TBMM Genel Kurulu'nda, Üstün Yetenekli Çocuklar Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde konuşan Avcı, bakanlık olarak öneriler çerçevesinde 2013-2017 yıllarını kapsayacak şekilde "Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı"nı hazırladıklarını ve uygulama belgesi haline getirdiklerini anlattı. İşbirliği yapılacak kuruluşların detaylı olarak belirlendiğine işaret eden Avcı, en başta eğitim modelleri hazırlandığını, erken tanımlanması için tanı testleri hazırlandığını ve test uygulayıcılarının yetiştirilmeye başlandığını, Bilim ve Sanat Merkezlerinde (BİLSEM) proje bazlı destekler uygulandığını söyledi.
Özel yetenekli bireyler veri tabanı oluşturulmakta olduğunu ifade eden Avcı, konuyla ilgili en fazla ailelerin bilgilendirilmeye ihtiyacı olduğunu, bu amaçla "aile kılavuzu", "eğitim zenginleştirme el kitabı" hazırlandığını, ayrıca çeşitli projeler kapsamında eğitim uygulamalarının devam ettiğini kaydetti. Avcı, 1995 yılından bu yana özel yetenekli bireylerin eğitiminde yer alan BİLSEM'lerin ortaokul ve lise düzeyinde 81 ile yaygınlaştırılmakta olduğunu, halen 64 ilde 72'sinin faaliyet gösterdiğini, öğretmen adaylarına konulara ilişkin farkındalık kazandırıldığını vurguladı.
Avcı, anadili Türkçe olmayan çocukların yaşadığı travmaların MEB tarafından çok önemsendiğini ifade ederek, "Konuyla ilgili uluslararası sözleşmelere konulan çekincelerin kaldırılması gerektiği konusunda hemfikiriz. Bu konuda atılmış olumlu adım; biz bu tanı testlerini dil bağımlı olmaktan kurtardık. Anadili ne olursa olsun bu testler çocuklarımızın özel yeteneklerini ölçmeye, önceden tanımlamaya elverişli hale getiriliyor" dedi.
BİLSEM'lere seçilen öğretmenlerle ilgili eleştirilerin doğru olmadığını, 2008 yılından beri bu öğretmenlerin üç seçme aşamasından geçirilerek seçildiğini anlatan Avcı, öğretmenlerle ilgili sıkıntı olmadığını söyledi.
Avcı, "Ama öğrenci seçiminde, yerelde, o ilin önde gelen yöneticilerinin veya etkili kişilerin çocuklarının bu kriterlere bağımlı olmaksızın buralara kaydedildiklerine dair bizim de tespitlerimiz var. Bunu önlemek için de tanı testlerinin sonuçlarına bağlı olarak öğrencileri yönlendirecek tedbirleri alıyoruz. Ayrıca, tek alternatiflerin BİLSEM'ler olmaktan çıkarıldı, yetenek atölyeleri ve destek eğitim odalarıyla bunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz" diye konuştu.
Bu yıl kabul edilen yasada yanlış anlamaya müsait "proje okullar" ile hüküm olduğunu ifade eden Avcı, seçilmiş bazı okulların gerek yönetimi, gerek finansmanı ve gerekse de öğretmen seçimi konusunda Milli Eğitim Bakanı'na diğer okullarda olmayan bazı yetkiler verdiğini, Meclis'te de subjektif ölçülerle kullanılabileceği ve kadrolaşma amacına yönelik olduğu eleştirisi yapıldığını hatırlattı. Bunun amacının bazı okulları proje okullar kapsamına alarak hem bazı pilot uygulamaları gerçekleştirmek hem de mevzuatla yapılamayan bir takım işleri yapmak olduğunu anlatan Avcı, Ankara Fen Lisesi'ni bugünkü görünümden kurtarmak için mezunlar derneğiyle birlikte bir girişim başlattıklarını kaydetti.
