Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasının başında, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nün yaklaştığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Umarım 1 Mayıs'ta canlar yanmaz, provokasyonlar olmaz, umarım 1 Mayıs'ta insanlar bayramlarını yaşarlar ve akşam evlerine huzur içinde dönerler. En büyük arzumuz bu" temennisinde bulundu.
Çalışanların temel sorunlarından birinin de işgüvenliği olduğunu ve iş kazalarına karşı önlem alınması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "İş kazaları sonucu hayatını kaybedenlerde, Avrupa'da birinciyiz, dünyada üçüncüyüz" diye konuştu. Türkiye'nin iş kazaları konusunda neden bu kadar ön sıralarda yer aldığının sorgulanması gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, "Bakanlık derseniz var. Koskoca bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı var. Ama ne çalışma var orada ne de sosyal güvenlik. İnsanlar ölüyor, onlar sadece seyrediyorlar" ifadelerini kullandı.
-"2013 yılında bin 235 işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti"
Kılıçdaroğlu, 2013 yılında bin 235, 2014'ün ilk 3 ayında ise 276 işçinin hayatını kaybettiğini aktararak, neden önlem alınmadığını sordu. Bunların kader olarak tanımlanamayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, iş kazası sonucu hayatını kaybedenlerin ailelerinin biraraya gelerek örgütlendiğini, onları kutladığını ve hak arayışlarında sonuna kadar yanlarında olacaklarını söyledi.
Çocuk işçiliği konusunda da değinen Kılıçdaroğlu, 2013 yılında ölen bin 235 işçiden 59'unun çocuk olduğunu bildirdi. Okula gitmesi gereken bu çocukların neden çalışmak zorunda kaldığının araştırılması, hayat koşullarının düzeltilerek, topluma kazandırılması gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, 13 yaşında kimya atölyesinde çalışırken iş kazası sonucu hayatını kaybeden Ahmet Yıldız'ın hastaneye trafik kazası geçirdi diyerek götürüldüğünü anlattı. Kılıçdaroğlu, bunun kabul edilemez bir durum olduğunu vurguladı. 2013 yılında hayatını kaybeden işçilerin 103'ünün de kadın işçiler olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Biz üzerinde düşünüyoruz. Aslolan devleti yönetenin, iktidarda olanların düşünmesidir. Onlar ceplerini düşünüyorlar. Merdiven altı atölyelerde çalışan, zor koşullarda çalışan binlerce, onbinlerce işçi var. Hangisinin sigortası var? Hangisinin sendikası, grev, toplu sözleşme hakkı var? Sözde sosyal devletiz. Hangi sosyal devlet? Masaya yatırmamız gereken konulardan birisi de sosyal devlettir. Devlet vatandaşına kucak açmak zorundadır. Baskıyla, şiddetle bu sorunları önleyemezsiniz. İnsanın hayatına mal oluyor. Rakamlar bunu gösteriyor."
-"Kamuda, 660 binin üzerinde taşeron işçi var"
Türkiye'de çalışma hayatının en büyük sorunlarından birinin de taşeron işçilik konusu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ülkenin gündemine taşeron işçiliği taşıyan partinin CHP olduğunu savundu. Taşeron işçiliği çağdaş kölelik olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, en büyük taşeronun devletin kendisi olduğunu ifade etti. Kılıçdaroğlu, "Şu anda resmi rakamlara göre taşeron işçi sayısı 660 bini aşmış durumda, sadece kamuda. Hayatını kaybedenlerin çoğu da maalesef taşeron işçilerdir. İster taşeron işçi olsun, ister çocuk işçi, ister kadın işçi, ister sendikalı, grevli, toplu sözleşmeli işçi olsun herkes vergi veriyor. Ve demokrasilerin çıkış noktası ödediğimiz vergilerin hesabını sormaktan başlıyor" diye konuştu.
