Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmaya, milletçe çok büyük gururu yaşatan, Fransa'da Cannes Film Festivali'nde, "Kış Uykusu" adlı filmiyle Altın Palmiye ödülü alan yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ı tebrik ederek başladı.
Almanya'dan dönüşünde, geç bir saatte Ceylan'ı arayarak tebrik ettiğini anlatan Erdoğan, bunun, Türkiye ve sinema adına çok büyük bir uluslararası başarı olduğunu belirtti. Erdoğan, Ceylan ile birlikte filmin tüm ekibini tebrik ederek, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na da filmin yapımına destekten dolayı teşekkür etti.
Erdoğan, 2010'da Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde, İsrail askerlerinin saldırısı nedeniyle 9 kişinin şehit olduğunu, 30 kişinin de yaralandığını anımsattı. Yaralılardan Süleyman Uğur Söylemez'in, 4 yıldır yoğun bakımda, bitkisel hayatta olduğunu ifade eden Erdoğan, "Cumartesi günü Süleyman kardeşimizi hakka uğurladık. Rabbim şehidimizi rahmetiyle kuşatsın inşallah. Süleyman kardeşimize ve 9 Mavi Marmara şehidimize rahmet niyaz ediyorum. Merhum Süleyman kardeşimizi 2010'da hastanede ve sonra evinde ziyaret etmiştim. Ailesinin, kendisine bakışı, her türlü şükranın üzerindeydi. Allah ailesinden de razı olsun. Ailesine, yakınlarına, dostlarına sabır ve başsağlığı diliyorum" dedi.
-Okmeydanı'nda hayatını kaybedenlerin ailesine taziye
İstanbul'da hafta içinde Okmeydanı'nda yapılan şiddet eylemleri sırasında Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz'ın hayatını kaybettiğine işaret eden Erdoğan, Kurt ve Yılmaz'ın ailelerini arayarak, üzüntülerini, taziyelerini ve acılarını ilettiğini kaydetti. Erdoğan, olaylarda yaralanan polisleri de arayarak geçmiş olsun dileğinde bulunduğunu anlattı.
Başbakan Erdoğan, bu yıl, Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 100. yıldönümünde, bir kez daha tüm boyutlarıyla bunu değerlendirdiklerini söyledi. Erdoğan, 28 Haziran 1914'te, Saraybosna'da yapılan bir suikastin, Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olduğunu anımsattı.
Bu savaşta yaklaşık 10 milyon kişinin hayatını kaybettiğini ifade eden Erdoğan, Osmanlı Devleti'nin, hem en çok zayiatı veren hem de en çok toprak kaybına uğrayan ülke olduğunu vurguladı. Erdoğan, Mondros Anlaşması ile Osmanlı Devleti'nin çok ağır şartlara mahkum edildiğini belirterek, "Misak-ı Milli sınırlarından dahi dar bir coğrafyaya hapsedildi. Bize Misak-ı Milli sınırlarını bile çok gördüler. Ülkenin tamamını teslim almak için işgal başlattılar. Kurtuluş Savaşımızla, millet olarak bu işgali sona erdirdik. Bir kaç istisna dışında Misak-ı Milli sınırlarına kavuştuk" diye konuştu.
-"İki mesele sürekli kaşındı"
Erdoğan, savaşın sonunda Osmanlı bakiyesi toprakların, adeta cetvelle çizilir gibi şekillendirilirken, Osmanlı bakiyesi olan, Osmanlı ve Selçuklu'nun mirasını taşıyan Türkiye Cumhuriyeti'nin de sürekli baskı, kontrol altında tutulmak istendiğini anımsattı. Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan borçların, Türkiye Cumhuriyeti'ne devredildiğini, Osmanlı İmparatorluğu'ndan kimi acılar, sorunlar, tartışmaların Türkiye Cumhuriyeti'ne yöneltildiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bilhassa Kürt, Alevi vatandaşlarımızın, onların üzerinden iki mesele sürekli gündemde tutuldu, sürekli kaşındı. Bu iki mesele, Türkiye'nin hasımları tarafından elverişli bir tahrik vasıtası olarak görülürken ne yazık ki içeride de bu iki meseleyle alakalı çok büyük yanlışlar yapıldı. Bu ülkenin asli unsuru olan, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı'nda, ardından kuruluşta asli unsur olarak yer alan Kürt kardeşlerimize karşı, bizim dönemimize kadar ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulandı. İçeride sorun reddedilirken, dışarıdan da her fırsatta, değişik tarihlerdeki isyanlara ve son 30 yıldır maruz kaldığımız teröre destek verildi. Öbür yandan Alevi kardeşlerimizin varlıkları bile inkar edildi, görmezden gelindi, ağır tahriklerle, baskılar sürdürüldü. Dersim'de yüzlerce Alevi vatandaşımız katledildi, binlercesi tehcire zorlandı. CHP'nin, dününde ve bugününde Dersim olaylarına, katliamına karşı duranı, ses çıkarını gördünüz mü? Şu anda Anamuhalefetin genel müdürü Dersimli değil mi, hiç konuştuğunu gördünüz mü? Konuşamaz, çünkü o işin faili CHP, onun için konuşamaz. O işin arkasında duran CHP, onun için konuşamaz. Ve konuşamıyor, konuştuğu anda birçok şeyler ortaya çıkacak"
-"Dışarıdan yürütülen kampanyaları gözardı edemeyiz"
Başbakan Erdoğan, Çorum, Kahramanmaraş, Sivas ve Gazi Mahallesi'nde sonu çok acı biten elim hadiseler yaşandığının altını çizerek, "Komplo teorilerinin kolaycılığına biz asla ve asla sığınmadık. Dışarıdan düşman arayarak, içimizdeki meseleleri inkar yoluna asla gitmedik. Biz Türkiye'nin yüz yıldır karşı karşıya kaldığı meselelerin tamamen farkında olduk, mevcut sorunların, içerideki nedenlerinin tamamen farkında olduk. Ancak bu meselelerde dışarıdan yapılan tahrikleri, provokasyonları, dışarıdan yürütülen kampanyaları asla gözardı edemeyiz" dedi.
