Dolar

34,8824

Euro

36,5647

Altın

3.008,90

Bist

10.058,63

Ergenekon davası gerekçeli kararı

Ergenekon davası gerekçeli kararı

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-04-03 11:38:32

Ergenekon davası gerekçeli kararı
Ergenekon Davası'nın gerekçeli kararının önsözünde, Genelkurmay Başkanlığının Ergenekon veya derin devlet konusunda hiçbir işlem yapmadığı öne sürülürken, "Kurum ve mensuplarıyla alakalı en küçük isnatları dahi araştıran ve soruşturan, yapısı gereği buna yapması da gayet doğal olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, üst düzey generallerin ağzından anlatılan ve ordu içindeki hiyerarşik yapı dışında illegal olarak örgütlenip, birçok yasadışı icraatlar yaptığı belirtilen bir yapı hakkında herhangi bir işlem yap(a)mamasının bir izahı olamaz" denildi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararının önsözünde, Ergenekon terör örgütünün isminin çok uzun süredir kamuoyunun gündeminde olmasına, Susurluk kazası sonrası bu örgüt hakkında üst düzey generallerin açık beyanlarına ve dosyadaki benzeri somut olaylara rağmen, özellikle Genelkurmay Başkanlığı'nın "Ergenekon/derin devlet/kontrgerilla" konusunda "hiçbir işlem yapmadığı" öne sürüldü.

Gerekçeli kararın önsözünde, şunlar kaydedildi:

"Kurum ve mensuplarıyla alakalı en küçük isnatları dahi araştıran ve soruşturan, yapısı gereği buna yapması da gayet doğal olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, üst düzey generallerin ağzından anlatılan ve ordu içindeki hiyerarşik yapı dışında illegal olarak örgütlenip, birçok yasadışı icraatlar yaptığı belirtilen bir yapı hakkında herhangi bir işlem yap(a)mamasının bir izahı olamaz. Bu durum açıkça Ergenekon terör örgütünün gücünü ve kendisiyle ilgili mensupları tarafından yapılan propagandanın ne kadar etkili sonuç doğurduğunu gösteren dikkat çekici bir örnektir. Ergenekon terör örgütü, özellikle Susurluk kazası sonrası yapılan yargılamayı müteakip 1999-2000 yıllarında reorganize olma faaliyeti kapsamında örgüt temel belgesini (Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim Ve Geliştirme Projesi İstanbul/29 Ekim 1999) yeniden düzenlemiş ve oluşturulan Lobi Belgesi doğrultusunda sivil unsurlarla irtibatı belli bir düzene sokmuştur. Dosyada bu ana belgelerle paralel diğer birçok örgüt belgesi de mevcuttur. Ergenekon belgesinin 'Amaç' başlıklı bölümünün son cümlesindeki 'Ergenekon'un gerçek ve çağdaş anlamda ve organizasyonunun sağlanabilmesi için talep edilmesi halinde daha birçok ayrıntılı etüt hazırlanması mümkündür' ifadesine dayanılarak ve bu iki ana belgede belirtilen esasların ayrıntılı olarak ele alındığı etüt, analiz çalışması, eylem planı, değerlendirme raporu ve araştırma metinleri gibi alt belgeler hazırlanmıştır. Ergenekon terör örgütü ile ilgili olan örgüt belgeleri özel bir önem arz etmektedir. Örgüt, bu belgelerdeki ilkeler doğrultusunda örgüt faaliyetlerini sürdürmüştür. Örgütün felsefesi, iç işleyişi, teşkilatlanması, PKK gibi terör örgütleriyle ilişkisi ve sair özellikleri bu belgeler kapsamında daha iyi anlaşılmaktadır."

- "Devasa"

Ergenekon davasının İtalya'daki Gladio davası dışında, dünyada bilinen diğer tüm davalarla hacim ve içerik olarak kıyaslanamayacak kadar devasa bir özelliğe sahip olduğu kaydedildi.

