Umman Dışişleri Bakanı Yusuf Bin Alavi ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Davutoğlu, Umman ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 16. yüzyıldan bu yana sürdüğünü ve o zamandan bu yana hiçbir zaman sıkıntı yaşanmadığını vurguladı. Görüşmelerinde şu anda da aynı perspektife sahip olduklarını gördüklerini dile getiren Davutoğlu, Alavi'nin Ortadoğu'da da herkesin takdir ettiği, etkin diplomasi yürüten ve sorunlara çok pozitif katkı yapan bir mevkidaşı olduğuna dikkati çekti. Son yıllarda ikili ilişkilerde hızla artan bir gelişme grafiği olduğunu, iki ülke arasında 500 milyon doları aşan dış ticareti 1 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini anlatan Davutoğlu, savunma sanayi ve kültürel alanlarda ilişkileri geliştirmeye, siyasal ve ekonomik anlamda daha yoğun karşılıklı ilişkilerin olmasına yönelik bir siyasi iradeleri olduğunu belirtti. Alavi'nin ziyaretinin bu siyasi iradenin bir göstergesi olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Türkiye, körfez bölgesine özel bir önem atfediyor. Bu çerçevede Umman her zaman Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi ilişkilerini geliştirme yönünde yanımızda oldu. Bu toplantılarda Yusuf Alavi hep Türkiye'nin görüşlerini yakın buldu. Bölgemizde büyük gelişme, dönüşümler ve özellikle son 4 yılda yaşanan büyük değişimi daha sık istişare etme ihtiyacı hissediyoruz. Bölgede istikrar, barışçıl yöntemlerin kullanılması, arabuluculuk çalışmalarının geliştirilmesi yönünde ve birçok konuda benzer yaklaşımlarımız var. Nitekim Umman diplomasisi çok soğukkanlı olmakla birlikte son derece etkin bir diplomasidir."
-"Türkiye'nin tarihi rolünü değerli buluyoruz"-
Alavi de iki ülke arasında tarihi bağlar ve ilişkiler olduğunu, tarihin farklı dönemlerinde sürekli yanyana ve omuz omuza çalıştıklarını belirtti. Umman ile Osmanlı İmparatorluğu arasında tarihte batıya karşı ciddi bir dayanışma olduğunu dile getiren Alavi, Osmanlı arşivlerine bakıldığında bu gerçekleri görmenin mümkün olacağını ifade etti. Yeni dünya düzeninde birçok problemin olduğu bir dönemden geçmeleri nedeniyle ikili istişarelerinde özellikle son 4 yılda yaşananlardan beraberce nasıl ders çıkarılabileceği yönünde bir irade çıktığını söyleyen Alavi, "Kuşku yoktur ki Umman'da, Körfez İşbirliği Konseyi'nde Türkiye'nin tarihi rolünü, hükümet, halk ve ümmet olarak çok değerli buluyoruz. Türkiye'nin özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı içinde ve uluslararası arenada çok aktif bir rolü var. Türkiye'nin İslam ve Arap ülkelerine verdiği destek çok açık bir şekilde görülüyor ve bu Türkiye'nin gelişmişliğini ve ekonomik olarak çok güçlü olduğunu gösterir" değerlendirmesinde bulundu.
-Körfez ülkelerinin Katar'dan büyükelçilerini çekmesi-
Alavi, bir gazetecinin, bazı Körfez ülkelerinin Katar'dan büyükelçilerini çekmesine ilişkin Umman'ın uzlaştırıcı rolünü hatırlatarak, "Uzlaştırıcı faaliyetleriniz devam edecek mi" sorusunu yöneltmesi üzerine, Körfez ülkeleri arasında hasıl olan anlaşmazlığın ortak güvenlik, ortak pazar, ortak ticaret veya temel ilkeler adına bir anlaşmazlık olmadığını söyledi. Bunun muhtemelen diğer Arap ülkelerinde yaşananların bir yansıması olduğunu vurgulayan Alavi, "Aile arasında bir anlaşmazlık bu. Zor ama sadece bizim gayretlerimizle değil herkesin katkısıyla krizden çıkmak için elimizden gelen gayreti gösterdik ve gösteriyoruz" diye konuştu.
