Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Yükselen Alevi tansiyonu düşürülmeli'

Ilımlı görüşleri ile öne çıkan Alevi önderi İzzettin Doğan, Aleviler ile hükümet arasında çatışma zemini olduğunu söylüyor. Doğan'a göre, yabancı devletler bu zemini kullanabilir. İzzettin Doğan 'Hükümet bu tansiyonu düşürmeli' diyor.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-27 16:24:33

'Yükselen Alevi tansiyonu düşürülmeli'

Kendisi de bir Alevi Dedesi olan İzzettin Doğan Türkiye’nin ilk Alevi kurumlarından olan Cem Vakfı’nın kurucusu. Farklı yerlerde kurulan Cem Vakıfları'nın çatı örgütü olan Alevi Vakıflar Federasyonu’nun da onursal başkanı. İzzettin Doğan ve çevresi hükümetin başlattığı 'Alevi açılımı'na destek verdi. Hükümet ile görüşen Alevi önderlerinden biri olan İzzettin Doğan son olarak 'Kürt açılımı' konusunda oluşturulan 'Akil Adamlar' heyetinde de yer aldı. Geçtiğimiz pazar günü Alevi kurumları üç büyük ilde basın açıklaması yaptı. Hükümete yönelik sert ifadelerin yer aldığı açıklamanın altında Doğan’ın yer aldığı Alevi Vakıfları Federasyonu’nun da imzası vardı. İzzettin Doğan ile Alevilerin şikayetlerinin neler olduğunu ve hükümete yönelik eleştirilerini ALJAZEERA'ye anlattı.

Pazar günü Alevi kurumları adına üç büyük kentte yürüyüş ve basın açıklamaları yapıldı. Sizin onursal başkanı olduğunuz Alevi Vakıflar Federasyonu’nun da basın açıklaması altında imzası vardı. Basın bildirisinde “Mevcut iktidarı cinayet işlemekle, bölücülük, ayrımcılık yapmakla suçlayan ifadeler yer alıyordu. Siz Alevi kesimin mutedil ismi olarak bilinirsiniz. Hükümet ile de diyaloğunuz var. Size bu cümleleri kurdurtan saik nedir?

Bizim açımızdan sorun üslubun sertleşmesidir. Gezi protestolarında ve sonrasında ölen gençlerin tümü Alevi. Sayın Başbakan bunu izah etmek zorunda. Alevi gençleri “Ben Alevi'yim, alnımda yazıyor, ben de göğsümü açıyorum kurşun mu sık” diyorlar. Böyle bir şey düşünülebilir mi? Daha sonra Okmeydanı Cemevi'nde taziyeye giden Alevi yurttaş kurşunla öldürüldü. Orada herhangi bir şekilde tabanca sıkmayı gerektirecek bir durum yok. Ama Sayın Başbakan ne diyor? “Polisin nasıl hâlâ tahammül ettiğini anlayamıyorum, şaşırıyorum” diyor. Polisin daha aktif olmasını, biraz daha fazla sıkmasını mı istiyor? Bunlar bir başbakana yakışan sözler değil. O zaman şunu görmek gerekiyor. Siz 25-30 milyonluk kitleye bu muameleyi reva görürseniz bu burada kalmaz. Sizin müdahale etmenize ya da yönlendirmenize gerek yok. Bunu başka devletler, Türkiye’nin destabilize olmasından, demokrasisinin geriye gitmesinden, ekonomisinin bozulmasından çıkar umanlar pekala Alevileri, Alevi kisvesi altında sahiplenebilirler.

Başbakan Okmeydanı Cemevi’nde kurşun sonucu hayatını kaybeden Uğur Kurt’un ailesini aradı, başsağlığı diledi. Bunu bir iyi niyet mesajı olarak okumuyor musunuz?

Yani takdir edilmek istenir ama hareketler hep birbirini naksediyorsa, hep birbiriyle çelişki içindeyse bir taraftan taziyede bulunup bir taraftan da “Ya bu polis nasıl duruyor hâlâ” diye beyanatta bulunmak, bunlar izahı çok güç çelişkilerdir. Başbakan’ın kendi lisanında ve davranışlarında bir açıklığa ihtiyaç vardır. Bir berraklığa, saydamlığa ihtiyaç vardır. Bu Alevi kesime karşı bir kininiz ve inanılmaz bir nefretiniz varmış görünümü nereden kaynaklanıyor? Sayın Başbakan bunu elimine etmek zorundasınız. Sayın Başbakan bunu siyasette bir yöntem olarak kullanıyor. Hem bir taraftan tavşana kaç diyor, bir taraftan da tazıya tut diyor. Mesela polisle ilgili tavrını söylüyor, ardından da Uğur’un ailesini arayıp başsağlığı diliyor. Başsağlığı dilemesi güzel bir şey yumuşatır ama öbür taraftan da polis için söylediğiniz var. Başbakan’ın halkının büyük bir kısmını karşısına alarak sadece sanki Sünnilerin Başbakanı’ymış görüntüsünü vermesi siyaseten fahiş bir hatadır.

Siz Kürt sorununun çözümü için oluşturulan 'Akil İnsanlar' heyetinde yer aldınız. Başbakan ile oturup konuşan az sayıdaki Alevi önderlerindensiniz. Son dönemlerde bir temasınız, görüşmeniz oldu mu?