Erdoğan, Türkiye'de işler iyi gitmeye başladığında, ülkenin başına dert açmaya gayret edenlerin olduğunu kaydetti. Erdoğan, Türkiye'nin, enerjisini, birikimini, kaynaklarını kalkınma için seferber ettiği her dönemde ya teröre ya içeride ağır tartışmalara ya da darbelere maruz kaldığını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, içeride ve dışarıda bir takım karanlık ellerin elbirliği, işbirliği yaptığını, Türkiye'nin enerjisini tüketmek için her türlü kirli, karanlık senaryoyu devreye aldığını belirtti.
- "Şu soruları milletçe kendimize sormak zorundayız"
İkinci Dünya Savaşı'na fiilen katılmadıklarını, savaşın doğrudan etkilerine asgari düzeyde maruz kaldıklarını anımsatan Erdoğan, "Şu soruları milletçe kendimize sormak zorundayız: Japonya, İkinci Dünya Savaşı'nda yenildiği, iki tane atom bombasıyla çok ciddi yıkıma maruz kaldığı halde bugün nasıl dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdi? Avrupa'nın hemen her ülkesi, İkinci Dünya Savaşı'nda çok ağır bedeller ödedikleri halde bugün nasıl bu refah seviyesine ulaştılar? Bunların en önemlisi Almanya. İkinci Dünya Savaşı'nda deyim yerindeyse taş üstünde taş kalmayacak biçimde yıkıldığı halde bugün nasıl Avrupa'nın bir, dünyanın ise en büyük ekonomileri konumuna geldi?" diye konuştu.
Erdoğan, 1922'den bugüne kadar sadece Kıbrıs'a barış harekatı yaptıklarını, bunun dışında fiili olarak bir savaşa katılmadıklarını, topraklarına karşı da bir saldırı olmadığını anlattı. Erdoğan, yaklaşık 100 yıldır barış içinde bir ülke olmalarına rağmen kalkınma yarışına neden bu kadar geç katıldıkları sorusunu, kendilerine sormaları gerektiğini kaydetti. Erdoğan, "Çünkü ülke olarak, enerjimizi başka yerlere sarf etmek zorunda kaldık. İçerideki tartışmalar, gerilim, tahriklerle biz enerjimizi, kaynaklarımızı, birikimlerimizi adeta heba etmek zorunda kaldık. İçeride neredeyse 35 yıl oldu, terörle mücadele eden bir Türkiye var" dedi.
-"Tuzakları görmemiz gerekiyor"
Başörtüsü sorununu, Türkiye'nin tam 40 yıl tartışmak zorunda kaldığını, bırakıldığını ifade eden Erdoğan, 40 yıl boyunca üniversite denildiğinde akla, bilim, eğitim, özgürlük değil başörtüsü yasağı getirildiğini söyledi. Erdoğan, "Yazık değil mi? Bu ülke bunu hak ediyor muydu? Bu yasağı koyanlar, uygulayanlar, savunanlar bu ülkeye yazık etmediler mi?" diye sordu.
Erdoğan, kültürel haklar konusunun neredeyse bir asır boyunca Türkiye'de tartışıldığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"İnsanlar anadillerini konuşurlarsa, annelerinden öğrendikleri dili konuşurlarsa 'ülke bölünür, parçalanır' diye toplumu korkuttular. Biz engelleri kaldırdık, hamdolsun bu ülke bölünmedi tam tersine daha da güçlendi. Bir asır boyunca bu yasakları savunanlar, bu ülkeye yazık etmediler mi? Bizi millet olarak anlamsız, tartışmalarla, anlamsız yasaklarla, sanal gündemlerle on yıllarca, hatta asırlarca oyaladılar, meşgul ettiler. Her on yılda yaptıkları darbelerle ya da darbe girişimleriyle bize ağır bedeller ödettiler. Belli zamanlarda yapılan tahrikler, çatışmalarla bize ağır faturalar yüklediler. Bizim 77 milyon hep birlikte, işte bu oynanan oyunu, milletçe görmemiz gerekiyor. Türkiye üzerine içeriden veya dışarıdan kurulmuş olan bu tezgahları, bu tuzakları çok iyi görmemiz, anlamamız gerekiyor."
