Ekonomistler, piyasa ihtiyacının bir bölümünün yüzde 11,50 düzeyindeki piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkanıyla karşılandığını belirtirken salı gününden itibaren piyasanın yüzde 10 düzeyinde olan politika faiz oranından fonlandığını belirtiyor.
TCMB'nin bu hamlesinin ardından bir süredir yüzde 10,15-10,30 aralığında dalgalanan ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin salı ve çarşamba günü yüzde 10 seviyesinde oluştuğunu ifade eden ekonomistler, Merkez Bankası'nın bir nevi örtülü faiz indirdiğini düşünüyor.
Konuyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Serkan Özcan, gelişmekte olan ülkelere dair risk algısındaki iyileşmeyle sermaye girişlerindeki artış sonucunda TL'nin dolar karşısında yüzde 6'ya yakın değer kazanarak 2,25'lerden 2,08'e kadar gerilediğini ifade etti.
Özcan, bunun üzerine Merkez Bankası'nın günlük likidite operasyonlarıyla piyasadaki TL likiditesini artırarak bankalar arasında oluşan gecelik repo faizini 3 günde yüzde 11,8'den yüzde 9,8'e kadar çekerek, 200 baz puana eşdeğer bir örtülü faiz indirimi yapmış olduğunu söyledi.
Mevduat faizlerinde sınırlı bir düşüşün halihazırda yaşandığını belirten Özcan, kredi faizlerinde bir düşüş görmek için son dönemdeki iyimser koşulların istikrar kazanması ve kalıcı olduğunun gözlenmesinin gerektiğini dile getirdi.
Özcan, Merkez Bankası'nın son günlerdeki politika duruşunu koruyabilmesi durumunda, kredi faizlerinde de anlamlı düşüşlerin görüleceğini ve kredi-mevduat faiz farkının azalarak iç talebi destekleyeceğini vurguladı.
Nisan ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına dair görüşlerini de paylaşan Özcan, son üç günde yaşananlara ve Merkez Bankası'nın likidite koşullarına bakınca, beklentilerden daha kısa bir sürede piyasa faizlerinin aşağı geldiğini söylemenin mümkün olduğunu ifade etti.
Bununla birlikte TL'nin hala aşırı değersiz seviyesinde ve enflasyon görünümünün de olumsuz kalmaya devam ettiğini anlatan Özcan, piyasadaki en iyimser beklentilerden biri olarak, yılsonunda enflasyonun Merkez Bankası'nın Hükümete mektup yazması gerektiği anlamına gelen yüzde 7,0'lik hedef üst bant aralığının üzerinde yüzde 7,5 seviyesinde oluşacağının tahmin edildiğini belirtti.
Özcan, şunları kaydetti:
"Küresel ekonomiye dair belirsizlikler sürerken, içerde de enflasyon ve cari açığa dair görece yüksek seviyeler ve yukarı yönlü riskler devam ederken erken yapılmış bir faiz indirimi TL ve enflasyonda ilave baskı oluşturabilir. Daha fazla değer yitirmiş bir TL ve daha yüksek bir enflasyonun da ihracatçılar için girdi maliyetlerinde artış, hanehalkı için alım gücünde ilave kayıp, reel sektör için de kur riski anlamına gelecektir. Bu baskıları bertaraf etmek adına, Merkez Bankası'nın 24 Nisan'daki toplantısına kadar likidite politikasıyla imkanlar elverdiği ölçüde piyasada önemli bir rahatlama sağlayacağını ve toplantıda da genişlemeci makroihtiyati önlemlerle bu duruşunu destekleyeceğini tahmin ediyoruz.
TL'nin seyri bu açıdan önemli hale geliyor; mevcut seviyelerine kıyasla anlamlı bir şekilde değer kaybetmedikçe Merkez Bankası'nın bu yönde alacağı kararlar kredi ve piyasa faizlerinde de ilave düşüşlere fırsat verecektir. Önümüzdeki dönemdeki olası aksiyonlar için ise; dışarıda Rusya ve Çin'e dair süregelen belirsizlikler ile Avrupa Merkez Bankası'ndan beklenen genişlemeci politika aksiyonunun nasıl, ne zaman ve hangi boyutta gerçekleşeceğini ve bunun piyasaya yansımalarını, içeride de enflasyonun seyrini takip etmek gerekiyor."
- "TCMB, faiz artırımına rağmen esnek politika yaklaşımıyla Türkiye ekonomisinin dinamik kalmasını sağladı"
Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz ise TCMB'nin, dünyadaki yenilikçi merkez bankalarından biri olduğunu belirterek, eskiden merkez bankalarının yalnızca politika faizi ile ekonomiye yön vermeye çalıştıklarını söyledi.
2008 Lehman krizi sonrası süreçte merkez bankalarının "takım çantaları"na yeni finansal araçlar eklemeye başladıklarını ifade eden Yılmaz, politika faizindeki değişikliklerin ekonomik aktörler (hem gerçek hem de tüzel kişiler) üzerinde çok güçlü ve kalıcı etkilere neden olduğunu belirtti.
