Fed Eski Başkanı Ben Bernanke'nin 22 Mayıs 2013 tarihinde 2008 yılından beri aralıklarla devam eden tahvil alım programının sonlandırabileceğine ilişkin açıklamaları sermaye piyasalarında yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştu.
Bu dönemde piyasalarda faizlerin yükselebileceği ve Fed'in piyasaya desteğinin sonuna yaklaşıldığı algısı hakim olurken doların ana vatanına dönüşü ile ilgili haber, veri ve açıklamalar gündemin ilk sırasına oturdu.
ABD'de 22 Mayıs 2013 tarihindeki Fed kararları, yapılan açıklamaların ardından yatırımcıların değişen algısı en fazla tahvil faizleri tarafında hissedildi. ABD 10 yıl vadeli tahvil faizleri yüzde 2'nin altından başladığı yükselişini yüzde 3,05 seviyesine kadar sürdürürken, Türkiye'nin 10 yıl vadeli tahvil faizi ise yüzde 6,10 seviyelerinden yüzde 11,41'e kadar çıktı.
Avrupa tarafında ise Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) faiz indirim hamleleri ve destekleme politikasını devam ettirmesi ile faizlerin düşüş eğilimini sürdürmesine ve diğer ülke faizlerinden pozitif yönde ayrışmasını sağlamıştı.
Doların ana vatanına geri dönmesine yönelik haber ve açıklamaların uzunca bir süre gündemi meşgul ettiği bu bir yıllık dönemde, gelişen ülke para birimleri dolar karşısında hızla değer kaybederken, bu süreçte cari açığı fazla olan ülkelerin de diğer gelişen ülkelerden ayrı değerlendirilmeye başladığı görüldü. Cari açığı fazla olduğu için kırılgan 5'li olarak adlandırılan ülkelerin arasında olan Türkiye'de de döviz kurları tarihinin en yüksek seviyelerini görerek rekor kırdı. Bu dönemde TL'nin dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 32'lere kadar artsa da daha sonra yaşanan dengelenme ile kayıplarının yarısını telafi etti.
Hisse senedi piyasalarında ise 22 Mayıs 2013 açıklamalarının ardından gelişmiş ve gelişen ülke piyasaları arasındaki ayrışma dikkati çekti. Gelişmiş ülke piyasaları ABD'de düzelen ekonomik aktivitenin fiyatlanması ile yükselişini devam ettirerek, tarihin en yüksek seviye rekorlarını geliştirirken, gelişen ülke hisse senedi piyasalarında sert düşüşler görüldü. Bu dönemde BIST 100 endeksi 93.000 puanın üzerinden başladığı düşüş trendini 60.000 puan sınırına kadar devam ettirirken, tahvil alım miktarında sınırlamanın başlamasıyla kayıpların bir kısmının telafi edildiği görüldü.
- "Gelişmekte olan ülkelerin büyüme eğiliminde sıkıntı oldukça Fed'in faiz artırımı yapmayacağını düşünüyorum"
TEB Yatırım Stratejisti Işık Ökte AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, sermaye piyasaları için milyon dolarlık sorunun Fed'in faiz artırımlarına ne zaman başlayacağı olduğunu söyledi.
Bu konuda herkesin değişik görüşleri olduğunu ancak piyasa fiyatlamasının her zaman doğrudur mantığıyla hareket etmesi gerektiğine inandığını kaydeden Ökte, şu an 'Fed Funds Rate'in 2016 yılında ilk faiz artırımının olacağını fiyatladığını vurguladı.
Hem ABD 10 yıllık tahvil faizlerinde yüzde 2,80'lerden yüzde 2,50'ye yaşanan hareketin, hem de istihdam rakamlarında görülen iyileşmeye karşın konut sektöründen gelen negatif sinyallerin 2015 yılında Fed'in faiz artırımı olasılığını azalttığına dikkati çeken Ökte, gelişmekte olan piyasalar için Fed'in faiz politikası kadar büyüme sürecinde yaşanan sıkıntıların (özellikle Çin kaynaklı) atlatılması gerekli olduğunu ifade etti.
Bu sıkıntılar atlatılmadan, Fed faiz artırımına giderse para çıkışlarının 22 Mayıs 2013 sonrası gibi sert şekilde olabileceğini dile getiren Ökte, "Ancak Fed'in bu konuda çok dikkatli davranacağını ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme eğiliminde sıkıntı oldukça faiz artırımı yapmayacağını düşünüyorum. Bu konuda son bir sene içinde iki defa Çin hükümetinin üst düzey yetkilileri hatırlayacağınız üzere Bernanke'yi uyarmışlardı" dedi.
Şu an piyasalar için en önemli gündem maddesinin ECB'nin 5 Haziran'da yapacağı toplantı olduğunu kaydeden Ökte, şu an piyasalarda faiz indiriminin fiyatlandığını belirtti.
Haftasonu çıkan haberler doğrultusunda 200 milyar avro'luk bir genişleme paketi beklentisinin de pazartesi günü itibarıyla fiyatlanmaya başlandığını aktaran Ökte, son iki ayda TL varlık fiyatlamasında ana rolu üstlenen "carry" işlemlerinin devamının ECB beklentileriyle alakalı olduğunu ve ECB'den beklenen hareket gelmezse, TL dahil tüm gelişmekte olan ülke para birimlerinde satış beklediğini kaydetti.
