Arınç, Yenişehir Belediye Başkanı Süleyman Çelik'i ziyaretinde, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bir gazeteci, Arınç'a, dün AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda (MKYK) alınan kararların ardından gözlerin yeniden cumhurbaşkanlığı seçimine çevrildiğini hatırlatarak, "AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayı ne zaman belli olacak?" sorusunu yöneltti.
Adaylarının belli olacağı tarih için daha önce 20 Mayıs'tan sonrasını işaret ettiğini, bunun 30 Mayıs'ta da olabileceğini belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Bizim acelemiz yok. AK Parti, psikolojik olarak da güç olarak da çok üstün bir durumda. Aslında bu soruları muhalefete sormanız lazım. Çünkü hemen hemen üç aşağı beş yukarı kimin aday olacağı belli. Bizde bir kişi belli, en azından veya iki üç kişi belli. Asıl CHP'nin adayı kim olacak, MHP'nin adayı kim olacak, işte her partiden oy alabilecek özellikte birisi varsa birilerinin söylediği gibi, o kim olacak? Onların üzerinde yoğunlaşmak lazım. Bizim üzerimizde mesai harcanmasına gerek yok. Bizde az çok belli. Bunu herkes de kabul ediyor. Dün Sayın Kılıçdaroğlu gürlemiş, 'Ne canım' demiş, 'Ya Erdoğan mı ya Abdullah Gül mü? Böyle saçma bir tartışma mı olur?' Aslında bu tartışmaları kendileri yaptılar bugüne kadar. Biz de onlara diyorduk ki 'Siz başka adaylar, yani üçüncü bir aday, dördüncü aday kimse siz onlar üzerinde konuşun' ama Sayın Kılıçdaroğlu'na bir televizyon programında sormuşlardı, 'Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan'dan birisi aday olsa siz kimi oy verirsiniz?' 'Abdullah Gül'e' demişti. Ben de o zaman dedim ki 'Bunların başka bir adayı yok.' Dolayısıyla bütün gazeteci arkadaşlarımız kimi görürlerse kimi yakalayabilirlerse 'Muhalefet adına sizin adayınız kimdir?' diye sorması lazım. Ankara'dakiler Ankara'dakilere, Bursa'dakiler Bursa'dakilere sorsunlar. Bizde hiçbir mesele yok. Görüşülür, konuşulur. Bakın ne kadar geniş bir istişare yapılıyor. Ondan sonra da iki dost, iki arkadaş, iki dava arkadaşı bir araya gelecekler. İnşallah ikisinden biri olacak gibi."
- 17 Aralık'taki operasyonla ilgili takipsizlik kararı
Daha sonra "17 Aralık operasyonuyla ilgili 60 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Arınç, söz konusu operasyon hakkında pek çok iddia bulunduğunu bildirdi.
Bilebildiği kadarıyla bir savcılığın, Ali Ağaoğlu, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu, imarla ilgili bazı kişilerin bulunduğu bir dosya hakkında takipsizlik kararı verdiğini anlatan Arınç, şunları söyledi:
"Bu, Erdoğan Bayraktar'ın şahsıyla ilgili bir karar değildir. O grubun içinde ismi geçenlerle ilgilidir. Şüphesiz, takipsizlik kararları kesin değildir. Takipsizlik kararları 15 gün içinde ilgililer tarafından itiraz edilmesi düşünülürse en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilir. Mahkemenin vereceği karar kesindir. Bu takipsizlik kararı konusunun bakanlarla bir ilgisi yok. Bildiğiniz gibi bakanlar hakkında ancak meclis soruşturması yoluyla dava açılması, onun için de bir komisyon kurulması gerekli. Bildiğim kadarıyla pazartesi günü 4 bakanla ilgili olarak soruşturma önergeleri konuşulacak ve Meclis kabul ederse bu kişilerle ilgili suçlamalar hakkında bir komisyon kurulacak. O komisyon en fazla 4 ay süreyle görev yapacak. Sonunda da Meclis'te oylanacak, 276 bulunursa o kişiler hakkında Yüce Divanda yargılama yapılması kararlaştırılacak. Dolayısıyla, ben de gelirken gazetelerden okudum, arkadaşımızın sorduğu soru, savcılığın belirli sivil kişilerle ilgili olarak verdiği takipsizlik kararıdır. Kesinleşmesini bekleyeceğiz. Kesinleşirse onlara isnat edilen suçlarla ilgili bir dava açılmamış olacaktır."
- Çocuk cinayetleri ve idam cezası
Arınç, başka bir soru dolayısıyla son günlerde yaşanan çocuk cinayetleri ve failleri hakkında idam cezasının uygulanıp uygulanmamasına ilişkin tartışmalara da değindi.
Bu olayların can yakıcı olduğunu vurgulayan Arınç, "Herkes kendi çocuğuna, kendi ailesine, kendi torununa bakarak bu olaylarda ne kadar büyük bir üzüntü duyacağını bilmeli" değerlendirmesinde bulundu.
Herkesin öpmeye doyamadığı, kıyamadığı yavrularının feci bir akıbetle hayatlarını kaybetmesine, içinde insanlık taşıyanların isyan etmesinin doğal olduğuna işaret eden Arınç, şöyle konuştu:
"Maalesef belki son olaylar, hepimizin dikkatlerini yine çocuklar için kaçırılma ve cinayet olayları dikkatimizi çekti. Fevkalade üzgünüz. Bu evlatlar, bizim çocuklarımız, memleketimizin insanları. Onların her birinin anneleri, babaları, kardeşleri var. Kim olursa olsun çocuklarımızın böyle gözümüzün önünden götürülmesine, bir cinayete kurban edilmesine hiçbirimizin vicdanı razı olmaz. Bu tür olaylar karşısında özellikle çok yakınlarının şiddet, isyan, göz yaşı dökmesi çok tabiidir ve o sırada 'Bunlar asılsın', 'Bunlar idam edilsin', elbette istekler ve talepler olabilir ama bilelim ki 10 seneyi geçti, Türkiye'de idam cezası kaldırıldı. Öncelikle Abdullah Öcalan yakalandıktan ve hüküm giydikten sonra biliyorsunuz ki Anavatan, DSP ve MHP hükümetinin bulunduğu koalisyon, idam cezasını sınırlı olarak kaldırdı, sonra da tamamen kaldırdı. Tamamen kalkmasının da ölçüsü, o zaman parlamentoda konuşulduğu kadarıyla AB üyesi ülkelerinin hiçbirinde idam cezasının kalmamasıydı. Aslında Abdullah Öcalan hakkında o tarihlerde AİHM'de başka suçlarla ilgili olarak da yaşam hakkının ortadan kaldırılamayacağını, dolayısıyla bu infazın durdurulması için bir karar da vermişti. Şimdi Türkiye'de idam cezasını gerektiren suçlarda ağırlaştırılmış müebbet var veya müebbet hapis var. Eğer çocuklar hakkında işlenen cinayetler, caydırıcı olma vasfını taşımayan bugünkü Türk Ceza Kanunundaki maddelerle engellenemiyorsa elbette cezalarını daha çok artırmak gerekli olur. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın bir çalışması vardır. Şu andaki hükümlerin bile bu tür cinayetleri işlemiş olanlar için en azından müebbet ağır hapis verdiğini biliyorum. Aslolan, bu cezalar ne kadar ağır ve caydırıcı olursa olsun, bu olaylara sebebiyet veren ortamı değiştirmektir."
- "Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar?"
Bülent Arınç, çocuk cinayetlerin altında, sosyal, psikolojik, ahlaki, eğitimle ilgili bazı nedenler bulunduğuna işaret etti.
Türkiye'de suçlu üreten bir bataklığın olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini söyleyen Arınç, "Aslında bu sebepleri ortadan kaldıracak topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var. Neden bazı insanlar, bu kadar canavarlaşıyor? Neden bazı insanlar, küçük çocuklarımızın canına kastedebiliyor. Onları bu suça iten sebepler nedir? Bu konularda medya ile ilişkilerimizden tutun eğitimle ilişkilerimize kadar her şeyin yeniden gözden geçirilmesinde fayda var" ifadesini kullandı.
Sigara, alkol ve uyuşturucuya başlama yaşlarının çok küçüldüğüne dikkati çeken Arınç, bunun bir alarm olduğunu anlattı.