Bu nedenle TCMB'nin, politika faizini daha kısa süreli etkilere neden olan likidite politikasıyla birlikte yürüterek ekonominin esnek ve dinamik kalmasını sağladığını aktaran Yılmaz, politika faizindeki adımların esnekliğinin ne yazık ki sınırlı ve olası hasar düzeltmenin de bir o kadar zor olduğunu ifade etti.
Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) 2011 yılında Avrupa borç krizi öncesinde iki kere (yüzde 1'den yüzde 1,5'e) 25'er baz puan faiz artırdığını hatırlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Malum bugün yeni yönetimiyle ECB halen o dönemdeki yalnızca toplam 50 baz puanlık faiz artırımının yaralarını sarmakla uğraşmakta. Ocak ayı ara toplantıda ekonomiye maliyeti açısından politika faizini yüzde 10 seviyesine yükseltmeyi tercih eden TCMB, likidite politikası ile finansal koşulları bir süre daha sıkı tutmayı tercih etti. Bu süreçte bankalararası piyasada faizler yüzde 12'ye doğru yaklaştı. Finansal riskler açısından istenen sonuçların elde edilmesiyle TCMB likidite politikasındaki ek önlemleri durdurdu ve bankalararası piyasada faizler politika faizi ile eşitlendi. Yılın ilk çeyreğine ilişkin üretim verileri faiz artırımına rağmen Türkiye ekonomisinin sağlıklı büyümeye devam ettiğine işaret etmekte. Kısaca TCMB, faiz artırımına rağmen esnek politika yaklaşımıyla Türkiye ekonomisinin dinamik kalmasını sağladı."
TCMB'nin bu hamlesinin mevduat faizlerine yansımasına ilişkin de görüşlerini aktaran Yılmaz, mevduat için bankalar arasında rekabetin söz konusu olduğunu bu nedenle mevduat faizlerinin piyasa faizlerindeki değişime hassasiyetlerinin daha düşük kalabileceğini ve geri çekilmenin zaman alabileceğini ifade etti.
Mevduat faizindeki geri çekilmenin yılın üçüncü ve dördüncü çeyreklerinde belirgin hale gelebileceğine dikkati çeken Yılmaz, kredi büyümesinin yüzde 15 referans değerle sınırlı kalacağı bir yılda aynı rekabet şartları hassasiyetinin daha fazla olmasına neden olabileceğini kaydetti.
- "Eylül ayı PPK'da politika faiz indirimi gündeme gelebilir"
Özellikle bankaların TCMB nezdinde tutmak zorunda oldukları rezervlere faiz ödenmesinin gündemde olduğu ve rezerv tutma koşullarında bankalar lehinde belirli ölçüde iyileştirme yapılacağının sinyalinin verilmesinin banka karlılık oranlarını olumlu etkileyip banka bilançolarına destek olacağı için kredi koşullarının müşteriler için iyileşmesi mümkün olabileceğini dile getiren Yılmaz, TCMB uygulaması beklenilen şekilde hayata geçerse hem müşteriler hem de bankalar için kazan-kazan sonucunu doğuracağını söyledi.
Bu ay gerçekleşecek Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına ilişkin öngörülerini paylaşan Yılmaz, şunları ifade etti:
"Nisan ayı faizlerde indirim için erken olabilir. Enflasyonun mayıs ayında zirve yaptıktan sonra haziran ayı ile birlikte geri çekilmeye başlaması öngörülüyor. Genel bir kural olarak trend değişimini teyit etmek için üç veri göstergesini beklemek tercih edilebilir. Bu nedenle; haziran, temmuz ve ağustos aylarında peş peşe daha düşük açıklanacak enflasyonda geri çekilme belirginleştikten sonra (Ağustos verisi 3 Eylül günü yayımlanmış olacak) Eylül ayı PPK'da politika faiz indirimi gündeme gelebilir. Eğer, dolar karşısında denge değerinin 2,02 seviyesine yakın olduğunu hesapladığımız Türk Lirası bu dönemde finansal istikrarı (cari açık) etkileyecek kadar değer kazanırsa daha erken adım atılması da söz konusu olabilir.
Ancak şu anda bu oldukça düşük bir olasılık gibi gözükmekte. Nisan ayında ikinci soruda bahsettiğimiz bankaları destekleyici rezerv koşullarına yönelik (makro-ihtiyati) adımlar atılmasını bekleyebiliriz. Para politikası açısından; politika faizinden farklı araçlar olsa da makro-ihtiyati uygulamalar riskleri düşük tutarak ekonomik faaliyete faiz indirimine benzer etkiler yapabilmekteler. Bu nedenle politika faizi değişmese bile nisan ayı kararları ile (ki bunun sinyalini piyasa önce mart ayı tutanaklarında ardından da Londra toplantısında aldı) Türkiye'de finansal koşullarda iyileşme gözlemlenebilir."