Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında, CHP'ye katılan Türkiye'nin ilk kadın hakemi Lale Orta'ya rozetini taktı. Toplantıda ayrıca, Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Kılıçdaroğlu'na heykelciğini hediye etti. Kılıçdaroğlu, partisine oy versin ya da vermesin bütün Yalovalılara teşekkür ettiğini söyledi.
Konuşmasında Sakarya'nın Geyve ilçesinde bir kişinin kaybolduğu sele değinen Kılıçdaroğlu, bunun, "kanalı dar yapan DSİ'nin öngörüsüzlüğünden kaynaklandığını" ifade etti.
Yarın 11 Haziran olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bu tarihin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "camide içilen içkinin görüntülerini cuma günü göstereceğiz" ifadesinin yıl dönümü olduğunu söyledi. Aradan 52 cuma geçtiğini, ancak söz konusu görüntülerin halen gösterilmediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Peki Başbakanlık koltuğunda oturan zat yalan söyler mi? Yalan söyleyenden vallahi de billahi de başbakan olmaz. Peki bu yalanı neden söylüyor? İç çatışma çıksın, insanlar birbirine girsin diye. Ama bizim insanımız sağduyulu. Yalanı hemen anlıyor. O kışkırttı, kimse pabuç bırakmadı. 52 cuma geçti henüz ortada bir şey yok. Yalan olduğu ortaya çıktığında yüzü kızardı mı kızarmadı. Kızarmaz. Bunun için yüz olması lazım" diye konuştu.
-"Çözüm, toplumsal uzlaşı"
Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarının, Türkiye'nin en önemli sorunları olan terör ve işsizliği çözemediğini söyledi.
Kürt sorunu konusunda en tutarlı, en sağlıklı çözümleri üreten partinin CHP olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"89 raporundan bu güne kadar, bu sorunu çözmek için en tutarlı politikayı biz oluşturduk. 89 raporunu yayımladığımızda kıyamet koptu ama bugün haklılığımız ortaya çıktı. Gittiğimiz her yerde yurttaşlarımız, 'Ne olur terörü bitirin, yeni şehitler gelmesin' dedi. İktidar bu sorunu çözemiyor, cesaret edemiyor, ne yaptığını bilmiyor kimse.
Kürt sorununun çözümünün yolu büyük bir toplumsal uzlaşma sağlamaktır. Salt güvenlik politikalarıyla bu sorunun çözülmeyeceğini 30 yıllık deneyim bize gösterdi. Demek ki siyaset kurumu görevini yapmamış. Siyaset kurumunu göreve davet ettik. Dedik ki 'Gelin bir araya gelelim, konuşalım, hep beraber çözelim.'
Bu çerçevede bir metin hazırladık. Ben aldım o metni, arkadaşlarımızla beraber, 6 Haziran 2012'de AKP'nin kapısını çaldım. Dedim ki 'Bu sorunu çözmemiz lazım. Uzlaşma komisyonu oluşturalım parlamentoda. Mümkün olduğu kadar geniş bir toplumsal uzlaşmayı sağlayalım.'
Biz bu niyetlerle yola çıktık. O günün gazetelerine bakmanızı isterim. Dediler ki, 'CHP çok büyük bir risk üstlendi.' Evet üstlenmiştik. Biz bu sorunu çözmek istiyorduk.
Ben, o tarihlerde, 'Her türlü bedeli ödemeye hazırım. Siyasette kan davası olmaz. Biz bu sorunu aşmak zorundayız' demişim. Adresi de göstermişiz, 'TBMM'de konuşalım' demişiz.
Ben bunları söyledim ama gerçekleşmedi. Bunun üzerine, 5 Ocak 2013'te Parti Meclisi toplantısı yaptık. Yaptığım konuşma şöyleydi:
'Barışı sağlamak sadece emek işi değil; akıl, siyasi birikim, samimiyet işidir. Kişisel çıkarları gözardı etme işidir. Sayın Başbakan'a önerim, bu kez açık ve dürüst bir politika yürütmesidir. Türkiye'nin en hassas, can yakıcı konusunu, bir kez kişisel çıkarları ve seçim hesapları için kullanmamasıdır. Halkımız büyük bir sağduyu ve barış umuduyla bekliyor. CHP, barış için atılacak bütün adımların arkasında duracaktır. Biz geçmişteki bütün hatalarına karşı, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yeni bir kredi açıyoruz. Çözün sorunu.'
Dört tane madde belirlemişiz. Samimi ve dürüst olmalarını, gizli kişisel ajandaları olmaması, millete izah edemeyeceği angajmanlara girmemesi ve Anamuhalefet Partisi'ne ya da millete bilgi vermesi.
Bundan sonra, Başbakanlık koltuğunda oturan zatın yaptığı konuşma, 'Anamuhalefet Partisi diyor ki (kredi veriyoruz.) Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede. Sen krediye muhtaçsın. Hangi krediyi vereceksin. Bu işin çözüm yeri Meclis'tir diyor. Meclis'te bununla ilgili bugüne kadar çok krediler verildi. Fakat yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bunlar, buna doymuyorlar' şeklinde. Biz çok iyi niyetlerle sorunun çözümüne katkıda bulunmak istedik ama o bunların tamamını reddetti."
-"İkisi konuşuyor, pazarlık yapıyorlar"
CHP'nin samimiyetinden kimsenin şüphe etmemesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, amaçlarının huzurlu bir ülke oluşturmak olduğunu ifade etti.
Çözüm sürecinin başarılı olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, bunun samimiyetsizlikten kaynaklandığını ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, "İki taraf da birbirine güvenmiyor. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Masanın bir ucunda Abdullah Öcalan, diğer ucunda Recep Tayyip Erdoğan. İkisi konuşuyor, pazarlık yapıyorlar. Ne konuştuklarını kimse bilmiyor. 550 milletvekili de bilmiyor. Samimi ve dürüst değiller" diye konuştu.
Barış ve güvenin ikiz kardeş gibi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bir ülkede barış sağlanmak isteniyorsa güvenin olmaması gerektiğini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
(Süreç çok iyi gidiyor) diyorlar. Süreç çok iyi gidiyorsa bu insanlar niye dağa gidiyorlar. Benim bildiğim, süreç başarılı olursa millet dağdan iner. Şimdi analar, Diyarbakır'da, 'çocuklarımız dağa gidiyor' diye feryat ediyorlar. Peki bu ülkenin Başbakanı ne yapıyor, ağlıyor. 'Çocuklar dağa gitmesin. Ey BDP'liler gidin çocukları dağdan alın gelin' diyor. Demirtaş da gayet güzel bir cevap verdi, 'Çocukları ben getireceksem, sen in bakalım Başbakanlık koltuğundan, bak bakalım çocukları kim getiriyor' dedi.
Başbakanlık makamı şikayet makamı değildir. Orada çözüm üretirsiniz. Bütün bunların sonucu yine kaosa geldi.
Bir askeri birlik düşünün. Tel örgüler var. Tel örgülerden atlıyorsun, gidiyorsun, bayrak direğine çıkıyorsun, bayrağı indiriyorsun, alıyorsun, tekrar tel örgülerden geliyorsun bu tarafa. Başbakan ses çıkarmıyor. Cumhurbaşkanı da ses çıkarmıyor. Gazeteciler bana söylüyorlar, kıyameti koparıyorum, arkadan o da bağırıyor, 'vay efendim bayrak nasıl inermiş.' Sen kimsin? Sana millet yetki verdi. Bayrak bir ülkenin onurudur, namusudur."
(Sürecek)