Daha önce konuyla ilgili uzun bir yazımızda belirttiğimiz gibi, Risale-i Nurların sadeleştirilmesi meselesi siyasi veya sosyal maksatları ve niyetleri sorgulamaksızın sadece dil ve edebiyat kriterleri açısından ele alındığında bile tamamen usulsüz, uygunsuz ve suikaste varan bir çabadan başka bir şey değildir.
Öncelikle Risale-i Nurların sadeleştirilmesi konusunda müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nineserlerine kendisinin bile müdahaleye yetkisinin olmadığını ve saff-ı evvel sayılan ilk talebelerinin dahi bir takım ufak tefek ifade düzeltme tashihatları yapmalarına bile menfi tavır koyduğu hatıralardan anlaşılmaktadır. Bu gerçeğin bir müellifin kendi eserine karşı aşırı sahiplenme ve kıskanma duygusundan çok farklı bir tavır olduğunu Said Nursî’nin karakterine az çok vakıf olanlar bilirler.
Bundan başka, Risalelerin sırf bir edebî metin olması gayesiyle yazılmadığını veya sırf kuru kuruya bilgi veren günlük makale veya fıkra olmadığını da hemen herkes şöyle veya bilir.
Sadeleştirme konusunda en büyük yanılgı risalelerin edebi metin olmadığı düşüncesiyle yapılan yaklaşımlardır. Dediğimiz gibi Nursi’nin edebiyat yapma kaygısı olmadığı halde. İşte bu farkın hesaba katılmaması hesapları alt üst etmektedir.
Öncelikle Risale-i Nur Külliyatı müellifine ait özgün bir metindir. Bir metinle oynamak, sadeleştirmek, tercüme etmek, şerh ve izah yapmak gibi tasarruflar ne niyetle ve nasıl olursa olsun herkesi bağlayan edebi metin kriterleri vardır. Şerhin de, tefsirin de, mealin de, tercümenin ve nihayetinde sadeleştirmenin de bir usulü ve kuralları-kaideleri vardır.
Bu günlerde yine sadeleştirme rüzgarı estirildi. Yine sadeleştirmeye karşı çıkanlar ile taraf olanlar arasında bir takım gerekçeler ileri sürüldü. Sadeleştirme yapanların edebiyat, dil ve kültür kapasiteleri bir yana, sadeleştirmeye taraf olanlar içinde koca koca Prof’ların ve akademisyenlerin olması cidden yadırganacak bir durumdur. Bir lise öğrencisinin bile anladığı, bildiği edebiyat kurallarını bilmiyormuş, bunlardan habersizmiş gibi sadeleştirmeyi savunan bu zatların olan/olması gereken gerçeklerle olmasını istedikleri hayalleri arasında düştükleri keşmekeş doğrusu hem onlar adına hem edebiyat bilimi adına, içimizi sızlatmaktadır.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