birincil önceliklerimiz içerisinde yer almıştır. Bu örgütün uluslararası bağlantılarını kullanarak, şu anda hükümetimize karşı son derece seviyesiz bir düşmanlık sergilendiğinin de burada altını çiziyorum. Burada sadece bir örnek vermek isterim. Batı'da bu örgütün mensupları bir çok iftiranın yanında hükümetimizin hem El Kaideci hem İrancı olduğu propagandasını yayıyorlar. Bu işlere vakıf olanların, El Kaidecilik ile İrancılığın yan yana gelmeyeceğini çok iyi bilmeleri lazım. Aynı anda birbiriyle taban tabana zıt, hatta birbiriyle çatışan örgütlere bizim destek verdiğimiz yalanlarını yayıyorlar. Sizlerden bunların faaliyetlerine karşı, özellikle de bunların kara propagandalarına karşı son derece dikkatli olmanızı rica ediyorum. Eğer biz gerçekten Avrupa Birliği içinde bir dost olacaksak, dayanışma oluşturacaksak, önce şunu bilmemiz lazım, Türkiye hiçbir terör örgütüne kesinlikle prim vermez. Kaldı ki bizim El Kaide ile verdiğimiz mücadeleyi Türkiye'yi tanıyanlar çok iyi bilir. Şu anda El Kaide terör örgütüne mensup nice kişiler bizim cezaevlerimizdedir ve bunların bazıları da bu ülkeden tamamen default edilmişlerdir. Maalesef bazı ülkelerin bu dezenformasyonun etkisi altında kaldığını görüyoruz. Türkiye ile ilgili, hükümetimiz ve partimizle ilgili bilgi ve haberlerin güvenilir kaynaklardan edinilmesi konusunda sizlerin de hassas olacağına inanıyorum."
(Sürecek)