Fertten cemiyete kurtuluşun yolları (1)
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-04-03 13:44:33
Bugünlerde daha sık karşılaştığımız fakat özellikle cumhuriyetin ilanından sonra bu vatanın kangreni haline gelen kendinden önceki nesli beğenmeme , öğütlerinin dinlememe, onlardan uzaklaşma hastalığı bizleri derinden yaralamaktadır.
Bu durumun ibtidası çok evvele dayansa da hâssaten cumhuriyetten sonraki kuşaklarda zirveye çıkmıştır. Harf inklabı, tevhid-i tedrisat kanunu ve ellerdeki kitapların toplanması gibi birçok hezeyanla cahil bırakılan vatan evlatları 1960,1980 darbeleri,28 şubat süreci gibi vatanın bağrına saplanan hançerlerle daha da cahil bırakıldı. Bugün kısmen de olsa fen ve teknolojide ilerlemiş lâkin ceddinin edeb ve hayasına şiddetle muhtaç evlatları büyüklerinin öğüt ve tecrübelerinin küçümsemektedir.
İslam kelimesinin kökü ‘’esleme’’ dir ve teslimiyet anlamına gelir.Sabah akşam mensubu olmakla şerefyâb olduğumuz Din adını Teslimiyetten alır. En başta Allah’a ve hükümlerine, bize bu hükümlerin bildiricisi ve ete kemiğe bürünmüş hali olna peygamber(s.a.v)’e , ulemaya, dedeye, anaya, babaya… bütün Hakk ve hakikati söyleyene Hakk nâmına teslimiyeti temel alır.
İman derinlemesine bir sevgi, muhabbet ve ihlas ifade eder. Muhabbet ve sevgi teslimiyeti meydana çıkarır. Muhabbetin olmadığı yerde itaat, teslimiyet gibi kavramların esamesi dahi okunmaz. Bundan dolayı teslimiyet ve itaat kulların kalbindeki imanın kemalini gösteren bir aynadır aslında!
İmanın şahlanışını Fahr-i Kâinat (s.a.v)’in tedrisatıyla yaşayan ashab-ı güzîn(r.a) Peygamber(s.a.v)’in emrini ‘’Neden, niçin’’ diye sorgulamayıp, anında ‘’Semiğnâ ve etağnâ’’ işittik ve itaat ettik diyerek tatbik hususunda adeta yarışmışlardır. İşte onların ‘’Her biri gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.’’ hadisine konu olmalarının anahtarı bu ‘’Semiğnâ ve etağnâ’’ dır.
Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin, bu kutlu yolda Rabbinden başka kimi vardı? İslam dini sadece onun evinde hakim değil miydi? İslam toprakları sadece onun ayak bastığı topraklar değil miydi?
Rabbine teslim olmuş, Hakk’a itaat ve teslimiyetten zerre şaşmayan bir Peygamber ve onun kutlu yolunda ona teslim olmuş ashabla bugün bu ümmet 1,5 milyarı geçmiş, İslamiyet bir hanede hakim iken bugün okyanuslar aşıp kıatalara yayılmıştır.
Allahuekber!
O söylemişse doğrudur!
İşittik ve itaat ettik Ya Resulallah...
Teslimiyetin sebebi neydi ki? O ümmî bir peygamber değil miydi? Ömrünün sonlarında gelen vahiyleri ve tebliğ mektublarını dahi kâtib ashâbına yazdırmış bir ümmî peygamber değil miydi?
O (s.a.v) ümmî olabilirdi lâkin Allah teala onu seçmiş, yetiştirmiş ve hatadan korumuştu. Sözü günümüze getirirsek başta anne ve baba olmak üzere Hakk yolda olan tüm büyüklerimizi Allah bizim için önceden dünyaya göndermiş, yetiştirmiş ve adeta bize hazırlamıştır.Elbette ki Hakk’ı inkar edip, dalalet kuyularında kendine itaat bekleyen büyüklerimize bu hususta hayır demeyi bilmeliyiz fakat istikamet üzere yaşayan gözümüzün nuru ana ve babamız ümmî olsa dahi sevgi, muhabbet ve tecrübeleriyle itaati hak etmiştir.
