Dolar

34,8746

Euro

36,8188

Altın

3.049,29

Bist

10.123,32

Reis-i Cumhurun Tebdili

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-04-23 10:57:33

Reis-i Cumhurun Tebdili


Yataktan çıktı, elini yüzünü yıkadı. Yüzünü havluyla kurularken perdelere yansıyan ışıklardan havanın nasıl olduğunu tahmin etti. Bol güneşli, yazı aratmayan bir bahar havası olmalıydı. Eşine ilişmeden doğruca mutfak katına indi. Evde çalışan yardımcılardan hiçbiri ortalıkta görünmüyordu. Bir telefonla hepsini içtimaa dizebilirdi ama yapmadı. Uzun zaman olmuştu kendi kahvaltısını hazırlamayalı. En son ne zaman kendi kendine kahvaltı hazırladığını hatırlayamadı. Karnı acıkan muzip bir çocuk gibi ses çıkarmamaya çalışarak tavalardan birini ocağa sürdü, altını yaktı. Tereyağını eritirken iki yumurtayı hızlı hızlı çırptı. Yumurta tam pişmeden ocağı söndürdü. Hafif ıslak kalan yumurtayı yarım ekmekle çarçabuk bitirdi. Her an biri gelebilir, suçüstü yakalanabilirdi. Kimsenin gözüne böyle eşofmanlarla gözükmez istemezdi. Çatalını tavanın içine koydu, ikisini birlikte lavabonun içine sessizce bıraktı.

Hala ortada kimsecikler yoktu. Yaveri olsaydı bugün yapacaklarının listesini hızlıca okurdu. Odasına çıktı, masasına bir göz attı. Kitaplığından birkaç kitap karıştırdı. Sağda solda duran kâğıtlardan bazılarını sümenaltı etti. Benden başka bu odaya eşofmanlarıyla giren bir reis-i cumhur daha var mıdır? diye düşündü. Canı sıkıldı. Giyim odasına geçti.

Giyim odasında yok yoktu. Grinin, laciverdin, siyahın bin bir tonundan yüzlerce ceket, renklerinin göz alıcılığıyla kravatlar, gömlekler, kol düğmeleri, mendiller, rozetler, kemerler beni giy der gibi birbiriyle yarışıyorlardı. Hepsinden vazgeçti. Gözü spor bir şapka arıyordu. Şapkayı bulmak için bütün dolapları karıştırması gerekmişti. Gözlükler kısmından iri bir güneş gözlüğü taktı. Aynanın karşısına geçti. Şapkalı, gözlüklü, eşofmanlı haliyle kimse onun reis-i cumhur olabileceğine ihtimal dahi vermezdi. Spor ayakkabılarını ellerine aldığı gibi merdivenleri ayakuçlarına basarak indi. Arka kapıdan sessizce çıktı. Yine bahçenin arka kapısından kendini Ankara’nın sokaklarına bıraktı.

Hiçbir şey düşünmeden yürümenin tadını hatırladı. Öğrencilik yıllarında çok yürümüştü. Şimdiki yürüyüşü ile o zamankilerin aralarında dağlar kadar fark vardı. Parklarda, kaldırımlarda o kadar çok yürüyen vardı ki “acaba bugün resmi tatil falan mı?” diye düşünmeden edemedi. Nefes nefese kalınca bir minibüse el kaldırdı. Kapıdan içeriye zor sıkıştı. Sesinin tanınmaması için “Kızılay ne kadar?” diye sormadan bütün para gönderdi. Parayı verdiği hanımefendiye kısık sesle “Bir Kızılay uzatır mısınız?” dedi. Paranın üstü gelene kadar kapının yanında konuşan iki gence kulak kabarttı. Hararetle tartışıyor gibiydiler. Biri cumhurbaşkanının başbakan olmak istediğini savunuyordu, diğeri cumhurbaşkanı olarak devam etmek istediğini. Fikirlerini savunurken söylemediği şeylerin söylemiş gibi tartışmada kullanılması biraz canını sıksa da hemen yanı başında dikilen bir amcanın “cumhurbaşkanı evladım çok mütevazi bir insandır, hiç işi olmaz öyle pazarlıklarla” demesi yüreğine su serpti. Paranın üstü Kızılay’da anca gelmişti. Hemen indi.

Çay içmek için kendini ara sokakların birindeki bir kahveye attı. Ocakçıya eliyle bir işareti yaptı, boş masalardan birine ilişti. Kimsenin dikkatini çekmediğine sevinmişti. Yan masaya kulak kesildi. Uykulu gözüken ihtiyar, yanındakine “Eee azizim, ne diyorsun şu başkanlık sistemine?” diye soruyordu. Hızlı konuşan diğeri çarçabuk cevap verdi: “Başkanlık sistemi de neymiş arkadaş. Oyuncak mı bu? İstediğin zaman öyle çevir istediğin zaman böyle. Bence mesele başkanlık sistemi falan değil iktidar mücadelesi. Reis-i cumhur ile başvekilin iktidar mücadelesini izliyoruz.” Uykulu olanın uykusu açılmış gibiydi. “Atma arkadaşım din kardeşiyiz.” dedi. “Öyle olsa zamanında başvekilliği sessiz sedasız bırakır mıydı halefine? Bence suskun kalması sizin gibi art niyetlilerin ekmeğine yağ sürüyor.” Çayı bitmişti. Bir lirayı çay tabağının içine bıraktı ve kalktı.

Tekrar Kızılay’a çıktığında kendini yorgun hissediyordu. Bir taksi çevirdi, anlaşılmasın diye köşke yakın bir mahalleye gitmek istediğini söyledi. Taksicinin geveze çıkmaması için dua etti. Reis-i cumhur diye başlayarak konuşmasından korktu. Radyo açıktı. Hafiften bir musiki çalıyordu. Bir ses yayını böldü: “Son günlerde iyice merak edilen reis-i cumhur adaylığında bir son dakika gelişmesi ile müzik yayınımıza ara veriyoruz...” Radyodan gelen ses bardağı taşıran son damla oldu. Taksiye müsait bir yerde inmek istediğini söyledi. İnince de hızlı adımlarla köşkün yolunu tuttu. Arka kapıdan usulca girdi, giysi odasına şapka ile gözlüğü bıraktı, resmi elbiselerini giydi. Sanki yeni kalkmış gibi odasına geçti. Yaveri kapıdaydı. Onun yapılacakları saymasına müsaade etmeden önce kendisi konuştu: “Bugün bir basın toplantısı ayarlayın, açıklamam gerekenler var.” Koltuğuna oturduğunda içinden “bu konunun insanları bu kadar meşgul etmemesi lazımdı.” diye düşünüyordu.


Erhan Genç

Haber Ara