- "Fed'in faizleri ne zaman ve ne oranda artırabileceği senaryoları belirginleştikçe para politikası belirsizliği ortadan kalkmaya başladı"
Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz ise Fed'in parasal genişlemenin bitebileceğine yönelik sinyal vermesinin ABD'de büyümeye yönelik iyimser açıklanan veriler neticesinde gerçekleştiğini söyledi.
İşsizlik oranının işgücünden kayıpların da etkisiyle yüzde 8 oranının altına iyileşirken işgücüne katılımın aylık ortalama 200 bin sınırına yaklaştığını belirten Yılmaz, 2013 yılında ABD ekonomisindeki toparlanma sinyalleriyle aynı dönemde Avro Bölgesi'nde de ekonomik veri akışının pozitif gerçekleştiğini kaydetti.
Yaz aylarında eşik değer 50'nin üzerine çıkan PMI verilerinin Avro Bölgesi'nde ekonomik toparlanmanın öncü sinyalleri olarak kabul edildiğini aktaran Yılmaz, bunun sonucu olarak Lehman sonrası dönemde gelişmiş ülkelerde ilk defa büyüme oranlarının gelişmekte olan ülke büyüme oranlarına göre daha anlamlı hale geldiklerini kaydetti.
Yılmaz, aynı dönemde Brezilya, Hindistan gibi büyük ülkelerde büyüme hızları gerilerken Dünya'nın ikinci büyük ekonomisi Çin'in yapısal dönüşümle büyüme hızını tek hanelere indirmesinin yatırımcılarda 'Gelişmiş Ülke Al / Gelişmekte Olan Ülke Sat' işlemini tetiklediğine dikkati çekerek, bir yandan risk primi nedeniyle varlık fiyatları gerileyen bir yandan da varlık fiyatlamalarının en önemli değişkenlerinden büyüme konusunda avantaj kaybeden gelişmekte olan ülkelerin getiri dengesini yakalayabilmek için faiz oranlarında yeniden ayarlama yapmak zorunda kaldıklarını ifade etti.
2013 yılının ikinci yarısını faiz oranlarını sınırlı artırımlarla atlatmaya çalışan gelişmekte olan ülke kurmaylarının Aralık ayında kesinti planının devreye girmesiyle piyasalarda ocak ayında beliren oynaklığın ancak ay sonunda senkronize şekilde faiz artırımlarıyla giderebildiklerini kaydeden Yılmaz, ocak ayında ABD'de beliren soğuk hava koşulları ve Çin'de büyümenin sorgulanmasının da belirsizlikleri artıran faktörler olduğunu vurguladı.
Güney Afrika, Brezilya ve Hindistan'ın ocak ayı sonunda Türkiye liderliğinde faiz artırımını tercih ettiklerini anımsatan Yılmaz, ocak ayında gelişmekte olan ülkelerin sıkı para politikası yaklaşımları ülke kurlarını stabilize ettiklerini belirtti.
Aynı süreçte kesinti takvimiyle birlikte Fed'in faizleri ne zaman ve ne oranda artırabileceği senaryoları da belirginleştikçe para politikası belirsizliği ortadan kalkmaya başladığını vurgulayan Yılmaz, böylece ülkelerin risk primleri iyileşirken getiri paritesinin avantajının yatırımcılara "carry-trade" fırsatları sunmuş olduğunu söyledi.
- "Gelişmekte olan ülkelere yılın ikinci yarısında fon akımları gözlemlenebilir"
ABD'de gerilemeye başlayan faiz oranlarının "carry-trade" bilançosunun yükümlülük tarafını desteklerken gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek faiz oranlarının da varlık tarafını desteklediğini aktaran Yılmaz, 2014 yılında Avro Bölgesi'nin 2013 yılındaki performansını tekrar etmesinin mümkün gözükmediğini kaydetti.
Bir yanda deflasyonist baskıların bir yanda da para birliği üyesi ülkeler arasındaki makroekonomik farklılıkların kurmayların gelecek aylarda piyasaya likidite sağlamasına neden olabileceğine dikkati çeken Yılmaz, böyle bir ortamda "carry-trade" koşullarının olumlu devam etmesi ve ABD ve İngiltere'nin bol likidite politikasından uzaklaşması gündemdeyken Avro Bölgesi'nin piyasalara likidite sağlamasının gelişmekte olan ülke ekonomileri için fon akımlarının güçlenmesine neden olabileceğini ifade etti.
Yılmaz, çalkantılı dönemin arkada kalmasıyla yatırımcıların büyümenin var olduğu ülkeleri tercih edebileceklerini vurgulayarak, şunları belirtti:
"Doğu Avrupa ülkeleri Polonya, Macaristan ile birlikte Türkiye de büyümeye sahip ülkelerden. Yılın ilk çeyreğinde büyümenin yüzde 5 oranına yaklaşmış olması söz konusu. Hindistan piyasalarında bu ay gözlemlenen rallinin sebebini büyümeyi destekleyecek politikalar vaat eden Mondi'nin iktidara gelmesiyle açıklamaktayız. Büyümesini sürdürebilen gelişmekte olan ülkelere yılın ikinci yarısında fon akımları gözlemlenebilir. Varlık fiyatları açısından destekleyici bir unsur olmasıyla birlikte kurlar açısından da fon akımları olumlu etki edebilir. Böyle bir ortamda finansal riskleri göz önüne alarak TCMB'nin getiri paritesini Türkiye lehine dengeleyebilmek için faiz oranlarını fiyat istikrarında istenen sonuçların alınmaya başlamasıyla aşağı çekmesi gündeme gelecektir"