Arıdoğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şiddetli böbrek ağrısına neden olan böbrek taşı hastalığının gelişmiş ülkelerde erkeklerin yaklaşık yüzde 11'inde kadınların da yüzde 7'sinde görüldüğünü belirtirken, Türkiye'de ise özellikle beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak bu hastalığın daha çok görüldüğünü ifade etti.
Böbrek taşı hastalığında bir takım risk faktörleri olduğunu anlatan Arıdoğan, bunların başında ailevi faktörler, çevresel ve beslenme faktörleri geldiğini kaydetti.
Ailesinde taş öyküsü olanlarda taş hastalığı görülme olasılığının iki kat daha arttığını belirten Arıdoğan, sıcak havaların da taş hastalığı riskini artırdığını bildirdi. Hayvansal proteinlerden zengin besinlerle beslenmenin de risk faktörleri arasında bulunduğuna işaret eden Arıdoğan, içeriğinde oksalatın bulunan (çikolata. kokao, kahve gibi ) ürünlerin fazla tüketimi, narenciye tüketiminin az olması, bazı ilaçlar kullanılmasının taş hastalığını tetikleyebileceğini belirtti.
-Obezlerde taş riski artıyor
Obezitenin taş oluşumunda önemli bir risk faktörü olduğunu dile getiren Arıdoğan, 'obez hastalarda taş hastalığı biraz daha fazla görüldüğü söylenebilir, hareketli insanlarda taş oluşma riski daha azdır' dedi.
Böbrek taşı düşüren insanlarda yeniden taş oluşma olasılığının yüksek olduğuna dikkati çeken Arıdoğan, şöyle devam etti:
'Taş düşüren bir kişide yeniden taş tekrarlama ihtimali yüzde 50'dir. Daha önce taş düşüren insanların böbrek taşı rahatsızlığı konusunda çok daha dikkatli olması gerekmektedir. Bu nedenle beslenmeye, fiziksel aktiviteye önemli verilmesi gerekir. Özellikle sıvı tüketimine dikkat edilmelidir, yazın en az 2,5 litre, kışın ise 1,5 litre su içilmelidir. Dengeli beslenme çok önemlidir, hayvansal protein tüketimi ve tuz kullanımı azaltılmalı, vücut kitle endeksinin artmamasına özen gösterilmelidir. Egzersiz de bu durumdaki hastalar için önemlidir.'
-Tedavide yeni yöntemler
Böbrek taşının tedavi edilmediği takdirde böbreğin kaybına kadar giden bir sürecin başlayabildiğine dikkati çeken Arıdoğan, böbrekte 1,1,5 santimden küçük taşların takip edildiğini, ancak bundan büyük bir taşın varlığı, bir yeri tıkaması ya da ağrı yapması durumunda tedavinin şart olduğunu bildirdi.
Taş hastalığına yönelik son dönemde çeşitli tedaviler uygulandığını anlatan Arıdoğan, 'Çeşitli tedavi yöntemleri mevcut, bu taşı vücut dışından kırma şeklinde olabilir, vücudun doğal deliklerinden yani idrar yollarından girerek alma olabilir, lazer yardımıyla ya da kıvrılabilir, bükülebilen aletlerle, ya da sırttan girerek böbrek taşının tedavisi şeklide olabilir' şeklinde konuştu.
Taş cerrahisindeki en önemli unsurlardan birinin taşın tamamen temizlenmesi olduğunu vurgulayan Arıdoğan, çünkü vücuttan temizlenmeyen bir taşın daha sonra bir çekirdek görevi görerek daha büyük taşlara sebep olabileceğini kaydetti.
Böbrek taşlarının tedavisinde asıl amacın minimal yan etki ile hastayı taşsız duruma getirmek olduğunu belirten Arıdoğan, son dönemde tedavide özellikle doğal idrar kanalından üreter (böbrek ile idrar kesesi arasındaki kanal) ve böbrek içine girilerek yapılan ve adına Retrograt İntraRenal Cerrahi (RİRC) denilen daha az yaralayıcı yönteme kayma olduğunu belirtti. Daha büyük taşlarda Perkütan Nefrolitotripsi (PNL) yönteminin uygulanabildiğini anlatan Arıdoğan, PNL yönteminde; sırt bölgesinde cilde yapılan 1 cm'lik bir kesi sonrası böbreğin içerisine bir iğne ile ulaşıldığını söyledi.
Tedavilerde sık kullanılan lazer cihazlarının da idrar yolları taşlarını çok daha küçültmeye yaradığını belirten, Arıdoğan, 'Teknolojinin gelişmesiyle yeni tedavi yöntemleri ortaya çıktı, aletler çok incelmeye başladı, normal vücut deliklerinden girmek daha rahatlaştı. Amacımız hastayı bir an önce normal hayatına döndürmek tabi bu yöntemlerle hasta için de konforlu bir tedavi süreci başladı' dedi.