-"Aileler, çocuklarına sıra dışı yaratık muamelesi yapmaya başlıyor"
Nabi Avcı, terminolojiye dikkati çekerek, "Üstün zekalı" tabirinin pedagojik olarak kendilerine doğru gelmediğini, "özel yetenekli" demek gerektiğini söyledi. "Üstün zekalı" veya "üstün yetenekli" tabirinin en başta hiyerarşi ima ettiğini belirten Avcı, şöyle konuştu:
"Bu, çocukların ve ailelerin aleyhine işliyor. En başta aileler, çocuklarına sıra dışı yaratık muamelesi yapmaya başlıyor. Çocukların çocukluklarını yaşamalarını engelleyen tutum içine giriyorlar. 'Sen üstün zekalısın, bunu nasıl yaparsın, sana yakışır mı?' diyorlar. Çocuğun her yaptığı kabahat haline geliyor. Bunu okullarda ve velilerden gelen şikayetlerden de sık yaşıyoruz, Geçen yıl İstanbul'da bu çocuklara yönelik projenin yürütüldüğü okul, proje süre bittiği için normal eğitime geçti. 19 çocuk ve velileri, medyayla da ilişki kurarak gösteriler yaptı. O gösteride iki pankart taşındı; biri 'Einstein'ler burada, Milli Eğitim Bakanlığı nerede?'. Ailelerin ve 10-12 yaşındaki çocukları kendilerini Einstein olarak görmeye başlamaları, başlı başına sorundur. Diğer pankart; 'dehalara kıymayın'. Deha ayrı bir şey. Dehanın eğitimi yok zaten. Çok özel. Keşke böyle yeteneği olan her bir çocuk için ayrı eğitim programı tasarlayabilsek. Çünkü hem özel yetenekli olduğunu varsayıyoruz hem de bunları biraraya toplayıp, standart bir eğitimin onlara uygulanabileceğini düşünüyoruz. Bu paradoksal bir şey. Gerçekten özel yetenekler var. Nitekim Suna Kan ile ilgili yasa, adeta adrese teslim. Her özel çocuk için mümkün olabilse de ayrı bir eğitim programı tasarlanabilse. Bunu yapamıyoruz, o zaman bunları biraraya toplayıp ayrı bir fabrika modeli geliştirelim demek yanlış. Bu nimet bazen çok büyük külfete dönüşüyor. Stratejik plan içinde bu çocuklarımızı olabildiğince standardize etmeden, onları seri üretim nesnesi muamelesi görmeden bir takım kurumlarda, kendi özel yeteneklerine uygun eğitim almaları için çabalarımızı sürdürüyoruz.
Özel yetenek veya üstün zekalı denirken kastedilen, büyük ölçüde bir takım zihinsel becerilerdir. Matematiksel zeka ve yeti öne çıkıyor. Ama biz biliyoruz ki artık her çocuğun kendine özgü becerisi var. Bunun illa matematiksel zekada tezahür etmesi gerekmiyor. Kimisi sporda, kimisi sanatta, kimisi dilde çok başarılı oluyor. Önemli olan her çocuğun daha özel yeteneği olduğunu tanılamak ve sonra onu kendisine benzeyen çocuklarla birlikte o yeteneğini olabildiğince geliştirebileceği eğitim ortamında eğitmektir. Amacımız budur. 4+4+4 sistemi içinde seçmeli derslerde yetersiz kalıyoruz. Her seçmeli ders için bazen bir sınıf oluşturamıyoruz. en az 10 koşulunu onun için getirdik. Keşke imkanımız elverse de 10 öğrenci kısıtlamasını da kaldırsak ve her seçmeli ders için bihakkın verebilecek öğretmenleri istihdam edebilecek durumda olsak. Henüz o durumda değiliz ama oraya doğru gidiyoruz. En azından doğrultumuz bence doğru. Bu arada henüz ideal koşullar oluşturabilmiş değiliz. Uygulama planı doğru, paydaşlar doğru belirlenmiş, bakanlık olarak koordinasyon görevini yapıyoruz."
Avcı, Komisyon raporunun kendileri için yol gösterici olduğunu, neyi ne kadar yaptıklarını ve neyi öncelikli olarak yapmaları gerektiğini gösteren bir çalışmanın ellerinde olduğunu belirterek, "Biz bu çalışma doğrultusunda yaptıklarımızı gözden geçiriyoruz. Bundan sonra hızlanarak çalışmalarımız sürecek" dedi.
Rapor üzerinde konuşmaların bitmesinin ardından MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ın, raporun görüşmelerine devam edilmesi için verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamadı. İki kez ara veren Başkanvekili Güldal Mumcu, karar yeter sayısının bulunmaması üzerine birleşimi yarın saat 14.00'te toplanmak üzere kapattı.