Davada Genelkurmay Başkanı, ordu komutanı gibi üst düzey askeri sanıklar olduğu gibi, siyasi parti yöneticiliği, avukatlık, gazetecilik, akademisyenlik, taksicilik ve çaycılık gibi meslekleri icra eden toplumun hemen hemen her kesim ve mesleğinden kişilerin de bulunduğu belirtilen önsözde, "Her ne kadar belli meslek ve siyasi gruplara mensup bir kısım sanıklar icra ettikleri mesleki faaliyetleri ve AKP Hükümeti'ne muhalif kimlikleri dolayısıyla yargılandıklarını savunsalar da bunun doğru olmadığı ortadadır. Çünkü yargılanan sanıklarından çok daha keskin muhalefet yapan gazeteciler ve siyasiler dosyamız sanığı değillerdir. Mahkememiz verdiği kararında sanıkları mesleki veya siyasi faaliyetlerinden dolayı değil, Ergenekon terör örgütü mensubu olarak işledikleri eylemlerden dolayı cezalandırmıştır. Sanıklar birçok terör örgütünün yaptığı gibi, siyasal, basın ve örgütlenme özgürlüklerini Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanmışlardır" ifadelerine yer verildi.

- "Sanıkların ortak savunma stratejileri"

Gerekçeli kararın önsözünde "Sanıkların ortak savunma stratejileri" başlığıyla 6 maddeden oluşan bir bölüm yer aldı. Sanıkların bu "ortak savunma stratejilerine" bağlı kaldıkları dile getirilirken, bu 6 madde şöyle açıklandı:

"1. Bu davanın polis içindeki bir çetenin tertibi olduğu ve MİT ile bir kısım mensuplarının oyunlarıyla başlatıldığını devamlı tekrarlama. Bu bağlamda aramalarda çıkan aleyhteki delillerin hiç birini kabul etmeyip, polisin koyduğunu ifade etme, ikrar mahiyetindeki beyanların kasıtlı olarak polis tarafından yazıldığını söyleme.

2. Her türlü suçlamayı devamlı olarak reddetme, suç unsuru içeren açık telefon konuşmalarında şaka yaptıkları veya öyle demek istemediklerini savunma, soruşturma makamlarının müdafii refakatında aldığı ifadelerden aleyhe olanları kabul etmeme.

3. Ergenekon diye bir örgütün olduğu iddiasının doğru olmadığını ısrarla ifade etme, yargılananların büyük çoğunluğunun vatansever ve masum olduklarını yineleme.

4. 'Tuncay Güney gibi güvenilmez kişinin beyanları dosyadan çıkarıldığında aleyhte hiçbir şey kalmıyor' beyanını sıklıkla işleme.

5. Hakkında dava açılan asker kişilerin ne ile suçlandığını göz ardı ederek, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin suç örgütü kabul edildiğini iddia etme, TSK ile kendilerini özdeşleştirerek avantajlı durum elde etme.

6. AKP muhalifi olduklarından dolayı yargılandıklarını savunmaları."

- "Yıpratıcı ve sindirici psikolojik propaganda içerikli bir savunma"

Bu ortak savunma stratejisinin, başka örgütlü suçların yargılamasında sıklıkla rastlanıldığı belirtilirken, şöyle denildi:

"Böyle bir yöntem her ne kadar bizzat sanıkları motive etse ve kamuoyunda belli bir dönem etki oluştursa da dosya ve içindeki delillere hakim olan yargılama heyetleri için ne kadar anlam ifade etmesi gerekiyorsa o kadar dikkate alınmaktadır. Öncelikle bu davanın soruşturması Ümraniye'de bir gecekonduda bulunan bombalarla başlamıştır. Bombaların bulunma süreci sanıkların sığındığı polis tertibi savunmasını tamamıyla boşa çıkaracak özelliktedir. Çünkü bombalarla ilgili ilk ihbar, ses kayıtlarıyla da sabit olduğu üzere Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığına yapılmıştır. Bu ihbarı alan Trabzon'daki jandarma birimleri, ihbar içeriğini yine bir jandarma birimine, yani İstanbul il Jandarma Alay Komutanlığı'na bildirmiştir. İstanbul'daki bu jandarma birimi de kendisine iletilen ihbarı İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bildirmiş, bunun üzerine Ümraniye Savcılığı aracılığıyla alınan arama iznine istinaden Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü birimlerince yapılan aramada bomba bulunması üzerine, olay Beşiktaş'taki CMK 250. madde ile yetkili Başsavcıvekilliğine intikal ettirilmiştir. Yani olaya ilk olarak vakıf olan birimler emniyet değil, jandarma birimleridir. Yine daha sonraki aşamada da olaya vakıf olan TEM Şube Müdürlüğü, yerel emniyet ve yerel başsavcılık birimleridir. Son aşamada özel yetkili başsavcılık olay hakkında bilgi sahibi olabilmiştir. Ancak sanıklar tüm bu safahatı gözardı ederek soruşturmayı derinleştiren, dava açan ve davaya bakan makamlara yönelik yıpratıcı ve sindirici psikolojik propaganda içerikli bir savunma geliştirmişlerdir."