Konuşmasında geçen günlerde Resmi Gazete'de yayımlanan bir yönetmeliğe değinen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"İhale yapıyorsunuz, mevzuatını değiştiriyorsunuz, adamınıza ihale veriyorsunuz, kuralları buna göre koyuyorsunuz, yasaları değiştiriyorsunuz, yönetmelikleri değiştiriyorsunuz. Kuralları, yönetmelikleri değiştirdikten sonra adamınıza ihaleyi veriyorsunuz. Ama karşılığında iki temel şey istiyorsunuz, bir 'sana ihale verdim, git benim oğlumun kurduğu vakfa para ödeyeceksin'. Adı nüfuz ticareti, açıkça rüşvettir. Götürüp, parayı oraya yatırıyor. İki, yetmiyor bu, başka şeyler de istiyorlar, 'Havuza para koyacaksın. Kendi medyamı oluşturacağım'. Bunlar bizim bildiğimiz ve kanıtladığımız olaylar, olgular. Şimdi yeni bir şey çıkardılar. Büyük ihaleler karşılığında devlet onların borçlarını üstlenecek. Bir anlamda garanti edecek. Neden? Mali disiplin kalmadı. 2001 kriz öncesi bile böyle bir uygulama yoktu. Büyük ihale veriyorsunuz, kredi bulamıyorlar. Çünkü bankalar bakıyorlar, 'bu bitmez, kredi vermiyoruz' diyorlar. O zaman araya AKP giriyor. 'Onun bütün borçlarını ben üstleniyorum, siz ona kredi verin' diyor. Kimin parasını kime veriyorsun. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını garanti olarak onlara gösteriyorsun."
Bu uygulamanın cumhuriyet tarihinde bir ilk olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Büyük rakamlar için verilecek bu. Borç üstlenim anlaşması. Yönetmelikte bir hüküm daha var. Kiminle borç üstlenildiğini, Resmi Gazete'de yayınlamayacaklar. Yani vatandaş bilmeyecek. Hani devlet saydamdı? Kime ne kadar garanti verildiğini kimse bilmeyecek" diye konuştu. Bunun adının ihaleye fesat karıştırmak olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, "Eğer, benim bankalardan alacağım borca, krediye Hazine kefil olacaktıysa baştan söylerlerdi, belki ben de ihaleye girerdim. İhaleler bitmiş, adamlarına vermişler, şimdi kefil oluyorlar. Bunun adı ihaleye fesat karıştırmaktır" değerlendirmesinde bulundu.
-"Siyaseti kirlilikten arındırmak cumhuriyet savcılarının görevidir"
Dört eski bakan hakkında soruşturma komisyonu kurulmasının 5 Mayıs Pazartesi günü TBMM Genel Kurulu'na görüşüleceğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, Pazartesi günleri Meclis TV'nin yayın yapmadığını hatırlattı. Kılıçdaroğlu, "Niye korkuyorsunuz? 'Halk bilmesin, öğrenmesin'. Niye bilmesin, öğrenmesin. Madem 4 bakanla ilgili ciddi fezlekeler var, yolsuzluk olayları varsa ve Parlamento'da görüşülecekse millet de seyretsin" dedi. Kılıçdaroğlu, iktidar engellemeye çalışsa da CHP olarak görevi üstleneceklerini ve kamuoyunun bilgilenmesini sağlayacaklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Dört bakan nasıl rüşvet aldılar, kimler tarafından satın alındılar, kaç lira rüşvet aldılar, rüşveti nasıl aldılar, bunlar nasıl belgelendi, önümüzdeki süreçte bunların tamamını göreceğiz ve öğreneceğiz. Bir şey daha bekliyoruz, Erdoğan ile ilgili de bir fezleke bekliyoruz. Paraları sıfırlama için oğluna talimat veriyor, arta kalan 30 milyon Avro ile villa aldırıyor, bunları da bekliyoruz. Yürekli bir savcı, namuslu bir savcı, ülkesine karşı sorumluluk hisseden bir savcı, hukuk fakültesinin hakkını veren bir savcı arıyoruz. Dürüst, namuslu, yürekli, yiğit bir savcı arıyoruz. Korkmayan bir savcı arıyoruz. böyle bir savcı çıkacaktır. Çıkmaması mümkün değil. Yoksa bütün hukuk fakültelerini kapatmak zorundayız. Eğer bir yerde rüşvet, yolsuzluk varsa iktidarın baskısına rağmen o fezlekeler parlamentoya gelecek. Adana ve İzmir, onların fezlekeleri de gelecek, bekliyoruz. Ülkesini sevenlerin cesur olması lazım."
Kılıçdaroğlu, 'hukuk adamıyım' diyenin sözünün arkasında durması, herkesin hakkını koruması gerektiğini vurgulayarak, "Siyaseti kirlilikten arındırmak cumhuriyet savcılarının görevidir. Ve biz bunu bekliyoruz. Cesur, yiğit, namuslu insanlar bekliyoruz" dedi.
(Sürecek)