Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmasına, Nazım Hikmet'in, "Vasiyet" şiirini okuyarak başladı.
Ölümünün 51. yıl dönümü olan Nazım Hikmet'in şiir yazdığı, toplumun sorunlarına eğildiği, özgürlüğü ve demokrasiyi savunduğu için büyük acılar çektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Ödediği bedeller için hiçbir zaman üzülmedi. O bir Kuvayi Milliyeci'ydi, bir vatan severdi" diye konuştu.
Toplumun önderleri olan sanatçıların her dönem acı çektiğini, bedel ödediğini belirten Kılıçdaroğlu, bu sayede demokrasi ve özgürlükler konusunda yol katedildiğini söyledi.
Winston Churchill'in, sanatçının önemine işaret eden ifadelerini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Churchill diyor ki 'Bana (büyük bir Britanya mı yoksa kraliyet donanması mı) diye sorarsanız, ben kraliyet donanmasını isterim. Çünkü bu donanmaya sahip olursam Büyük Britanya'yı kurarım. Bana (kraliyet donanması mı yoksa Shakespeare mi) diye sorarsanız, ben Shakespeare'i tercih ederim. Çünkü Shakespeare gibi bir değere sahipsem, kraliyet donanmasını da Büyük Britanyayı da inşa ederim' diyor. Nazım Hikmet, bizim Shakespeare'imizdir" şeklinde konuştu.
-"Nazım'ın yeri Gezi Parkı'dır"
Nazım Hikmet'in "Beni Anadolu'da bin çınar ağacının altına gömün" vasiyetini anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bu vasiyet bana gönderilmiş bir vasiyet değil. 76 milyon yurttaşa bir vasiyet. 76 milyon yurttaşın, bu vasiyetin gereğini yapması lazım. 76 milyon yurttaş, rüzgara karşı yürüyen Nazım Hikmet'i Anadolu'ya getirmelidir. Bana sorarsanız, 'nerede olmalıdır' diye, Gezi Parkı'nda, bir çınar ağacının altında olmalıdır. Neden? Çünkü Gezi eylemlerini anlatan en güzel şiir Nazım Hikmet'e aittir.
Ne diyordu Nazım, 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine...' Gezi'ye gidenler, bir ağaç gibi kendilerini tek ve hür hissetmek istiyorlardı. Her görüşten her yaştan insan vardı. Onlar kavgadan yana değillerdi, barıştan yanaydılar. Kutuplaşmadan değil uzlaşmadan yanaydılar. O nedenle Nazım'ın yeri Gezi Parkı'dır. Bir çınar ağacının altında onun vasiyetini yerine getirmeliyiz. Eğer bunu yapabilirsek, 76 milyon yurttaşın sorumluluğunu da yerine getirmiş oluruz."
-"Hala içinde bir kin var"
Gezi Parkı eylemlerinin yıl dönümünde bir sıkıyönetim daha yaşandığını savunan Kılıçdaroğlu, "Özgürlükten neden korkuyoruz? Gençlerin elinde karanfil var, 'Al o karanfili elinden. Vur ellerine' diyor. Emin olun, Gezi, Türkiye'de tarihin değiştiği bir tarihtir. Tarihi, dönemi, bakışımızı, ufkumuzu değiştirdiler" dedi.
Gezi Parkı eylemlerinin birilerini rahatsız ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bir diktatör bozuntusunun karizması çizildi. Hala içinde bir kin var. Ne kadar çok insan ölürse o kadar çok zevk alıyor. Kandan, şiddetten bu kadar zevk alan başka bir politikacı yoktur. 21. Yüzyılda nasıl oluyor da kanla beslenen siyasi bir ideoloji oluyor?
Halka açıkça yalan söyledi. 'Camide içki içiyorlar' dedi, yalan olduğu ortaya çıktı. Niye bunu söylüyor, insanların birbirine düşürmek için. 'Başörtülü bacıma 30-40 kişi birden saldırdı, üstelik 6 aylık çocuğu vardı' dedi. Gerçek ortaya çıktı ki böyle bir şey yok. Merak ediyorum, iç çatışma olsaydı, kavga olsaydı, yüzlerce insan ölseydi, ne kazanacaktın? Bir ülkenin başbakanına yalan söylemek yakışır mı? Yalancıdan başbakan olamaz.
Kalkıyorsunuz, yalan söyleyerek halkı kışkırtıyorsunuz. Camide içki içildiğini söyledi. Bizim geleneğimizde töremizde vardır, böyle bir mekanda kimse içki içmez. 30-40 kişi bir kadına saldıracak, hiç kimse demeyecek mi 'Beyler ayıp ediyorsunuz. 30-40 kişi bir kadına saldırılır mı?' diye. Bunların görüntülerini yayınlayacaktı, yayınlamadı.
Bu ülkenin vicdanına seslenmek istiyorum. 76 milyon yurttaşımın vicdanına seslenmek istiyorum. Size açıkça yalan söyleyen bu Başbakan'ın hala arkasında duracak mısınız? Eğer bir ülkenin başbakanı yalan söylerse en azından utanır. Çıkıp milletten özür diler. Bunları söylemedi. Hala yalanın arkasında duruyor.
Berkin Elvan'ı 'terörist' diye miting meydanlarında takdim etti. 14 yaşındaki bir çocuğa terörist muamelesi yaptı."
-"Başörtülü bacımızı ne hale getirdiklerini görüyor mu?"