Şu Devlet-i Âli Osmâniye’nin kurucu padişahları Ertuğrul gazi, Osman gazi ve Orhan gazinin ümmî olduğu tarih kitaplarında mevcuttur. Bu yüce insanların müthiş kavrama yetenekleriyle, cehaletle değil ilimle, planlı, teşkilatlı, âdil bir devlet kurmaları başta şeyh Edebali olmak üzere büyüklerinin sohbetlerine, eğitimlerine ve tecrübelerine teslimiyetten başka ne ile açıklanabilir? İlim, hikmet ve muhabbet yuvası olan câmii, tekke, zâviye ve medreselerde ilim ve hikmet erbabına itaatten gayri ne olabilir? Evet efendi ceddimizin ‘’kulak mollası’’ tabiri buradan gelse gerektir.
Hiç kimseyi küçümsemeyin, hor görmeyin hatta ‘’Bin bilsen de bir bilene sor.’’ emrince az bilse de, öz bilen büyüklerinize sorun, istişare yapın.Bugün yüzyılını tamamlamaya yaklaşan bir devlet siyasi, sosyal , politik,ekonomik ve askeri bir çok problemle boğuşuyorsa geçmiş büyüklerinden gereken dersi alamamış demektir.Geçmişini redderek ben bilirim havasına giren her birey bugün olmasa bile yarın bir sille-i Osmaniyye yiyecektir.
Siz büyüklerin kıymetini hiç Afrikalı birine sordunuz mu?
Ah afrikalı ah, gelde anlat şu büyük kıymeti bilmeyen, ilmi sadece üniversite kapısında zanneden biçarelere.
De ki: Biz büyüklerimiz öldüğünde büyük bir kütüphane öldü sayarız.Zira onların tecrübeleri, öğrendikleri ve öğrettiklerini biz hiçbir kütüphanede bulamazdık.
Sahi ya bugün bilgiçlik tasladığımız atasözlerinin sahiblerinin kaçı üniversite bitirmişti acaba?
Şu hikmet dolu olay ne acayiptir:
‘’Bir gün üniversite de yeni öğretim görevlisi olmuş hoca, sınıfta ilk dersine başlamıştır. Ders içinde öğrenciler arasında ki konuşmalarda herkesin birbirine ‘’hocam’’ şeklinde hitap etmesi dikkatini çekmiştir. Hoca şaşırmıştır. Herkes hocaysa ben kimim?
Ders biter ve teneffüs arası verilir. Hoca bu durum sadece bu sınıfta vardır herhalde düşüncesiyle hava almak için bahçeye çıkar.Bahçede de aynı durumla karşılaşan hoca, hayal kırıklığına uğrayarak sadece havasını almıştır. Bu durum hocanın gururuna dokunmuştur çünkü kendisi yıllarca eğitim aldığı halde lafzan bu insanlar aynı kefeye konmaktadır.
Hoca ikinci derse girmiş ve aynı hitaplarla yine karşılaşmıştır. Artık dayanamaz ve kızgın bir halde derki:
‘’Biri bana neden burada herkese ‘’hoca’’ dendiğini açıklasın! ’’
Öğrencilerden biri izin isteyerek ayağa kalkar ve olayın sebebi hikmetini şu veciz ifadeyle açıklar.
‘’Hocam bizce her insanda öğrenilecek bir şey olduğu için, biz herkese ‘’hoca’’ deriz! ’’
Hoca bu hikmet dolu cevap karşısında hatasını anlamış ve kibrinden vazgeçmiştir.
Efendim belki herkes haddini bilecek, ne demek öğrenciye ‘’hoca’’ demek diyebilirisiniz. Fakat bu öğrencinin ifadesinin hiç mi haklılık payı yok!
Allahım, bizlere büyüğüyle küçüğüyle, Hak üzere birlik ve beraberlik nasîp eyle. İslâmı, birliğimiz tutkalı eyle.
Amin.
Selamette kalın efendim.
Hakan İNCE
SON VİDEO HABER
Haber Ara