Irak seçimleri: 'Demokratik' istikrarsızlık
Sonuçları ay sonunda açıklanması beklenen Irak seçimlerinden her hangi bir siyasi grubun kesin bir zaferle çıkması mümkün görünmüyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-08 10:14:57
İşgal sonrası 2005 ve 2010 genel seçimlerinin ardından Irak, 30 Nisan 2014’te üçüncü kez parlamento seçimlerine gitti. Genel meclisteki 328 sandalye için 9 binden fazla adayın yarıştığı seçimlere katılım yüzde 60’ta kaldı. Bir bakıma 2014 seçimlerinin belirleyici özelliği, hem katılımcı siyasi gruplara hem de seçmenlere yansıyan siyasi katılımdaki isteksizlik oldu. Siyasetten beklentinin önemli ölçüde azalmasının arkasında Maliki’nin otoriterleşip Bağdat’ı muhalif gruplara ‘yasaklı’ hale getirmesinden ülkedeki mezhepsel gerilim, siyasi istikrarsızlık ve çatışmalardan duyulan bıkkınlığa kadar pek çok sebep bulunuyor.
Mezhepsel ve etnik dengelerin gözetildiği bir siyasal kurguya sahip olan ancak mezhepsel çatışmaların bir türlü sonlanmadığı Irak’ta, 2010 seçimlerinde geniş siyasi ittifaklar yarışmıştı. 2014 seçimlerinde ise Şii, Sünni ve Kürtler kendi aralarında birlik sağlamayı başaramayarak seçimlere ayrı parti ve listeler halinde katıldı. Şiiler arasında Başbakan Nuri Maliki, Ammar Hekim, Sadr grubu ve İbrahim Caferi’nin listeleri; Sünniler arasında Usame Nuceyfi, Iyad Allavi ve Salih Mutlak; Kürtler arasında ise Mesut Barzani’nin KDP’si, Celal Talabani’nin KYB’si ve Noşirvan Mustafa’nın Goran Hareketi yarışırken Iraklı Türkmenlerin en büyük siyasi hareketi olarak Erşat Salihi’nin liderliğindeki Irak Türkmen Cephesi de seçimlerde yer aldı. Böylelikle önceki seçimlerden farklı olarak geniş bir yelpazeye uzanan siyasi ittifaklar ortadan kalksa da, ayrışmalar ve yeni oluşumlar yine Irak’ın siyasi atmosferiyle uyumlu olarak etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden gerçekleşmiş oldu.
Düzenin/Düzensizliğin Devamı
Seçim sonuçlarının açıklanmasının haftalar süreceği tahmin edilmesine karşın kesin olarak bilinen sonuç, seçimlerden Maliki’nin güç kaybederek ama ‘kazanarak’ çıkacağı. Maliki’nin iktidarını koruyacak olması, Irak’ın mevcut atmosferi dikkate alındığında bir çelişki gibi görünse de, ülke dinamiklerinin karmaşıklığı dolaylı yoldan Maliki’ye avantaj sağlıyor. Mezhepsel aidiyetin kimlikleri belirlediği ülkede şiddet yorgunu Iraklıların ülkenin geleceğini siyasetle değiştirebileceklerine olan inançlarını kaybetmesi, mevcut sistemi çözümsüzlükleriyle birlikte işler kılıyor.
ABD askerlerinin 2011 yılı sonunda ülkeden çekilmesinin ardından Bağdat’ın tek hakimi olma heveslisi Başbakan Maliki’nin son yıllarda Sünnilere yönelik uyguladığı baskı politikaları önce geniş çaplı protestolara, ardından kanlı çatışmalara neden olmuştu. Ülkenin bir türlü inşa edilemeyen altyapısı, sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda var olamayan devlet kurumları, yılın beşinci ayında halen parlamentodan geçmeyen bütçe tasarısı ve Erbil’in gerisinde kalan ekonomisi ile Maliki’nin Bağdat’ı, Iraklılara çok şey vaat etmiyordu. Çözülemeyen sorunlarla devletin görünürlüğünün her geçen gün azaldığı ülkede, 2013 yılının sonunda hızla artan şekilde güvenlik sorunu tekrar baş gösterdi.
Önce Sünnilerin Maliki’nin ayrımcılığı tırmandıran uygulamalarına yönelik protesto hareketlerine ordunun müdahalesi, ardından çıkan çatışmalara aşiretlerin ve El Kaide unsurlarının eklenmesi, Suriye sınırındaki Anbar vilayeti başta olmak üzere ülkeyi deyim yerindeyse düşük yoğunluklu bir savaşın eşiğine getirdi. Irak Şam İslam Devleti Örgütü’nün (IŞİD) Suriye’deki şiddet eylemlerini Irak’a yayması, Felluce ve Ramadi’de halen kontrolü elinde tutması Maliki’nin ‘teröristlere karşı savaş’ söylemi ile uluslararası alanda elini güçlendirdi. ABD, sırt çevirdiği takdirde tamamen İran’ın kontrolüne terk etmekten çekindiği Maliki ile bağlarını zaten koparmamıştı. Ancak IŞİD tehdidi, bir yandan Sünnileri bastırma politikası uygulayıp diğer yandan Şii rakiplerini dize getirerek gücünü perçinleyen Maliki’ye içeride ve dışarıda bir nevi meşruluk söylemi kazandırdı.
