ABDULLAH KULOĞLU / TİMETURK
"Başbakan Erdoğan kendisine, 'Cemaatin gidişatı iyi değil, garip şeyler duyuyoruz' diyen bakanına, 'sen dedikodulara bakma, alnı secdeye değen insandan bize zarar gelmez' demişti. Gerçekten öyle inanıyordu Başbakan. Gerçekten bu insanların ülke ve millete hayırlı hizmetler yaptığına inanıyordu ve güveniyordu. O kadar güveniyordu ki yakın koruma müdürü, tüm ailesinin canını emanet ettiği koruma ekibi Cemaatin polislerinden seçilmişti. Odasında dinleme cihazı bulunana kadar, yani bir yıl öncesine kadar o ekip görevde kaldı." (Ali Nur Kutlu Yeni Şafak)
Gerçekten öyle! Tayyip Erdoğan Beyefendi inanıyordu inanmaması gerekenlere! Hikaye başta zorunlu bir ittifak şeklinde başlamış olsa da sonrasında kazanıldı kalbi. Bu açık ve net. Daha fenası bunca hadiseden sonra gerçekten inanması gerekenlere hala inanmıyor Beyefendi! Esas mesele de bu.
Bu sefer de -dünün gönlü gavurdan yana olanlarına mukabil- bugün gönlü bizden yana olsa da ideolojik olarak aklı gavurun ideolojik aklına bağımlı olanlara inanıyor, inanmaması gerektiği halde.
Başbakan şahıslara inanıyor kısaca. Fikirlere-ideolojilere henüz inanamıyor. İdeolojik ölçüsü olmayan bir kalple ve hasbilikle hareket ediyor.
Bu sebeble duasını ve desteğini alabiliyor milletin. Hem milletin hem kendisinin kafası gözü yarılsa da bu duaların hatrına oluyor ne oluyorsa.. Gönlü gavurdan yana olanların bedduasına rağmen. Fakat yarım! Daima yarım!
Dün göremediğini -ki zaaftı- bugün gördüğü için doğru çizgiye gelmek bir erdemdir şüphesiz. Fakat dün göremediğini görenleri görmemek -ki apayrı bir zaaftır- iyi bir şey değil. Haysiyetli ve gayesine erebilecek bir "İstiklal Savaşı"nın önünde bir çok engel var fakat bu zaafı listenin başına koysak pek yanılmış sayılmayız. Çünkü kişiye en ağır geleni bu. Yani kişinin kendisiyle başbaşa kalabilmesi, kabullenebilmesi zaafını ve dolayısı ile bu zaafını ihtar etmiş gerçek dost olabilecekleri!..
Temel mesele şu;
"Herkesin emeğini gerekli kılacak bir fikir etrafında birlik gerçekleşir... Biz şahsiyetler topluluğuna talibiz, kaval dinleyen koyun sürüsüne değil!.." diyor Salih Mirzabeyoğlu.
Ben de hala maphus olan o Büyük Mütefekkir'in insafına sığınarak şöyle sesleniyorum Beyefendiye bütün saygılarımla;
"Herkesin emeğini gerekli kılacak bir FİKİR etrafında "İstiklal Savaşı" verilebilir... Ve bu savaş ancak şahsiyetler topluluğu olan bir teşkilat ile kazanılabilir, kaval dinleyen - ideolojik omurgası olmayan- bir sürü ile değil"
Fikir batıya ve batıla, kalp ve ruh İslam'a tezatıyla aşılabilecek bir kuşatma değil bul!.. Böyle olduğunda, kadro eninde sonunda dağılır veya dağılmasın diye o kalp ve ruh terk edilmek zorunda kalınır.
Akif'in dediği gibi " Asrın idrakine söyletmek lazım İslamı!" dersen sonuç; Sosyalist Müslüman, Anarşist Müslüman, Faşist Müslüman ve en nihayet bugün Demokrat Müslüman olur. Pensilvanya'nın, gönüllü olarak Bediüzzaman'nın ruhuna rağmen kanırta kanırta vardığı ihanet noktasına bu ideolojik zaaf noktasından varıldı. Bu ilerisi için kaçınılmaz!..
Duyguların şaha kalktığı öyle zamanlar vardır ki, böyle zamanlarda sakin ve aklı başında bir soğukkanlılıkla meseleleri ele almak hayatî bir önem kazanır.
