Hakikatin dilini nasıl kaybettik veya kaybettirildik
Kızarken, bağırırken Kur’an’ı mızraklarına takanlar gibi bakıyoruz birbirimize. Nefsimizi şeytandan temizlemeye çalışırken bulunduğumuz evi, hükümeti, cemaati,kurumlarımızı şeytanın askerlerinin işgal edebileceğini söyleyenlere kzıyoruz, bir an için otursak bir toprak damda, çıksak bir kıra baş başa kalsak kendimizle gurur kulelerimizin tek tek yıkıldığını göreceğiz.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-09 10:55:46
TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK
Hakikatin dilini hakikatin sahiciliği üzerinden okuyamadığımız bir zaman dilimindeyiz. Tarafgirlik ruhu içerisinde kendi İblislerimizi melekleştirdiğimiz bir avluda hep beraber dönmeye çalışıyoruz. Bu kubbe altında söylenmeyen ne kadar söz var zannediyorsak yarın yüz yüze bakamayacak gibi dilimizi sapan yaparak birbirimize söylüyoruz.
Daha dün beraber sokalarında yürüdüğümüz, medeniyet pencerelerini beraber açtığımız, susarken birbirimize su vererek ıslandıklarımızı bugün kolundan tutmuş Fırat ve Dicle’nin kenarına götürüyoruz. Bir büyük kayaya çıkarken güneşin batışını izleyeceğimizi söylerken, yalanlarımızda güneşler batmazken, batışımızı görmeden itiyoruz usul usul bize güvenenleri…Köylerimizin avlularında taş kesilmiş vicdanlarımızla inşa ediyoruz taş medeniyetlerimizi…
Kızarken, bağırırken Kur’an’ı mızraklarına takanlar gibi bakıyoruz birbirimize. Nefsimizi şeytandan temizlemeye çalışırken bulunduğumuz evi, hükümeti, cemaati,kurumlarımızı şeytanın askerlerinin işgal edebileceğini söyleyenlere kzıyoruz, bir an için otursak bir toprak damda, çıksak bir kıra baş başa kalsak kendimizle gurur kulelerimizin tek tek yıkıldığını göreceğiz. Tek tek toz gibi hiçleştiğimizi ama onun kadar alçak gönüllü olmadığımızı bileceğiz. Bir diş ağrısına dayanamayan bizlerin iktidarı ele geçirmek için dişler çekilirken güldüklerine şahit olacağız…İçimzdeki çürük elmaları en sağlam elma olarak sunmaya başlayacağız.
Uzak bir coğrafyadan gelecek olan bir sesin peşinden giderken, pirincin nasıl umut olduğunu öğrendiğimizde döktüğümüz pirinçleri çıkarıp güvercinlere vererek arındığımızı sanacağız. Başımızı yastığımıza koyduğumuzda elimizde açlıktan ölen çocukarı görecek, kalkacak kendi çocuğumuza sarılacak ve yine uyuyacağız…Bir medeniyet düşü kurarken ne kadar geç kaldığımıza yanacağız.
Türkiye’de geçmişimizle bahsederken, yaptığımız dizilerle övünürken,Lübnan sokaklarında bir Müslüman diğer Müslüman’a küfrederken, ondan “Senin anneni Türk dizilerinde gördüm” sözünü duyacağız…Biz kendimizi oyalayıp taş avlularda oynarken, gökdelenlerde bize bakanların bizden olmadıklarını şahit olacağız…
Kurduğumuz şehirlerde bizden olmayanları yetiştirdiğimizde, birbirİni dinlemeyen bireyleri gördüğümüzde, aynı dili konuşamayan dede ve torunun tradejisine şahit olduğumzda suçu hep geçmişe atmayı öğreneceğiz…
Bütün geliimeleri istatistik üzerinden verdiğimizde, bereket kavramının matematikle açıklamaya çalıştığımızda aslında Allah’ı ve insanı unutacağız. Sabah bir gülümsemenin sadaka niyetine geçtiğini bilmeden hanımımıza, çocuğumuza “Al şu sadakayı götür ver” dediğimizde baştan kaybetmeyi öğreneceğiz.
Bugün bu ülkede bizi yönetenlerin yönetim ve siyasette “Yağmur, güneş, ay, rüzgâr,ateş, su, yeryüzü ve ölüm” benzemeleri gerektiğini hatırlatmak zorunda olan hocalarımızın, bunu bilerek söylemekten utandıklarına şahit olacağız. Devletleşerek cennete gidenlerimiz yanında, iktidarı ele geçirmeden değişeceğine inanmayan cemaatlerle tanışacağız. Her şey Allah için, her şey insan insan her şey Türkiye için diyenlerin aslında her şey benim için dediklerini öğreneceğiz.
Bugün bu ülkede bir umut var ve bu umudu yeşerteceğimiz yerde her önüne gelen ağacın meyvesini toplayıp gitmekle meşgul, Durun bu ağaç kuruyabilir diyenleri gerçekleri görmemekle itham eder gözlerimiz ve sözlerimiz. Devletleşerek avunanlar, “Müslümalar iktidarda” siz ne söylüyorsunuz dediklerinde “Peki Müslümanlık iktidarda mı” sorusunu hatırlattığımızda geçmişin bir tozlu tarih rafına gönderiliyoruz. Evet bugün zihniyeti değiştiremeyener, zihniyet araçlarını değiştiremeyenler en kolay olan işi başarıyor ve adam değiştiriyor.
Biz adamların değil zihniyetin değiştiği ve değiştirdiği siyaset ve cemaat ikliminde yürümek istiyoruz.
Biz, adalaetin, merhametin egemen olduğu, çoğulcu bir Türkiye’nin bir köyündeki ışığın dünyayı aydınlatacağını biliyoruz
Bizi bizi saflara itenleri değil, saflarımızı sıkılaştıranların avlularında göz yaşı dökmek istiyoruz.Biz bizi savunanların dönekliğinden bıktık, bizi kimse savunsun istemiyoruz...Saadet, bahtiyarlık ve en büyük mutluluk manasına gelen devletin devlet olmasını istiyoruz.... Biz devletin otoritesini kullanıp, vatandaşları arasında sosyal nizamı tesis ederken adaletten de kıl kadar ayrılmaması gerekir
Bir kişinin doğru seçimi, bin kişinin doğru seçimidir. Seçilen eğriyse, yönetim boyuna eğriliğe ve zulme meyleder. Allah Resulü şöyle buyurdu: “İki topluluk düzgün olduğunda, insanlar da düzgün olur. Bozuk olduğunda insanlar da bozuk olur. Bunlar bilginlerle yöneticilerdir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara