Türköne'den AK Parti ve Erdoğan'a kedi benzetmesi!
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında yolsuzluk operasyonu üzerinden AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ı eleştirdi...
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-08 07:06:05
İşte Mümtazer Türköne'nin "Siyasetin ve rüşvetin standardı değişti mi?" başlıklı o yazısı:
Yıllar yıllar önceydi, tam olarak 1978 yılının bahar ayıydı; Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün nezaretinde tam 7 gün geçirmiştim. Dönemin şartlarına uygun her türlü ezayı gördüm.
Geceleri 6. katta manyeto ve sopayla haşır neşir olarak, gündüzleri bodrum katındaki tıklım tıklım Müteferrika’da ayakta bekleyerek geçen 7 uzun gün. Nezarete yolu düşenler bu sürenin çok uzun olduğunu bilir. Üstelik bir davanız, bir inancınız var. Dik durmanız, zayıflık göstermemeniz lâzım. Allah’a şükür. 7 gün içinde içerdekiler sürekli değişirken, kıdemli olarak gelenleri enine-boyuna inceliyor, yol-yordam gösteriyorum. Çoğu ideolojik kavgalardan alınan sağdan-soldan gençler, korkularını güçlükle bastırıyorlar. Son gün içeriye bağırtılar-çağırtılarla bir adam attılar. Aramızda en korkusuz, en yiğit ve en pervasız görünen oydu. Bir yandan yere döktüğü suyun üzerinde sürekli yürüyerek, falakadan yara olan ayaklarının şişini indiriyor; bir yandan da onca işkenceye nasıl dayandığını gururla anlatıyordu. Sordum: Suçu hırsızlıkmış. İşkencede, ağzından alamadıkları bilgi, çaldığı araba aküsünü sakladığı yermiş.
Hırsızlık, bütün meslekler arasında gerçekten cesaret isteyen bir iş. Pısırık, korkak bir adamdan hırsız olur mu? Toplumun önünde şan, şöhret ve itibarla gezen siyasetçilerin hırsızı mutlaka daha cesur, daha pervasız olmalı. Ayrıca daha tedbirli, daha dikkatli davranmalı; karda yürüyüp iz bırakmadan karşıya geçebilmeli.
Rüşvet, hırsızlığın devlet otoritesi desteğinde yapılan biçimi. Para karşılığı, yetkilerinizi kanunsuz bir iş yapmak için kullanırsanız elde ettiğiniz menfaate “rüşvet” deniyor. Aynı işi kanunlar çerçevesinde yine menfaat karşılığı yaparsanız bunun adı “irtikap” oluyor. Yetkinizi kanun çerçevesinde kullandıktan ve iş bittikten sonra bir karşılık aldıysanız bu sefer adına “hediye” deniyor. Rüşvet, diğer hırsızlık türlerine göre çok ağır bir suç; çünkü kamu gücünün istismarına dayanıyor. Rüşvet alan kamu görevlisi veya siyasetçi bu yüzden cesaretin yanında çok dikkatli ve tedbirli davranıyor. Paralar aracılar vasıtasıyla geliyor; pazarlıklar sessiz sinema oynar gibi işaretlerle yapılıyor. Rüşvet talebi bir vakfa veya partiye bağış adıyla telaffuz ediliyor. Rüşvetin belgesi veya telefon kayıtlarına düşen muhaveresi olmuyor. Ortam dinleme, telefon dinleme, elektronik takip gibi imkânlar, tedbirli ve özenli olmayı daha da hayatî kılıyor.
Misal: Yeni bakansınız. Bir lisans peşinde koşan işadamı sizden randevu almış, geliyor. Tesadüf o ki, o sırada çocukluk arkadaşınızla kahve içiyorsunuz. İşadamına da az şekerli bir kahve söylerken; arkadaşınızı tanıştırmanız ve ona ne kadar güvendiğinizi söylemeniz rüşvet tezgâhının kurulması için yeterli. Mesajı alan işadamı alış-verişi mutemet adamınızla hallediyor; imza atılıyor, lisans alınıyor, rüşvet adrese teslim ediliyor.
Bir türlü yürümeyen 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, Hükümet’e isnat edilen sistemli ve kapsamlı rüşvet iddialarını içeriyordu. Tamamı, kamu otoritesinin “yolsuz” kullanımına dairdi. Meclis’te görüşülen dört bakanla ilgili fezlekeler ise bu büyük tezgâhın kenarından, köşesinden “tesadüfen” kişisel hesaplara düşen “küçük” rüşvet iddialarını soruşturuyor.
Tablo biraz tuhaf. Şayet iddialar doğru ise, siyaset ve bürokrasi dünyamızın rüşvet konusunda bugüne kadar geliştirmiş olduğu usuller ve teamüller köklü bir değişime uğramış. Tedbir ve dikkat hiç yok; cesaret ise fütursuzca savunmada kendini gösteriyor. Bir bakanın, dış açığı kapatmak için birlikte vatanseverce operasyon yaptığı işadamından, hasta yakınına kanser ilacı getirtir gibi pahalı bir saati temin ettiğini söyleyebilmesi, tek başına bütün standartları kökten değiştirmiyor mu? Mesele gerçeğin kendisinde değil; bu savunmanın yapılabilmesinde. Öbür taraftan dinlemeler de nasıl olsa kanunsuz. Ne cesaret değil mi?
Normal olarak, hırsızların cesaretine değil, ülkeye egemen olan pervasızlığa ve kanunsuzluğa eğilmemiz lâzım. Başbakan yolsuzluk soruşturmalarına karşı kükreyince, kedilerin miyavlayarak taklit etmesi doğal değil mi?
SON VİDEO HABER
Haber Ara