Umman Dışişleri Bakanı Alavi, kesilen diplomatik ilişkileri yeniden canlandırmak için uğraştıklarını ifade etti.
-Freedom House'ın Türkiye'ye ilişkin değerlendirmesi-
Freedom House'ın raporuna ilişkin soru üzerine Davutoğlu, "Türkiye o raporda zikredilen ülkelerle birlikte anılabilecek bir ülke değil. Hepimizin bu ülkedeki demokratik altyapıya ve özgürlükleri yaşayan insanlar olarak önce bu rapora eleştiri getirme zorunluluğumuz var" diye konuştu. Davutoğlu, raporda hem olgusal bazı yanlışlıklar hem de Türkiye'yi hiç hak etmediği bir kategoride değerlendirme önyargısı olduğunu ifade etti. Raporda 44 gazetecinin cezaevinde olduğu bilgisine yer verildiğini, şu an itibariyle 17 kişinin yargılanmasının tamamlandığını ve bu kişilerin hüküm aldığını, 13 kişinin yargılanmasının tutuklu olarak devam ettiğini, 12 kişinin de tahliye edildiğini anlatan Davutoğlu, raporda adı geçen 2 kişinin ise cezaevinde kaydının bile olmadığına dikkati çekti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bu nasıl bir rapor ki verilen bilgiler kulaktan dolma bilgilere dayanıyor. Bu 17 kişi gazetecilik adına tutuklanmış değiller, bir kısmı bazı terör faaliyetlerine katılımları sebebiyle bu cezaları almış ve bu cezaların bir kısmı da önceki hükümetler döneminde verilmiş. Türkiye demokratik bir seçimden yeni çıkmış, her bir semtinde her bir muhalefet partisi özgürce kampanya yapmış, son 4-5 ayda hükümetimize dönük en ağır eleştiriler görsel ve yazılı basında yer bulmuş ve siz böyle bir ülkeyi, içinde basın faaliyetinin bile yapılmadığı bazı ülkelerle aynı kategoriye koyacaksınız. Bu Türkiye'ye son dönemde yapılan algı operasyonlarından biridir. Türkiye'yi hiç kimse o kategorilerde ele alamaz. Türkiye'de her görüş açıkça zikredilebilmektedir ve bu anlamda da Türkiye'deki basın özgürlüğü, kısmen özgür denilen bazı ülkelerden bile çok daha özgürdür ve özgür ülkelerden de açıkçası çok daha köklü bir özgürlük temeline dayanmaktadır. Basın mensuplarımızın kendi günlük pratiklerinden yola çıkarak bu raporu reddetmesini bekleriz."
1 Mayıs vesilesiyle Türkiye'de her türlü yayının yapıldığını hatırlatan Davutoğlu, sadece Taksim'de kaos niyetiyle yapılanları değil, Kadıköy'de yapılan barışçıl gösterileri de görmek gerektiğinin altını çizdi. Basına herhangi bir kısıtlamanın da getirilmediğini belirten Davutoğlu, ancak yurt dışındaki basın mensuplarının, Taksim'deki olaylardan hareketle Türkiye'de "1 Mayıs gösterileri yasaklandı" havası vermeye çalıştığını söyledi. Benzer görüntülerin Hamburg'da da yaşandığını ama hiç kimsenin Almanya'yı çatışma görüntüleriyle anmadığını dile getiren Davutoğlu, "Türkiye'ye dönük bir algı operasyonu yapılıyorsa hepimizin buna karşı ortak tepki vermesi gerek. Freedom House'ın Türkiye'yi yerleştirdiği kategori hem gerçek bilgilere dayanmıyor hem de Türkiye'deki basın özgürlüğü ortamıyla da örtüşmeyen bir algı operasyonuna işaret ediyor" ifadelerini kullandı.