Uzun zamandan beri Sayın Başbakan ile konuşuyoruz. Konuşmalarımızın kamuoyuna yansıyanı var, yansımayanı var. Alevi meselesinin Kürt meselesi kadar önemli bir mesele olduğunu, buna hükümetin ciddiyetle eğilip en kısa sürede de önerdiği çözümü kamuoyuna sunması gerekir diye konuştuk.

En son Başbakan ile ne zaman konuştunuz?

Sayın Başbakan bir, bir buçuk ay önce telefonla aramıştı. “Hocam birkaç gün içinde beraber olacağız. Üç, beş kişi ben getireyim, üç beş kişi de sen getir. Oturup bir masa etrafında bu işi çözelim. Şu anda arkadaşlarımız çalışıyor” dedi. Hatta bazı isimler de verdi. Faruk Çelik Bey ile Bekir Bozdağ’ın bu işe tahsis edildiğini söyledi. Bir grubun çalıştığını, ortaya çıkacak metni benimle tartışacağını, davet edeceğini söyledi. Başbakan sürekli bu tür taahhütlerde bulunuyor ama ortaya çıkmış herhangi bir şey yok. Bir şey olmadığı gibi kullandığı üslup sürekli olarak Alevilerle, Sünnilerin karşı karşıya gelmesini doğuracak bir üslup. Mesela geçen günkü konuşmasında Almanya’daki Alevileri tanımlarken bir mezhebin bazı insanları diye takdim etti. Orada bazı çalışmalar yapıyorlar bizi protesto etmek için ama biz gideriz. Orada 3 milyon insanımız varsa gideriz diyor ama oradaki 3 milyon insanın içinde 1 milyon 200 bin Alevi olduğunu unutuyor.

Sizin sık kullandığınız bir cümledir: “Alevileri mutsuz ederseniz, başkaları onları kullanır.” Şu anda Alevi kesimde bir huzursuzluk gözlemliyor musunuz?

Tabii. Bir kere Alevi evlerini işaretliyorlar. Yakalanmıyorlar. Bu çocuk işi deyip çıktılar. Demediler ki, “Maraş’ta böyle bir olay oldu, anında bir, iki saat içerisinde yüzlerce insan öldürüldü” denilmiyor. Bu işaretleri yapanları siz yargı önüne çıkarmazsanız o zaman yapan da daha çok şımaracaktır ve başkaları da tedirgin olacaktır. Nitekim tedirginlik var. Aleviler bazı bölgelerde yavaş yavaş “Acaba burada yaşamaya devam edelim mi, yoksa büyükşehirlere doğru mu gidelim” demeye başladılar. Bu durumu bir siyaset adamının görmemesini düşünemiyorum. Eğer kendisi de bu istikamette bir hisse sahip değilse bunun mutlaka önlemini alması gerekir. Bir hükümet için o ülkedeki barıştan daha değerli bir meta olabilir mi? Barış varsa her şey var, barış yoksa hiçbir şey yok. Ne ekonomi var ne güvenlik var.

Pazar günkü basın açıklamasında “Yeter artık” sözcüğü birkaç yerde geçiyordu? Bildirinin dili de epey sertti. Aleviler açısından nedir gelinen nokta?

Gelinen nokta yani çatışma noktasına adeta gelecek gibi. Bu çatışma Alevilerle, Sünniler arasında değil. Alevilerle hükümet veya hükümetin temsil ettiği güçler arasında bir çatışmaya götürecek bir zemin var ve bu zemini yabancı devletler pekala kullanabilirler. Çok rahat kullanılabilecek noktadadır. Ben aslında sert dilin kullanılmasından yana değilim. Bildiriyi hazırlayan arkadaşları da anlıyorum, bunlar sertlik istiyorlar, o zaman sertlik noktasına gelmiş olabilirler. Çünkü vatandaş onu bekliyor o da bir ihtiyaç. Ben zaman zaman kullandığım yumuşak üslup nedeniyle sık sık eleştiri alıyorum. “Hocam niye bu kadar yumuşak davranıyorsunuz?” Bana bunu söylüyorlar ama bana güvendikleri için şimdilik tahammül ediyorlar diyelim.

En çok neden şikayet ediliyor?

Nasıl şikayet olmasın ki; insanın en değerli hakkı nedir, yaşam hakkıdır. Ölen çocukların hepsi Alevi. Ne demek bu? Bu devletin politikası mıdır;? Demokrasiyi, Alevilerin öldürülmesi üzerine mi kuracaklar ya da Sünni iktidarlarını?

Başbakan ile yakın dönemde temas etmeyi denediniz mi?

O kendisi aradı, konuştuk. Benden ondan haber bekliyorum.

Peki tansiyonu ne düşürür?

Bu tansiyonu düşürme görevi ve sorumluluğu hükümetindir. Alevilerin haklarını verir, Alevilere karşı olmadığını söyleyebilir. Öldürülen Alevilerin niçin öldürüldüğü, doğrudan doğruya hedef mi seçildikleri yoksa öylesine serseri kurşunlarla mı öldürüldükleri açıklanmalı. Alevilerin evlerini kimin işaretlediği daha ortaya çıkarılmadı. Alevilerle ilgili yapılan yasadışı tasarrufların hiçbiri gün ışığına çıkmadı.

İrfan Bozan / AL JAZEERA

FOTOĞRAF: Özgür Tekşen - Al Jazeera Türk

Haber Ara