Erdoğan, Türkiye'nin geçen yıl mayıs ayındaki konumunu hatırlattı. Erdoğan, Türkiye'nin, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birini başarıyla geride bıraktığını, dünyanın en büyük ekonomileri daralırken yüzde sıfır, 1, 2 oranlarında büyürken, Türkiye'nin yüzde 4, yüzde 5 büyüme oranlarını yakaladığını söyledi.
Başbakan Erdoğan, 2010'da halk oylaması yapıldığını, demokrasi, hukuk ve ekonominin güç kazandığını dile getirdi. Erdoğan, 2011'de genel seçimler yapıldığını, istikrar ve huzurun güç kazandığını, çözüm sürecinde çok önemli aşamaya gelindiğini, Nevruz'un barış, huzur içinde kutlandığını, Doğudan, güneydoğudan acı haberlerin artık gelmediğini belirtti. Erdoğan, o günlerde batıdaki insanların koşarak doğuya gittiğini, kardeşleriyle kucaklaştığını vurgulayarak, işadamlarının doğuya, güneydoğuya koşup, yeni yatırımlara hazırlandığını anlattı.
-"Saldırıları bertaraf ettik"
"Önümüzde hiçbir engel yok, umut, kararlılıkla geleceğe ilerliyoruz" diyen Erdoğan, Mayıs 2013'te Cumhuriyet tarihinin en büyük başarılarına imza attıklarını, borsanın rekor kırdığını, Merkez Bankası rezervinin 135 milyar dolar rakamıyla rekora ulaştığını, IMF'ye borcun 14 Mayıs'ta sıfırlandığını anlattı. Erdoğan, şunları kaydetti:
"İhracatta rekor var, enflasyon ve faiz en düşük seviyeleri iniyor, nükleer enerji için imzalar atılıyor. Üçüncü havalimanı için ihale yapılıyor. Türkiye adeta şaha kalkmış ne bölgesel meseleler ne küresel kriz, Türkiye'yi durduramıyor. Böyle bir dönem, ayın içindeyiz. 77 milyon hep birlikte 2023 hedeflerine inanmış şekilde, umutla geleceğe yürüyoruz. Ama sonra birşey oluyor, İstanbul'da Gezi Parkı'nda başlayan eylemler. Neymiş ağaçlar sökülüyormuş, 12 tane ağaç bir yerden sökülüp, başka yere nakledilecek. Bu istismar edilerek, dalga dalga ülke geneline yayıyorlar. Düğmeye bir yerden basılıyor ve hemen ülkede legal, illegal örgütler işbirliği yaparak, huzuru bozacak, istikrarı sarsacak bir noktaya bu işi ulaştırıyorlar. O kadar sistemli, o kadar hazırlıklı bir saldırı yapılıyor ki aynı anda, huzur, istikrar, demokrasi, özellikle ekonomi hedefe alınıyor. Bakıyorsunuz borsa birden geriliyor, faiz yükseliyor, yurt dışında Türkiye aleyhine kampanyalar başlatılıyor. Uluslararası yatırımcılar tedirgin ediliyor. İçeride şu ifadeyi kullanıyorlar, 'Tüketmeyin, ekonomi dursun' diye çağrılar yapılıyor. Her gün sokaklarda şiddet görüntüsü, vandallık, bütün bu görüntüler dünyaya sanki Türkiye'nin genelinde bir terör esiyor gibi servis ediliyor. Anamuhalefet Partisi, olayların daha da büyümesi için kışkırtmalar yapıyor. Anamuhalefet Partisi'nin milletvekilleri bizzat olayların içinde aktif rol alıyor, milletvekilleri göstericilere erzak, para dağıtıyor, polislere hakaret ediyor. Yandaş medyaları, her türlü yalanı yazarak, gerek sosyal medyada gerek, yazılı, görsel medyada insanları sokağa dökmek için elinden gelini yapıyor. Malum işverenler, işveren örgütleri ekonomiyi durdurmak için sorumsuzca açıklamalar yapıyor. Türkiye hem içeride hem dışarıda ağır saldırıya maruz kalıyor. O malum işverenler ve o işveren örgütleri, vs, bunların içinde diğer işçi örgütleri, bir kısım memur örgütleri de var. Elbirliği ederek, sanki bütün bu olayların adeta sorumlusu olarak da bizleri göstermeye gayret ediyor. Ortada herhangi birşey yok. Ama buna rağmen tek gerekçeleri 12 tane ağaç. Buradan başlayarak, farklı yere doğru taşıyorlar. Allah'a hamdolsun, dik, sağlam durduk, eğilmedik, bükülmedik ve bu saldırıları bertaraf ettik. "
(Sürecek)