Senaristler ve senaryolar
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-06-18 10:33:13
Sivil toplum eylemliliğinin ve örgütlülüğünün gelişebilmesinin,olmazsa olmaz şart ve koşulu da, üyelerinin, en temel fizyolojik ve
güvenlik gereksinimlerden kurtulmuş olmasıdır. Yani aç, susuz, sağlıksız ve güvenliğini sağlamamış bir toplumdan, ne yüksek bilincini kullanmasını bekleyebilirsiniz ve ne de yarınını düşünmesini isteyebilirsiniz. O, sadece bugüne kilitlenmiştir ve günübirlik hayallerin peşindedir. Bu bağlamda temel fizyolojik ihtiyaçlarını ve güvenliğini sağlamayan bireyler ve toplumlar efektif ve yaratıcı olamazlar. Maalesef bu tip toplumlarda sistemli planlar ve projeler yoktur ve olamaz. Dolayısıyla ekonomik ve
güvenlik kaygıları olan bireyler ve toplumlar; üniversite, belediye, organize sanayi ve kentlerini düşünme becerisi, bilgisi ve bilincine sahip değiller.
Albert Einstein der ki: ’’Dünya; kötülük yapanlar yüzünden değil, yapılan kötülüklere seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.’’
Din ve inanç kavramı gizli ve özel olduğunu düşünüyorum. Geri kalmış toplum ve ülkelerde din ideolojik bir aygıt olarak kullanılıyor.
Şartsız ve koşulsuz olarak itaat, biat ve körü körüne teslimiyet, irade ve düşünce özgürlüğün önündeki en büyük engellerden birisidir. Şüphesiz mevcut olumsuz tablo çok tehlikeli ve sakıncalıdır. İtaat ve biat kültürü hakim olan toplumlardaki bireylerin ruhları, beyinleri ve bedenleri özgür olamaz. Hangi felsefi inanç, dini inanç, siyası inanç veya ideoloji olursa olsun; şartsız ve koşulsuz olarak itaat, biat ve körü körüne teslimiyet, hayatın akışına ve eşyanın doğasına aykırıdır. Dolayısıyla bireyler bu şekilde özgür, yaratıcı, efektif ve rasyonel olamazlar. Bu yüzden geri kalmış toplumlarda şartsız, koşulsuz, sorgusuz, tartışmasız ve eleştirisiz itaat ve biat kültürü çok yaygındır. Şüphesiz bireysel ve toplumsal irade ve düşünce özgürlüğün önündeki en büyük engel; şartsız, koşulsuz, sorgusuz, tartışmasız ve eleştirisiz olarak körü körüne itaat ve biat kültürünün
hegemonyasından başka bir şey değildir. İtaat ve biat kültürü paradigması eksenindeki ideolojik saplantılar, dogmatik, teolojik ve metafizik düşünceler, tabular, şablonlar, bağnazlıklar, şartlanmışlıklar ve taassuplar ayrıca bilimsel, pozitivist ve global olmayan dar düşünceler ve dar fikirlerin oluşması kaçınılmaz olur. İtaat ve biat kültürünün olduğu yerde zeka, adalet ve empatiye de vicdana da yer yoktur. Haklılık haksızlık aranmaz. Tartışma, sorgulama ve eleştiri kabul edilemez. Bu yüzden şartsız ve koşulsuz olarak itaat ve biat ile farklı düşünce, fikir, irade, görüş ve bakış açıları ortaya çıkmaz ve ortaya çıkması mümkün değildir. Bu yüzden her birey okumalı, araştırmalı, incelemeli, sorgulamalı, eleştirmeli, beynini kullanmalı, kendi özgür iradesi ile düşüncesini özgürce dile getirilmelidir. Bu algı ve bilinç ile eleştirel düşünebilen, olaylara esnek yaklaşabilen, sorgulayan, şablonculuk ve ön yargılardan uzak, devrimci, evrensel, çağdaş, aydın, üreten, akılcı, değişime açık çok yönlü bireyleri yetiştirmeliyiz. Dolayısıyla bu algı ve bilinç ile ancak etik, uygar, aydın, rasyonel, evrensel bireyler ve toplumlar olabiliriz.
Öz diyarında, kendi memleketinde ve vatanında kimsesiz, sahipsiz, çaresiz, yalnız ve yabancı olmanın ne demek olduğunu ve nasıl bir duygu olduğunu bilir misiniz? Öz diyarında, kendi memleketinde ve vatanında zenginlik içinde yoksul olmanın ne demek olduğunu ve nasıl bir duygu olduğunu bilir misiniz? Öz diyarında, kendi memleketinde ve vatanında itibarsızlaştırılmanın, yalnızlaştırılmanın ve ötekileştirilmenin ne demek olduğunu ve nasıl bir duygu olduğunu bilir misiniz? Bir ülkede sade bir vatandaş olmak yetmiyor mu? Sağcı veya solcu olmak mı gerekir?
Cemaatçi veya tarikatçı olmak mı gerekir? Bir siyasi parti veya bir derneğe üye olmak mı gerekir? Allah aşkına söyleyin! Allah aşkına mantıklı ve rasyonel bir cevap verin! Bir mertebeye veya bir konuma gelmek için bu malum oluşumların süzgecinden ve onayından geçmek mi gerekir? Bir mertebeye veya bir konuma gelmek için bu malum oluşumlardan icazet almak mı gerekir? Herhangi bir kurumda, bir mertebeye veya bir konuma gelmek için bireyin felsefi inancı, dini inancı, siyası düşüncesi veya ideolojisi, rengi, kültürü veya etnik kimliği önemli midir? Yeterlilik için bireysel beceri ve kapasite, bilgi, donanım, zeka daha önemli değil midir? Bu konseptler yeterli değil midir?
Annem her zaman der ki: ‘‘Ben ne kiliseden hayır gördüm, ne de camiden hayır gördüm.’’ Hakikaten bu coğrafyada hangi zihniyet ve hangi aktörler hakim olursa olsun, oynanan film klasiktir ve aynıdır. Senaristler, aktörler, yönetmenler, oyuncular, figüranlar değişebilir, fakat oynanan oyun ve senaryolar önceden kurgulandığı için değişmiyor. Kısaca bu coğrafyada hangi zihniyet ve hangi aktörler hakim olursa olsun sonuç hep değişmiyor. Yani sağcı muhafazakar, ulusalcı muhafazakar, milliyetçi,
şovenist, faşist, militarist, dinci, cemaatçi, tarikatçı, solcu, sosyalist, liberal veya ateist... Hiç fark etmez. Kısaca Anadolu’da özellikle de Mezopotamya’da Senaristler, aktörler, yönetmenler, oyuncular, figüranlar değişebilir, fakat oynanan oyun ve senaryolar önceden kurgulandığı için sonuç değişmiyor. Maalesef her zaman mağdur olan, bu halkın kimsesiz, çaresiz, yalnız, itibarsızlaştırılmış ve ötekileştirilmiş evlatları oluyor.
Ulusal başarı ve ilerleme için ideolojik saplantının önemli ve değerli olduğunu düşünmüyorum. Kuşkusuz ideolojik saplantılar ve önyargılar ile progresyonlar değil, regresyonlar kaçınılmaz olur.
Op.Dr. Lokman BALYEN
Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
[email protected] / 05058747473
SON VİDEO HABER
Haber Ara