Arap Bahar'ının nasıl tıkandığını görenler ne demek istediğimizi anlarlar.. Başı bağımlı bir duygu seliyle maksada erilemez. Bağımsız bir dünya görüşü ve buna bağlı teşkilat ve kadro olmadan... "İleri demokrasi" veya kuru bir "İslam" körlüğü ile olacak şey değil!.. Kuşatmayı muazzam bir DÜNYA GÖRÜŞÜ ZUHURUYLA ve bunun kadrosuyla yarabiliriz.
Milletin yolunu arayan duygu selinin ifadesi olarak verdiği vekalet ancak bu "duygu ve ruh seli"ni kendisine uygun bir yola kavuşturmakla muradına erdirilebilir! Bu topyekûn bu toprakların aydının ve idarecisinin üzerine düşen bir borç. Eğer bu başarılamaz ve yine geçmişten günümüze olduğu gibi başı bağımlı bir "bir duygu seli" olmaktan ibaret kalınırsa, 70 milyonun ümidi incecik bir ipe bağlanmak durumunda kalınır! Yani bugün Tayyip Erdoğan Beyefendi'ye!.. Bu Beyefendi'nin kendisi için de geçerli. Böyle bir durumun belirttiği zaafı tarife gerek var mı?
Kendi payıma şunu söyleyeyim; bu temel zaaf sebebiyle bize gösterilen tavırdaki talihsizlik şuradaki, biz Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in mana soyuna bağlı olan o Mütefekkir'in burnundaki toz olmaktan büyük şeref tanımayanlar, geçmişten bugüne aynı ve benzer bir kader çizgisi içinde daima bir taktik peşinde olmak mevkiine mahpus edilerek uzak tutulduk. Fakat buna rağmen terk etmediğimiz mevziimizdeki sebatımız her türlü sahteliğin dışında öyle bir dostluk, hasbilik ve samimiyet edasına sahip ki, tersine ve hayret uyandıran bir tecelli halinde biz Beyefendi'nin gözünde ummacı görünüyorken, bütün sahteliği işi bittiğinde peşin görünenler daima "aldatıldık" dedirten bir yakınlığa mazhar oldu.
Halbuki "Zamanüstü'nün Ruhu" var!
Vakti geldiyse eğer kim ne yaparsa yapar, yaptığı bu RUH'un istinat edeceği zemini döşemeye döner.
Ve eninde sonunda hamuru aynı teknede yoğurulanlar toplulaşır, dışındakiler dağıtır ve dağılır!
Zamanüstü Ruh derken, bıkmadan usanmadan ve tekrar daima.. diyerek söyleyeceğimiz tasvirdeki ruh şudur;
"Şimdi o tükenmişliğin ifşaatı zamanı.. devir o devir.. böylesi bir tiksinme ve erimeye şahit olmayacak insanlık tarihi bir daha belkide.. Küfrün değil - o çoktan pili bitik hergele- münafıklığın eşi görülmemiş çöküşü gelen. Herkes kendinden emin etrafına bakmakta.. Allah'tan başka herşey için, Allah'tan başka her şey üzerine kurulu dünya düzenin muazzam çatısının çatırdayan sesleri altından sırıtan ahmâk münafıklığın soyunun Sur'una üfledi göktekiler.. Sadece Allah için ve Allah üzerine kurulu yeni dünya düzeni için can atanlar ve can veren azınlığın hatrına.. Gökte demokrasi yok çünkü ADALET var!.. Kimse bilemeyecek hangi düzenli ama gizli gücün bu işi çevirdiğini"
Mesele şurada düğümleniyor böylece: Tayyip Erdoğan Beyefendi'nin "70 milyon hep birlikte Büyük Doğu'yu kuracağız" kıvranışının gösterdiği şey romantik bir vehimden ibaret değilse, bu milletin maphuslarında, dualarında, hasretlerinde, sancılarında, kıvranışlarında gömülü ve gizli O RUHUN TERCÜMANI İDEOLOJİK keyfiyete ve MİMARINA yüzünü dönüp gereğini yapmalı!.. Yani Tayyip Erdoğan Beyefendi topyekûn milletin ve o milletin ruhunun tercümanı Büyük Doğu Dünya Görüşü'nün adamı olmalı!..