Kemal Kılıçdaroğlu, "Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni teröristi bu" diyerek, Rize'nin İkizdere ilçesi Şimşirli köyünde, HES yapımına karşı eylemde yaralanan Havva Bir'in fotoğrafını gösterdi. Havva Bir'in, söz konusu eylemde, askerlerin müdahalesi sırasında yaralanan bacağının fotoğrafını da gösteren Kılıçdaroğlu, "Başörtülü bir Anadolu kadını. Gezi eylemlerine de katılmıştı. Bu Anadolu kadının başına neler geldiğini anlatacağım" dedi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Köyde bir HES yapılıyor. sular kesiliyor. Köylü rahatsız. 'Bizim suyumuzu kesmeyin' diyorlar. Kadınlar gidiyor yolun kenarında oturuyorlar. Siz misiniz yolun kenarında oturan?
Havva Bir şöyle söylüyor: 'Yapılması planlanan santral için, zaten az olan, kendimize yetecek suyumuzu elimizden almak istiyorlar. Yolun kenarında bekliyoruz. Kalkmamız için uyarı yapmadılar. 20 kadın oturma eylemindeydik. Komutanın, 'saldırın' dediğini duydum. Sonra copla bize vurmaya başladılar. Doktor bana rapor verdi. Ben artık askere de polise de güvenmiyorum.'
Havva Bir, Anadolu kadını, bizim annemiz, bacımız, büyüğümüz. Suyuna sahip çıkmak istiyor. Coplarla dövülüyor. 'Başörtülü bacımıza saldırdılar' diyordu değil mi?' Başörtülü bacımızı ne hale getirdiklerini görüyor mu?
Seçimlerden önce, 'inşaat yapmayacağız' demişler. Seçimden sonra her türlü darp, cop bu köylülere karşı yapıldı. Üstelik bu sözü Erdoğan, köyün muhtarına veriyor. Zaten diğer Erdoğan da Erdoğan Bayraktar da 10 megavatın altında olan yerlere HES yapılmayacağını söylemişti. Ancak burada yapılan HES, 4,9 megavat.
Vatandaşlarıma sesleniyorum: Anadolu kadınını gördünüz. Köyünün suyuna sahip çıkmak istiyor. Cop var dayak var zulüm var. Bunlara karşı direnmek hepimizin görevi. Bu soruna sahip çıkmak hepimizin ortak görevi. O zaman bütün Anadolu kadınlarına sesleniyorum. Havva'nın başına gelen sizin başınıza da gelebilir. Hep beraber, bir diktatör bozuntusuna karşı ortak mücadele vereceğiz.
Dayak var, sopa var, hakaret var, doktor raporu var... Hiç çıkıp demiyor, 'Benim başı örtülü bacıma saldırdılar' diye. Hayatından çok memnun. Onun için, kendisiyle birlikte düşünenler dost, diğerlerinin tamamı ortak düşman.
Soma'da da onun özel kalem müdürü bir Somalı işçiyi tekmeledi. Kendisi gitti bir Somalı işçiye tokat attı. Milletten özür dilemedi. Bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşına tokat atıyorsa, çıkıp bu milletten özür dilemesi lazım. Özür dilemiyorsa onun başbakanlık koltuğunda oturmaması gerekir. Ben bu nedenlerle ona 'diktatör bozuntusu' diyorum."
-"Bütün camilerde bunun okutulmasını yürekten isterim"
Soma'daki maden faciasını anımsatan Kılıçdaroğlu, iktidarın bu olayı, "Allah'ın takdiri" olarak değerlendirdiğini ve bütün suçu dine indirgediğini, aklı kullanmadığını ileri sürdü. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ne diyeceğini merak ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Nihayet konuştu. Çok güzel bir konuşmaydı. Bütün camilerde bunun okutulmasını yürekten isterim" dedi.
Görmez'in söz konusu konuşmasının bir bölümünü okuyan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bunları söylemek için bu kadar beklemeye gerek yoktu. Çok daha önceden söylemesi lazımdı.
Size tipik örnekler vereceğim: 23 Temmuz 2004... Hızlı tren seferlerini başlattılar 41 kişi öldü, 88 kişi yaralandı. Dava zaman aşımına uğradı.
28 Aralık 2014... Ulurede'de 34 kardeşimiz öldürüldü. Ne oldu? Ailelere para verdiler. Aileler hala faillerin ortaya çıkmasını bekliyor.
9 Eylül 2009... Ayamama Deresi taştı. 38 kişi hayatını kaybetti, 7 kadın işçi servis minibüsünde öldü. Ne oldu? Hiçbir şey olmadı.
31 Ocak 2008... Davutpaşa'da, ruhsatsız bir işyerindeki patlama sonucu 20 kişi öldü, 117 kişi yaralandı. Ne oldu? Hiçbir şey.
12 Mart 2012... İstanbul Esenyurt'ta naylon çadırda kalan işçiler çıkan yangın sonucu öldü. Öldükleri gün sigortaları yapıldı.
17 Mayıs 2010... Zonguldak'ta grizu patlaması oldu. 30 madenci öldü. Suçlu olarak madende ölen 2 maden mühendisi gösterildi.
5 Eylül 2012... Afyon'da patlama oldu. 25 asker hayatını kaybetti. Askerlerin aileleri hala adalet arıyorlar.
13 Mayıs 2014... Soma. Bütün bunlardan sonra Diyanet İşleri Başkanı bu açıklamayı yapıyor. Oysa biz bu açıklamayı çok daha önceden beklerdik. Ben merak ediyorum, bu açıklamadan sonra Erdoğan, 'Cübbeni çıkar, sen de gel, gir siyasete' diyecek mi diye."
(Bitti)