Anayasada, ailenin ve gençliğin korunması bakımından devlete bazı görevler verildiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:
"Gençliği uyuşturucu, alkol bağımlılığı gibi zararlı, fena, kötü alışkanlıklardan kurtaracak tedbirleri hükümetlerimizin alması gerekir. Bu yüzden alkol, her insanın ulaştığı yerden alınabilecek bir meta olmaktan çıkarılmalı ama hükümet, bu düzenlemeleri yaptığı zaman kendisini ilerici, çağdaş görenlerin hepsi feryada başlıyor 'Artık bundan sonra içemeyecek miyiz?' diye Türkiye'yi neredeyse Ortaçağ karanlığına götürdüğümüzü iddia ediyor. Maalesef okulların çevresinde bile uyuşturucularla mücadele ediyoruz. Aslolan, bunun kaynağından itibaren takip etmek ve içiciye ulaşmasını mutlaka engellemektir fakat kanunlarımızda son yıllarda yapılan değişikliklerde bir yanlış oldu. Yani birisinde bir esrar, bir eroin, bir marijuana yakaladığınız zaman, 'Ben içiciyim kardeşim' diyor. 'İçiciyim' dediği zaman da adeta cezası yok. Satıcının cezası var ama elinde bir iki poşet bulunur, 'Ben kendim için aldım, ben içiciyim' dediği zaman dışarı çıkıyor. Pek çok sanatçının, şarkıcının, dizilerde oynayanların, pek çok bunların dışında kalan insanın bir şekilde buna alışkanlık haline getirildiği, sonra bunların hastalıklara yol açtığı hatta insanların beynini dumura uğrattığı için adeta ona bir esir haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Yani mesela bugün bu çocuklarımızın hayatlarının ne kadar hiçe sayıldığı ve kadına karşı gösterilen şiddeti de bundan ayrı tutamayız. Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar? Bu insanlarla toplum nasıl mücadele edecek? Sadece bunun için idam cezasını düşünmek gerekmez, toplumsal bazı sebepleri ve dikkatleri de ön plana almamız lazım."
- "Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de"
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile basından da sorumlu olduğunu hatırlatan Arınç, pek çok televizyon kanalında dizi furyası başladığını belirtti.
Bazı dizilerde gördüğü yanlışlıklara dikkati çeken Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Çok eleştirileceğimizi biliyorum. Eleştirsinler, ben buna alışkınım. Pek çok televizyonumuzda diziler furyası başladı. Yani lise çağındaki gençlere yönelik diziler, okul sıralarında öğretmenlerine karşı hitapları, arkadaşlarıyla ilişkileri, kız yüzünden kavga etmeleri, çok genç yaşta bazı özentilere gitmeleri, lüks hayat özlemleri, bu çocukların, ailesi, baba ve annesiyle olan ilişkileri o kadar büyük bir dejenerasyon halinde topluma naklediliyor ki ben Türkiye'nin yaşadığı bu sosyal bunalımda bu tür dizilerin, eğer eğitici ve öğretici olmuyorsa çok büyük payının olduğuna inanıyorum. Maalesef ki bazı televizyonlar, bütün gelir kaynaklarını bu dizilere aktarıyor. Mesela Avrupa'da bunun örneklerini göremezsiniz. ABD'de böyle televizyon dizileri göremezsiniz. Bizde gençlere yönelik, kravatı buralara kadar gelmiş, dizlerine kadar çıkmış etekleri ve birbirleriyle sadece argo konuşan, 25 kelimeyle hayatlarını sürdüren ama her şeyin içinde cinsellik içeren bir türlü programlar, Türkiye'deki cinsel hayatı sınırsız ve sorumsuz hale getiriyor. Eleştireceklermiş, varsın eleştirsinler. Toplumdaki bunalım kaynaklarından bir tanesi de budur. Ondan sonra da RTÜK, bazı dizilerdeki bazı görüntülere ceza verdiği zaman, 'Vay, RTÜK, Kanuni Sultan Süleyman zamanına döndü, her şeye yasak getiriyor' diyorlar. Gençlerimizi korumak zorundayız. Gençlerimizi korurken şüphesiz bu yaşantı içinde de evden kaçanlar, annesine babasına isyan edenler, genç yaşta cinselliği tatmak isteyenler...
Bakın bu bir gerçektir; çok özür diliyorum, bu hayatın bir gerçeğidir, büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de. Yani uyarılma yaşı eskiden kızlarımızda 13-14 iken gençlerde 15 iken şimdi 8-9-10'lara kadar gerilemiştir. Bu, iyi bir şey midir? Fizyolojik bir şeydir belki bunun önüne geçilemez ama çocuklarımızı, bu çocuk yaşlarında cinsel açıdan uyaran pek çok etken var. Bu etkenlerin hangisi sonuca bizi götürüyor? Ülkemizin çok ünlü pedagogları var. Onların, bunları konuşması lazım. Yani cinayet, sadece bir cinayetten ibaret değil. Hrant Dink'in karısı Rakel Dink, Hrant Dink'in ölümünde pencereye çıktı, muhteşem bir konuşma yaptı. Orada dedi ki 'Bir çocuktan bir katil yaratan bu karanlığı teşhis etmemiz lazım.' Bir çocuktan katil yaratan zihniyet... Maddi anlamda ülkemize çok büyük hizmetler yaptık. Türkiye, birkaç yüzyılda yapamadığını, göremediğini, AK Parti'nin 12 yıllık hükümetleri döneminde gördü ama aynı gelişmeyi, aynı yüksek orantıyı, manevi alanda, sosyal alanda yaşayıp yaşayamadığımızı tekrar gözden geçirmemiz lazım."
(Bitti)