- "Sanıkların 'Delilleri polis yerleştirdi' iddiası soyut"

Sanıkların aramalarda ele geçen aleyhlerindeki delillerin polis tarafından koyulduğu yönündeki iddialarının "soyut" olduğu, dosya kapsamında bunu doğrulayacak nitelikte en küçük delile rastlanmadığı öne sürülen önsözde, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Bunun yanında bir çok sanıkla ilgili ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda ve incelenen dijital unsurlarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı çokça ifade edilmiştir. Bilindiği gibi bu davadaki en önemli eylemlerden biri Danıştay saldırısını gerçekleştiren sanık Alparslan Arslan'ın eylemidir. Sanıklarda yapılan aramalarda ele geçen dijital ve yazılı hiçbir belgede sanık Alparslan Arslan'ın işlediği bu eylemle sanıkların arasında bağı gösterecek bir belge ele geçmemiştir. Bir an için sanıkların kolluk birimlerine yönelttikleri 'polis yerleştirdi' şeklindeki isnadın geçerli olduğu bir an için düşünüldüğünde, söz konusu polislerin böyle bir olayın yazılı delili olabilecek uydurma bir belgeyi de sanıkların eşyaları arasına koymaları beklenirdi. Ancak böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Yine sanıklar kendileriyle ilgili yapılan aramalarda belge yerleştirme iddiasının en azından daha makul karşılanabileceği yerlerde niçin aleyhte hiçbir şey bulunamadığını da kendi mantıklarına göre izah edememektedirler. Soruşturmadaki kendi beyanları içinde aleyhlerine olanları, polisin, savcının ve hatta hakimin yazdığı/yazdırdığı iddiasının hukuki hiçbir geçerliği olmadığı gibi, bu gibi bir savunmanın da olumsuz değerlendirileceği ortadadır. Yargıtay içtihatları da bu doğrultudadır. Sanıkların aşamalardaki tüm ifadelerinin müdafileri huzurunda alındığı gözönünde bulundurulduğunda soyut bir iddiadan öteye geçmeyen bu tür isnatların hukuki bir geçerliği yoktur."

- "Genelkurmay Başkanı nasıl terörist olur?"

Önsözde, sanıkların "Vatansever oldukları" ve "Her şeyi vatan için yaptıkları" şeklinde ifadeler kullandıkları kaydedilerek, Prof. Dr. Çetin Özek'ün "Bu tür suçları işleyen kişilerin kendilerini gerçekte bir suç işlemiş olarak kabul etmediklerini düşünüyorlar" şeklinde beyanlarına yer verildi.

Önsözde, şu ifadelere yer verildi:

"Bu bağlamda eski Genelkurmay Başkanı sanık Mehmet İlker Başbuğ'un durumu ön plana çıkmaktadır. Sanıklar tarafından 'Bir Genelkurmay Başkanı'ndan nasıl terörist olur?' söylemleriyle oluşturulan bir algı söz konusu olmuştur. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 'terörist' kelimesi hukuki değil, basın yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır. Hukukta ise terör suçlusu kavramı tercih edilir. Terörle Mücadele Yasası kapsamında 'terör örgütü' olarak değerlendirilen suç örgütlerinin mensuplarının belirli eylemleri de terör suçu sayılmaktadır. Bu kapsamda yasa koyucu devlet aleyhine işlenen TCK 309, 311, 312 gibi maddelerdeki suçları 'terör suçu' olarak kabul etmektedir. Anayasal düzene, yasama organı ve yürütme organına karşı işlenen bu tür suçların gerek işleniş biçimi ve gerekse vahim sonuçları dikkate alınarak doktrinde, yazılı hukukta ve uygulamada bunlar terör suçları arasında yer almaktadır. İkinci olarak gerek teoride ve gerekse pratikte herkesin, her türlü suçun sanığı olması mümkündür. Terör suçları siyasi içeriği de olan suçlardır. Bu yüzden yukarıda da değinildiği üzere bu suçun failleri işledikleri eylemleri suç kapsamında kabul etmezler. Bu suçların hemen hemen tüm sanıklarının sahip olduğu ortak düşünce, 'işledikleri eylemlerin insanlık, vatan ve memleket için' faydalı olduğu yönündedir. Bu yüzden bu suçların sanıkları kendilerini bir terör suçlusu saymazlar."

Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, eski Birinci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, eski Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli generaller Nusret Taşdeler, Mehmet Eröz, Veli Küçük ve daha bazı alt rütbe mensubu komutanların da sanık İlker Başbuğ ile aynı cezaya çarptırıldığı hatırlatılan önsözde, şöyle denildi:

"Yukarıda belirtilen algı referans alınarak bir sonuç çıkarılması gerekirse, o zaman hiçbir üst düzey generalin veya diğer askeri kişilerin cezalandırılmaması gerekirdi. Bunun yanında bir Genelkurmay Başkanı'nın bu tür bir örgütün içinde olabileceği algısı ilk olarak mahkememizdeki yargılama ile de oluşmuş değildir. Sanık Erol Mütercimler 1997 yılında, emekli general ve amiraller Memduh Ünlütürk, Kemal Kayacan ve isimleri zikredilmeyen bir kısım üst düzey generalin 'Ergenekon Örgütü içinde Genelkurmay Başkanlarının da olduğunu, bu örgüte mensup olmayan Genelkurmay Başkanlarının da örgüte rağmen hareket edemediğini' anlattıklarından bahsetmektedir. Genelkurmay Başkanlığı tarafından ara kararlarımıza verilen cevaplarda Memduh Ünlütürk ve Kemal Kayacan'ın beyanları konusunda herhangi bir adli veya idari tahkikatın yapılmadığı ve kamuoyunda gündeme gelen bu iddialarla ilgili olarak herhangi bir tekzipte bulunulmadığı bildirilmiştir. 'Genelkurmay Başkanı'ndan terörist mi olurmuş' söylemi bir başka açıdan da çelişki içermektedir. Çünkü bir mahkeme eğer böyle bir kişinin hiyerarşik olarak altındaki kişilere aynı eylem dolayısıyla ceza vermişse, 'yasalar önünde herkes eşittir' ilkesi gereği bu kişilerin eylemlerinin ortağı olan komutana da ceza vermesi kaçınılmazdır."

- "Tuncay Güney'in mülakatı dışında aleyhte delil yok iddiası"

Gerekçeli kararın önsözünde, sanıkların "Tuncay Güney'in mülakatı dışında sanıkların aleyhine bir delil yoktur", "O beyanları çıkarırsanız dava çöker" şeklindeki "ortak savunma stratejisinin" ise "tam anlamıyla bir psikolojik harp uygulaması" olduğu öne sürüldü. Önsözde, şunlar kaydedildi:

"Öncelikle Tuncay Güney ile 2001 yılında İstanbul Emniyeti'nde yapılan mülakat metni, dosyada bulunan sanıkların aleyhinde olan yüzlerce yazılı evraktan sadece birisidir. Sadece bu mülakat hiçbir sanığın suçunun sübutunda belirleyici olmamıştır, olamaz da. Bunun yanında 2001 yılında bir adi suçtan dolayı gözaltına alınan Tuncay Güney ve sanık Ümit Oğuztan'ın ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda Ergenekon terör örgütünü ilgilendiren, daha sonraki aramalarda dosyamız sanıklarından da çıkan birçok örgüt belgesi ve örgüte dair bilgiyi içeren evrak ele geçmiştir. Ayrıca bu soruşturma sürecindeki bir takım olaylar ve Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'ın savcılık ve mahkeme beyanlarında da dava dosyamıza dair bilgiler bulunmaktadır. Bunun dışında gerek mülakatı yapan polis müdürlerince ve gerekse sanık Ümit Oğuztan tarafından içeriği doğrulanan kendisiyle yapılan mülakat metninde de Ergenekon Terör Örgütü ve bir kısım üyeleriyle ilgili birçok beyanlar mevcuttur."

- "Sanıkların, 'TSK yargılanıyor' yönündeki beyanı taktik"

Önsözde, sanıkların yargılanan bir kısım asker sanıklardan dolayı "Bu davada Türk Silahlı Kuvvetleri yargılanıyor" şeklindeki beyanlarının "bir savunma taktiği" olduğu iddia edildi. "Bu tür söylemler hem suçun şahsiliği prensibiyle bağdaşmamaktadır. Her kurum içinde yasadışı eylemi olan kişiler bulunacağı gibi TSK mensupları arasında da suça karışanlar olabilir. Geçmişte olmuştur. Gelecekte de olması muhtemeldir" ifadelerine yer verildi.

(sürecek)

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara