Bursa Hayrat Vakfının 2013-2014 dönemi, "Kur'an-ı Kerim ve Osmanlı Türkçesi Programı"na katılan kursiyerlerin Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen sertifika töreni, Türkiye'de öğrenim gören Senegalli bir öğrencinin okuduğu Kur'an-ı Kerim ile başladı.
Arınç, törende yaptığı konuşmada, Ahmed Hüsrev Altınbaşak'ın ismini duyduğunu, ancak yaşı itibarıyla kendisini göremediği çok mübarek bir insan ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin en yakın mesai arkadaşlarından biri olduğunu söyledi.
Altınbaşak'ın vefatından önce bu hizmetlerin devamı için güzel bir vakıf kurduğunu hatırlatan Arınç, bugün bu sayede binlerce insana iyi öğreticilerin elinde Kur'an-ı Kerim'i ve Osmanlı Türkçesinin öğretildiğini vurguladı. Arınç, bu hizmetlerin yeni olmadığını, birçok yerde basit imkanlarla Osmanlıca'yı öğretmeye çalışan, Kur'an-ı Kerim harfleriyle yazmaya gayret edenleri hatırladığını belirterek, "Barınacak bir yerleri bile yoktu, küçük, basit, külüstür, derme çatma imkanlarla ama hiç vazgeçmeden, Allah'ın rızasının burada olduğunu bilerek hizmet ederler ve çalışırlardı. Şimdi gün geldi, nereden nereye geldik, o zamanlar horlanan, hatta reddedilen, küçük görülen o insanların hizmetleri Milli Eğitim Bakanlığı'yla işbirliği halinde binlerce on binlerce insanımıza öğretiliyor" diye konuştu.
- "Medeniyetimize sahip çıkmak"
Bu hizmetleri yapanların sadece Hayrat Vakfı olmadığını, ama bu işi en güzel ve başarılı şekilde götüren bu kardeşlere herkesin teşekkür borcu olduğunu dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Osmanlıca Türkçesini öğrenmek medeniyetimize sahip çıkmak demektir. Türkiye'de dil devrimi, inkılabı oldu. Bütün devrimler yapıldı, zamanlarını biliyorsunuz, 1925, 1926, 1927, 1928'lerde. Bunları tartışacak noktada değiliz. Bunlar yapıldı. Ama ben büyüklerimizden hatırlarım, mesela birkaç tanesi şöyle bir söz söylerlerdi biz o zaman anlayamamıştık; 'Ben 1928'den beri ümmiyim' derlerdi. Allah Allah, kelli felli adamlar, okumuş yazmış insanlar, ilim erbabı. '1928'den beri ümmiyim' demek çok önemli bir şey. Ne demek bu? Şu demek; dil inkılabı olduktan sonra geçmişle olan bağlarımız tamamen kesildi. Böyle olmaması lazımdı. Elbette Türkçenin yaygınlaştırılması, öğrenilmesi, resmi dil olması siyasi bir tercihtir. Ama buna geçerken geçmişimizde 600 küsur sene bizi dünyada tek başımıza hakim kılan ve bugün bile ziyaret ettiğimiz ülkelerin her birinde o döneme ait büyük eserleri keyifle, zevkle izlediğimiz bir medeniyetle bağımızı koparmamak lazımdı."
- "Arşivlerde çalıştıracak insan bulamıyoruz"
Arınç, kütüphanelerde çok önemli cilt cilt kitaplar olduğunu, ancak ele alıp okunamadığını, bunun o dille bağın kesilmesinden kaynaklandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Bugün kaçımız onlardan birisini alıp, içerisinden bir sayfa okumak durumunda kalabiliyor. Utanıyoruz, üzülüyoruz, sıkılıyoruz. Sonra bu iş o kadar azaldı ve öyle zor bir noktaya geldi ki Osmanlıca uzman bile bulamaz olduk. Arşivlerde çalıştıracak insan bulamıyoruz. Bereket, üniversitelerimizin bazı bölümleri açıldı, oradan çıkanlar Osmanlıcayı belli bir şekilde öğrenme gayreti içine girdiler. Ama o hepimiz için geçerli bir şey değildi. Biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz, geçmişte nasıldık, bizi biz yapan değerler neydi, bu güzel eserlerde ne anlatılıyor, biz bunlardan ne anlayacağız? Hiç merak etmiyor musunuz? Bir İngiliz için, bir Hintli için böyle bir durum yok. Kendi geleneksel dilini hem çok iyi muhafaza etmiş hem çok iyi öğretmiş hem de İngilizlerin sömürgeci devirlerinde bile İngilizce'nin hakimiyetinde dahi kendi dilinin de mutlaka öğrenilmesini şart koşmuş. Bir yerden bir yere inkılap ederken, geçmişin üzerini örtmek ve inkar etmek, onu gerici veya irticai unsur olarak göstermek sadece bizim ülkemizde yaşadığımız garabetlerden birisi. Osmanlıcayı öğrenmemiz lazım, Arapça'yı da öğrenmemiz lazım. Kim buna imkan ve fırsat buluyorsa bu zengin dilleri bizim öğrenmemiz lazım. Ama Osmanlıca Türkçesi bizim, bununla yazıldı her şey..."
- "SMS mesajlarındaki gibi konuşmaya başladık"
Türkçenin de Arapçanın da İngilizce ve Fransızcanın da çok zengin diller olduğunu anlatan Arınç, Türkiye'de yabancı dil öğretme konusunda çok büyük zafiyet bulunduğunu vurguladı. Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kendi dilimizde de çok güdükleştik. Türkçe mesela, evet zengin bir dil ama bugünün gençleri bu zengin dilin içinde kaç tane kelimeyle konuşuyor derseniz, birkaç yüzü geçmez. Neredeyse SMS mesajlarındaki gibi konuşmaya başladık; 'nbr', 'slm' falan filan. Bu yakışmıyor bize, zengin dilimizin kelimeleri birbirine eş anlamlı bile olsa nerede nasıl kullanılacağını bilmemiz lazım. Bir kültürün en önemli üç unsuru var; dil, din ve tarih. Dilini, dinini, tarihini bilmeyen bir nesil Allah korusun bir ülkeyi ileri götüremez. Toplumsal barışı sağlayamaz. İlim, fikir erbabı artmaz. Argo dille konuşmaya başlayan bir nesil köklerinden kopmuş, popüler kültürün etkisi altında kalan bir nesil demektir. Biz böyle bir nesile ülkemizi nasıl teslim edeceğiz. Nasıl geleceğe güvenle bakacağız. O açıdan ısrarla ve ihlasla bir işe devam ettiğiniz zaman sonu çok büyük bereket oluyor."
- "Bu yanlış zihniyet, pılını pırtısını topladı bu ülkeden çekti gitti"
Arınç, artık seçmeli derslerin okullarda okutulmaya başlandığını, bunların içinde Osmanlıca Türkçesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bunu öğrenmek, seçmeli ders yapmak eskiden olsaydı, 'vay gericiler, yobazlar, laiklik elden gitti, bu mürteciler, yine başını kaldırdı' diye başımızın etini yerlerdi. Ama hamdolsun şimdi böyle bir şey söyleyecek olsa birisi 'vay bunun aklından zoru var' deyip başka türlü bakarlar. Şimdi artık bir dil öğrenmenin gericilik, yobazlık değil aslında ilim tahsil etmek olduğunu herkes çok iyi biliyor... Niçin ben Ulucami'ye girdiğim zaman o hatları okuyamaz haldeyim, niye ben elime geçen eski bir mecmuadan en azından bir paragraf okuyamaz durumdayım. Niçin? Bunların bir sebebi olmalı. Çok şükür artık bu yanlış zihniyet, pılını pırtısını topladı bu ülkeden çekti gitti."
Osmanlıca Türkçesi ve Kur'an-ı Kerim öğreten Hayrat Vakfı gibi bir grupla elbette çalışabileceklerini ifade eden Arınç, "Bunların hiçbirisinin siyasi bir gayesi yok. Bir çıkar gayesi yok. Öyle olsaydı, birilerinin sırlarının faş olması gibi onların da bugüne kadar bir yerden bir eksikliği görülürdü" dedi.
Arınç, daha sonra sertifika almaya hak kazanan 940 kursiyerden bazılarına sertifikalarını verdi.
Törene, Bursa Valisi Münir Karaloğlu ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ da katıldı.