Maliki’nin türlü sorunlarla boğuşan, bütünleşik olmaktan çok uzak ve güvenliğin sağlanamadığı Irak’ta yıpranan iktidarını ayakta tutmaya yarayan şiddet ortamı dışında, muhalif gruplar arasındaki parçalanmışlığın da etkisi önemli ölçüde. Şii muhalif lider Mukteda Sadr, seçimlerden önce siyasetten çekildiğini açıklamıştı. Sünni liderler arasında Tarık Haşimi, Sünni protestoların da çıkış noktasını oluşturan bir hamleyle gıyabında tutuklama kararı alındığı için halen sürgünde. Irak Ulusal İttifakı lideri İyad Allavi ise Irak’tan daha çok yurt dışında vakit geçirdiği için ülke içinde eleştiri konusu oluyor. Sünni liderler arasında bu seçimlerde öne çıkan isim, Meclis Başkanı Usame Nuceyfi. Nuceyfi’nin liderliğini yaptığı Muttehidun Bloku, Sünnilere yönelik Anbar operasyonunu protesto ederek parlamentodaki kırktan fazla milletvekilini çekmişti. Ancak bu durum, ülkenin ağır aksak işleyen ekonomisini daha da zora sokan bütçe krizi konusunda Maliki tarafından popülist bir dille eleştirilmiş, parlamentonun işlemez hale gelmesinden ve dolayısıyla bütçe tasarısının onaylanamamasından Nuceyfi gibi muhalifler sorumlu tutulmuştu.
Başbakan Maliki’nin etkin bir şekilde olmasa da dolaylı yollardan iktidarda kalmasını sağlayacak şartlar, siyasi parti geleneğinin zayıf olduğu ve siyasetin etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden yapıldığı Irak’ta, örneğin Sünni ya da Kürt oylarını elbette ona kazandırmayacak. Ancak seçim öncesi ve gününde ardı ardına patlayan bombaların da kanıtladığı mevcut güvensizlik ortamının ve Iraklıların siyasetten beklentilerinin düşmesine neden olan kronik istikrarsızlığın muhalif seçmenlerin sandığa gitmesinin önünde bir engel olduğu ve mevcut düzenin devamına katkı sağladığı da ortada.
Irak Seçimlerinde Kürtler
Irak siyasetinden umudunu kesenler sadece Sünniler ya da Şii muhalifler değil. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) de bütünleşik ve istikrarlı bir Irak beklentisi ve Bağdat siyasetine yönelik umutlar azalmış durumda. Ancak ülkenin kuzeyindeki bu düşük beklentinin sebebi, ülkenin geri kalanındaki gibi sadece yıllardır süregelen savaş mağduriyeti ve istikrarsızlığın getirdiği hayal kırıklığı değil. Her geçen yıl daha da güçlenen ve Iraklılığın yerini hızla alan Kürtlük bilinci. IKBY Başkanı Barzani’nin son zamanlarda daha sık dillendirdiği bağımsızlığın, Iraklı Kürtler arasında her an gerçekleşmesi beklenen bir umut olduğu yadsınamaz. Iraklı Kürtler kendilerini Bağdat’a değil, Erbil’e ait hissediyor. Bağdat’la üzerinde uzlaşı sağlayamadıkları petrol gelirleri sayesinde Körfez modelli bir rant ekonomisi temelinde şekillenen Erbil, her ne kadar resmi söylemde Irak’ın bütünlüğünü temel alsa da, Irak’ın geri kalanının çözülmek bilmeyen sorunlarıyla artık uğraşmak istemiyor. Iraklı Kürtler, 2014 seçimlerine 2010 seçimlerine nazaran hem finansal hem de diplomatik açıdan Bağdat’tan bağımsız hareket etme kapasitesi artan bir bölgesel yönetimle girdi. IKBY Bağdat’ı artık sadece Irak federal hükümetinin Kürt bölgelerine ilişkin alacağı kararlar konusunda etkili olabilmek için önemsiyor.
Sonuçları ay sonunda açıklanması beklenen Irak seçimlerinden her hangi bir siyasi grubun kesin bir zaferle çıkması mümkün görünmüyor. İlk gelen sonuçlar, Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu’nun güç kaybetmesine karşın birinci parti olarak çıkacağı yönünde. Diğer partilerin ise birbirine yakın sonuçlar alması bekleniyor ki böyle bir durumda yeni hükümetin kurulması aylar sürecek. Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin rahatsızlığı nedeniyle uzun süredir görevini yapamadığı Irak’ta cumhurbaşkanlığı konusu da tartışmaların arasında yer alacak. Bağdat’la derin ayrışmalar yaşayan ve her an bağımsızlığa hazır bir Kürt Bölgesel Yönetimi, Bağdat’la ipleri koparma yoluna gidebilir. Ayrımcılığa maruz kaldıkları için eylemlerine devam eden Sünnilerin özerk yönetim talepleri daha yüksek sesle dillendirilebilir. Bunlara ek olarak, Suriye’den yansıyan şiddetin tırmanması da hesaba katıldığında merkezi yönetimin giderek kaybolacağı Irak’ı ve Iraklıları daha da zor günler bekliyor gibi görünüyor.
Saliha Ziya / DÜNYA BÜLTENİ
SON VİDEO HABER
Haber Ara